"Siyasi partiler 'dava'ysa ihaleler de ganimet olur"... Büyük fikirler siyasi partiler olmadan yaşayamaz mı? (2)

Eski yol arkadaşların birbirlerini "davayı sattın", "ihanet ettin" suçlamalarını değerlendiren uzmanlar, Türk toplumunun alaturka siyasetten kurtulması gerektiğine vurgu yaptı

Eski yol arkadaşları zaman içinde birbirlerinden ayrıldı / Fotoğraf: Twitter 

Türk siyaset tarihinde birçok lider ve parti mensubu, siyasi hareketlerini "dava" olarak yansıttı. 

Sadece dindar veya muhafazakarların kurdukları partiler değil, merkez sağ ve sol ile hatta daha radikal söyleme sahip kesimler de hep "dava" vurgusu yaptı. 

Bu partilerden çeşitli gerekçelerle ayrılanla ise "davaya ihanetle" suçlandı. 

"Davayı sattın" ve "hain" tartışması ne örgütlerin gündeminden çıktı ne de siyasi partilerin. Genellikle de gidenler "davayı satmakla" itham edildi, ediliyor. 

Kalanların sesi her ne kadar gür çıksa da "ihanetle" suçlananlar da eski yol arkadaşlarını "otokratlıkla", "yolsuzluk yapmakla" ya da "diktatörlükle" suçladı. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bir partiye kutsiyet atfetmek için "dava" denilmesi ne derece doğru? 

Gidenler, "hainse", yol arkadaşlarını bazı istasyonlarda trenden indirenlerin bir "hatası" yok mu? 

"Büyük fikirler siyasi partiler olmadan yaşayamaz mı?" başlıklı dosyamızın ikinci bölümü için görüşlerini paylaşan siyasetçiler, bu tür tartışmaların artık gündeme gelmemesi gerektiği görüşünde.

Siyasi partiler ile "dava" olarak nitelenen hareketlerin hedeflerinin farklı olduğuna vurgu yapan siyasetçiler ve siyaset sosyologları, kimsenin kimseyi bir partiden ayrıldı diye "hainlikle" suçlama hakkı olmadığını söyledi. 

Erbakan-1.jpg
Milli Görüş lideri Erbakan'ı "dava adamı" olarak görenler daha sonra yollarını ayırdı / Fotoğraf: Milli Gazete



"Dava ile İslam birliğini kast ediyoruz"

Onlardan biri Milli Görüş hareketinde değişik görevlerde bulunmuş Prof. Dr. Mustafa Kamalak. 

Milli Görüş lideri Necmettin Erbakan'ın yol arkadaşlarından Kamalak, partiye açılan davalarda savunma yaptı. 

Bir dönem Saadet Partisi Genel Başkanlığı görevinde de bulunan Kamalak, "dava" ile İslam birlikteliğini kast ettiklerini belirtti. 

Halihazırda Saadet Partisi'nin, Milli Görüş'ün temsilcisi olduğunu söyleyen Kamalak, "Biz olduğumuz yerde duruyoruz. Saadet Partisi olarak da 'davayla' İslam birliğini kast ediyoruz" ifadelerini kullandı. 

Kamalak, şunları dile getirdi: 

"Şu anda İslam coğrafyasına, Ortadoğu'ya bakın. Müslümanlar birbirlerini öldürmek için silahlanıyor. Biz bunu engellemek için mücadele ediyoruz. 'Kardeş, kardeşi vurmamalı" ve 'Sadece kardeş kardeşi değil, hiçbir insan birbirini öldürmemeli' diyoruz. Çünkü her bir canlının mutlak suretle yaşama hakkı vardır. İnancımıza göre, masum bir cana tüm insanlığı katletmiş gibi günaha girer. Masum bir insanı kurtaran da tüm insanlığı kurtarmış gibi sevap elde eder. Biz böyle inandığımız için dava diyoruz." 

kamalak.jpg
Prof. Dr. Mustafa Kamalak / Fotoğraf: AA

 

"Kimseye hain damgası vurmayız" 

"Sizin partinizde görev yaptıktan sonra yolunu ayıran kişi 'davasını sattı', 'davaya ihanet etti' suçlamasıyla karşılaşır mı?" sorusuna Kamalak, "Biz kimseye hain damgası vurmayız. 'Kim zerre kadar bir iyilik yapsa onun sevabını, kim zerre kadar bir kötülük yapsa onun cezasını görecek' deniliyor ayette. Onun için biz şöyle dua ediyoruz: Allah'ım hidayet nasip ettiği insanın kalbini eğip, bükme ve ayağını kaydırma. Birlikte yola çıktınız. Bir kısım arkadaşınız ayrıldı. Ayrı yola düştüler ve uçuruma yuvarlandılar. Siz onlara kızar mısınız? Bence acırsınız ve elinizden geldiği kadar yardım edersiniz" diye cevap verdi. 

"Olsa biz birleşiriz orayla" 

Kamalak, "Saadet Partisi dışında Türkiye'deki mevcut siyasi oluşumlarda sizin bahsettiğiniz 'İslam birliğini' amaç edinip çalışan var mı?" sorusuna, şu cevabı vererek sözlerini tamamladı: 

"Zaten olsa biz birleşiriz orayla. Aşık Veysel, 'Kurt kuzu ile gezerdi, fikir başka başka olmazsa' diyor. Zaten fikirler aynı olsa ayrı ayrı partilere gerek kalmaz ki."

"Bir ülke ne kadar kahramana ihtiyaç duyuyorsa o kadar perişandır" 

Reha Çamuroğlu, eski bir AK Parti'li. Siyaset yaptığı eski partisinden ayrılalı epey oldu. 

Çamuroğlu, AK Parti'de iken "İslamcı" ya da "muhafazakar" olmaması nedeniyle diğer arkadaşları tarafından "dava adamı" olarak görülmedi.
 
Zaten kendisi de bu tür tanımlarla anılmak isteyen biri değil. Ama yine de yolunu ayıran ve "hain" olarak nitelenenlerin listesinde adı yer aldı. 

Çamuroğlu'na göre de "dava" ile siyasi partinin bir ilgisi yok. 

Bu nedenle siyasi parti mensuplarının içinde bulundukları oluşumu "dava" olarak nitelemelerine itiraz ediyor Çamuroğlu. 

"Bir ülke, bir millet ne kadar çok kahramana ihtiyaç duyuyorsa o kadar zor ve o kadar perişan durumdadır" görüşünü dile getiren Çamuroğlu, "Kahramanların davaları olur" diyen Çamuroğlu, "Türkiye'nin artık kahramana ihtiyacı duymayacak seviyeye gelmiş olmasını, gelecek olmasını temenni ediyorum. Artık davalara ihtiyacımızın olmaması gerekir" ifadelerini kullandı.

Siyasi partilerin programlar yaptığını ve bunu halka sunarak gerekli oyu aldıktan sonra iktidara geldiklerini hatırlatan Çamuroğlu, "dava" diye ısrar edenlerin ideolojik yönlerinin ağır bastığını söyledi.

"20. yüzyılda geçerli bir söylemdi"

Türkiye halkının uğruna ölünecek ya da öldürecek davalar istemediğini vurgulayan Reha Çamuroğlu, "Bu, 20. yüzyılda geçerli bir retorik ve söylemdi. Artık bunun anlamı kalmadı. Evet, çok romantik bir kavramdır dava. Ama hiç kimsenin siyasi görüş için ölmesini veya öldürmesini temenni etmem. Öyle kefen giymeler, silahlı kalpaklı, yok fesli fotoğrafların kesinlikle verilmemesi gerekiyor. Bunların Türkiye'ye yakışmadığı, yakışmaması gerektiği kanaatindeyim" dedi. 
 

Çamuroğlu.jpeg
Eski milletvekili tarihçi yazar Reha Çamuroğlu / Fotoğraf: Al Jazeera Türk


"Kimse, başkasını hainlikle suçlama hakkına sahip değil"

Tam burada Yenişehirli Avnî'nin "Kimseler fehmetmedi mânâsını dâvâmızın / Biz dahi hayrânıyız dâvâ-yi bî-mânâmızın" dizelerini anımsatan Çamuroğlu şu değerlendirmede bulundu: 

"Türkiye'de taksitle pompalı tüfek alıp, belini don lastiğiyle bağlayan kendini Ertuğrul Gazi zannediyor. İnsanlar birbirine bu tür nitelemelerle düşmanlaştırılıyor. Kimse, başkasını hainlikle suçlama hakkına sahip değil. Bunu yapanlar sonra milli birlikten ve beraberlikten söz edemez. Bunun üzerine de milli birlik, beraberlik ve kardeşlik olmaz."

Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu da daha önce içinde yer aldığı siyasi partiyle yolunu ayıranlardan.

Parti ile davanın ilişkilendirme tartışmalarını iyi bilenlerden olan Bekaroğlu'nun, geçmişte içinde yer aldığı siyasi partilerde "dava" vurgusu yoğun yapılıyordu.

"Dava ile İslam kast ediliyordu" tespiti yapan Bekaroğlu, "Parti ise davayı hakim kılmak için bir araç olarak görülüyordu" ifadesini kullandı.

AK Parti'nin kurucu kadrosundan pek çok kişiyi tanıdığını aktaran Bekaroğlu "Bu arkadaşlar, partilerini bazen hareket bazen de dava olarak tanımlıyorlar" dedi ve şöyle devam etti: 

"Yani bir ideolojimiz ve inancımız var' demek istiyorlar. Kendi inançları doğrultusunda devleti ve dünyayı, toplumu düzenlemeye "dava" diyor herhalde. En azında ben mesajlarını öyle anlıyorum. Fakat parti ile dava birbirinden ayrıdır. Bunlar, istediklerini ortamı oluşturmak için siyaset yapıyorlar."

yoldaşlar.jpg
Bir dönem Erdoğan'ın yol arkadaşlığı yapan Abdullalatif Şener, şimdilerde "davayı satmak" ve "hain" olmakla suçlanıyor / Fotoğraf: AA



"Bunların davası nedir?" 

Siyasetin amacının milletten toplanan vergileri adil bir şekilde yönetmek, halk arasında ayrım yapmadan insanların güvenliğini, refahını, özgürlüğünü garanti altına almak olduğunu belirten Bekaroğlu, "Bunların davası nedir onu tam bilmiyorum. Ama dava siyasi partiye, devlete karışırsa işler karışır. Yani başka şekilde inanan kişi, her şeyi kendi inancı ve düşüncesi çerçevesinde düzenlemeye çalışırsa, bunun için zorlamada bulunursa bu zulüm olur. Buna da her şeyden evvel din karşı çıkar. En azından benim bildiğim İslam karşı çıkar" yorumunu yaptı. 

"Hiçbirisinin İslamiyet davasıyla bir ilgisi kalmamıştır" 

"Böyle bir dava kalmamıştır" diyen Bekaroğlu, başkasını "davaya ihanet etmekle" itham eden kişilerin samimi olmadığını savunarak, "Onlar devletin imkanlarını kullanarak topladıklarını kendileri ve yakınları için kullanmak istiyor. Milli Görüş'ün eski partileri davadan İslamiyet'i kast ediyorlardı. Partilerini de davanın bir aracı olarak görüyorlardı. Şimdikilerin hiçbirisinin İslamiyet davasıyla bir ilgisi kalmamıştır. Bunlar, ihale, kadro, ödüllü mevki ve makam için uğraşıyorlar. İslam'ı karıştırarak yaptıkları gayriahlaki işleri meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Başkalarını ayrıldıkları için "hainlikle" suçlayanlar, ihaleleri ganimet almış gibi paylaşıyorlar" diye konuştu. 

 

Mehmet Bekaroglu.jpeg
CHP Milletvekili Mehmet Bekaroğlu / Fotoğraf: AA



"Madem ki dava adamıdırlar niye kamu malına çöküyorlar?" 

Partilerin kuruluşunda yer alırken çeşitli nedenlerle ayrılmak zorunda kalan kişilerin suçlanmasına da değinen Bekaroğlu, sözlerin şöyle tamamladı:

"Madem ki bunlar dava adamı niye kamu malına çöküyorlar? Neden ihaleye fesat karıştırıyorlar? Bu durumu sorduğumuz zaman 'hayır, asla, öyle yapmıyorum' demiyorlar. Söylenenlerin başkaları tarafından dinlenmesini istemedikleri için birilerine 'hain' diye bağırmaya başlıyorlar."

"Siyaset lider endeksli yapılıyor" 

Siyaset sosyolojisi üzerine çalışmalar yapan Gürbüz Evren'e göre ise Türk siyasetinin tarihsel sosyolojisine bakıldığında bugünkü siyaset de çok değişmiş değil. 

"Davayı sattın", "yol arkadaşlarına ihanet ettin", "hainsin" çıkışlarının hem iktidar hem de muhalefetteki partilerde yaşanabildiğine dikkati çeken Evren, "Bir dönem aynı safta yer alan kişiler, bir suçlama karşısında verilecek cevap bulamadıklarında bu tür ağır ithamlarda bulunabiliyorlar. Bu Abdullatif Şener ile AK Parti'liler arasındaki tartışmada net görüldü. Şener'in açıklamaları karşısında AK Parti'liler, çok daha sert çıkış yapmamış olsaydılar, kendi tabanlarında çok zor durumda kalacaklardı" yorumu yaptı. 

"Türkiye'de çok uzun bir süredir siyaset lidere endeksli olarak yapılıyor" diyen Evren, şunları söyledi: 

"Lider endeksli partilerde, genel başkanlarına yönelik açıklamaları bertaraf etmediklerinde yerlerini koruyamayacakları düşüncesiyle hareket eden parti mensupları sert suçlamalarda bulunabiliyor. Bulundukları mevkiden olma korkusuyla hareket edenler, en ağır hakareti bile dile getirmekten çekinmiyorlar. Bazen bu sözle kalmıyor. Yumruklaşmaya kadar varabiliyor lideri savunmak. Bunu yapan kişi de genel başkanının nazarında itibar elde ettiğini düşünüyor. Bu nedenle liderine yönelik eleştiride bulunan herkesi çok rahatlıkla ağır şekilde itham edebiliyorlar." 

 

Gurbuz Evren.jpg
Gürbüz Evren / Fotoğraf: Independent Türkçe


"Alaturka siyasetten kurtulması lazım" 

Siyasetin yapılış biçimi ve dilinde çok büyük gelişmelerin yaşanmadığının pek çok olayda acı şekilde görüldüğünü savunan Evren, "Hakaretlerin, küfürlerin, belden aşağı vurmaların, hiçbir şekilde kabullenilmeyecek sözlerin ve ifadelerin kullanıldığı siyaset yapma biçimi toplumun bir kesimi tarafından neden kabul görüyor? Bu çok temel bir sorudur" dedi ve şöyle devam etti: 

"Eğer bugün kişi başına düşen gelir ve eğitim seviyesi Avrupa Birliği ülkelerindeki gibi olsaydı her halde lideri savunma üzerinde yaşanan bu tartışmalara tanık olunmazdı. Toplumun alaturka siyasetten kurtulması lazım." 

Gürbüz Evren'e göre Türk toplumunun istenmeyen siyasetten kurtulması için halkta çok büyük bir değişim ve dönüşüm yaşanması gerekiyor. 

Evren, AK Parti'lerle CHP Milletvekili Abdullatif Şener arasında yaşanan "davayı sattın" polemiğinin CHP başta olmak üzere ister iktidar ortakları isterse muhalefetteki tüm partilerin yeni ve eski mensupları arasında meydana gelmeyeceğinin hiçbir garantisinin bulunmadığını aktararak, "21. yüzyıl Türkiye'deki siyaseti değerlendirdiğimizde 20. yüzyılın hatta 19. yüzyılın anlayışıyla hareket edildiğini görüyoruz" diyerek sözlerini tamamladı.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU