Yeni yılı karşılarken ya da giden yılın ardından

Prof. Dr. Ahmet Özer Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Pixabay

İnsan denen varlık

İnsan demek sadece yüzünde göz, ağzında dil olan demek değildir. Anılası bir yaşamı olmalı. Eğer anılmaya değer bir değer yaratmamışsa mutfak ile tuvalet arasından boru olmaktan öte gidemez.  

Çünkü insan, insanla hayvan arasında gerilmiş bir iptir; gereklerini yerine getirse başta, getirmese sonda yer alır Nietzsche’nin dediği gibi. O yüzden sadece akla sığınmak kurtarmaz insanı, özellikle de insan olmayı...


Zaman

İnsan; gelişmek için beyin, sevgi için gönül dünyası  ve yaşamını sürdürmek için mideden oluşan yapıya sahip bir varlıktır. Bazıları ilk ikisini atlayıp insanı sadece sonuncudan ibaret görür.

Bu büyük bir yanılgıdır. Çünkü ne kadar zengin, ne kadar lüks yaşarsa yaşasın salt yeme içme, barınma, bürünme insanı insan etmeye yetmez. Lewra; İnsan, mutfak ile tuvalet arasındaki bir boru değildir.

Bilgi üreten, söz söyleyen, seven, mutlu olmak isteyen, kültür üreten moral bir varlıktır. Bu yanıyla diğer canlılardan ayrılır. Ölüm bilinci vardır.

Ölümden korkar, bu yüzden zamana karşı dayanıksızdır. Küçükken büyümek ister, büyükken küçüklüğünü özler. Ama ne yaparsa yapsın gelip geçer zaman…

Giden gitti gelmez ele
Aylar gitti yıllar gitti
Ömür geçti yavas yavaş
Sessiz bir rüzgârla yitti
Uçup gitti yavaş yavaş


Böyle hüzünlü bir şekilde dile getirmiş geçen zamanı dostum İ. Taşdelen.

Fakat geçen nasıl geçiyor, önemli olan bu. Aslında  geçen bir şey yok, biz geçip gidiyoruz içinden zamanın, ya da adını zaman koyduğumuz şeyin. Peki, nasıl geçip gidiyoruz, esas mesele bu.

Zaman denilen mefhum öyle bir şey ki eğer (boşa) geçmesine izin verirsen sana uğramadan geçip gider. Bu sebeple yaşadığın değil, nasıl yaşadığındır önemli olan.

Kayda değer bir ömür yaratmış mısın yaşamından, ona bakmalısın.  Bir düşün; seni çekip alsalar bu dünyadan ne eksilir? Makul bir cevabın yoksa var gerisini sen düşün. 


Anılmaya değer bir yaşam

Fakat anılmaya değer bir yaşam için mangal gibi yürek gerek. Çünkü bu dünya ölümlüdür ve yaşamın güzelliği ölümdendir. Bir nefes daha yaşamak için neler feda etmiyor ki insanoğlu? Çünkü hayat bizim en önemli yaşam kaynağımızdır.

Bazı şeyleri yaparız, kötü sonuçlanınca bir daha denemek istemeyiz. Bir şey yaparız bize haz ve keyif verince tekrar denemek isteriz. Elemden, acıdan kaçıp hazza ve keyif verici şeylere yöneliriz. En çok kaçtığımız ve korktuğumuz ise tüm bunları sonlandıran ölümdür.  

O yüzden yaşarken hastalıklarla savaşırız, mümkün mertebe uzun yaşamak isteriz. Ne olursa olsun, nasıl olursa olsun yaşmak.

Bu tür bir yaşamı yaşamlarının amacı haline getirenler başlarına bir şey gelir diye korkarak yaşarlar. Ölümü engelleyemedikleri gibi onun karşısında sıradanlaşırlar. 


Mucizevi doğum ile ihtişamlı ölüm arasında

Bir insanın başka bir insanın içinden çıkmasıyla doğum mucizevidir. Önlenemez oluşu, her kesi kapsaması ve sırlarla dolu oluşu ile ölüm ise ihtişamlıdır.

Mucizevi doğum ile ihtişamlı ölüm arasında kalan yaşam ise bunların karşısında sönük sıradan bir tekrardan ibarettir.

Yüzbinlerce yıldır insanlar diğer canlılarla birlikte uzun bir kış gecesi gibi sonsuz bir karanlığa doğru akıp gitmektedir. Bu serüvende nerde olursa olsun ve nasıl olursa olsun yaşamak istiyor. Oysa bu gün doğumlar dursa doksan yıl sonra bu gezegende insan kalmayacak.

O halde bu kadar önemsiz bir varlık iken ölüm karşısında böyle gülünçleşmek neden? Geçip giderken kuyruklu yıldız gibi iz bırakmak varken...  


Nasıl bir yaşam?

İnsan doğuma ve ölüme müdahale edemez ama yaşama müdahale edebilir. Bu noktada önemli olan  sıradan bir tekrardan ibaret olan yaşamdan görkemli bir ömür çıkarabilmektir. Ne ki herkes bunu yapamaz.

Bunu ancak yaşamlarında, yaşamlarından daha  büyük bir amaca bağlanan cesur insanlar yapabilir. Onlar için geçen yılların değil yaşama ve insanlığa değer  katıp katmamaları önemlidir. Bunun için karanlıkta ışık yakarlar.

Fakat ışığın düşmanları çoktur. Bu da zulmü yaratır. Yaşamlarından daha büyük, daha değerli bir amaca bağlananlar zulmü yenmek için gerekirse yaşamlarını feda ederler.

Bazen karanlığı aydınlatmak için kendilerini yakarlar. Onlar bu yanlarıyla sadece ölüme değil zamana da meydan okuyanlardır. 

Bu yüzdendir ki yaşamlarında yaşamlarından daha değerli bir amaçları olanlar sıra dışı bir hayat yaşar. Bu sıra dışılık aynı zamanda dünyayı ileri götüren, yenilikler üreten bir motivasyona sahiptir.

Bir çeşit ölüme meydan okumaktır bu, ki her alanda kahramanları ortaya çıkarır, yeni uygarlıkları yaratmak için. 


İnsanın kendisi ile hesaplaşması

Bu işin dışsal yanı. Bir de içsel yanı var. İnsan beyni acıları, sıkıntıları, hastalıkları, ölümü pek sevmez. Bu yüzden, bu işe dair alt tarafında bir bölge var, adına "amigdala" denilen.

Küçük bir bademe benzeyen bu bölüm sürekli sıkıntıları es geçer ya da hasıraltı etmeye çalışır. Bu bölge, sanki acı, hastalık ve ölüm yokmuş gibi, hep ölümsüzmüş gibi davranır.

Bu bir çeşit gerçeği görmezden gelmektir. Beynin bu işleyişinden ötürü, istenmeyen bir durum ortaya çıktığında panikleyip ürküyor insan...

Oysa yaşam düz bir çizgide ilerlemez. Yaşam sürekli inişli çıkışlı bir hat üzerinde ilerler. İnsan düşer kalkar, sıkıntılar mutluluklar hep birbirini izler. Hızla gelip geçen bir ömür düşünün.

Bir bakıyorsunuz bir yıl gelip geçmiş şimdi olduğu gibi. Böylece ardınızda bıraktığınız zaman çoğalırken önünüzde kalan  zaman kısalmaya başlar.

O zaman insan telaşlanır. Bu telaşla  ha bire bir yerlere doğru düşe kalka koşar bir an önce varmak için. Bu esnada farkına varmadan kendisinden çok şey verir insan. 


Bir durun!..

Belli bir dönem ayağınızı gazdan çekin, biraz yavaşlayın ve bir muhasebe yapın. Nasıl bir ömür (nasıl bir yıl) geçirdim diye sorun kendinize. Bakın etrafınıza, bir çetele çıkarın ve görün olan biteni.

Tıpkı bir gelir gider hesabı yapar gibi yapın yaşamınızın muhasebesini.


Kendisiyle hasbihal etmek 

Bir yılın (ya da daha fazlasının) çetelesini çıkarmaya çalışırken şöyle bir metot izleyin. Bu muhasebede beynin sol tarafı "gelirler", sağ tarafı "giderler" olsun.

İyi ki ben şunu yaptım, iyi ki ben şununla evlendim, iyi ki şu mesleği seçtim, iyi ki sevgimi yakınlarıma verdim vb. İyi ki... iyi ki..,, Bunları çoğaltabilirsiniz.

Bu taraf "İYİ Kİ"ler tarafı olsun…


Şimdi beynin sağ tarafına bakın, burası ise "keşkeler" tarafı olsun. Eğer aşka ve sevgiye yeterince zaman ayırmamışsanız, çocuklarınızla zaman geçirmemişseniz, ailenize gerekli alakayı göstermemişseniz, sevginizi yeterince belirtmemişseniz, destek olmanız gereken birine destek olmamışsanız, yapmamınız gereken bir şeyi yapmamışsanız, şunu yapmamışsanız, bunu yapmamışsanız…

Bütün bunları “KEŞKE”ler hanesine yazın.

Eğer yaptığınız “İyi ki"lerle "keşke"ler karşılaştırmasında keşkeler fazla çıkarsa berbat bir yıl berbat bir yaşam yaşamışsınız demektir. Eğer “İyi ki"ler ağır basarsa o zaman sürdüğünüz yaşam iyi bir yaşamdır.


Her şey zamanında güzel ve geçerlidir

Şunu unutmayın eğer zamanında sevgi göstermiyorsanız, onu bir tarafa atıp bir gün nasıl olsa oradan çıkarırım diyorsanız geçmiş ola. Bunun için o zamanın gelmesini beklemek geçmek için bir nehrin durmasını beklemek gibidir. Gelmez.  

Velev ki o bir gün gelse bile, o şeyi attığınız yerden çıkardığınızda bir de bakmışsanız ki artık tedavülden kalkmış. Lewra, sarı bir lira gibidir ömrümüz, sandığın en değerli yerinde saklarız, gün gelip de oradan çıkardığımızda, bir de bakmışız ki tedavülden kalkmışlar...

Yani demem o ki, yaşam size sunulmuş bir armağandır, onun kıymetini bilerek zamanında yaşayın. Yaşamda acı da var mutluluk da. Mutlu olmak için, içinde bulunduğunuz andan daha iyi bir an olduğuna karar vermekten  ve beklemekten vazgeçin.


Yol ve yolcu

Mutluluk bir varış değil, bir yolculuktur, yolculuğun kendisidir. Pek çokları mutluluğu insandan daha yüksekte ararlar, bazıları daha alçakta. Oysa o insan boyu hizasındadır.

Tabi şunu da unutmamak lazım: Eğer bir elinle mutluluğu istiyorsan öbüründe acıyı tutacaksın. Acı çizgi gibidir, mutluluk ise bir nokta. Mors alfabesi gibi.. Çizgi, nokta, çizgi, nokta....

Bu böyle sürer gider. Her çizgiden sonra acının bir ödülü olarak bir mutluluk patlaması (bir nokta) yaşanır; her mutluluğun da adeta kefaretini öder gibi acı gelir ardından.,


Ama bir şey var; Nietzsche’nin dediği gibi beni öldürmeyen acı güçlendirir. Ve tabi bir şeye ulaşmak için illaki emek ve çaba gerekir. Cesaret, feragat ve irade gerekir. Kendinden daha büyük bir amaca adanmak gerekir.

Unutmayın ki herkes şu ya da bu şekilde yaşar, önemli olan sana sunulmuş yaşamdan nasıl bir ömür çıkardığındır.

Bu macerada hiç düşmemek değil önemli olan, düştükten sonra ayağa kalkıp yola devam edebilmektir. Ha bir de yürünecek yolu varılacak yere kurban etmemektir. Yolun kendisi gidilecek hedef kadar değerlidir çünkü.

Ustaca yaşamında ve yeni yılda iyi yolculuklar dilerim...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU