Türkiye başta olmak üzere Amerika, İspanya ve Yunanistan gibi dünyanın birçok ülkesinde orman yangınları yaşandı.
Artarak devam eden yangınlarda yüzbinlerce hektar orman kül oldu.
İklim değişikliğiyle birlikte artan sıcaklık ve kuraklığın en büyük etken olduğu düşünülüyor.
Yangınlarla birlikte kuraklık, oksijen ve suların kirletilmesi gibi iklim değişikliğine bağlı konular tekrar konuşulmaya başlandı.
Orman yangınlarının yaşanmaması için mutlaka sıkı tedbirler ve gerekli önlemler alınması gerektiği uzmanlar tarafından dile getiriliyor.
Ancak ormanlardan çok daha önemli bir diğer meselenin suların kirletilmesi olduğu vurgulanıyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bu konuya ise ya yeterince dikkat çekilmiyor ya da önlem alınmıyor.
Çünkü dünyanın birinci derecede oksijen kaynağının ağaçlar olmadığı ifade ediliyor.
Birçok bilimsel çalışmaya göre su yosunları dünyadaki oksijenin yaklaşık yüzde 70'ini, geriye kalan kısmını ise bitkiler üretiyor.
Dolayısıyla su yosunları dünyadaki canlılık için vazgeçilemez olarak kabul ediliyor. Suların (deniz, okyanus v.d.) kirletilmesi oksijen kaynağının zarar görme riskini yükseltiyor.
Bu durum başta insanlar olmak üzere tüm canlılar için büyük tehlike arz ediyor.
Çevre alanında çalışmalar yapan uzmanlar da benzer görüşte.
"Türkiye'de 50'ye yakın göl ve baraj kurudu"
Çevre uzmanı Prof. Dr. Mustafa Öztürk, deniz ve okyanuslardaki yosun ve diğer canlı faaliyetlerinin oksijenin yüzde 60-65'i ürettiğini söyledi.
Deniz ve okyanusların çok önemli oksijen üretim kaynağı olduğunu aktaran Prof. Dr. Öztürk, ormanların da bu miktarın yaklaşık yüzde 30'ünü karşıladığını belirtti.
Küresel ısınmanın etkisiyle yangınların arttığını vurgulayan Öztürk, "Sular en önemli bir oksijen kaynağı. Sıcaklık artıkça oksijen tutma kapasitesi düşüyor. Yani yangınlar oksijen üretim alanlarını azaltıyor" dedi.
Özellikle küresel ısınmanın yüzey su kaynaklarına olumsuz etki ettiğini ifade eden Öztürk, "Kavurucu sıcak hava dalgaları, göl, nehir ve baraj dediğimiz su kaynaklarını daha hızlı buharlaştırıyor. Su buharlaşınca da o yüzeyin suyu azalıyor. Sadece bununla değil vahşi sulama ve tekniğe uygun olmayan tarımsal işlemler de bu kurumayı artırıyor" diye konuştu.
Türkiye'de 50'ye yakın göl ve barajın kuruduğunu ve bu kurumanın artarak devam ettiğini belirten Prof. Dr. Öztürk, devamında şunları kaydetti:
"Bu sadece Türkiye ile alakalı bir durum değil. Tüm dünyada etkin önlemler alınmalı, aksi taktirde bu aratarak devam edecek. Mesela Türkiye'de şu an en büyük olay Güneydoğu ve İç Anadolu bölgelerinde ciddi bir kuraklık hakim. Hangi kuraklık; elbette tarımsal kuraklığı kast ediyorum. Bu kuraklık suların çekilmesini sağlıyor ve topraktaki yüzde 60-70 olan nemi kurutuyor."
"En büyük tehlike neyin nereden geleceğini bilmemektir"
Özyeğin Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ebru Tekin Bilbil de su, oksijen, üretim ve toprağın bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.
Birinin sebebinin bir diğerinin sonucu anlamına gelmediğini ifade eden Doç. Dr. Bilbil, "Mesela çok fazla yeşillik veya ormanın olması bizim iklim sorunu ya da susuzluk yaşamayacağımızı göstermez" dedi.
Konunun dinamik ve çok karmaşık boyutlarının olduğuna dikkat çeken Bilbil, "Meselenin indirgemeci bir yaklaşımla ele alınması doğru değil. Hepsine farklı boyutlarda bakmak gerekir. Örneğin İskandinav ülkelerinde de orman yangınlarını görebiliyoruz ama orada susuzluk veya kuraklık yok" değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin yanı sıra Kaliforniya ve Yunanistan'da da yangınların yaşandığını anımsatan Bilbil, meselenin daha çok sistemsel olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sebep tek değildir. Burada en büyük tehlike neyin nereden geleceğini bilememektir. Topyekün bir seferberlik gerekiyor. Mesela Paris İklim Anlaşması'nı imzalayarak bu uyumu sağlamamız gerekiyor. Uluslararası standartlar kabul edilebilir ama bunların uygulanması ve denetlenmesindeki boşlukların giderilmesi önemlidir. Yani doğada hiçbir sorun yok daha çok sistemik bire sorun ile karşı karşıyayız."
"Ormanlara gösterilen hassasiyet su kaynaklarına gösterilmiyor"
İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği Başkanı ve eski TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Dr. Baran Bozoğlu ise hem orman yangınlarının hem de suların kirletilmesinin çok önemli olduğunu vurgulayarak birinin bir diğerinden daha az önemli olduğunu söylemenin yanlış olduğunu belirtti.
Ancak ormanlara gösterilen hassasiyetin deniz ve ırmak gibi su kaynakları yataklarına yeterince gösterilmediğini dile getiren Bozoğlu, devamında şu değerlendirmede bulundu:
"Denizlerdeki yosunlar ve diğer canlılar hem sera gazı emisyonlarını tutmak amacıyla iklim değişikliğine karşı mücadele hem de oksijen üretmede önemli bir görev üstleniyor. Canlı yaşamın korunması için denizlerdeki kirliliğin azaltılması ve akarsuların temiz akması gerekir. Ormanlara gösterilen hassasiyet maalesef bu alanlara yeterince gösterilmiyor."
Dr. Bozoğlu, "Bu gidişle yaşamı başlatan da bitiren de su olabilir değerlendirmesine katılıyor musunuz? sorusuna yanıtı şu şekilde oldu:
"Tabii ki bitirecek olan su olur. Su yeterli gelmez, kirlenir ve kuraklık olursa tabii ki yaşamın olması mümkün değil."
© The Independentturkish