Benim Türk Liram varken ne işin var senin halen yok dolardı, yok avroydu. Türk Lirası, Türk Lirası; alışacaksınız buna…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 20 Aralık 2021'de açıkladığı yeni "finansal alternatif" modelinin ardından sarf etmişti bu sözleri.
Erdoğan'ın "döviz getirisine Türk Lirası varlıklarla ulaşılabilmesini sağlayacak yeni araç" olarak tanımladığı ekonomik model öncesinde 18 liranın üzerini gören dolar, açıklamanın ardından 11 TL'nin altına kadar indi.
Fakat, bugün ise dövizdeki dalgalanmalar sürüyor. Zira gün içerisinde dolar/TL 13 lirayı gördü.
Döviz kurundaki dalgalanmalar yalnızca Türkiye'yi değil, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni de (KKTC) etkiliyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Keza döviz krizinin KKTC ekonomisine yansımaları oldukça belirgin oldu.
Ekonomisi büyük ölçüde dövize endeksli ülkede, kurda yaşanan artış, euro kullanımına geçiş tartışmalarını da beraberinde getirdi.
"Yeni finansal modelin" ardından gelinen süreçte KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın açıklamalarına göre, "Türkiye'nin ekonomi politikası KKTC'ye de olumlu yansıdı."
KKTC Ekonomi Bakanı Sunat Atun'la birlikte gerçekleştirdiği Türkiye ziyaretinde konuşan KKTC Cumhurbaşkanı Tatar, Kuzey Kıbrıs'ta euroya geçilmesini kabul etmeyeceklerini; "çünkü Türkiye'nin desteğiyle KKTC'de her alanda gelişmeler yaşandığını" söyledi.
Bakan Atun da "Türkiye'nin garantörlüğü ve Türk Lirası kullanımından asla vazgeçmeyeceklerini" kaydetti.
Tüm bu açıklamalar, KKTC kamuoyundaki endişeleri gidermeye yetmedi. Zira dövizdeki dalgalanmalar sürüyor.
Ayrıca, Türkiye'de uygulamaya koyulan "Kur korumalı TL vadeli mevduat" modelinin KKTC'de uygulanıp uygulanmayacağı henüz bilinmiyor.
Kıbrıslı Türk siyasetçiler ve akademi çevresinin, ülke ekonomisine yönelik tartışmaları "stabil bir para birimi kullanımı" çerçevesinde şekilleniyor.
Kuzey Kıbrıs'ta "euro kullanımı" tartışmaları yalnızca siyasiler düzeyinde bir mesele değil. Zira Göç, Kimlik ve Haklar Araştırmaları Merkezi (CMIRS) tarafından yürütülen bir kamuoyu yoklamasına göre, Kıbrıslı Türklerin yüzde 63,79'u para biriminin euro olmasını istiyor.
Peki, bu tartışmanın sebebi nedir? Neden Kuzey Kıbrıs'ta TL'den vazgeçip euro da dahil olmak üzere bir başka para birimi kullanımı tartışılıyor?
Doğu Akdeniz Üniversitesi Finansal Düzenleme ve Risk Yönetimi Merkezi Başkanı ve Bankacılık ve Finans Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mete Feridun ile euro tartışmaları ve KKTC ekonomi politikasını konuştuk.
Euro kullanımına geçiş meselesinin siyasi bir söylem olarak değerlendirilmemesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Feridun, bunun teknik ve bilimsel açılardan objektif olarak ele alınması gereken ekonomik bir alternatif olduğunu savunuyor.
Prof. Dr. Mete Feridun'a göre, euro kullanımına geçiş tartışmaları yeni değil. Zira Kuzey Kıbrıs'ta her döviz krizinde ya "KKTC'nin kendi parasını basması" ya da "stabil bir para birimi kullanımı" konusu tartışılıyor.
Kıbrıs'ta meseleye ekonomik ve bilimsel olarak bakan çevrelerin gündeme getirdiği konu şudur; 'Biz Kıbrıslı Türkler olarak neden kendi para birimimizi basmayalım?'
İkincisi ise, 'Bunu yapamıyorsak ve yabancı bir para kullanmak durumundaysak; neden daha stabil bir para birimi kullanılmasını bir alternatif olarak tartışmayalım?'
"Asıl konu üzerine yapılan entelektüel tartışmalar sabote ediliyor"
Mete Feridun, "euroya geçiş" tartışmalarının amacını aşan, farklı boyutlara çekildiği görüşünde.
Kimi siyasilerin meseleyi "Türkiye'ye karşı olmak" ya da "Türkiye'nin garantörlüğünden vazgeçmek isteyenler" şeklinde lanse etmeye çalıştığını söyleyen Feridun, bunun "ucuz siyaset" olduğunu savunuyor:
Kuzey Kıbrıs'ta belli bir kesim kendilerini 'Türkiye'ye daha yakın olmakla' konumlandırarak bu pozisyon üzerinden birtakım siyasi ve ekonomik kazanımlar elde etme stratejisi izledikleri için, asıl konu üzerine yapılan entelektüel ve bilimsel tartışmaları da 'bunlar Türkiye karşıtı' gibi imalarda bulunarak sabote etmeye çalışıyorlar.
"Her ülkede doğal olarak gündeme gelebilecek bu tip önemli konular, ortaya hiçbir alternatif öneri koyamayan birtakım çevreler tarafından 'Türkiye karşıtlığı' olarak lanse edilmeye çalışılıyor" diyen Feridun, konunun "siyasi açıdan suiistimal" edilmekte olmasını üzüntüyle karşıladığını söyledi.
"AB ülkelerinin euroya geçerken ulusal kimliklerini terk etmiş olduğu öne sürebilir mi?"
Ekonomistler ve akademisyenlerin ülkelerindeki para politikasına ilişkin farklı alternatifleri tartışmasının oldukça doğal bir durum olduğunu söyleyen Feridun, "Belki de bu tartışmalar zaten bizi önümüzdeki tek gerçekçi alternatifin Türk Lirası kullanımı olduğu sonucuna götürecek. Farklı görüşler ve alternatifler özgürce tartışılabilmeli" ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Feridun, sözlerine şöyle açıklık getirdi:
Euroya geçiş konusunu tartışan hiç kimse 'Biz 'Türkiye'ye karşıyız' veya 'Türkiye'nin garantörlüğünden vazgeçmek istiyoruz' demiyor. Para sonuçta sadece bir araçtır ve en stabil olan alternatifin gündeme gelmesi doğaldır. Bu şekilde bakılırsa, Avrupa Birliği'ne giren ülkelerin çok büyük çoğunluğu euro kullanımına geçerek kendi para birimlerinden vazgeçmiş durumdalar. Bu ülkelerin euroya geçerken ulusal kimliklerini terk etmiş olduğunu öne sürebilir miyiz? Bu ülkeler daha stabil bir para birimi kullanmak amacıyla ulusal paralarını terk ederek ortak bir para birimine geçmiştir. Bunu olduğundan daha farklı yorumlamamak lazım.
"Türkiye'nin garantörümüz olması ile hangi para birimi kullandığımız arasında hiçbir bağlantı yok"
Tartışılanın Türkiye'nin garantörlüğü olmadığını hatırlatan Prof. Feridun, "Konunun bununla uzaktan yakından alakası yok" yorumunu yaptı.
Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar ortaklığında 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin eski para birimi Kıbrıs Lirası idi. Kıbrıslı Türkler 1975 yılına kadar Kıbrıs Lirası kullanırken 1975-83 yılları arasında Kıbrıs Türkler tarafından kurulan Kıbrıs Türk Federe Devleti (KTFD) döneminden başlayarak Kuzey Kıbrıs'ta Türk Lirası kullanılmaya başlandı.
Bu dönemde 1 Kıbrıs Lirası 36 TL'ye eşit olacak şekilde hesaplandı ve Kıbrıs Lirası mevduatlar 36 TL ile çarpılarak TL'ye dönüştürüldü. 15 Kasım 1983'te KKTC'nin kurulmasının ardından Türk Lirası ülkedeki resmi para birimi olarak kabul edildi.
Kıbrıslı Türklerin 15 yıl gibi uzun bir süre boyunca Kıbrıs Lirası kullanıldığını hatırlatan Prof. Dr. Mete Feridun, "Biz 1960'tan 1975'e kadar TL kullanmadık. Bu süre boyunca Türkiye bizim garantörümüz olmaya devam etti. Dolayısıyla Türkiye'nin bizim garantörümüz olması ile hangi para birimi kullandığımız arasında hiçbir bağlantı yok" şeklinde konuştu.
Feridun, sözlerini şöyle sürdürdü:
Euroya geçiş konusunda fikir beyan eden hiç kimsenin Türkiye'ye karşı herhangi bir tavrının olduğuna inanmıyorum. Herhangi bir siyasi partiye yakınlığı olmayan ve bu konu ile tamamen entelektüel ve bilimsel düzeyde ilgilenen bir kişi olarak, objektif açıdan baktığımda, bu konunun farklı yönlere çekilmesinden son derece rahatsızlık duyuyorum. Bu konuyu tartışacaksak eğer 'Euroyu kullanamayız, sebepleri de şunlardır' denmesi lazım; doğrudur veya yanlıştır, bilimsel açıdan ele alır tartışırız. Fakat konuyu 'Biz Türk'üz, euroyu kullanmayız' noktasına getirmek, tartışmayı olduğundan çok farklı boyutlara çekme çabasıdır.
Erhürman: Euro’ya geçiş meselesini CTP çözecek
— CTP (@CTPKurumsal) December 1, 2021
Haberin detayları içinhttps://t.co/6nMD7xS7MU pic.twitter.com/zJ5xRIt6uz
"Euro tartışması için doğru zaman değil"
Prof. Dr. Mete Feridun'a göre, bu tartışmanın zamanlaması da doğru değil.
Feridun, kamuoyunda meselenin tartışılmaya açılmasına öncülük eden Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) ile bu konunun "zamanlaması açısından" aynı fikirde olmadığını dile getirdi.
KKTC'de 23 Ocak 2022'de yapılacak erken genel seçimleri gerekçe gösten Feridun, seçim sürecinde konunun bir siyasi malzeme olarak kullanılıp, bu fırsatın harcanacağından endişe duyuyor;
Halbuki bu konun daha sakin bir ortamda, konjonktürün daha uygun olduğu bir dönemde tartışılması çok daha uygun olurdu. Ama ne yazık ki bu konu seçim sürecinde gündeme getirildi ve kamuoyu 'euroya geçişi destekleyenler' ve 'euroya geçişi desteklemeyenler' diye ikiye ayrılmış oldu. Böylece tartışmanın belirli kesimler tarafından farklı noktalara çekilmesine ve suiistimal edilmesine zemin yaratılmış oldu. Bu da açıkçası beni rahatsız ediyor. Çünkü meseleye objektif ve tamamen bilimsel olarak bakılması ve somut bir politika önerisi ortaya konması gerekirken işin içine fazlasıyla siyaset ve popülizm de bulaşmış oldu.
Para birimi tartışmalarının, ülkelerin milli duygularıyla ilintili bir konu olmadığını söyleyen Prof. Feridun, "Bu konuda objektif olmak lazım. Ben ille de euroya geçelim fikrini savunmuyorum. Bana soracak olursanız bu zaten şu an için kesinlikle mümkün değil ve mevcut konjonktür de buna müsait değil. Kaldı ki şu anda gündemdeki konu zaten hemen yarın euroya geçilmesi değil euronun bir muhasebe birimi olarak kullanılıp kullanılamayacağı ve gelirlerin euroya sabitlenip sabitlenemeyeceğidir. Bu konu ne yazık ki seçim sürecinde gündeme geldiği için çarpıtılmaya ve suistimal edilmeye çalışılıyor. Ben euroya geçilip geçilmemesinin ekonomik, akademik ve siyasi açılardan tartışılabilmesi gerektiğini savunuyorum" şeklinde konuştu.
"Konunun mevcut konjonktürde gündeme getirilmesi kısa vadede başarılı olma şansını düşürüyor"
Ayrıca, euro hedefinin son derece önemli olmasına karşın, konunun mevcut konjonktürde gündeme getirilmesinin kısa vadede başarılı olma şansını düşürdüğünü söyleyen Feridun, "mevcut konjonktür" ifadesi ile Türkiye-Avrupa ilişkilerini kastederek şunları kaydetti:
Bu konunun Türkiye'de Avrupa'ya karşı olumsuz tavırların olmadığı, AB ile ilişkilerin sıcak olduğu bir dönemde tartışılması gerekirdi. Gerek Türkiye'deki ve gerekirse Avrupa Birliği'ndeki yetkililerle diyalog halinde; teknik düzeyde, tamamen bilimsel olarak tartışılması daha doğru olurdu.
Şu anda ne Türkiye'nin böyle bir girişime onay vermesi olası ne de Avrupa Birliği ile diyaloğumuz devam etmekte. Bu kendi kendimize sonuca varabileceğimiz bir konu değil. Nitekim bu konunun tartışılmaya başlanmasıyla birlikte bu konudaki söylemlerin euroya geçişten, gelirlerin euroya endekslenmesi gibi daha gerçekçi ve kısa vadede gerçekleşmesi mümkün olan bir noktaya geldiği görülmektedir. Aslında bu bile konunun tartışılmasının ne kadar önemli ve faydalı olduğunu göstermektedir.
"Ekonomik şoklara karşı KKTC ile Türkiye bir bütünün parçası gibi değil"
Prof. Dr. Feridun, "zamanlaması yanlış" olsa da bu tartışmaların son dönemde yüksek sesten dile getirilmesinin iki önemli sebebi olduğunu söyledi. Bunlardan ilki, "Kuzey Kıbrıs ekonomisinin Türkiye'ye mali açıdan bağımlı olması ve kendi kendine yetememesi", ikincisi de KKTC'nin yurt dışından ithalata bağımlı oluşu.
Prof. Dr. Mete Feridun, bu konudaki görüşünü şu sözlerle dile getirdi:
Kuzey Kıbrıs ekonomisi tamamen dövize endeksli ve ithalata bağımlı bir ekonomi. Endüstriyel üretimin bu kadar düşük olduğu bir ekonomide siz her şeyi dışardan ithal etmek zorundasınız. İthal ettiğiniz hemen hemen her şey, üretimdeki bütün girdiler dövize endeksli. Türkiye, birtakım farklı ekonomik modeller deneyebilir; Türkiye ekonomisi kendi içerisinde bu şoku bir şekilde absorbe edebilir, atlatabilir. Fakat Kuzey Kıbrıs'ta her şey dövize endeksli olduğu için kurlardaki en ufak bir dalgalanma ekonomiye hemen pahalılık olarak yansıyor.
"Türkiye'deki yetkililerin göz ardı ettiği nokta da budur" diyen Mete Feridun, "'Kuzey Kıbrıs TL kullanıyor, o yüzden biz nasıl ki birtakım zorluklarla karşılaşırsak, onlar da karşılaşacak. Yapacak bir şey yok' düşüncesi hakim olabilir. Ama bizim ekonomimizin döviz kurlarına karşı aşırı bir hassasiyeti var. Bu sebeple, ekonomik şoklara karşı KKTC ile Türkiye'yi bir bütünün parçası gibi algılamamak ve KKTC ekonomisinin kendine özgü birtakım sıkıntılarını ve açmazlarını da dikkate almak gerekir" ifadelerini kullandı.
"Euro kullanımına geçiş büyük gayret gerektiren bir süreçtir"
Gelinen süreçte tartışılanın "Eğer ki biz TL kullanıyorsak, demek ki kendi para politikası bağımsızlığımızdan vazgeçtik. Kendi para birimimizden vazgeçtiysek o zaman hiç değilse TL değil, euro kullanalım ki daha stabil bir para birimi kullanmış olalım" şeklinde düşünceler olduğunu kaydeden Prof. Dr. Feridun, bunun da netleştirilmeye muhtaç bir süreç olduğunu vurguladı:
'Euro kullanalım' dediğimiz zaman, ortada bir yanlış anlama söz konusudur. Bununla ne kastettiğimizi net bir şekilde ortaya koymamız gerekmektedir. Bu tartışmalar ilk gündeme geldiği zaman yapılan hata kastedilenin ne olduğu konusunda net olunmamasıydı. Belki de fikri ortaya atanlar da henüz tartışılması gereken konunun ne olduğundan emin değildiler. Bilemem.
Neticede gelinen noktada konu euro cinsinden banknot ve madeni paraya geçiş konusu değildir. Euroya geçiş için gerekli olan aşamalardan bir tanesi, belli bir geçiş döneminde muhasebe anlamında; fiyatlar ve gelirlerin euro cinsinden hesaplanmasıdır. TL ve euro cinsinden bir nevi paralel fiyatlama aşamasından başarı ile geçildikten sonra ileriki süreçte euro kullanımına tamamen geçiş yapılacaksa bu ayrı bir konudur. Şu anda tartışılan aslında bu geçiş dönemine girilip girilmemesidir, hemen euroya geçiyoruz gibi bir durum bana göre zaten söz konusu olamazdı.
"Hatta günün sonunda belki fiyatların ve gelirlerin euroya endekslendiği bu geçiş sürecinde kalmak da tercih edilebilir ve belki de bütünüyle euroya geçiş konusu gündemden de kalkabilir. Bunu denemeden bilmemiz mümkün değil" diyen Prof. Dr. Feridun, seçim sürecinde konunun suiistimal edilmesinden kaynaklı, tartışmanın bu noktaya gelmiş göründüğünü ifade etti.
"Euro tartışması için doğru zaman şarttır"
Prof. Dr. Feridun'a göre, KKTC ekonomisi için atılabilecek en doğru adım, denk bütçeyi sağlayarak, öncelikle mali disiplini ortaya koymak. Bunlar gerçekleştirilmediği müddetçe, ister euro, ister sterlin, ister dolar kullanılsın; hangi para birimine geçilirse geçilsin sıkıntılar giderilmeyecek.
"Euro kullanımına geçiş tartışması için doğru zaman şarttır" diyen Mete Feridun, "Şu an bu tartışma için uygun bir süreç değil. Öncelikle yapılması gereken ev ödevlerimiz var. Ancak bunları yerine getirdikten sonra uygun bir konjonktür oluşursa bu konuyu tartışmamız gerekir" uyarısında bulundu.
"Kamu maliyeti disipline edilmedikçe euroya geçmek de kalıcı bir çözüm olmayacak"
Kuzey Kıbrıs'ta uygulanan eşel-mobil sistemine göre, enflasyondaki artışa paralel olarak maaşlar da belli bir periyotta güncelleniyor. Euroya geçmeyi savunanların ortaya koyduğu görüşler çoğunlukla; 'Maaşlar enflasyona endekslendiği gibi euroya endekslensin. Hem giderlerimiz hem de gelirlerimiz euro üzerinden karşılansın' çerçevesinde şekilleniyor.
Fakat Prof. Dr. Feridun, bu görüşlerde "bir sıkıntı" olduğunu ileri sürdü. Gelirlerin (maaşlar) euroya endekslenmesi durumunda, döviz kurunda yaşanması muhtemel herhangi bir artışta bu kez TL karşılığı yapılacak ödemelerde sıkıntı yaşanacağına dikkati çekti.
"Bu durumda bu kaynak nasıl sağlanacak; nereden gelecek?" sözleriyle mali kaynak sıkıntısına işaret eden Prof. Dr. Feridun, bu noktayı şöyle izah etti:
Zaten bizim temel sıkıntımız, gelirlerimizin giderlerimizi karşılayamaması. Ülkeye döviz getirecek bir üretim gerçekleştiremiyor oluşumuz. Sonuçta yine bir kaynak açığımız olacak ve kamu gelirlerimizi artıramamamız durumunda yine Türkiye'nin kapısını çalmak zorunda kalacağız. Kısacası büyük bir çıkmazdayız. Ne gelirlerimizi artırabiliyoruz ne de giderlerimizi kısabiliyoruz. Kamu maliyenizi disipline etmediğimiz sürece ne euroya geçmemiz; ne euro cinsinden muhasebelendirme yapmamız kalıcı bir çözüm olmayacak.
"Eğer kastedilen hedef bütünüyle euroya geçişse bu geçiş süreci ne kadar acele edilirse edilsin uzun zaman alabilecek bir süreçtir" şeklinde konuşan Feridun, "Gelinen noktada kimsenin tam anlamıyla hemen euroya geçelim diye bir düşüncesi olduğunu sanmıyorum, şu anda gündemde olan ekonomideki gelir ve giderleri euroya endekslemedir. Bunun dışında bir hedef varsa da bu bana göre şu an için kısa vadede gerçekleşmesi mümkün olabilecek bir hedef değil" dedi.
"Pandemiyle birlikte ekonomik sıkıntılar daha da su yüzüne çıktı"
Bu noktada elbette önemli faktörlerden biri de son iki yıldır tüm dünyayı ekonomik açıdan etkileyen koronavirüs pandemisi.
Pandemi sürecinde dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, KKTC'de de çoğu sektör durma noktasına geldi. Elbette bunların başında, "Kuzey Kıbrıs ekonomisinin belkemiği" olarak tabir edebileceğimiz turizm sektörü ve üniversiteler geliyor.
Son dönemde KKTC için önemli iki ana sektörde büyük sıkıntılar yaşandığına dikkati çeken Prof. Dr. Mete Feridun, "Bu ülke için doğru düzgün döviz getirebilecek iki sektör var: Üniversiteler ve turizm. Bu sektörler de pandemi sürecinde sıkıntıya düşüp eskisi kadar gelir getiremeyecek noktaya gelince, ekonomik sıkıntılar ve yıllardır süregelen yapısal sorunlar, mali disiplin eksikliği ve öngörüsüzlükler daha da su yüzüne çıktı" dedi.
KKTC ekonomisi Türkiye'den dış yardım almadan ayakta durabilir mi?
Kuzey Kıbrıs'ta euro kullanımının "mümkün olmadığını" savunan görüşlere göre, bu tartışmanın en büyük handikaplarından biri, KKTC'nin Türkiye'den önemli düzeyde dış yardım alıyor oluşu.
Zira KKTC Ekonomi ve Enerji Bakanı Sunat Atun da "Euro olarak düzenlediğiniz bir bütçede, Türkiye'nin dış yardım öngörüsünde bulunabilmemiz mümkün değil. Bu da ortaya öngörüsüz ve sağlıksız bir bütçe çıkarır" açıklamasında bulundu.
Bu tablo ise Kuzey Kıbrıs'ta "Türkiye'den dış yardım almadan KKTC ekonomisi ayakta durabilir mi?', 'Türkiye haricinde bir dış kaynak sağlanması mümkün mü?" sorularını gündeme getiriyor.
KKTC'nin, Türkiye dışında dış kaynak elde etme şansı olmadığını ifade eden Prof. Dr. Feridun, "Türkiye dışında mali destek ya da kredi alabileceğimiz herhangi bir kurum veya kuruluş yok. İyi ki de yok aslında. Olsaydı muhtemelen epeyce borçlanır, onları da ödeyemeyecek noktaya gelirdik…" şeklinde konuştu.
"Yapısal sorunlar ve popülist yaklaşımlar devam ederse, bu ekonomi bir yere gitmeyecektir"
"Bütün olay aslında, bizim bütçemizi denkleştiremememiz ve kendi mali kaynaklarımızla giderlerimizi karşılayamıyor oluşumuzdur. Bu noktada bizim yapısal olarak sıkıntılarımız var" diye konuşan Prof. Feridun, sözlerini şöyle sürdürdü:
Birçok sorunun kaynağı da ne yazık ki istikrarsızlık; sürekli seçim ekonomisidir. Hemen hemen iki-üç yılda bir seçim sürecine giriyoruz ve bu da istikrarsızlık yaratıyor. Böyle olunca vatandaşın zaten siyasilerden en temel beklentisi istihdam, siyasiler de seçim sürecinde işe alma vaatleriyle hareket etmek zorunda kalıyor. Hem seçim öncesinde hem de sonrasında devlet kadroları gereksiz şekilde şişiriliyor. Siyasiler ister istemez etrafındakileri işe alma veyahut onlara kamu kaynaklarını bir şekilde kullandırma yönünde vaatlerde bulunarak hareket etmek zorunda kalıyorlar. Çünkü seçmenlerine sunabilecekleri başka bir alternatif, vizyon, önlerine koyabilecekleri gerçekçi ve somut bir hedef yok. Siyasiler, verdikleri sözleri tutmaya başladıkları noktada liyakat da ortadan kalkmış oluyor. Bizim temel sıkıntılarımız bunlar; bunların aşılması da o kadar kolay değil.
"Euronun bu sorunların hiçbirine çözüm olmayacağını kestirebilmek için ekonomist olmaya da gerek yok" diyen Prof. Feridun, "Keza euro, ödemeler için sadece bir araçtır. Paranızın değerini muhafaza etmek için kullandığınız bir araçtan bahsediyoruz. Sizin yapısal sorunlarınız, mali sıkıntılarınız, popülist yaklaşımlarınız devam ederse, bu yeni aracı da farklı bir araç da kullansanız, en nihayetinde bu ekonomi bir yere gitmeyecektir" tespitini yaptı.
'Türkiye ile KKTC arasındaki ticaret Türk Lirası'yla yapılacak'
KKTC Ekonomi ve Enerji Bakanı Sunat Atun, 23 Aralık 2021'de gerçekleştirdiği Türkiye ziyaretinde, Ticaret Bakanı Mehmet Muş ile bir toplantı gerçekleştirdi. Bu görüşmenin ardından açıklama yapan Atun, Türkiye ile KKTC arasındaki ticaretin Türk lirası ile yapılması için devam eden çalışmaların hızlandığını belirtti.
Bakan Atun'un açıklamasına göre, yakın zamanda Türkiye iç pazarında Türk Lirası cinsinden satılan ürünler KKTC'de de Türk Lirası olarak faturalandırılacak. Bakan Atun, KKTC için döviz kaynaklı enflasyon riskinin ortadan kalkacağını, fiyat istikrarının da güçleneceğini ifade etti.
Türk pazarı ürünlerinin KKTC'ye TL üzerinden satışının yapılmasının, en azından bir istikrar getirmesi ve ticaretle uğraşanların da önünü görebilmesi açısından faydalı olacağını söyleyen Prof. Feridun, "Fakat günün sonunda kurda bir oynama olduğu zaman kaçınılmaz olarak Türkiye'deki fiyatlarda bir yükseliş olacak. Ve bu bize, yine enflasyon olarak yansıyacak" uyarısında bulundu.
"Esas sıkıntı, gelirlerin enflasyon karşısında yetersiz kalmasıdır"
Gözden kaçırılmaması gereken temel noktanın, fiyat istikrarını sağlamak ve enflasyonu bir noktada kontrol altına almak olduğunu belirten Mete Feridun, "Esasında euroya geçiş tartışmalarının en temel dayanak noktalarından biri enflasyonu kontrol altında tutmak yani fiyat istikrarını sağlamaktır" dedi.
"Kuzey Kıbrıs'ta para birimi olarak TL kullanıldığı için, ürünlerin TL üzerinden ülkeye gelişi daha mantıklı ve ekonomik anlamda daha uygun olsa da çözüm değil" şeklinde konuşan Prof. Dr. Feridun, son olarak şunları söyledi:
'Euroya geçelim', 'Euroyu bir muhasebe birimi olarak kullanalım', 'Maaşları da euroya endeksleyelim' tartışmaların temel noktası aslında enflasyon. Esas sıkıntı, gelirlerin ve alım gücünün enflasyon nedeniyle düşmesi, yetersiz kalmasıdır. Fiyatlar yükseldikçe, gelirler yine kısa vadede yetersiz kalacaktır.
Kaldı ki temel sıkıntı üçüncü ülkelerden gerçekleştirilen ithalatın döviz cinsinden olması, ülkedeki her türlü ürün ve hizmetin, üretim girdilerinin dövize endeksli olmasıdır. Bu nedenle Türkiye iç pazarında Türk Lirası cinsinden satılan ürünlerin KKTC'de de Türk Lirası olarak faturalandırılması sadece kısmen bir rahatlama sağlayacaktır. Dolayısıyla, ancak bir şekilde başarılıp da gelirler hedeflendiği gibi euroya endekslenebilirse bu alım gücünün korunmasını sağlayabilir.
Ama eninde sonunda 'Ortaya çıkacak mali kaynak sıkıntımızı nasıl karşılayacağız' sorusuna cevap bulmak durumundayız. Bu da bizi yine mali disiplin sağlama koşulu ile karşı karşıya bırakacaktır. Bu bakımdan euroya geçiş tartışmalarına sıra gelmeden önce aslında çok daha önemli önceliklerimiz vardır. Bu öncelikler seçmenin hoşuna gitmeyeceği için hiçbir parti tarafından gündeme getirilmese de eninde sonunda bu realiteyle yüzleşmek durumundayız.
© The Independentturkish