Kaygı, bir politika olmaktan çok, güvence ihtiyacının bir ifadesidir. Ancak büyükler kaygı oyununu sürdürmekte ısrar ediyor.
Orta ölçekli bölgesel güçler, güç hayalleriyle zayıflık kabuslarını örtbas ediyor. Küçükler de korkuyor. Korona korkusu ve küresel ısınma karşısındaki çaresizlik herkesin ortak paydası.
GSYİH'si 21,4 trilyon dolar olan askeri ve ekonomik süper güç ABD, Rusya'nın "intikam" politikasından, Çin'in hızlı yükselişinden, Türkiye'nin Rus S-400 füzeleri satın almasından, hatta DEAŞ, el-Kaide ve terör saldırılarından endişe duyuyor.
Küresel güç rolüne geri dönen Rusya, Avrupa'da konuşlandırılmış Amerikan füze sistemlerinden, Amerikan zorbalığından, NATO'nun Moskova'nın "yakın dış" dediği Baltık ülkeleri ve bir zamanlar sosyalist kampta yer alan diğer ülkelere doğru genişledikten sonra Ukrayna ve Gürcistan'ı da ittifaka dahil etme eğiliminden kaygılanıyor.
GSYİH'si 14,5 trilyon dolar olan askeri, ekonomik ve diplomatik alanın yükselen gücü Çin, Washington'un Tayvan'a yönelik politikasından ve Çin Denizi ile Hint ve Pasifik okyanuslarındaki askeri rolünden endişe duyuyor.
Avrupa Birliği, kendisini terk eden İngiltere'nin neler yapabileceği konusunda endişeli, İngiltere de rolü, ekonomisi ve Birlik ile olan oyunu hakkında kaygılı.
Fransa, Şansölye Angela Merkel'in görevden ayrılmasından sonra Almanya ile ortak rolü ve ABD'nin “tekelciliği” konusunda endişeli.
Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ABD'nin liderliğe geri dönüş söylemlerine "liderlik ortaklık demektir" şeklinde karşılık veriyor ve NATO'nun varlığında Avrupa'nın "stratejik bağımsızlığı" projesinde ısrar ediyor.
Brüksel'deki NATO Zirvesi, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in açıklamalarıyla Çin'in "halkı izlemekte yüz tanıma teknolojisini" kullanması konusundaki endişelerini dile getirdi.
Sonuç bildirgesinde, "Çin'in uluslararası sistemin temellerine meydan okuyan hırsları" ve "Rusya'nın askeri cephaneliğini güçlendirmesi ve kışkırtıcı faaliyetleri" konusundaki kaygılarına yer verdi.
İngiltere'nin Cornwall bölgesinde gerçekleşen G7 zirvesi, Çin'in nüfuzunu ve yatırımlarını Asya, Avrupa, Afrika ve Ortadoğu'ya taşıyan "Bir Kuşak ve Bir Yol" projesinden korkmuş ve endişeli görünüyordu. Çin'in projesinden "daha iyi" bir projeyi duyurmakta hevesli gibiydi.
Başkanlar Joe Biden ve Vladimir Putin arasındaki Cenevre zirvesinin zeminini hazırlayan da karşılıklı kaygıydı. Zirvenin kaygıyı dağıtması veya hafifletmesi umuluyordu, fakat “stratejik istikrar" konusunda diyalogun, büyük ve kapsamlı bir anlaşma olmaksızın ayrı ayrı konularda mutabakata varma arayışının önünü açmakla yetindi.
Çin'in G7 ve NATO zirvelerine "Dünyanın kaderini küçük ülke gruplarının belirlediği günler geride kaldı" yanıtını vermesi şaşırtmadı.
Ölü bir dünya düzeninin ve doğmamış yeni bir düzenin meydan okumaları karşısındaki pratik duruşun ortasında kaygı, söylemlerdeki "genel bir gri" ifadeden başka bir şey değil.
Çatışmaya yol açabilecek kırmızı çizgilerin aşılmasına yönelik gerçek korkuların hakim olduğu kaos veya dünya düzensizliğinin bir "dizgini" yoktur.
Büyüklerin hiçbirinin yeni bir Soğuk Savaş'a kaymak istemediğine dair beyanı da, ABD ile Sovyetler Birliği arasında yaşanan Soğuk Savaş'ın farklı bir versiyonunu yaşamayı önlemek için yeterli değil.
Kaldı ki uzmanlar, en azından Çin'in yeniden topraklarına ilhak etmekte direttiği Tayvan üzerinden "Çin ile sıcak bir savaşa hazırlanma" gereğinden bahsetmeye başladılar.
Henry Kissinger, Zhou Enlai ile görüşmesinde çeşitli kaygıları ele alırken Çin başbakanının kendisine, "Bizim tek kaygımız var; o da Tayvan" dediğinden bahseder.
Eski Avustralya Başbakanı ve halihazırda New York'taki Asya Topluluğu Başkanı olan Kevin Rudd, Foreign Affairs tarafından yayınlanan bir makalede, Şi Cinping'in hayalinin görevinden ayrılmadan önce kendisi ile yeniden birleşmeyi sağlamak için Tayvan konusunda ABD'ye karşı bir avantaj aramak olduğu düşüncesini dile getiriyor.
Bunun onu Komünist Parti panteonunda Mao Zedong ile eş bir seviyeye getirecek bir başarı olduğunu kaydediyor.
Önerisi ise, "ABD ile Çin arasındaki kaçınılmaz rekabette felaketi önlemek için ortak bir çerçeve."
Nasıl bir çerçeve; "yönetilen bir stratejik rekabet.”
Peki nasıl yönetilecek; “güvenlik politikaları ve uygulamalarına ciddi kısıtlamalar getirip, açık diplomatik, ekonomik ve ideolojik rekabete izin vererek.”
Eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun "Çin rejimini değiştirme" çağrısına gelince, Rudd'a göre bu "tehlikeli ve imkansız. Hiçbir müttefik bunu kabul etmez."
Endişe, endişe ve endişe, ancak endişe etmesi gerekenler yöneticiler değil, halklar ve bireyler.
Çünkü yöneticilerin mücadelelerinin ve hırslarının çilesini çeken, güvenlikleri, sağlık, eğitim, iş, "yaşam ve mutluluk" hakları için korkanlar ve endişelenenler onlar.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu
© The Independentturkish