CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu El Arabiya’dan Zeydan Zenklu’nun sorularını yanıtladı. İşte İmamoğlu’nun sorulara verdiğini yanıtlar:
YSK’nın iptal kararı
"Öncelikle tabii YSK’nın bu kararının altında yatan bir baskı ya da bir iradenin ortaya koyduğu ifadeler sonucu mudur düşüncesinden öte şunu belirtmek isterim ki yanlış bir karar. Tabii şunu düşünmek mümkün; bugünkü hükümet böyle olmasını istedi ya da bu yönde itirazlarda bulundu. Etkili olmuş mudur bunu elbette bilemem ama etkin olmak için çaba gösterdiler. Baskı altında tuttuklarını düşünüyorum. Ama oradaki bu yanlış kararı veren 7 üyenin ve gerekçeli kararın ki bana göre gerekçesiz karar açıklandıktan sonra belli oldu ki bir gerekçesi yok, hukuki bir gerekçesi yok Türkiye’nin seçim tarihinde ilk kez böyle bir karar veriliyor ve bu demokrasi adına üzücü bir karar ama etkili olmuş mudur ya da ortaya koyulan bu hükümetin iradesi onlara baskı oluşturmuş mudur şimdilik Allah bilir."
Seçim süreci ve boykot
"Demokraside seçimin dışında ve tekrar seçimlere girmenin dışında elbette bir boykot anlayışı var. Boykotun sonuç alacağı atmosferler vardır sonuç alamayacağı atmosferler vardır. Bazen boykot fayda yerine zarar verebilir kaos üretebilir. Dolayısıyla benim karar alındıktan sonraki ilk düşüncem mutlak seçime gitme noktasındaydı bunu hem genel başkanımla hem de partinin kurullarıyla paylaştım. Bu konudaki irademi iletirken de şunu ifade ettim; şu anda boykot kararı alırsak buna en çok sevinecek olan başta Sayın Erdoğan ve rakibimiz olacaktır, biz sevindirmemeliyiz sahada mücadelemizi vermeliyiz ve demokrasinin kazanması için son anına kadar elimizden gelen mücadeleyi vermeliyiz ki inancım bu konuda çok yüksek. Onun için seçimi tercih ettik."
23 Haziran seçimleri
"Bizim insanlarımız vicdanlı insanlar. Hak, hukuk ve adalet kavramına inanan insanlar. Ben iyi biliyorum ki insanların şu an vicdanı ‘evet 16 milyon İstanbulluya ve Ekrem İmamoğlu’na haksızlık yapıldı’ diyor. Büyük bir kısmı bunu görüyorlar. Çünkü ortada gerçekten bir gerekçe yok. Düşünsenize; tümüyle seçim atmosferini hazırlayan, bu konuda topluma Türkiye’ye teminat veren sizsiniz. Hükümet. Ben değilim. Hatta öyle ifadeler var ki; seçimden sonra sandığa suç bulan insanlar, kaybettikleri seçime kılıf uyduranlardır diyenler de siz. Tüm bu kavramlara göre ben Türkiye’de milletimizin halkımızın mutlaka vicdanının sesini dinleyerek haksızlığa uğradığımızı bilerek zaten kazandığımız seçimi daha farklı bir oy tercihi ile kazanacağımıza dönük bir reflekste bulanacağını biliyorum, güvenim bundan."
İmamoğlu’nun İstanbul ittifakı söylemi
"Ben aralık ayında, adaylığımım açıklandığı tarihte bile ben ‘İstanbul ittifakının oyuna talibim’ demiştim. İçine her anlayışı her siyasi partiyi katmıştım. Tabii çok adaylı bir seçim olmuştu. Ama bugün gelinen noktada görüyorum ki birçok aday çekiliyor. Siyasi bir karar alıyorlar ya da kişisel karar alıyorlar ve beni destekleme konusunda kararlarını bildiriyorlar. Ben de tabii ki çok mutlu oluyorum bundan. Ama şunu da ifade etmeliyim ki; inanın en az o siyasi partiler ve onların beni desteklediği kadar cumhur ittifakının paydaşlarını da temsil eden toplumda ciddi bir tabanın beni desteklediğini hissediyorum ve onların da oylarını alacağımı biliyorum. Yani günün sonunda aralık ayında başlattığım o İstanbul ittifakı düşüncesinin karşılık bulması beni çok mutlu ediyor."
İsraf tespitleri ve tasarruf tedbirleri
"Denetlenmeyen yerlerde kamu kurumlarında bence en önemli husus israf konusu. Bu israf şöyle bir israf değil; bilmeden yemeği yere dökersiniz ya da konuklarınıza hoş gözüksün diye bir tabak yerine iki tabak yemek verirsiniz yiyemediği ne yazık ki çöpe gider. Böyle bir şey değil. Kişisel çıkar adına israftan da bahsediyoruz. Orada yaratılan ortamın, o denetimsizliğin, o kibirli gücün yarattığı ortamın karşılığı bir israftan bahsediyoruz. İnanılmaz bir mücadele vereceğiz. Hele bugünün Türkiye’sinde hele dünyada kamu yönetiminde bizim gibi ülkelerin en büyük düşmanı israf. Çünkü Türkiye dişiyle tırnağıyla kazanan bir ülke, bazı kaynakları olmayan bir ülke dolayısıyla harcarken çok dikkatli olması gereken bir ülke. Bu anlamda İstanbul Türkiye’nin lokomotifi ise ki öyle o zaman çok dikkatli olmak zorundayız. Tüm israf kalemleri ile mücadele edeceğiz ve şu anda tespit ettiğimiz hangi israf kalemi varsa mutlaka vatandaşımıza anlatacağız, yani ilkemiz aslında olağanüstü, muazzam bir tasarrufu ana kriter olarak koyduğumuz bir ekonomi politikası olacak."
23 Haziran’da veri akışı ve Anadolu Ajansı
"Tabii ben farklı bir haber ajansının kurulmasını önermek değil neticede Anadolu Ajansı devletin ajansı. Benim orada eleştirdiğimi bir kurumdan öte şu an orayı yöneten insanlar. Çünkü ben hak sahibiyim. Türkiye Cumhuriyeti’nde her vatandaş o ajansa dair hak sahibi. Çünkü benim cebimden çıkan parayla maaşlarını alıyorlar ve bir kuralı var; eşit davranmalılar. Bir haberi haber gibi vermeliler yorum yapmamalılar ama biz gördük ki seçim sürecinde olsun sonrasında olsun tüm haberleri taraf bir kanal gibi, taraf bir medya kuruluşu gibi bir tavırla haberleri servis ediyorlar. İşin son noktası, bittiği aşama 31 Mart gecesi belki de dünya tarihinin en büyük medya rezilliğini yaşattı Anadolu Ajansı. Tamamen kirli bilgiler üzerinden bir kumpasın parçası oldular ama biz o kumpası bozduk. Nasıl yalan ve yanlış bilgilerle Türkiye halkına servis yaptıklarını ortaya çıkardık. Bu manada o yöneticiler oradan gitmeden bu sistem tümüyle değişmeden benim Anadolu Ajansı’na güvenim sıfırdır o bakım biz önümüzdeki yerel seçimde kendi verilerimizi toplumla hızlıca paylaşmayı planlıyoruz. Bu noktada da bir ajansla işbirliği yapma noktasında arkadaşlarım çalışmalar yürütüyorlar. Bu ajans vasıtasıyla medya kuruluşlarına en sağlıklı bilginin ulaştırılmasına katkı sunmak istiyoruz. Çünkü Anadolu Ajansı artık itibarsız hiçbir şekilde neticesine güvenilmeyen bir kurum haline gelmiştir."
“Bu artık Türkiye’nin demokrasisi meselesidir”
"Öncelikle yerel seçimlerin sadece bir yerel seçimler olması gerektiğini defalarca dile getirmiş bir kişiyim. Yani ilk aday olduğumdan 31 Mart gecesine kadar ‘bu bir yerel seçimdir, İstanbul’un geleceğini tasarlıyoruz, projeleri konuşalım’ dedim. Ama ısrarla bunu Türkiye’nin daha üst perdesine oturtmak isteyen bugünkü iktidar mensupları ‘beka, ülkenin geleceği vs vs’ dediler. 31 Mart gecesine kadar olan bu anlayışımızı yaptıkları tavırlar, işte Anadolu Ajansı, 6 Mayıs’a kadar gelen süreç, YSK’nın sürecin içine hukuksuz bir şekilde katılması ne yazık ki meseleyi artık bir Türkiye meselesi yapmıştır. Buradaki mesele onların baktığı pencere gibi değil ama; yine İBB seçimi ama bir taraftan da Türkiye’nin demokrasi meselesi yani Türkiye’de demokrasinin varlığı meselesi. Tüm siyasi partilerin, muhaliflerin bizimle beraber olması aslında Türkiye’deki siyasetin varlığıyla ilgili mücadelenin bir parçası olma çabası. Çünkü eğer bu mücadele yapılmazsa yarın siyasi partiler de kalmaz bu ülkede. Biz bu süreci ve seçimlerin meşruiyetini korumazsak siyaset yapmanın bir anlamı da kalmaz ama şunu söyleyeyim; Türk halkı uzun yıllardır demokrasi için mücadele vermektedir… Biz milletçe bu sorunu çözeceğiz. AK Partililere çağrıda bulunmuştum yine çağrıda bulunuyorum; ‘Yarın partimiz var ve biz partimiz için mücadele etmek istiyoruz, sadece bir kişinin iki dudağı arasında her şeyin olsun istemiyoruz’ diyorsanız gelin bu seçimde bize eşlik edin, çünkü artık bu bir CHP meselesi değildir bu bir demokrasi meselesidir."
“Kaybedersek ‘kaybettik’ diyeceğiz”
"Seçimdeki adalet süreci adil olma süreci sağlıklıysa bizim verilerimize göre de kaybettiysek elbette biz seçimi kaybettik diyeceğiz. Koşulları eleştiririz, koşulların oluşma biçimini de eleştiririz ama seçim seçimdir. Seçime saygı duymayan demokrasiye saygı duymaz biz onu bekledik rakibimizden. Düşünsenize seçimin olduğu gece 3 bin 700 oy ile kazandık diye açıklama yaptılar sanki bir şeyi kaçırır gibi. Biz kendi verilerimizle, kendi ortaya koyduğumuz kapsayıcı tedbirlerle, on binlerce insan, on binlerce avukat, inanılmaz bir seferberlik var. Bütünüyle bu kavramlar üzerinden sonucu elde ettiğimizde sonuç ne ise onu kabul ederiz. Toplum bundan şüphe duymasın."
Suriye’de yaşananlar ve İstanbul’daki Suriyeliler
"Suriye’de yaşanan olayların bir trajedi olduğunu, başta çocukları ve kadınları büyük sıkıntıya soktuğunu hep birlikte kabul ediyoruz. Bu bir insanlık sorunu. Ama mülteci kavramı ile baktığınızda bu sürecin başından bu yana yanlış yürütüldüğünü, dünyanın kolaycılığı seçerek Türkiye’nin bu tavrından dolayı sürece duyarsız kaldığını savunanlardan birisiyim. Önce şöyle bakmak lazım, birincisi Türkiye bu konuda ne yaptı, nasıl bir süreç işletildi? Ben bu konu bana sorulduğunda defalarca şöyle söyledim; İBB mülteci konusuna hiçbir şekilde tavrını koyan, politika üreten bir anlayışla hareket etmedi. Sadece yardıma muhtaç bir kısım Suriyeli ailelere yardım etmekle bu süreci yönetemezsiniz. Ben 3 mekanizma tavsiye etmiştim; ben sokak sokak, mahalle mahalle geziyorum. Suriyeli insanların nasıl sıkıntılar yaşadığını, nasıl trajik durumlarda olduğunu görüyorum, tespitlerim var benim. Çocuk evlilikleri var, okula gidemeyenler var büyük sıkıntı yaşayan aileler var dolayısıyla anlatımım aynen şöyle;
1- Biz buradaki Suriyeli insanlara sağlıklı bir şekilde yardımın ulaşması. Sosyolojik anlamda tespitlerin yapılması, başta kadın ve çocuklar olmam üzere sıkıntıların giderilmesi için derin sosyal politikalar geliştireceğiz.
2- Türkiye’nin mülteci konusundaki politikalarının olgunlaşmasına çaba sunacağız. Yani Suriyeli insanlar İstanbul’da kalıcı mı olacak, memleketlerine mi dönecekler? Bu konuda kısa, orta, uzun vadeli politikaları mutlaka geliştirmek zorundayız. İBB de bu insanları misafir ediyorsa o zaman bu soruna parmak basan politika üretmesine destek olmalıdır.
3- Ben İBB başkanı olduğumda bu sürecin bir elçisi olacağım, bu işi bütün dünyaya anlatacağım, bunun bir insanlık sorunu olduğunu, Suriye’deki barışın, uzlaşmanın sağlanmadığı takdirde, tek derdiniz toprağın altındaki petrol olduğu üstündeki insanı düşünmediğiniz sürece dünyaya büyük zarar verileceğini dünyanın her yerine anlatan bir belediye başkanı olacağımı söyledim. Zira eğer oradaki barış sağlanırsa hiç kimse vatanının dışında bir yerde yaşamak istemez. Her insanın özlemi vatanı içindir. Dolayısıyla o insanların, orada insanca yaşam koşullarının sağlanmasını sağlarız bütün dünya olarak. Bunun her yerde sözcülüğünü yapacağımı ifade ettim.
Kaldı ki şunu da ifade etmek isterim; Dünya ülkelerinin çok yanlış politikalarıyla beraber bu tür büyük nüfus değiştirmelerin her ülkenin başına gelebileceğini de hatırlatmak isterim. Meseleyi bir dünya meselesi haline getirip Suriye’deki barışın sağlanması konusunda bütün büyük ülkelerin büyük işler yapması gerektiğini beklediğimi küçük işlerle uğraşmaması gerektiğinin altını çizdim. Benim Suriye meselesine ve Türkiye’deki Suriyeli dostlarımıza bakışım böyle.
Independent Türkçe