23 Haziran İstanbul seçiminin mağlubu AK Parti içinde muhasebe sürerken gazetelerin köşe yazarlarının da ağırlıklı konusu seçimi değerlendirmesi.
Hürriyet’ten Abdulkadir Selvi, Yeni Akit’ten Abdurrahman Dilipak, Karar’dan İbrahim Kiras ve Sabah Gazetesi’nden Okan Müderrisoğlu’nun yazdıklarından ilgili bölümleri derledik.
Hürriyet Gazetesi yazarı Abdulkadir Selvi “Mesaj alındı mı?” başlıklı yazısında İstanbul seçimini, Siyasette tarihi kırılma olarak nitelendirdiği 1989-1994 yerel seçimleriyle örneklendiriyor ve 23 Haziran’a da bu gözle bakmak gerektiğini yazıyor.
Selvi’nin yazısından bir bölüm şöyle:
“Ekrem İmamoğlu klasik CHP’li değil, farklı birisi” diye yazdım, YSK’nın iptal kararının mağduriyet yaratacağını ve Türk halkının mağdura destek vereceğini, bunun en çarpıcı örneğinin Erdoğan olduğunu anlattım. Seçim sürecinde yaşanan VİP olayı ve Pontus densizliğinin AK Parti’ye zarar vereceğini savundum. Sonuç ortada... Şimdi de diyorum ki 23 Haziran sonuçlarının içinde 2023 seçimlerine dönük güçlü sinyaller var. 23 Haziran telafi edilir ama 2023’ün telafisi yok...”
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
“7 Haziran seçimlerinde de halk AK Parti’yi uyarmıştı. Ancak seçimden sonra hükümet kurulamadı, PKK hendek savaşlarını başlattı. Bu tablo karşısında millet, 1 Kasım seçimlerinde AK Parti’yi tekrar iktidar yaptı. 23 Haziran seçimleri için AK Partililer aynı şeyin tekrarlanmasını bekliyorlardı. Ancak yanıldıkları bir nokta oldu. O zaman muhalefetin yaptığı hataları bu kez AK Parti yaptı. Ayrıca o zaman bir alternatif yoktu. Bu kez alternatif ortaya çıktı. Demem o ki, güçlü bir değişim dalgası var, 2023 uyarılarımı dikkate alın."
"23 Haziran seçimleri siyasette yeni dengeler oluşturdu. Türkiye artık 23 Haziran öncesi Türkiye değil. Yeni güç dengeleri oluştu. Bundan sonraki süreçte Ekrem İmamoğlu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hamlelerini çok dikkatli bir şekilde takip etmek gerekiyor…”
“Olay sadece AK Parti yönetiminde ve kabinede yapılacak bir takım değişikliklerle geçiştirilebilecek gibi gözükmüyor. Erdoğan’ın temel politikalarda köklü değişimleri gerçekleştirmesi bekleniyor. Çünkü millet, seçimlerde verdiği değişim mesajının gereğinin yerine getirilmesini bekliyor. Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. Eğer siz değişimin gereğini yerine getirmezseniz, millet sizi değiştirir.”
Yeni Akit’ten Abdurrahman Dilipak ise “Seçim sonuçları üzerine” başlıklı köşesinde AK Parti’ye “Güç zehirlenmesi” eleştirisinde bulunuyor ve sorumluların bulunup müeyyidenin uygulanmaması halinde “Bu gidişin sonu ANAP’ın sonu gibi olur” uyarısında bulundu:
"… Bir yenilgi varsa, bunun sebebi araştırılmalı. Sorumlusu bulunmalı, yapanın yanına kâr kalmamalı ve müeyyide uygulamalı. Yoksa bu gidişin sonu ANAP’ın sonu gibi olur! Aslında CHP de kazanmadı. Oportünizm kazandı…"
"… Eleştiren dostlar uzaklaştırıldı, yalaka Media, STK ve Sermaye sahipleri çevreyi sarınca bu sonuç mukadder oldu. Vitrindekiler, ekran yüzü, işportacı mantığı ile yapılan siyaset pazarlaması, reklam ajanslarının ürettiği sloganlar ve söylemle siyasetin sonu bu. Siz gelip konuşup gidiyordunuz, salonlarda da siz gittikten sonra insanlar, Yıldırım’ın çocukları, Soylu ile Damat kavgasını konuşuyordu. Aile ve gençlerin geleceği konuşuluyordu…"
Dilipak iki seçim arasında yaşanan Pontus, VIP tartışmasının, Öcalan’ın ekrana çıkarılmasının yanlış olduğunu “Keskin sirke küpüne zarar verir” sözleriyle kaleme aldı, yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:
“İnsanları kazanmayı esas almalıydık. Ama kaçırdık, sonuç ortada! Bu, bir “Güç zehirlenmesi” yaşanıldığı gerçeğini ortaya koyuyor… Bu anlamda AK Parti’nin yeni bir kavga zemini oluşturmaması gerek. İlk mesajlar bu yönde. Artık bir an evvel şu kabine değişikliği, parti teşkilat ve üst yönetimi ile bürokrasisine bir el atması gerek. Geç kalındı. Media ve STK ile ilişkilerini yeniden düzenlemeli. Eski dostları ile kucaklaşmalı, bilgi vermeli ve bilgi almalı. Ehliyet ve liyakat önemli. Yolsuzlukların üzerine gidilmeli. Kim bilir, belki de bu “şok” uyanışımıza vesile olur. 'Bir uçurumun kenarından geri döneriz.' ”
Karar Gazetesi’nden İbrahim Kiras’ın “AK Parti yanlışlarını yanlış yerde aramasın” başlıklı yazısının bir bölümü şöyle:
“AK Parti 23 Haziran depremine yol açan yanlışının ne olduğunu yanlış yerde aramamalı. Bunu sadece “bir seçim başarısızlığı” olarak görmek, bu başarısızlığın sorumluluğunu parti teşkilatlarına, adayın televizyon performansına veya her hangi bir aktöre kesmeye kalkışmak sorunun kaynağını görmemek için devekuşu misali başını kuma gömmek olur. Tamam, 31 Mart seçiminin iptali yanlıştı… Seçim gecesi Anadolu Ajansı’nın yaptıkları yanlıştı… Sonraki süreçte yapılanlar külliyen yanlıştı… “Oylar çalındı”demek yanlıştı… “Pontus” yanlıştı… “Bunlar terör örgütlerinden talimat alıyor”demek yanlıştı… “İmamoğlu seçilse bile içeri attırırız, belediye başkanlığı yaptırmayız” demek yanlıştı… 20 yıldır devletin elinde olan “teröristbaşı” Abdullah Öcalan’ın bir siyasi partinin seçim kazanması için devreye sokulması elbette yanlıştı. “Apo”nun kardeşi Osman Öcalan’ın bir siyasi parti lehine propaganda yapması için devlet televizyonuna çıkarılması muhakkak yanlıştı… Ortak aklı esas alan bir kadro partisi olarak kurulan ve bu özelliğini muhafaza ettiği ilk döneminde özellikle hassas dengeler üzerinde bulunan ekonomi ve dış politika problemlerini başarıyla idare edebilen AK Parti, son dönemde giderek bu özelliğini kaybetti."
"…Üstelik kendini toparlamak için önüne çıkan fırsatları kullanmaya yanaşmadı, dostça uyarılara kulak asmadı. Başa gelen her olumsuzluğu üst akıl gibi muhayyel adreslere, dış politikadaki hataları Türkiye’nin düşmanlarına, ekonomideki kötü yönetimin sonuçlarını karanlık güçlere vs. fatura etti. AK Parti seçmeni biraz da “alternatifsizlik” algısı yüzünden bunlara çok fazla ses çıkartmıyormuş gibi göründü belki ama eski güvenini de kaybettiğinin işaretlerini ve ikazlarını çeşitli vesilelerle dile getirdi. 2015 Haziran’ında, 2017’deki 16 Nisan referandumunda, 31 Mart’ta…"
Okan Müderrisoğlu Sabah Gazetesi’ndeki “2023’e odaklanmak ama nasıl?” başlıklı yazısında 2023’ü işaret ediyor ve hükümetin, 4.5 yıla odaklanması için siyaset sosyolojisini yeniden etüt etmesini savunuyor.
Müderrisoğlu’nun 10 maddede eleştirilerini sıraladığı yazısından bir bölüm:
“Cumhurbaşkanı ve Parti Genel Başkanı şapkası, farklı seçmen kitlelerinde eşdeğer karşılık bulmuyor. Parti kimliği taşısa da partici kimliği Cumhurbaşkanı'na yakıştırılamıyor.”
“Gezi olaylarından bu yana toplumun yüzde 50'sine hitap eden ama kalan yüzde 50'sini ihmal eden söylem ve yaklaşımlar, siyaseten yeni meydan okumaları beraberinde getiriyor. Özellikle, "ittifak modeli" sayesinde, tıpkı Gezi'deki gibi farklı gruplar, detaydaki aykırılıkları bastırarak, ana hedef için birleştirilebiliyor.”
Independent Türkçe