Klasik Kürt Edebiyatı'yla başlayan ve uzun yıllar yaşanan suskunluğun ardından Hawar Dergisi (1932) Ekolü'nün mirası üzerinden filizlenen ve devamında da Sovyet diasporasında kendini yeniden var eden Kürt Edebiyatı, son yıllarda yeni bir edebi akımla tanışıyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Sovyet Kürt Edebiyatı'nı da sayarsak son elli yılda derinlik ve çeşitlilik kazanan Kürt Edebiyatı'nda gerek içerik gerekse de dil olarak yeni edebi anlayışlar doğmaya başladı.
Son birkaç yıldır bir grup Kürt yazar ve okurun bir araya gelerek desteklediği Yazılı Dengbêjlik veya Dengbêjesk Edebiyat Akımı da bu çeşitliliğe örnek verilebilecek deneyimlerden biri. Kendilerini, ‘Kürt kültürünün en temel taşıyıcısı olan dengbêjlerin hem içerik hem de form olarak bir devamı' olarak addeden bu anlayışa göre, ‘dengbêjlik artık yazılı edebiyatı doğurmuş, yeni bir edebi bedene, poetik olarak reenkarne olmuştur.'
Adı geçen edebi akım; ilk yazılı örneğini Kürt şair, yazar, psikolog A. Bedir'in ‘Xemzêm' (Hüzün Doğumu-2017) ve ‘Warê Firaran' (Firarilerin Yurdu-2020) isimli kitaplarıyla verdi.Kürt şair Ulku Bîngol'ün teorik çerçevesini yazdığı ve birçok genç yazarın dahil olduğu bu akım edebi çalışmalarında kültürel bir miras olan dengbêjliğin teknik ve formlarını ölçüt alıyor. Her anlamda dengbêjliğe sadık kaldıklarını belirten bu akımın temsilcileri, dilin orijinal ve folklorik boyutunu ön planda tutarak Kürtçe üzerindeki asimilasyona engel olmak istediklerini ifade ediyor.
Bu ekolün edebi analizi ve teorik çerçevesini daha önce ilan eden A.Bedir, yayınladığı Xemzêm ve Warê Firaran isimli kitaplarını ‘teknik ve içerik olarak dengbêjlik geleneğine dayandırdığını' söylüyor. Akımın yazınsal açıdan zaman ve mekan ilişkisini şöyle tarif ediyor A.Bedir; 'Warê Firaran'da olguların sürekli yer değiştirerek, Heisenberg Belirsizlik İlkesi'nde olduğu gibi zaman, mekan ve karakterlerin ‘yerini bilirsek zamanını bilemeyiz; zamanını bilirsek yerini bilemeyiz' şeklindeki tarifine uygun bir geçişgenliğin varlığını her sayfada görebiliriz.'' diyor ve Henri Bergson ve T.S.Eliot'un zaman olgusuna dikkat çekiyor.
Dengbêjlik geleneğinde de benzer bir ele alış biçiminin olduğunu savunan A.Bedir, poetik olarak dengbêjlerin transpoze (geçişgen) formunu kullandığını vurguluyor. Zaman, mekan ve karakterlerin transpoze olmasına ünlü 'Rizgan û Nurê' kilamında Rizgan'ı seven Nurê'nin kuzeni Oco ile arasındaki diyalogları ve geçişleri örnek gösteren A.Bedir, kilamların genelde zaman ve mekan üstü bir örgüye sahip olduğunu, kendi edebiyat anlayışlarının da bunun üzerine inşa edildiğini aktarıyor.
"Dengbêjliği sadece ‘müzik' olarak algılanmaktan çıkarıp, modern bir edebiyatın kaynağı ve dayanağı haline getirmek istiyoruz"
Söz konusu akımla, ‘dengbêjlik geleneğinin ilk defa yazılı hale evrilip, şiir ve roman türünde kendini var etmeye devam ettiğini' aktaran A.Bedir, ‘dengbêjliği ölçüt alırken kullandıkları poetik özellikleri, sentaks, anlatımdaki müzikal ahenk ve 'leitmotiv' (Romanın değişik yerlerinde çeşitli nedenlerle tekrarlanan ifade kalıpları) özelliklerine sadık kaldıklarını' ifade ediyor. Bedir, ekolün Kürtçe dilini nasıl ele aldığına ilişkin şu değerlendirmelere yer veriyor; ''Dengbêjesk Edebiyat Akımı ile Kürtçe'nin orijinal dil özelliklerine bağlı kalarak, asimile olan, unutulan ya da başka dillerin etkisi altında kalarak kaybolmaya yüz tutmuş dilsel özelliklerini korumayı, sürdürmeyi amaçlıyoruz. Bunun dışında kalan ve hala başka dillerin mantığı altına girmiş olan dil kullanım tarzlarını da ‘Laboratuvar Kürtçesi' olarak isimlendiriyoruz ve bunu bir asimilasyon türü olarak yorumluyoruz. Böylece dengbêjliği sadece bir ‘müzik' olarak algılayan oryantalist bakış açısını yıkıp; dengbêjliği hipermodern bir edebiyatın kaynağı ve dayanağı haline getirerek, dengbêjlikte kullanılan kafiye ve cümle sonu hece benzerliğini, müzikal özelliklerini koruyoruz. ''
Konuşmasının devamında Kürt Edebiyatı'nı major bir hale getirmeyi hedeflediklerini dillendiren A.Bedir, suni ve üretilmiş bir Kürtçe'ye karşı olduklarını sözlerine ekliyor. ''Dengbejliği bir sözlü edebiyat türü olarak görüyor ve ‘ulusal bir edebiyat' anlamı yüklüyoruz. Dilin folklorik ve primitif özelliklerini öne çıkararak asimilasyona engel olmaya çalışıyoruz. Dengbejliğiîn çirok (Hikaye) ve destanların anlatı tarzını ulusal kültürün bir parçası olduğunu kabul ediyor ve edebiyatımızda kullanıyoruz. Yine mitoslar, deyimler, atasözleri, batıl inanışlar, sürrealist öğeler bizim için poetik birer kaynak.'' ifadelerini kullanan A.Bedir sözlü edebiyatta kullanılan dilin korunması gerektiğine inanıyor ve bunun ‘dilde bir öze dönüşe' karşılık geldiğini savunuyor.
''Memê Alan Destanı, bilindiği gibi bir dengbêjlik anlatısıdır"
Dengbêjliğin edebi bir kaynağa dayandırılmasının Klasik Kürt yazar ve şair Ehmedê Xanî ile başladığını savunan Bedir, Fransız Doğubilimci Roger Lescot'un şu çıkarımına yer vererek devam ediyor konuşmasına; ''Dengbêjliğin bir edebiyata kaynaklık etmesi, tarihte Ehmedê Xanî ile başladığı söylenebilir. Ehmedê Xanî, Mem û Zîn isimli aşk destanını Memê Alan isimli ünlü Kürt destanını yeniden yorumlayarak, mesnevî formunda, yeniden kurgulayarak yazmıştır. Memê Alan Destanı, bilindiği gibi bir dengbêjlik anlatısıdır. '' Ünlü yazar Yaşar Kemal'i de bu bağlamda örnek gösteren Bedir, Kemal'in ünlü Kürt Dengbêj Evdalê Zeynikê'nin kilamlarını dinledikten sonra kendi edebiyatını kurduğunu söylediğini hatırlatıyor.
A.Bedir: Warê Firaran kitabında zaman, mekan ve karakterler sürekli olarak dönüşüyor
Ekolün detaylarıyla konuşmasını sürdüren Bedir, ''Warê Firaran isimli romanında zaman, mekan ve karakterlerin transpoze (geçişgen) olduğu ve başka zaman, mekan ve karakterlere/canlılara dönüştüğü görülüyor. Ve ekolün en temel özelliklerinden biri olan Heterotime kavramı (zamanların birbirine tranpoze olması), romandaki atların İskender'in atı olan ‘Bukefalos/Serga/Öküz Baş' isimli ata dönüşerek, romandaki zamanın İskender'in doğu seferi zamanına geçiş yapması/transpoze olması şeklinde örneklendirilebilir.'' diyor.
Ekolün bir başka özelliği olan Heterotopia (mekanların birbirine transpoze olması kavramına, yine romanından örnek veren A.Bedir, ‘'Warê Firaran kitabında ‘üstünde dengbêjlerin oturup yas tuttuğu halının canlanarak Zilan Vadisi'ndeki yaylalara dönüşmesi' bu durumun en spesifik örneği.'' sözlerini kullanıyor ve bir başka özellik olan Heteroperson (karakterlerin birbirine transpoze olması) kavramına değiniyor. A.Bedir, Heteroperson (Karakter geçişgenliği) tekniğinin de dengbêjler tarafından sık sık kullanıldığını da söylüyor ve şöyle devam ediyor; '' Anlatıcının karakterin yerine ‘retorik olarak geçmesine' örnek verilebilir. Bu konuda Salih û Nûrê kilamı önemli bir örnektir. Hikayenin gerçeğinde karakter transpozesi gerçekleşmese de retorikte/anlatımda dengbêj ile karakterler arasında geçişgenlik oluyor. Anlatıcı/dengbêj, Nûrê'nin yerine bazen Salih'ın yerine geçmesi gibi.'' A.Bedir, konuşmasının devamında Van'ın Erciş İlçesi, Zilan Vadisi'nde geçen Warê Firaran kitabından, çocukları ölen kadınların, yaşadığı trajedinin acısından bir ‘Pepuk Kuşu'na (Guguk Kuşu) dönüştüğü kısmını hatırlatıyor ve kitaptan şu pasajı paylaşıyor;
‘'Go, gava ku jinikê, çevê zarra xwe di zikê xwe da kil kir, bû pepûk, li çîyê ket, çû li ser tarrê, li ser tarra zimên danî; baskê kitêbê şikest. ‘'(Rupel, 43)
‘'Derler ki, bir kadın; bebeğinin gözlerine, karnındayken sürme çekmiş, bir pepuk kuşunun donuna girmiş, kendini dağa, taşa vurmuş; gidip bir lisanın tüneğine tünemiş, bir kitabın kanadı kırılmış.‘' (sayfa, 43 ) (Çeviri: Şenol Balı)
Dengbêjliğin kullandığı ‘kuş' metaforu Kuzey Avrupa mitolojisinde de kullanılıyor.
Konuşmasının sonunda dengbêjlerin anlatım tarzının tarihsel olduğuna dikkat çeken A.Bedir, Eliot Smith'in Yayılım Kuramı'nı hatırlatıyor ve bir anlatı özelliğinin bir medeniyetten çıkıp birden çok medeniyette kullanılabildiğini aktarıyor. A.Bedir, Kuzey Avrupa mitolojisinden örnek verdiği açıklamasında şu ifadelere yer veriyor; '' Heteroperson kavramını, birçok mitoloji ve edebiyat anlatısında görmek mümkün. Bilindiği gibi Vikingler dizisine de konu olmuş bir karakter transpozisyonu var. Tanrı Odin, bir ‘kuzgun' şeklinde Kral Ragnar'a görünmesi ve Ona ‘İskandinav Krallığını' müjdelemesi de evrensel anlatı formlarından biridir. Benzeri bir anlatım tarzını Kürt mitolojisindeki ‘Pepuk' metaforu ve bunun karakter dönüşümünde de görebiliriz.Pepuk kuşunun zaman ve mekan üstü bir dönüşümle yer aldığı bu anlatı biçimi birçok kilamda da kullanılır.''
© The Independentturkish