İklim değişikliğinin etkisiyle kuraklık, çölleşme, orman yangınları ve seller gün geçtikçe artıyor. Bozkırlar iklim değişikliğinin önlenmesi açısından önem taşıyor.
"Yeryüzündeki karbonun yüzde 33'ü bozkırlarda tutuluyor ve bu nedenle bozkırların korunması iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılmasında önemli rol oynuyor" diyen Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Organizasyonu (FAO) Proje Koordinatörü Dr. Nihan Yenilmez Arpa, Türkiye'nin üçte birinin bozkırlardan oluştuğuna dikkat çekti.
FAO, Tarım ve Orman Bakanlığı ile birlikte yürüttüğü, Türkiye'nin Bozkır Ekosistemlerinin Korunması ve Sürdürülebilir Yönetim Projesi kapsamında, Şanlıurfa bozkırlarının sahip olduğu biyolojik yapının korunması ve geliştirilmesi hedefleniyor.
Türkiye'nin bozkırları, bütün doğal ekosistemler arasında insan faaliyetleri nedeniyle en çok tehdit altındaki ekosistemler arasında yer alıyor.
Bu tehditlerin başında bozkır habitatlarının bozulması ve geri dönüşü olmayacak şekilde kaybı geliyor.
5 yıl önce başlatılan proje kapsamında, tarım alanı, sanayileşme ya da yapılaşma nedeniyle bozkırların yok olmasının önüne geçilmesi hedefleniyor.
Tek Tek Dağları Milli Parkı, Kızılkuyu Yaban Hayatı Geliştirme Sahası ve Karacadağ Bozkırları projenin uygulandığı alanlar arasında yer alıyor.
Şanlıurfa, buğdayın anavatanı olarak kabul ediliyor.
"Türkiye'de bozkırların yüzde 50'si yok oldu"
Türkiye'de bozkırların yüzde 50'sinin yok olduğunu söyleyen Arpa, "Bozkıra sahip çıkmak geleceğimize sahip çıkmaktır. Her geçen gün bozkırlar yok oluyor. 50 yıl önce 33 milyon hektar olan bozkırlar, bugün 17 milyon hektara düştü. Bozkırlar, besin maddemizin ana gıda maddesini barındırıyor" şeklinde uyarıda bulunuyor.
Türkiye'deki bitki tür zenginliği en fazla olan, dünyada başka hiçbir yerde bulunmayan yani endemik bitki türlerini en çok barındıran ekosistemin bozkırlar olduğunu belirten Arpa, "Ülkemizdeki endemik bitki türlerinin neredeyse yüzde 80'ini bozkır alanlarında yayılış gösteriyor. Bugün sofralarımızın vazgeçilmezi olan birçok tahılın atası Şanlıurfa'nın bozkırlarında doğdu. Hala kültürü yapılan buğday, arpa, çavdar, nohut, mercimek, bezelye, fiğ, mürdümük, korunga gibi birçok tahıl ve mercimeğin yabani ataları Şanlıurfa bozkırlarında, Tek Tek Dağları Milli Parkında yaşıyor. Bu proje ile bu genetik kaynakların yerinde korunması için çaba harcanıyor" diyor.
"Bozkırların yok olması, gıda güvencesini sağlayan türlerin yok olması anlamına geliyor"
Türkiye'nin endemik türlerinin yarısının bozkırlarda olduğu bilgisini veren Arpa, "Bozkırların yok olması, gıda güvencesini sağlayan türlerin yok olması anlamına geliyor. Geleceğin gıda güvencesi için kültüre alınmış türlerin yabani akrabalarını yani yabani buğday, mercimek, nohut, arpa gibi gen kaynaklarını yerinde korumamız gerekiyor" şeklinde konuşuyor.
"2040 yılında Türkiye çöl olacak"
İklim değişikliğinin bozkır ekosistemleri üzerindeki etkilerine değinen Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Rıza Öztürkmen, "2040 yılında Türkiye çöl olacak. Bir önlem almamız gerekiyor. İklim değişikliğinin etkisiyle önceden 40-50 yılda bir olan kuraklık ya da seller, çok daha sık olarak görülecek" uyarısında bulunuyor.
"GAP kanallarının üzeri kapansa milli geliri yüzde 209 oranında artırabilir"
Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ile Şanlıurfa'da birçok bitkinin yetiştiğini kaydeden Öztürkmen, "Türkiye pamuğunun yüzde 45'ini Şanlıurfa üretiyor. Mısırın yüzde 18'ini, mercimeğin yüzde 38 ve buğdayın yüzde 9-10'unu üretiliyor. Küresel ısınmanın etkisiyle buharlaşma çok fazla, açık kanal olduğu için kayıp oluyor. GAP sulamada yüzde 30 oranında etkili, aslında kanalın üzeri kapansa milli geliri yüzde 209 oranında artırabilir" şeklinde konuşuyor.
"İklim değişikliği, yüzyılımızın en zorlu çevre sorunlarından biri"
"İklim değişikliği son dönemde dünyamız ve yaşamlarımız üzerindeki sert etkilerinden dolayı yüzyılımızın en zorlu çevre sorunlarından biri olarak karşımıza çıkıyor" diyen FAO Türkiye Temsilcisi Yardımcısı Ayşegül Selışık, "İklim değişikliği, açlık, yoksulluk, nüfus artışı, hava kirliliği, toprak bozulumu, çölleşme ve ormansızlaşma gibi diğer büyük küresel tehditleri hem tetikliyor hem de besliyor. Bu gerçek, bizi ülkelerin iş birliğine ve uluslararası kuruluşların güçlü desteğine dayanan kapsamlı ve küresel düzeyde çözümler geliştirmeye itmeli" şeklinde uyarıda bulunuyor.
"Gelecek nesiller ve gıda güvenliği için biyoçeşitlilik çok kritik"
İklim değişikliğinin değişen yağış düzenleri, kuraklık, sel ve zararlıları başta olmak üzere birçok etkisi olduğuna dikkat çeken Selışık, "İklim değişikliğinden kaynaklanan belirsizlikler biyolojik çeşitlilik, doğal kaynakların sürdürülebilirliği ve ekosistemler üzerinde baskı oluşturuyor. Biyoçesitlilik hayatımızın bir parçası. Gelecek nesiller ve gıda güvenliği için biyoçeşitliliğin daha fazla bilinirliği ve sürdürülebilirliği hepimiz için çok kritik. Bu belirsizlikleri gidermek sağlıklı beslenmek ve gıda güvenliğini sağlamak ortak geleceğimiz için çok önemli. Bu karmaşık sorunlar ağında, FAO olarak biyolojik çeşitlilik üzerine Şanlıurfa'da yürüttüğümüz bu proje çok büyük önem taşıyor. Ayrıca, bu proje gıda ve beslenme güvenliğini iyileştirme ihtiyacını dengelemede ve sürdürülebilirliğin entegrasyonu açısından da çok değerli" şeklinde bilgi veriyor.
© The Independentturkish