Son yıllarda hem doğal afetler hem de göçmen krizi ile mücadele eden Türkiye'nin ana gündemine ekonomik kriz, kuraklık, yüksek fiyat artışı ve gıda güvenliği sorunu oturdu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Hem hükümet hem de halk bu sorunlarla başa çıkmaya çalışırken, ülkede çok da göz önünde olmayan bir tehlike gün geçtikçe büyüyor.
Bu tehlikenin adı: İstilacı yabancı türler (İYT)
Dün yayınlanan "istilacı yabancı türler" ile ilgili yazı dizimizin ilk bölümünde, karasal ve denizel istilacıların ülkemizdeki ekosisteme, biyolojik çeşitliliğe ve çevreye verdiği zararları yer almıştı.
İkinci bölümde ise uzman isimlerle; istilacı türlerin, genel olarak ekonomiye, balıkçılık faaliyetlerine, tarım ve gıda ürünlerine verdiği zararları, ayrıca gıda güvenliği ve biyogüvenlik alanlarına yönelik tehditleri konuştuk.
Denizel istilacılar, dünya genelinde milyarlarca dolarlık zarar oluşturdu
Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Avlama Teknolojisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vahdet Ünal, istilacıların denizlerdeki biyolojik çeşitlilik ile birlikte ekonomik bir kayba da neden olduğunu söyledi.
Ünal'ın yapılan çalışmalardan aktardığı bilgilere göre, tek başına istilacı balon balığı türü denizlerde 90'dan fazla türü tüketiyor.
İstilacı türlerin küresel bir sorun olduğunu ve dünya genelinde birçok ülkenin bu durumdan ekonomik olarak etkilendiğini aktaran Ünal, hızlı üreyen ve suları oksijensiz bırakan "su sümbülü" isimli bir türün bile Avrupa'da milyonlarca euroluk zarara sebep olduğunu ifade etti.
Ünal, ekosistem hizmetlerinden faydalanılması için denizlerdeki biyolojik çeşitliliğin korunması gerektiğini belirterek, "Bir istilacı yabancı tür geliyor ve hem ekosistemi hem tür çeşitliliğini baltalıyor. Dolayısıyla dünya genelinde milyarlarca dolarlık, Avrupa'da yüz milyonlarca euroluk büyüklükte bir ekonomik zarar oluşturuyor" dedi.
Türkiye'deki balıkçılığa yıllık 5 milyon euro zarar veriyor
Türkiye istilacıların ekonomik zararlarından önemli ölçüde etkilenen ülkeler arasında.
Ünal'ın aktardığı bilgilere göre, Türkiye'ye ekonomik anlamda en çok zarar veren tür ise balon balığı.
Tek bir tür olarak balon balığının, balıkçılıkta ciddi bir kayba neden olduğunu söyleyen Ünal, bunun sadece ölçülebilen kısım olduğunu vurgulayarak şöyle devam etti:
Ölçülemeyen kısmı ekonomik anketlerle veya birtakım çalışmalarla tam değerlendirme yapılarak bulunabilir. Bir rakam vermek gerekirse, farklı dönemlerde yaptığımız çalışmalara göre, Akdeniz ve Ege kıyılarındaki küçük ölçekli balıkçılıkta yıllık 5 milyon euro kadar bir zarar söz konusu.
Balıkçıların kâbusu: Balon balığı
Balon balığının deniz biyoçeşitliliğine ve balıkçılığa yönelik zararlarını sıralayan Ünal şunları kaydetti:
Bu aktardıklarımın bilimsel bir saptama olmadığını vurgulayayım. Ama balon balığı geldikten sonra bazı balık türlerinin azalmaya başladığını, Gökova Körfezi'ndeki karides stoklarının yok olduğunu gördük. Bu balığın birçok türü avladığını ve popülasyonun arttığını biliyoruz.
Diğer yandan balıkçılığı da zarar veriyor. Balon balıklarının bazı türleri çok agresif ve dişleri güçlü olduğu için küçük ölçekli balıkçının paragat iğnesini koparıp yemle birlikte yutuyor. Böyle olunca av araç gereçlerinden kaynaklı bir zarar söz konusu. Balıkçı yeniden ağı tamir etmek zorunda kalıyor ve bu iş gücü kaybı oluşturuyor. İlave olarak paragatla yakalanan balıklara da saldırıyor. Doğal olarak o balığın bir ekonomik değeri de olmuyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı bu türle mücadele için bir yönetmelik yayımladığını ve balıkçılara balon balığı kuyruğu başına 5 lira verildiğini hatırlatan Ünal, "Buna toplam 5 milyon lira para harcandı. Bu da ekonomik bir kayıp. Balon balığı denizlerimizde olmasaydı, bu harcanan para toplumun kasasında olacaktı" dedi.
"Doymak" bilmeyen bir istilacı: Aslan balığı
Denizlerdeki tehdit konusunda balon balığına rakip olabilecek diğer bir zehirli istilacı tür de aslan balığı...
Ünal, bu türün balon balığından daha büyük bir facia doğuracak kapasitede olduğunu vurgulayarak, "Aslan balığının üreme kabiliyeti daha yüksek. Mide kapasitesinin 30 katına kadar beslenebildiği için doymak bilmeyen bir canlı. Bu balığın olduğu yerlerde, kıyı stoklarımız ve küçük ölçekli balıkçılarımızın avladığı ürünler neredeyse görünmez oldu. Bu balığın besin zincirine etkisi mutlaka araştırılmalı" ifadelerini kullandı.
Denizel gıda stoklarını ve balıkçılığı ciddi sorunlar bekliyor
"Denizel gıdalarımız ve stoklarımız ciddi risk altında mı?" sorusuna Ünal, "Büyük risk mevcut. Özellikle aslan balığı ve balon balığı hem balıkçılarımızı hem de balık stoklarımızı tehdit ediyor" cevabını verdi.
Tehditlerin boyutlarının ölçülmesi ve ve önlemlerin alınması gerektiğini dile getiren Ünal, "Aksi takdirde gıda güvenliği ve küçük ölçekli balıkçıların ayakta kalması ile ilgili ciddi sorunlar bizi bekliyor" uyarısında bulundu.
Ünal, istilacı türlerinin popülasyonunun artmasının turizme de olumsuz yansıyacağını belirtti.
Bazı istilacı türler ekonomik kazanç getirebilir
Aslan ve balon balığının ekonomiye verdiği zarar kadar katkı sağlama potansiyeli de var.
Bu iki istilacı eğer belli sektörlerde değerlendirilebilirse, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'ye de ciddi bir ekonomik kazanç sağlama imkânı bulunuyor.
İstilacı türlerin ekonomiye kazandırılmasıyla ilgili bilimsel çalışmalar halen devam etse de gelecekte girişimcilere yeni bir sektör için kapı aralayabilir.
Ünal, eti çok lezzetli olan aslan balığından kazanç elde edilmesi için festivaller yapıldığını ve şu an ülkedeki bazı restoranların mönülerine girdiğini ifade etti.
Balon balığının ise tüketilmesinin sözkonusu bile olmadığını hatta karaya çıkartılmaması gerektiğini vurgulayan Ünal, buna rağmen bu türün de ekonomik olarak gelecekte değerlendirilebileceğini söyledi.
Bu türle ilgili çalışmaların şu an sadece bilimsel seviyede ilerlediğini dile getiren Ünal şöyle devam etti:
Balon balığı dişlerinin implant yapımında, aynı şekilde derisinin ayakkabı ve çanta üretiminde kullanılması için çalışılıyor. Ayrıca Kanadalı bir şirket balon balığı zehrinin, ağır kanser vakalarında ağrı kesici olarak kullanılabilmesi için çalışma yürütüyor. Yani sektörün kullanımına sunulabilirse dünya genelinde milyarlarca dolarlık bir pazar olacak kapasitede. Böyle bir şey olursa, mesela Türkiye'den her yıl ne binlerce ton talep edilebilir. Tahminen bir hesap yaparsak ülkeye getirisi 10 milyon liraya kadar varabilir.
Karasal istilacılar tarım faaliyetlerini baltalıyor
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Uludağ ise; karasal istilacıların, tarım alanlarına hem doğrudan hem dolaylı yollardan etki ettiğini belirtti.
İstilacı bitki ve böceklerin tarım alanlarındaki verimi düşürdüğünü, bunlarla mücadele için üreticinin ilaçlamayı artırdığını söyleyen Uludağ, "Verim düşmesin diye ilaçlarsanız çevreyi kirletirsiniz. Eğer ilaç atmasanız bu sefer verim düşüyor. Bu nedenle istilacılar dolaylı yoldan da zarara neden oluyor" dedi.
Gıdada verim düşüyor, kayıplar artıyor
Tarım ve gıda alanlarına zarar veren istilacılara örnek veren Uludağ şunları aktardı:
Şu an Türkiye'ye gelen "domates güvesi", tarım alanlarını mahveden türlerden. Yine 20 sene önce ülkeye giren "baraj otu" diye bir bitki var. Türkiye'nin neredeyse her yerine yayıldı ve mücadelesi çok zor. Bu tür, çeltiğin verimini büyük oranda düşürüyor. Ayrıca "dev horoz ibiği otu" bitkisi de Türkiye'de pamuk ve mısır tarlalarına zarar veriyor. Adana ve Aydın'da verim kaybına ne oldu. Sezon boyunca metre karede 2 tane bu türden olsa olsa yüzde 60'lara varan kayıp yaşanır. Ayrıca, hayvanlar bazı istilacı zehirli bitkileri tüketse zarar görür. Et ve süt verimi düşer. Bazı bitkiler yüzünden sütü tüketilmeyecek hale gelir.
Türkiye'nin gıda güvenliği risk altında
Uzmanlar, istilacılar nedeniyle, gelecek yıllarda gıda ve tarımı büyük tehlikelerin beklediği görüşünde.
İstilacı yabancı türlerle mücadelede "biyogüvenlik ve gıda güvenliği" konularının önemine vurgu yapan İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi ve Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) Başkanı Prof. Bayram Öztürk, gıda zinciri için oluşabilecek risklerin küçümsenmemesi gerektiğini söyledi.
Öztürk, Türkiye'nin gıda güvenliğine risk oluşturacak etkileri şu şekilde sıraladı:
Balast sularıyla Güney Amerika’dan taşınan bir toksik zehirli "plankton" türü, örneğin Marmara Denizi’ne ulaştığında bölgedeki besin zincirini etkiler. Önce balık gibi su ürünlerine, sonra da bize bulaşabilir. Hem gıda bozulmasına hem de halk sağlığı sorununa neden olabilir. Dünya denizlerinde zehirli plankton patlamaları son dönemde sıkça görünüyor ve su canlılarına önemli ölçüde zarar veriyor. Toksik canlılarla kontamine (bulaşma) olmuş su canlılarının yenmesi başlı başına bir tehdit.
"Taraklı medüz" olarak bilinen tür Atlantik sularından tankerlerle Karadeniz’e girdi. Bu tür, 1980'li yılların sonunda bölgede başta hamsi ve istavrit gibi balıkların yumurtalarını tüketip, balıkçılığımızı krize soktu. O dönem tahmin edilen kayıp en az 400 bin dolar olarak kayıtlara geçmiştir. Bu bir ülkenin gıda güvenliğine, ekonomik güvenliğine verilen bir zarardır. Süveyş Kanalı üzerinden gelen zehirli balıklar, deniz anaları, hidroitler gibi türler gıda güvenliği için risktir. Bu türlerin tanınması ve bilgi sahibi olunması için TÜDAV olarak ciddi çalışmalar yürütüyoruz.
İstilacı sorununun gelecekte daha da büyüyeceğini savunan Öztürk, "Bu nedenle bu türleri takip, etkilerini tespit etmek gerek. Biyogüvenlik kurulu bizde daha çok genetiği değiştirilmiş ürün veya tohumlarla ilgilenmekte. Oysaki sorun ve kapsam daha büyüktür" dedi.
Yarın: İstilacı yabancı türler; insan ve halk sağlığını nasıl etkiliyor? Ölüm ve yaralanma vakaları ne durumda? Türkiye'nin sağlık kapasitesi, istilacı zararlarına karşı mücadelede etkili mi?
© The Independentturkish