Birleşik Krallık, Almanya, İsviçre, Kanada, Belçika, Hollanda gibi dünyanın pek çok ülkesinde insanlar gönül rahatlığıyla çeşmeden su içiyor.
Bizde ise özellikle büyük şehirlerde çok uzun zaman önce şebeke suyu içmekten vazgeçildi.
Hâlbuki evsel ve kişisel temizlikte şebeke suyunu gönül rahatlığıyla kullanıyoruz. Fakat söz konusu aynı şebeke suyunu içmeye gelince korkuyoruz.
Konuyla ilgili basında zaman zaman yer alan haberlerde ise sağlıkçı ve çevreci uzmanlar suyun ticari bir metaya dönüştürülmesinden duydukları endişeyi dile getiriyor.
Benzer bir tavrı ilgili kamu kurumlarının yöneticileri de sergiliyor. Hatta şebeke suyunun kaybettiği güveni geri kazanması için kana kana musluk suyu içerken objektiflere poz bile veriyorlar.
Ancak bu bile insanlarımızı pek ikna edemiyor. Ne var ki artan hayat pahalılığından nasibini alan en temel tüketim malzemesi su fiyatlarındaki artış, şebeke suyunun güvenirliğini tekrar sorgulamamıza sebep oldu.
Ayrıca 22 Mart Dünya Su Günü münasebetiyle de suyun önemi ve sağlığa faydaları ekstra bir önem arz ediyor.
Bilindiği gibi, Birleşmiş Milletler (BM) 1993 yılında "Dünya Su Günü" olarak ilan etti. 22 Mart'ın amacı; temiz ve güvenli suya erişememe konusuna dikkat çekmek.
Dolayısıyla Türkiye'de şebeke suyu ile ambalajlı su tüketimine ilişkin etraflıca bir değerlendirme yapabilmek adına uzmanlara danıştık.
Ezber bozan yanıtlar aldık. Dikkat, bu sağlık ve çevre dosyamızı okuduktan sonra alışkanlıklarınızı değiştirebilirsiniz!
İnsanın yüzde 60'ı su
Suyun insan vücudu için önemine biraz değinmek gerkirse, bilim insanları, yetişkin bir insanın vücudunun yüzde 60'ının sudan oluştuğunu söylüyor.
Bu suyun çoğu vücudun hücrelerinde yer alıyor ve yaşam fonksiyonlarını sürdürmek için kullanılıyor.
Vücudumuzdaki suyun üçte ikisi hücrelerimizde ve üçte biri hücrelerimizin dışında bulunuyor. Yani bir insan için su demek, yaşam kaynağı demek.
Suyun insan hayatındaki rolünün yaşamın temeli olarak açıklayan İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Tevfik Ecder, vücudumuzda en fazla bulunan maddenin su olduğunu söylüyor.
Erişkin bir erkeğin yüzde 60'ı, erişkin bir kadınınsa yüzde 50'si su olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Ecder, suyun vücudumuzdaki tüm metabolik olayların düzenli bir şekilde yürütülmesi için büyük önem taşıdığını vurguluyor.
Prof. Dr. Ecder, organlarımızın tüm işlevleri suyun olduğu ortamda sürdürdüklerini belirtirken, yaşlandıkça vücuttaki suyun azaldığını da sözlerine ekliyor.
"pH değeri sanıldığı kadar önemli değil"
İçme suyunda dikkat edilmesi gereken konunu hijyenliği olduğunu ve birçok kişinin iddia ettiği gibi pH değerinin çok önemi olmadığını söyleyen Prof. Dr. Ecder, sağlıklı suyun özelliklerini şöyle aktardı:
İçtiğimiz su temiz yani mikroorganizmalardan arındırılmış olmalı. Bulaşıcı hastalıkların bir kısmının suyla bulaştığı herkesçe bilinir. Ayrıca içme suyunda bakır, cıva gibi ağır metaller de olmamalı. Günümüzün modern arıtma sistemleri sayesinde bu konuda güvendeyiz diyebilirim. Bugün çok konuşulan, içtiğimiz suyun pH değeri ve mineral içeriğinin de pratik açıdan bir önemi yoktur.
Vücudumuzda metabolizma sonucu oluşan yoğun asit maddelere rağmen akciğerlerin ve böbreklerin asit-baz dengesini çok hassas bir şekilde ve mükemmel olarak dengelemektedir. Benzer şekilde, sularda bulunan elektrolitlerin miktarları diyetle alınan miktarların yanında çok düşüktür. Normal bir diyetle zaten bu mineraller fazlasıyla alınmış olur.
Bu nedenle suların mineral içeriklerindeki farklılıklarının pratik bir önemi yoktur. Ayrıca suların mineral içeriklerinin ve pH değerlerinin insan sağlığına etkisiyle ilgili yapılmış kontrollü bilimsel bir çalışma da bulunmamaktadır.
"Çay, çorba gibi gıdalar da su ihtiyacını karşılar"
Günlük su tüketim miktarına ilişkin bilgi kirliliğine dikkat çeken Prof. Dr. Ecder, çay, çorba gibi tüketilen sıvı besinlerin, su yerine geçmeyeceğine ilişkin iddiaları bilimsellikten uzak yanlış bir inanış olarak nitelendiriyor.
Prof. Dr. Ecder, şöyle konuştu:
Su dışında içtiğimiz çay, çorba, ayran gibi diğer sıvılar da su olarak kabul edilmelidir. Çünkü bu sıvılar tüketildiğinde bunların içindeki su molekülleri (H2O) bağırsaklardan emilecek, kana karışacak ve böbreklerimizden süzülecektir. Örneğin, suya yoğurt karıştırarak ayran yapmak, su moleküllerinin özelliğini değiştirmez. Böbreklerimiz su molekülleri süzerken bunun kaynağının hiçbir önemi olmayacaktır. Bu nedenle 'su' sözcüğü yerine 'sıvı' sözcüğünü kullanmayı tercih ederiz. Aslında meyvelerin ve aldığımız birçok gıdanın içindeki suyun da vücuda aldığımız suya katkısı vardır. Hatta gıdalardan aldığımız su, toplam aldığımız suyun kabaca yüzde 20'sini oluşturmaktadır.
Prof. Dr. Ecder, bilimsel kaynaklarda günde 2-3 litre civarı sıvı alınması gerektiği belirtilse de bu miktarın kişinin günlük aktivitesine göre değişebileceğini söyledi.
Yetersiz sıvı alımında vücudun susama hissiyle kendini uyarıldığını hatırlatarak, aynı şekilde sıvı tüketiminde olası bir sorun yaşanması halinde (ishal, kusma ya da aşırı terlemeyle sıvı kaybı) halsizlik, ciltte ve mukozalarda kuruluk, kan basıncın düşme ve çarpıntı gibi bulgularla vücudun uyarı sinyalleri verdiğine dikkati çekti.
Yeterli sıvı alınmadığında yine böbreklerinin suyu vücutta tutmaya çalışacağı için az hacimli ve nispeten koyu renkli idrara çıktıklarını da belirtti.
Kalp ve böbrek yetmezliği olanlar dikkat!
Peki, günlük su ihtiyacımızı nasıl belirleriz?
Prof. Dr. Ecder sağlıklı bir kişinin günde ne kadar sıvı tüketeceğini hesaplamasına ya da takip etmesine gerek olmadığını belirtiyor. Sadece, egzersiz ve spor gibi aktivitelere bağlı aşırı terleme sonrasında sıvı ihtiyacının artacağını unutmayarak, susama hissinin oluşmasını beklemeden sıvı tüketilmesini önerdi.
Fazla sıvı tüketmenin sadece tekrarlayan böbrek taşı sorunu olanlar ile idrar yolu enfeksiyonu yaşanlar için faydalı olduğunu belirten Prof. Dr. Ecder, ancak kalp ve böbrek yetmezliği olanların sıvı tüketimine dikkat etmesi gerektiğini vurguluyor, şöyle konuştu:
Yaygın olan, 'Ne kadar fazla sıvı tüketirsek, böbreklerimiz için o kadar iyi olur' düşüncesi yanlıştır ve hatta bazen tehlikeli olabilir. Özellikle kalp yetersizliği veya böbrek yetersizliği olanlarda aşırı miktarda alınan sıvı vücuttan atılamayabilir. Bu durumda vücutta sıvı fazlalığı (hipervolemi) ve kandaki sodyum konsantrasyonunda azalma (hiponatremi) gelişebilir. Bu nedenle, ciddi derecede böbrek fonksiyonları azalmış hastalarda yaklaşık 2-2.5 litre civarında idrar çıkaracak şekilde sıvı alması (bu da yaklaşık 2,5-3 litre civarındadır) önerilir. Normalde idrar dışında, dışkı ile ciltten ve akciğerler ile de vücuttan sıvı kaybı olur. Bu nedenle aldığımız sıvı miktarından kabaca yarım litre daha azını idrar olarak vücuttan uzaklaştırırız.
"Musluk suyu içmiyorum"
Plastik damacana veya pet şişe kullanımında cam şişelerin tercih edilmesini öneren Prof. Dr. Ecder, "Aslında musluklarımıza ulaşan su gerekli arıtmalardan geçmekte ve sağlık açısından güvenilir hale gelmektedir. Yine de evimizin musluğuna gelene kadarki sistemde bir yerden kirlenme endişesi hep gündemdedir. Ben bu nedenle kişisel tercih olarak musluk suyunu doğrudan içmiyorum" yanıtını verdi.
Bir nefrolog olarak, "Böbreklerimizi korumak için sadece 'bol su içmeliyiz' tavsiyesinden ziyade dikkat edilmesi gereken asıl konunun damar sağlığı olduğunun" altını çizen Prof. Dr. Ecder, "Böbreklerimiz damardan çok zengin ve çok kanlanan organlardır. Dolayısıyla damar sağlığını olumsuz etkileyebilen tüm faktörler böbrek sağlığını bozar. Sağlıklı böbreklere sahip olabilmek için asla sigara içmemeli, tuzdan fakir beslenmeli, ideal vücut ağırlığında olmalı, hareketli bir yaşam tarzını tercih etmeli ve bol egzersiz yapmalıyız. Ayrıca çoğu kez hiçbir belirti vermeyen 'sessiz katil' olarak nitelenen hipertansiyonun erken fark edilmesi için sık sık kan basıncımızı kontrol etmeliyiz. Son olarak, hekim önerisi olmadan bilinçsiz ilaç kullanmamalı. Bitkisel ürünler de hem böbreğe, hem de karaciğere toksik etkilerinin olabileceğini bilmeliyiz" dedi.
"İçme ve kullanma suyu aynı kalitede olmalıdır"
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) Genel Sekreteri ve Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Derya Çamur, içme-kullanma suyunun yeterli miktarda olması kadar, sağlıklı ve temiz olmasının da insan ve toplum sağlığını doğrudan etkilediğini hatırlattı.
Temiz ve sağlıklı içme-kullanma suyunun, içinde hastalık yapıcı mikroorganizmaların ve toksik kimyasal maddelerin bulunmadığı, vücut için gerekli mineralleri dengeli biçimde içeren su olduğuna vurgu yapan Doç. Dr. Çamur, içme-kullanma suyunun renksiz, kokusuz, berrak olması gerektiğinin altını çizdi.
İçme ve kullanma suyunun aynı nitelikte olması gerektiğini, yemek hazırlamada, bulaşıkta, çamaşırda, temizlikte kullanılan suyun, içilen su ile aynı kalitede olması gerektiğini vurguladı.
Türkiye'nin bütün illerinde şebeke sularının "İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik"te yer alan özelliklere uygun olduğunu belirten Doç. Dr. Çamur, "Yasal olarak belediyenin dağıtımını yaptığı musluktan akan su (şebeke suyu) yönetmelikte belirtilen kriterleri taşımaktadır. Böylece tüm illerimizde şebeke suyu tüketiliyor ve tüketilebilir" diye konuştu.
Şebeke suyu mu, ambalajlı su mu?
Toplumun temel içme-kullanma suyu kaynağının musluktan akan su olduğunun altını çizen Doç. Dr. Çamur, "Hangisi daha sağlıklı; ambalajlı su mu, şebeke suyu mu?" diye sorduğumda şöyle konuştu:
Ambalajlı sular ancak acil ve afet durumları ya da musluk suyuna erişim olmayan koşullarda ilk tercih olabilir. Şebeke suları klorlanmaktadır. Ambalajlı sulara herhangi bir dezenfeksiyon işlemi uygulanmaz. Musluktan akan suyun klorlu olması kesinlikle istediğimiz bir durumdur. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tüm dünyada toplum sağlığı adına bugüne değin yapılan en önemli iki uygulamadan birisinin içme-kullanma sularının klorlanması, diğerinin bağışıklama hizmetleri olduğunu söylemektedir. Klorlanmamış su tüketilmesi toplum sağlığı için istemediğimiz bir durumdur ve salgınlara davetiye çıkarır. DSÖ'ne göre, her yıl mikroplarla kirlenmiş ve klorlanmamış sulara bağlı ishalli hastalıklar nedeniyle 485 bin ölüm meydana gelmektedir.
Doç. Dr. Çamur, şebeke suyunu içmekten çekinip damacana su almak istemeyenlerin yöneldiği "evsel arıtım cihazları"nı da tavsiye etmiyor. Bunun iki sebebi olduğunu belirten Doç. Dr. Çamur, bu cihazların temizlik ve bakımlarının ihmal edilmesine bağlı olarak sağlığa zararlı mikroorganizmalar için üreme ortamı oluşmasını ve de sudaki mineralleri ayırarak sağlık için istemeyen ölçüde mineralsiz su üretmesi olarak açıkladı.
'Sağlık Bakanlığı sürekli denetliyor'
İçme-kullanma suyu güvenliğinin sağlanmasının bireylere bırakılamayacak kadar önemli olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Çamur, "Su, şebekeye verilmeden önce yasal sorumlular tarafından istenilen koşullar sağlanmalıdır. Ülkemizde topluma sağlıklı ve güvenli içme-kullanma suyunun ulaştırılması yasalarla yerel yönetimlere, yani belediyelere verilmiş bir görevdir. Belediyeler yerleşim yerleri için uygun nitelikte su kaynağının bulunması, suyun arıtılması, mutlaka dezenfeksiyonunun yapılması (klorlanması) ve şehir şebeke sistemleri ile suyun kullanıcıya ulaştırılmasından sorumludur. Bu suyun kalite standartlarının belirlenmesi ve izlenmesi ise Sağlık Bakanlığı'nın görevidir. İçme-kullanma suyunun kalite standartları, limit değerler ve bunun nasıl izleneceği İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik'te yer almaktadır. Bu yönetmelikteki limit değerler AB ülkelerindeki değerlerle ve DSÖ'nün önerdiği değerlerle aynıdır" ifadelerini kullandı.
"Uygunsuzluk varsa Belediye uyarılır"
Belediyelerin içme-kullanma sularının ilgili yönetmelikte belirlenmiş standartlara uygunluğunu sağlamak zorunda olduğunun altını çizen Doç. Dr. Çamur, "Bunun izlenmesi diğer bir deyişle denetlenmesi görevini de Sağlık Bakanlığı İl ve İlçe Sağlık Müdürlükleri yürütmektedir. İl ve İlçe Sağlık Müdürlükleri içme-kullanma sularının kalitesinin izlenmesi için belediyelerle koordinasyon içinde çalışarak yıllık planlamalar yapar. Her yerleşim yerine özel olarak alınması gereken su numune sayıları hesaplanır. Şebekeyi ve nüfusu temsil edecek noktalardan numuneler alınır. İçme-kullanma suyu fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik özellikleri açısından değerlendirilir. Alınan su numuneleri Sağlık Bakanlığı'nın Halk Sağlığı Laboratuvarlarında analiz edilir. Yönetmeliğe göre bir uygunsuzluk tespit edilmesi durumunda bunun giderilmesi için hemen belediyelerle irtibata geçilir. Uygunsuzluğu ortadan kaldırmak belediyenin görevidir" diye kaydetti.
"Bardağınızı yıkadığınız suyu içebilirsiniz"
Klor ölçümü için her gün numune alındığını belirten Doç. Dr. Çamur şöyle devam etti:
Bu çalışmaların tamamının eksiksiz biçimde yapılması, musluktan akan suyun temiz olması anlamına gelir. İçme ve kullanma suyu aynı özellikte olmalıdır demiştik. Dolayısıyla elmanızı, maydanozunuzu yıkadığınız, dişinizi fırçaladığınız, hatta damacanadaki suyu doldurup içtiğiniz bardağı yıkadığınız suyu içmeniz kadar doğal bir şey olamaz.
"Belediye güven eksikliğini gidermeli"
Ankara'da yaşayan ve kendisinin de şebeke suyu içtiğini belirten Doç. Dr. Çamur, toplumun bazı kesimleri tarafından musluk suyu içmekten kaçınılmasını "güven eksikliği"ne bağlıyor:
Bunun en büyük nedeni güvenli suyu temin etmekle görevli belediyelerin geçmişte toplumun güvenini sarsan, şeffaf olmayan tutum ve davranışlarıdır. Su dağıtım sisteminde zaman zaman sorunlar olabilir. Böyle zamanlarda sularda kirlilik meydana gelebilir. Belediyelerin hızlıca buna müdahale etmesi ve konu hakkında toplumu doğru şekilde bilgilendirmesi gerekir. Eğer toplum doğru bilgilendirilmezse oluşan güvensizlik süreç içerisinde artar. Ayrıca belediyeler için su temini rutin bir görev olarak yürütülürken, ambalajlı sular ve evsel arıtım cihazları birer ticari ürün olarak pazarlanıyor.
"Bakanlık şebeke suyu analiz sonuçlarını toplumla paylaşmalı"
Belediyelerin "güvenli içme-kullanma suyu temini" işini öncelikli iş olarak görmesi gerektiğini belirten Doç. Dr. Çamur, "Su güvenliğinin sağlanması konusunda kentsel, kırsal ya da bölgesel farklılıklar ortadan kaldırılmalıdır. Özellikle büyükşehir belediyelerindeki su kanalizasyon idaresi yapılanması, ildeki su kalitesi yönetiminin tek elden ve geniş olanaklarla yapılmasını sağladığından idealdir. Büyükşehir belediyesi dışındaki belediyeler ve ilçe belediyeleri gerek maddi, gerek eğitimli insan gücü anlamında su kalitesi yönetiminde zorlanmaktadır. Bu belediyeler su yönetimi konusunda desteklenmelidir" dedi.
Bazı belediyelerin kendi sularını analiz ederek sonuçları halkla paylaştığını hatırlatan Doç. Dr. Çamur, "Bu tüm belediyeler tarafından yapılmalıdır. Ama asıl önemli olan denetleyici kurum olan Sağlık Bakanlığı'nın şebeke suyu analiz sonuçlarını toplum ile paylaşmasıdır. Her gün binlerce şebeke suyu numunesi alınarak analiz edilmesine karşın, bunların sonuçları toplumla paylaşılmamaktadır. Bu sonuçların şeffaf biçimde paylaşılması hem toplumda güven oluşmasını sağlayacak, hem de belediyeleri daha iyi çalışmaları konusunda zorlayacaktır. Toplum belediyelerden klorlanmış su talep etmelidir" şeklinde konuştu.
Bina içi şebeke ihmal edilmemeli
Doç. Dr. Çamur, Türkiye'de güvenli içme-kullanma suyunun binaya kadar getirilmesinin belediyenin görevi olduğunu ancak suyun bina içindeki yolculuğunda iç şebekeye bağlı olarak kirlenebileceğine ve bina içindeki su depolarının mutlaka temizlenmesi gerektiğine dikkat çekti.
Doç. Dr. Çamur, DSÖ tesisat malzemesi ve işçiliğin yeterli kalitede olması, tesisatçıların ve toplumun hatalı tesisat uygulamalarının riskleri konusunda eğitilmesi, sürekli ve sistemli olarak tesisat bakımı yapılmasının önemine vurgu yaptı.
Dünyada ve Türkiye'de içme suyu değerleri aynı
İçme suyunun, insan sağlığına uygun kalitedeki sular olduğunu belirten TMMOB Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İstanbul Şubesi Su ve Atıksu Komisyonu Başkanı Selahattin Beyaz da içme suyu standartlarının dünyada ve Türkiye'de benzer değerlerde olduğunu söyledi.
Beyaz, "Bunlar, Dünya Sağlık örgütü (WHO) , EC (Avrupa Birliği ) ve TSE (Türk Standartları Enstitüsü ) tarafından belirlenmiştir. En genel yaklaşımla içme suları kokusuz, renksiz ve içimi lezzetli olan, kimyasal ve mikrobiyolojik kirlilik içermeyen sulardır" diye konuştu.
Ülkemizde yurt genelinde "şebeke suyu" olarak tanımlanan suyun tüketildiğini söyleyen Beyaz evlerimizde musluktan akan suyun içme suyu kalitesine getirildikten sonra konutlara iletildiğini vurguladı.
Beyaz, şebeke suyunun içilebilir hale gelişinin aşamalarını ise şöyle aktardı:
Şebeke suyu, su yönetimleri tarafından temin edilerek insan kullanımı için konutlara borular ile iletilen sulardır. Şebeke sularının, su yönetimleri tarafından toplanarak içme suyu kalitesine getirildikten sonra insan kullanımı için konutlara boru sistemi ile iletilen sularıdır. Kaynakta temiz olan sular (İçme suyuna uygun olan sular ) basit dezenfeksiyon işlemi ile şebekeye verilir, yüzeyden temin edilen sular arıtma işlemine tabi tutularak şebeke sistemine iletilir.
Damacana suları veya ambalajlanmış suların ise iki yöntemle hazırlandığını belirten Beyaz, "Birinci yöntemde, kaynaktan alınan su, doğrudan ambalajlanarak kullanıma iletilir. İkinci yöntemde ise şebeke veya başka kaynaktan temin edilen su Membran arıtma sistemleri ile ileri arıtma işlemi sonrası kullanıma sunuluyor" diye konuştu.
Ambalajlı su kısmen denetleniyor
Şebeke suyunun içilebilirliğini göstermek adına zaman zaman yapılan basın açıklamalarına rağmen bazı uzmanların ambalajlı su tükettiğini söylemesi ise ister istemez tüketicinin kafasını karıştırıyor.
Bu konudaki düşüncesini sorduğumuzda ÇMO İstanbul Şubesi Başkanı Beyaz şunları söyledi:
Türkiye'de şehir şebekelerine iletilen genellikle yüzeysel su kaynaklarından temine dilen sularıdır. Bu sular, arıtma işlemine tabi tutularak içme suyu kalitesinde kullanıma iletilir. Su yönetimleri tarafından su kalitesi izlenmesi ve halka düzenli şekilde rapor edilmesi durumunda bu sular emniyetle kullanılabilecek sulardır. Ancak doğal kaynak sularına göre daha az lezzetli sulardır. Damacana suları ise doğal kaynak suları olup içimi daha lezzetli sulardır. Ancak damacana suları veya ambalajlı suların kalitesi kamu tarafından kısmen denetlenebilmektedir. Denetlenebilirdik açısından şebeke suları kamu tarafından sürekli denetlendiği için güvenilir bulunabilir.
"Suya bedel ödemeden erişilmelidir"
Şebeke suyunun, çay demleyip yemeklerde kullanılabilecek uygunlukta olduğunu belirten Beyaz, "Su bütün canlılar için en önemli yaşam kaynağıdır. Yaşam kaynağının meta olarak ticarileştirilmesi, satın alabilenin bu yaşam kaynağına erişebilmesi Çevre Mühendislerinin mücadele ettiği bir alandır. Bütün canlılar yaşam hakkı suya bir bedel ödemeden erişebilmelidir" ifadeleriyle sözlerini tamamladı.
© The Independentturkish