Washington Ortadoğu'yu keşfediyor

Körfez devletlerinin tutumu Washington'da duyuldu ve Amerikan iç tartışmasının bir parçası haline geldi. Bu, bölge ülkeleri ve çıkarları için büyük bir zaferdir

Fotoğraf: Timothy A. Clary/AFP

Ortadoğu, Barack Obama başkanlığından bu yana farklı Washington yönetimlerinin tasavvur ettiği kadar marjinal değil.

Başkan Donald Trump'ın yönetimi bile Ortadoğu'nun sorunlarına dair çözümleri Filistin-İsrail meselesine alışılmışın dışında çözümler üretmekle sınırladı ve buna, bu ülke ve toplumların stratejik öneminin hafife alınması eşlik etti.

Gerçek ise bundan farklıdır. Başkan Joseph Biden yönetiminin, Rusya-Ukrayna savaşı ve petrol fiyatlarının acilen kontrol edilmesi ihtiyacı karşısında yüksek maliyetlerle keşfettiği şey budur.

Paradoksal olarak, birkaç ay önce İklim Zirvesi'nde toksik emisyonlar ve temiz enerji konusunu gündeme getiren yönetim, bugün piyasalara daha fazla petrol pompalayabilen ülkelere çağrıda bulunuyor. Çünkü çıkarları bunu gerektiriyor. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Venezuela'daki Maduro rejimiyle diyaloğunda, insan hakları, liberalizm ve diktatörlük karşıtı değerler hususundaki tüm iddialarını bir kenara bırakarak umutsuzca bir girişimde bulundu.

Yönetim içinden bazı sesler, belirli Körfez ülkelerine yönelik sert eleştirilerinde ısrar etse de genel olarak gerek uluslararası politikada gerekse sosyal ve ekonomik kalkınma programlarındaki akılcı seçimleri konusunda hiç şüphe yoktur.

Aklı başında hiç kimse, pek çok düzeyde bir çöküşün yaşandığı Karakas'ta neler olduğuyla Abu Dabi ve Riyad'da tüm sektörleri ve faaliyetleri kapsayan girişimcilikle birlikte yaşananları kıyas edemez.

Bu, Maduro rejimiyle diyalogda da yanlış bir şey görmeyen Washington'daki seslerin bazı Körfez başkentlerine uyguladığı yarı ideolojik düşmanlığın sırrına ilişkin birtakım soruları gündeme getirmektedir.

Prens Muhammed bin Selman, The Atlantic'in Başkan Biden'in kendisi hakkındaki görüşüyle ​​ilgili sorularından birine kararlı bir şekilde şöyle cevap verdi:

Basitçe, umurumda değil.

Prens bu ifadeleriyle, Amerikan ideolojik aşırılıklarına artık tahammül edilemeyeceğini düşünen tüm Suudiler ve Körfez ülkeleri adına konuşuyordu.


Wall Street Journal, Prens Muhammed bin Selman ve Muhammed bin Zayed'in Beyaz Saray'ın çağrılarına kulak asmadığını yazdığında, bu davranışa çok az gözlemci şaşırdı.

"Establishment" içinden gelen ilgili Amerikan çağrıları, Washington'ın bu devletlerin 'haydut' olup olmadığına, dünyanın güvenliği ve istikrarı için önemli olup olmadığına ya da dünyadaki istikrar ilkelerinin korunmasının bir parçası olmak için gerekli tüm bileşenlere sahip ülkeler olup olmadığına karar vermesi gerektiğini söylüyor.

Bölgede hiç kimse bu konuda Amerika'dan tanıklık beklemiyor. Ancak hiç kimse, Washington onların çıkarlarını öncelikleri arasında koymadıkça, onun çıkarını hesaba katmak istemiyor.


ABD'li yazar ve siyaset bilimci Walter Russell Mead, Wall Street Journal'de yayımlanan önemli yazısında bu yaraya parmak basarak şunları söyledi:

Ukrayna şoku, Washington'daki siyasi durumu değiştirebilir. Ancak şu ana kadar Biden yönetimi, Obama yönetiminin Ortadoğu'daki ittifak ağımızın değeri hakkındaki şüphelerini ve ayrıca ilişkileri zayıflatma riskini görmezden gelme tutumunu paylaşıyor.


Mead, temel sorunun "Ortadoğu'daki petrol ve gazın gerek küresel ekonomi gerekse Amerikan gücü için öneminin farkına varılmaması" olduğunu söylüyor.

Russell Mead ve birçok ABD'li uzman, liberal yönetimlere "Ortadoğu'yu ihmal etme ve temiz enerjiye bel bağlama" konusunda acele ettikleri hususunda sert eleştirilerde bulunuyorlar.

Russell Mead'in, Ortadoğu'nun önemine yaklaşımını bir petrol meselesi olarak ele aldığı doğrudur, ancak petrolü arz, talep ve Amerikan pazarının bağımsızlığı ile ilgili dar bir ticari ilişkinin içine değil, karmaşık bir jeopolitik ilişkiler bağlamına yerleştiriyor.


Ortadoğu'daki büyük ülkelerle az ya da çok petrol sahaları olarak ve ihtiyaç durumunda pazarlık yapılacak, ihtiyacın azalması halinde ise üzerlerinde ahlaki üstünlük sağlanacak ülkeler olarak bakılması, Washington tarafından uygulanan ahlaki oportünizmin boyutunu ortaya koyuyor.

Ki, bu durum bazı üst düzey ABD'li yorumcuları endişelendiriyor.

Bu kimseler, ABD'nin evrensel ahlaki üstünlük fikrini kaybetmesinin, onun liderlik rolünün başına gelebilecek en tehlikeli şey olduğunu düşünüyorlar.
 


Yalnızca Ukrayna'yla değil, tüm Amerikan uluslararası sistemiyle çatışan Vladimir Putin için de benzer bir durum geçerli.

Konuşmasında, Irak ve Afganistan'daki savaşlarından ötürü Batı'yı aşağılayan birçok paragraf ayırdı.

Putin, Ukrayna'yı işgal etmesinin sebepleri arasında Kiev'in kitle imha silahları programı olduğunu söyledi ve Washington'ın Irak'ın işgali için benimsediği sahte gerekçelere atıfta bulundu.


Ortadoğu'da istikrarın temellerini yıkmanın en kolay yolu 'ahlaki oportünizm'dir.  

Nitekim Çin, insan hakları gündemleri, siyasi ve seçici bir şekilde kullanımları tarafından büyülenmiş ABD hesabına stratejik ihlaller gerçekleştiriyor.

Yalnızca Washington ile Körfez ülkeleri arasındaki ilişkinin ekonomik, güvenlik ve siyasi temellerine dönüş bile uluslararası barış ve istikrar için gerekli olan en önemli ilişkilerden birine istikrarı geri getirecektir.


Körfez devletlerinin tutumu Washington'da duyuldu ve Amerikan iç tartışmasının bir parçası haline geldi. Bu, bölge ülkeleri ve çıkarları için büyük bir zaferdir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Adem İpekyüz

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU