18'inci yüzyılın sonları. Tahtta III. Selim oturuyor.
İmparatorluğun su nâzırı (bakanı) bir hata yapar.
Belgrad Ormanı'ndaki su yollarının gerekli bakım ve temizlik çalışmaları düzenli olarak yaptırılmamıştır.
Bunun yanı sıra bentler çevresindeki korularda ağaçların kesilmesine göz yumulmuş ve haksız kazanç elde edilmiştir.
Bu malumata erişen III. Selim, su nâzırını Bozcaada'ya sürgün eder.
Yerine Süleymaniye Bölükbaşısı (Yeniçeri ocağı bölüğü komutanı) Mehmed Nebihi'yi atar ve not düşer: Böyle bir olay tekrarlanırsa katledilecektir.
Bizans'tan Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar sadece Belgrad Ormanı'nı korumak için çıkarılan onlarca ferman, emir ve kararnameden biri yukarıdaki.
İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Hüseyin Çolak, Türkiye Ormancılar Derneği'nin "Dünya Ormancılık Haftası" kapsamında düzenlediği konferansta 1792/93 yılına ait bir Hatt-ı Humâyun'a (Osmanlı padişahlarının bizzat yazdıkları ya da not düştükleri fermanlar) dayandırarak aktardı bu bilgiyi.
Bugün geldiğimiz noktada ise nüfusun beşte birinin sıkıştığı İstanbul'da ormanlık alan 50 yılda 30 bin hektardan (Yaklaşık 43 bin futbol sahası) fazla azaldı.
21 Mart: Hem nevruz, hem ekinoks hem Dünya Ormancılık Günü
"Dünya Ormancılık Haftası", her yıl 21-26 Mart haftasında kutlanıyor. Ya da "kutlanması gerekiyor" diyelim.
Zira, şehirleşme ve tüketimin önüne geçilemediği şu yüzyılda bu türde haftalar, daha çok neyi kaybettiğimizi masaya yatırdığımız zamanlar oluyor.
Türkiye Ormancılar Derneği'nin 22 Mart'ta Sarıyer'de düzenlediği "İstanbul Ormanlarının Son 20 Yılı ve Geleceği" adlı konferans da ormanlık alanlardan, yaban hayatına, su kıtlığından hava kirliliğine pek çok konuyu mercek altına aldı.
Türkiye Ormancılar Derneği Marmara Şubesi Başkanı Sezai Kaya ve Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç'in ev sahipliği yaptığı etkinliğin konukları, Orman Yüksek Mühendisi Dr. Abbas Şahin, Ormancılık Fakültesi'nin en tecrübeli öğretim üyelerinden Prof. Dr. Doğan Kantarcı, Belgrad Ormanı üzerine bilhassa uzmanlaşmış Prof. Dr. Alper Hüseyin Çolak, yaban hayatı ve kuşlar hakkında ihtisas sahibi Prof. Dr. Zeynel Arslangündoğdu ve İstanbul Üniversitesi Orman Mühendisliği Profesörü Kenan Ok'tu.
Açılış konuşmasında nüfusu hızla 20 milyona yaklaşan bir kentte, aşırı nüfusa, kentleşmeye, mega projelere vurgu yapan Sezai Kaya, oto yollar ve bağlantılı olarak köprülerin su kaynaklarını böldüğünü söyledi ve ekledi:
İstanbul'un önemli oksijen kaynağı olan ormanların delik deşik edilmesiyle karşı karşıyayız. Bunun son 20 yılı böyle. İstanbul'un kuzeyinde 15-20 yıl sonra nasıl bir tabloyla karşılaşacağımızı görür gibiyim..
"Bir Kanal İstanbul felaketi hazırlanıyor. Aklı olan biri nasıl böyle bir şey düşünür, anlamak mümkün değil" diyen Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç de "Mesele sadece orman değil; tarım alanlarının, yeraltı sularının kaybedilmesi çok büyük bir felaket. Yani ormanlık alanları kesip ondan sonra binaların balkonunda, çatılarında orman yaratmaya çalışmanın çok bir faydasının olmadığını bilmek lazım" ifadelerini kullandı.
İstanbul'daki yerleşim yeri artışı 120 bin futbol sahası büyüklüğünde
Orman Genel Müdürlüğü Marmara Ormancılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Başmühendisi Dr. Abbas Şahin'in paylaştığı verilere göre İstanbul'un ormanlık alanları 1971'den 2020'ye kadarki süreçte 30 bin 316 hektar azaldı.
Tarım alanlarındaki azalış ise 78 bin 564 hektar alanı buldu. Barajların yapılmasıyla su alanları artarken, yerleşim alanları 85 bin 274 hektar (120 bin 104 futbol sahası) arttı.
1971 | 2003 | 2012 | 2020 | ||
Ormanlık Alan | Büyüklük (Ha) | 264 bin 702 | 236 bin 265 | 240 bin 843 | 234 bin 385 |
Yüzde (%) | 48,7 | 43,3 | 44,2 | 44,4 | |
Tarım Alanı | Büyüklük (Ha) | 234 bin 857 | 163 bin 149 | 158 bin 9 | 156 bin 292 |
Yüzde (%) | 43,2 | 32,2 | 29 | 28,4 | |
Su Alanı | Büyüklük (Ha) | 8 bin 173 | 12 bin 35 | 13 bin 428 | 12 bin 727 |
Yüzde (%) | 1,5 | 2,2 | 2,5 | 2,3 | |
Yerleşim Yeri | Büyüklük (Ha) | 20 bin 813 | 93 bin 615 | 106 bin 98 | 106 bin 87 |
Yüzde (%) | 3,8 | 14,8 | 19,4 | 19,4 |
Ormancılar Derneği'nin verilerine göre İstanbul ilinin toplam alanı 545 bin 510 hektar.
Dr. Abbas Şahin'in de paylaştığı veriler doğrultusunda 1971 yılında bu alanın yüzde 48,7'si ormanlık araziydi. Bu değer, 2020'de yüzde 44,4'e kadar geriledi.
Tarım alanlarındaki kayıp çok daha fazla. 50 yıl önce 234 bin 857 hektar olan tarım arazileri 2020'ye kadar yüzde 33,4 geriledi.
Bunun yansıra hızlı kentleşmeyle birlikte yüzde 3,8 olan yerleşim alanı, 2020'de yüzde 19,4'e kadar çıktı. Diğer bir deyişle binalaştırdığımız alan yüzde 410 arttı.
"1990'lara kadar halk işgal etti, 2000'lerden sonra hükümetin projeleri başladı"
1984'ten başlayarak 1990'lı yılların ortasına kadar İstanbul'un yoğun göç aldığını ve göç eden halkın, hazine ve orman arazilerini işgal ettiğini söyleyen Dr. Abbas Şahin, "2000'li yıllardan sonra ise tersi bir durum olmaya başladı" dedi ve şöyle devam etti:
Son dönemde devlet ve kamu aracılığıyla aşırı derecede yol, su, maden ocağı, enerji hattı, katı atık tesisi, mezarlık, ishal hatları şeklinde izinler veriliyor.
Şahin, "Bunlar ormanlardan daha değerli ve daha öncelikli değil. Artık İstanbul'da ormanlar bunlardan hepsinden daha öncelikli" değerlendirmesini yaptı.
2B arazilerine giden ormanlık alan, dokuz yıl önce 16 bin hektardı
Şahin'in aktardığına göre, 2013 itibarıyla İstanbul ormanlarından yaklaşık 16 bin 717 hektarlık alan 2B ile orman alanları dışına çıkarıldı.
2B, Orman Kanunu'nun ikinici maddesinin B bendi için kullanılan bir kısaltma. Bu bendde şu ifadeler yer alıyor:
31 Aralık 1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerden; tarla, bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık, fıstıklık (antep fıstığı, çam fıstığı) gibi çeşitli tarım alanları veya otlak, kışlak, yaylak gibi hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler ile şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim alanları, orman sınırları dışına çıkartılır.
Yasa, kadastro müdürlükleri tarafından orman alanı dışına çıkarılan bu araziler üzerine yapı inşasına izin veriyor.
"İstanbul Havalimanı ve Üçüncü Köprü Yolları hâlâ ormanlık alan görünüyor"
"2020 yılına kadar devlet ormanlarında meydana gelen yüzde 11,5'lik azalmanın temel nedenlerinden birisinin devlete ait orman alanlarının açmacılık sonucu işgal edilmesidir" diyen Şahini ormanlarda meydana gelen işgal ve açmacılığın temel nedeninin ise yasal değişiklikler olduğunu ifade ediyor.
Şahin'in açıklamasına göre orman kanunlarında ve kadastro kanunlarında sık sık değişiklik olduğu için orman kadastrosu da bir türlü bitirilemiyor. Bitirilememesi, tapu tescili yapılmasına da engel oluyor.
Tapuya tescil yapılamadıkça da orman alanlarının hukuki olarak, ne büyüklükte olduğunu belirlemek mümkün olmuyor.
Hatta öyle ki 2012'de yapılan son amenajman planına (ormanların nasıl, ne ölçüde kullanılacağını belirleyen plan) göre İstanbul Havalimanı ve Üçüncü Köprü yolları hâlâ orman alanı gözüküyor. Dr. Abbas Şahin, bu planının 2022'de yenileneceğini söyledi.
Ormanlık alanlar en çok ulaşım için kullanıldı
Abbas Şahin'in açıklamasına göre devlere ait orman alanlarının yüzde 88'i fiili olarak ormancılık için kullanılıyor.
Yüzde 11,71'lik kısım (30 bin 556 hektar) ise ormandan verilen izinlerden oluşuyor?
Peki bu izinler neler?
En fazla izin 11 bin 944 alanla ulaşım faaliyetlerine verildi. Bunu 5 bin 260 hektarla savunma ve güvenlik takip ediyor.
Su ihtiyacını karşılamak için ormanlık alanlardan alınan bölge büyüklüğü 4 bin hektarın üzerindeyken, bunu 2 bin 711 hektar ile madencilik faaliyetleri takip ediyor.
Yıllar içerisinde İstanbul'a göç arttıkça, nüfus da arttı, artmaya da devam ediyor.
Nüfus artışı devam ettiği sürece de su yüzeyi alanlarında da artış olması kaçınılmaz.
Su yüzeyindeki artış da orman ve tarım alanlarında azalma meydana geleceği anlamına geliyor.
Yani bir yandan İstanbul'un su problemi hâlâ tam anlamıyla çözülemezken diğer yandan susuz kalan yalnızca insanlar olmuyor.
"Ormanlar, yaşayabilmek için mera ve tarım gibi diğer karasal ekosistemlere göre yer altı taban suyuna çok daha fazla ihtiyaç duyan ekosistemlerdir" diyen Şahin, "Diğer bir söyleyiş ile ormanın varlığı suya, suyun düzenliliği ve sürekliliği ormana bağlıdır. Sonuç olarak; su varsa orman, orman varsa su da vardır" ifadesini kullandı.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun verilerine göre İstanbul'un nüfusu 2021 itibarıyla 15 milyon 840 bin 900. Bu sayı, tam 20 yıl önce, yani 2001'de 11 milyon 292 bin 9'du.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin daha eski tarihli verilerine bakıldığında şöyle bir tablo karşımıza çıkıyor:
Yıllara Göre İstanbul Nüfusu | |
1927 | 806 bin 863 |
1935 | 883 bin 599 |
1945 | 1 milyon 78 bin 399 |
1960 | 1 milyon 882 bin 92 |
1970 | 3 milyon 19 bin 32 |
1980 | 4 milyon 741 bin 890 |
1990 | 7 milyon 309 bin 190 |
1997 | 9 milyon 198 bin 809 |
2005 | 12 milyon 128 bin 577 |
2010 | 13 milyon 255 bin 685 |
2017 | 15 milyon 29 bin 231 |
2021 | 15 milyon 840 bin 900 |
1990'ların sonunda 10 milyon sınırını deviren İstanbul'da bugünkü 15,8 milyonun içine "sığınmacı" statüsündekiler dahil edilmiyor.
Abbas Şahin'in aktardığı bilgilere göre 16 milyona dayanan nüfusun bugünkü su ihtiyacı, 2 milyar 195 milyon metreküp. Bu miktarın, 2030'da 2 milyar 673 milyon metreküpe (17,7 milyon nüfus), 2040'ta ise 3 milyar 253 milyon metreküpe (18,7 milyon nüfus) çıkması bekleniyor.
7,3 milyon kişinin yaşadığı 1990'da su ihtiyacı yıllık 648 milyon metreküptü. 2000 yılına girildiğinde ihtiyaç, 1 milyon metreküpü aştı.
"İstanbul ormanlarındaki gen kaynakları, kent içi ağaçlandırmalarda kullanılmalı"
2020 yılı itibarıyla 15,6 milyon nüfusun 2 milyar 195 milyon metreküp su ihtiyacı var ve bu katlanarak artıyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ait 10 barajın olduğunu hatırlatan Abbas Şahin, "Planlaması devam eden barajlar da var. Nüfus arttığı sürece barajların sayısı artmak zorunda. Barajların sayısı arttığı sürece orman alanları bu sefer daraltılmaya gidecek. Orman ekosistemi parçalanacak, bozulacak. Dolayısıyla bu da çok büyük tehdit olacak. O nedenle suyun temini için İstanbul ormanları çok önemli. Bunun da dikkate alınması gerekiyor" diye konuştu.
Şahin, suyun yan ısıra oksijen üretilmesinde, kirli havanın temizlenmesinde, tozun tutulmasında, karbonun biriktirilmesinde, ormanların öneminin çok büyük olduğunu vurguladı ve ekledi:
18 milyon insanın temizlenmeyen bir havayı teneffüs ettiğini düşünün. Özellikle dere içlerindeki yerleşim birimlerinde kirli havanın asılı kaldığı, rutubetin fazla olduğu yerlerde bu sirkülasyonun olmadığını düşünün.
Gerçekten solunumla ilgili çok büyük sıkıntıların çok yaşanacağını görebiliyoruz.
Ormanlar içerisinde yer alan doğal ıhlamur, kestane gibi ağaç türlerinin odun dışı ürünlerinden insanlar sınırlı miktarda yararlanmalı, bu ormanlardaki çiçek, meyve, yaprak vb. ürünler orman ekosisteminin sürekliliğine katkı sağlayacak şekilde doğal yaşama bırakılmalıdır.
İstanbul ormanlarındaki ağaç türü çeşitliliğinden ve gen kaynaklarından yararlanarak, kent içi ağaçlandırmalarda, parklarda ve yol ağaçlandırmalarında bu türlerden yararlanılmalı.
13 bin hektarlık Belgrad Ormanı, 5400 hektara kadar geriledi
Konferansta özel bir başlık açılan konulardan biri de Belgrad Ormanı'ydı.
1521'de Kanuni Sultan Süleyman'ın Belgrad Seferi dönüşünde beraberinde getirdiği Sırp savaş esirlerinin yerleştirildiği ve adına Osmanlı'da Belgrad, Bizans döneminde Petra denilen köyden alıyor ismini Belgrad Ormanı.
Bizans İmparatorluğu'ndan itibaren şehrin en önemli su kaynağı oluyor bu orman. Zira, bugün hâlâ ayakta duran bentler ve su yolları İstanbul'a suyun ulaşmasını sağlıyordu.
Hatta şehri kuşatanların ilk saldırdığı yerlerden birisi de burası. Çünkü biliniyor ki su yolları kesilirse halk da susuz kalır.
"Belgrad Ormanı - Bir Doğa ve Kültür Mirası" kitabının da yazarı Prof. Dr. Alper Hüseyin Çolak, Belgrad Ormanı'nın bir dönem ulaştığı sınırları şöyle açıkladı:
Belgrad Ormanı'nın tarihsel süreç içinde alansal gelişimine bakıldığında ormanın doğuda Kabataş Tepesi, batıda Göktürk, kuzeyde Gümüşdere ve güneyde Ayazağa'ya kadar uzanan bir orman parçası durumunda olduğu ve yaklaşık 13 bin hektarlık bir alanı kapladığı bilinmektedir. Ancak günümüzde, 5 bin 4 yüz hektara kadar düşmüş
Hem su kaynakları hem de nadir rastlanan bir biyoçeşitliliğe sahip olması nedeniyle 404 yılından itibaren için farklı emirler, fermanlar ve kararnamelerle sıkı bir koruma altına alınıyor.
"404 yılında yürürlüğe giren bir emirde çalınan her 28,3 gram su için 453,5 gram altın ceza ödemesi buyurulmuştur" diyen Çolak, Mustafa Kemal imzasıyla 12 Aralık 1924'te çıkarılan kararnameyi de şöyle özetledi:
İstanbul'a su giden bentlerini içinde bulunduran ormanın her türlü tecavüzden korunması gerektiğinden her ne nam ile olursa olsun söz konusu ormana kimsenin girmesi yasaktır
Bugün ise Belgrad Ormanı'na bilhassa hafta sonu giren araç sayısı 6 bini geçebiliyor. Bunun yanı sıra restoranlar, büyük mangal ateşlerinin yakıldığı piknik alanları ve motokros parkurları da bulunuyor.
Profesör Çolak'ın aktardığına göre Belgrad Ormanı bugün 18 ağaç, 41 çalı, 130'un üzerinde mantar, 56 gündüz kelebeği, 169 kuş, 53 memeli, 25 amfibi ve sürüngen ile 300'ün üzerinde otsu bitki türüne ev sahipliği ediyor.
"Başıboş köpekler karacaları kovalıyor"
Ancak her yeşil alanda olduğu gibi Belgrad Ormanı da pek çok nedenle tehdit altında.
Hüseyin Çolak'tan sonra konuşan Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zeynel Arslangündoğdu, bu tehditleri şöyle sıraladı:
1. Başıboş köpekler
2. Ormancılık uygulamaları
3. Kaçak avcılık
4. Artan trafik
5. Motor sporları
6. Diğer faktörler: Evcil hayvanların otlatılması, su kuyuları, mesire alanları dışında ateş, piknik yapılması, kaçak kesimler, kestane gibi odun dışı ürünlerin toplanması
Orman içine fotokapan yerleştirerek gözlem yaptıklarını söyleyen Arslangündoğdu, orman içindeki başıboş köpeklerin 200'ün üzerinde olduğunu ve köpeklerin karacaları kovaladığını aktardı.
Bazı odun değeri olmayan, kurumuş ve içi boşalmış kütüklerin sincaplar için yuva olduğunu söyleyen orman mühendisi, yaban hayatı için olanak sağlanması gerektiğini ifade etti.
"Motor sporları yapanlar yüzünden karacalar düşük yapabiliyor"
Arslangündoğdu ayrıca fotokapana yakalanan kaçak avcıların "Avlanmak yasaktır" tabelasını hedef tahtası olarak kullandığını söyledi.
Prof. Dr. Zeynel Arslangündoğdu'nun aktardığına göre yaban kedileri ve karacalar, trafikten olumsuz etkilenirken, off-road etkinlikleri de devam etti.
Arslangündoğdu, "Sorsan bu insanlar doğayı sevdiğini söyler. Ancak yanlış zamanda ormana girildiğinde karacalar düşük yapabiliyor" dedi.
Yüzlerce küçükbaş hayvanın ve çoban köpeklerinin olduğu bir sürüyle de karşılaştığını söyleyen İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi, "Bu hayvanlara bir otlatma izni olmalı, burası muhafaza ormanı" diye konuştu.
Piknik ateşlerinin çok büyük ebatta yakıldığını belirten Zeynel Arslangündoğdu, çöplerin piknik çöpleriyle sınırlı olmadığını, moloz gibi inşaat atıklarının da atıldığını aktardı.
"İstanbul Havalimanı'nın kuşlar üzerindeki etkisi bu yıl belli olacak"
"Nüfus arttıkça kent yatay ve dikey olarak büyüyor" diyen Arslangündoğdu, bu durumun kuş göçlerine bariyer oluşturduğunu vurgulayarak "Işık kirliliğinden dolayı gece yollarını bulamıyorlar. Yarasalar çok etkileniyor. Hayvanlara konacak yer bırakmadık. Çatılara konuyor leylekler" bilgisini verdi
21 Mart- 4 Nisan arası ciddi şekilde leylek göçü olacağını söyleyen Prof. Dr. Zeynel Arslangündoğdu, kuşların göç yolları üzerine yapılan İstanbul Havalimanı ile ilgili şu uyarıda bulundu:
Ne hayvanlara ne insanlara bir şey olsun istemiyoruz. Kuş sürüsüne çarpmalar, uçaklarda delik açabiliyor.
İstanbul, dünyanın en değerli kuş göçü yolu üzerinde.
İstanbul Havalimanı 29 Ekim 2018'de açılıp, mayısta tam anlamıyla faaliyete geçti. Göçün zayıfladığı bir dönemdi. Tam faaliyete de geçmemişti.
O sene bir kaza oldu. Sonra pandemi girdi. Geçen sene de uçuşlar daha azdı. Biz iki sene boyunca İstanbul Havalimanı'nın doğrudan etkisini tespit edemedik. Bir de yansıtılmıyor. Uçak-kuş kazaları genellikle basınla paylaşılmıyor.
"Kuşlar, havalimanı üzerinden geçerken davranışları değişiyor"
Kuşların İstanbul Havalimanı üzerinde davranışlarını değiştirdiğini söyleyen Arslangündoğdu, "Normalde süzülerek göç edecekken havalimanı üzerinden hızla kanat çırparak bir an önce göçmeye çalışıyorlar, stres oluyor" diye konuştu.
"Bizde bir hastalık var. Hep, inşa edilen her şey dünyanın en büyüğü olsun istiyoruz" diyen Arslangündoğdu, "Bugün biz belediyelerle çalıştığımızda bile dünyanın en büyük kelebek evini istiyorlar" örneğini verdi.
Böyle büyük projeleri yönetmek sıkıntılı ve riskli. Erken uyarı sistemi gibi her türlü faktör düşünülmeli. İstanbul'un daha küçük ölçekli havalimanlarına ihtiyacı var.
"Yağışlar, pisti mahvediyor"
Prof. Dr. Doğan Kantarcı ise İstanbul'un kuzeyinde hâkim rüzgarların poyraz yıldız ve karayel yönlerinden kuvvetli olarak estiğini hatırlatarak, bu rüzgârların yönlerinin uçakların iniş kalkışlarıyla uyumlu olmadığını söyledi.
Havalimanında üst materyalın kazıldığını, yüksekliğin 40 metre düşürüldüğünü, arazinin çevresinde "at nalı" gibi alçakta kaldığını söyleyen Kantarcı, şöyle devam etti:
Kuzeybatı ve kuzeydoğudan esen rüzgârlar, alçak arazi çevresindeki yamaçlarda dönüyor ve havalimanı üzerinde anafor oluşturuyor.
Hem at nalı gibi çukurdan oluşan hava anaforundan dolayı kullanılamaz hem de yüksek yağışlar var. Bu yağışlar pisti berbat ediyor.
Pist bir kilin üzerinde. Yolcu uçağının oraya tekerlek koyduğu vakit yaptığı basınca o pist dayanmaz.
Eskiden stabilize yollar vardı. Kamyon geçerdi üzerinden. Sonra oradan jiple bile geçilemezdi. Beş yıl içerisinde o pist de öyle olacak.
İstanbul Havalimanı'nın kullanılamayacağını söyleyen Kantarcı, "Bu iş bir yerde biter. Kullanamazsınız. Atatürk Havalimanı'ndaki acayip hastane yıkılacak. Pist yeniden yapılacak" diye konuştu.
© The Independentturkish