İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz, "sokaklarda yaşanan olayların, askeri savaşlardan daha tehlikeli" olduğunu söyledi.
Dünyanın gözleri, İsrail'in içlerini vurarak havaalanlarındaki hareketi felç eden Hamas füzelerine kilitlenirken ve haber ajansları Gazze'deki ölü sayısı ile yıkılan kuleleri sayarken, en tehlikelisi başka yerde oluyor.
Hamas ile yapılan savaş en nihayetinde duracak. Ancak 1948 topraklarındaki Arap halkının isyanı, yalnızca köklü değişimlerin başladığının ve İsrail'in beklediği sonun yaklaştığının bir işareti olabilir.
Coğrafyayı üzerinde oynamalar yapmaya ve değiştirilmeye açık bir unsur olarak görmek oldukça saf bir düşünce.
İsrail'in bir Arap özelliği olarak kabul edilen "Halk Baharı"nı kutlaması, tarihin gerçekleri önünde duramayacak bir şey.
İsrail de Arabıyla Yahudisiyle ve sağıyla soluyla değişti. Bugünkü mevzu, Hagana silahlı gücünün Filistinlileri yerinden etmek için Nekbe yılında yaptıklarına benzer şekilde Yeşil Hat içindeki sokaklarda ve evlerde yaşanan çatışmalarla ilgili.
Bıçakla ve taşla verilen savaş, ateş yakma, suikast ve ezme… Arap gençlerin içinde müthiş bir öfke duygusu var.
Diğer yandan şu anda radikal Yahudilerin ateşli silahlarla zorla evlere girmesi ve av bulmak için sokaklarda karış karış dolaşması çılgınlık boyutuna ulaşmış durumda.
1948 topraklarındaki karışık şehirlere ölüler, yaralılar ve "kızıl tehlike" hakim.
Soğukkanlı tavırlarıyla bilinen İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin, bu dehşet sahne karşısında panik içerisinde, şöyle dedi:
Size yalvarıyorum; gözlerimizin önünde olan bu korkunç duruma son vermek için elinizden geleni yapın. Hiçbir sebep olmaksızın bir iç savaşla karşı karşıyayız. Bu deliliği durdurun. Lütfen durun. Bu ülke hepimize ait.
Cumhurbaşkanı, çoğu genç olmak üzere yaklaşık iki milyon Filistinlinin hiçbir umut ışığı olmadan kenara atıldığını gözden kaçırmış.
Bugünlerde Filistinliler, Nekbe'nin üzerinden 73 yıl geçtiğini hatırlıyor. Bu süre zarfında ırksal ayrımcılık, evlerin yıkılması ve Kudüs'teki halkın yerlerinden edilmesinden başka bir şey görmediler.
Filistin halkı katledilen kardeşlerinin olduğu ve kendilerine benzemeyen ve onları tanımayan bir toplumda kendilerinin asla sindirilmeyecekleri gerçeğiyle gözlerini güne açıyorlar.
Lod şehrinden bir kız televizyona çıkarak "İstediğimiz tek şey onurlu bir şekilde yaşamak. Bizi kendi halimize bırakın" dedi. Genç kız büyük sloganlardan ya da siyasi isteklerden bahsetmedi.
Filistinliler, sözde demokratik olan bir devlette insan haklarından mahrum bırakıldılar. Siyasete atılmaya çalıştılar. Partilerini oluşturdular ve aynı rejim içinde varlıklarını ispatlayacakları umuduyla bizzat İsrail partilerine katıldılar.
Ancak bunun bir aldatmacadan başka bir şey olmadığını fark ettiler. Mahkemelere başvurdular ancak mahkemelerin de Araplara merhamet göstermezken Yahudi saldırganlara verdikleri hafif cezalarla "Apartheid" sisteminin bir parçası olduğunu gördüler.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
1948 Filistinlilerine karşı etnik temizlik de yapılıyor. Hatta bugün olan şey bundan daha da fazlası.
Arap gençlerin Kudüs'teki kardeşlerinin zaferinden ötürü günlerdir şiddetli bir şekilde esmesinin ve gösteriler yapmasının ardından polisle ve güvenlik güçleri ile karşılaşması gerekiyordu.
Ancak olan şey radikal Yahudilerin kimi zaman resmi koruma altında pusuda kendilerini beklemeleriydi.
Eşi görülmemiş bir İsrail bölünmesinin ortasında Hayfa, Yafa, Akka, Tiberya ve Umm el-Fahm sokakları, silahlı radikal Yahudiler ile kendilerini savunan, aşağılanma ve değersizlik hissine kapılan korumasız Filistinliler arasında çatışma alanlarına dönüşüyor.
Resmi otorite ne ekiyorsa onu biçiyor. Bu sahne İsraillilerin aleyhine.
Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sırasında halk arasındaki uyumun arandığına işaret eden The Jerusalem Post gazetesi, yaşanan olayları "korkunç" olarak tanımlayarak "İsrail'de Arap ve Yahudilerin bir arada yaşaması pamuk ipliğine bağlı" dedi.
Gazete 70 yıllık bir gecikmeyle, "İsrail'in Arap vatandaşlarının bu ülkedeki her vatandaşın hak ettiği altyapıya, fırsatlara ve korumaya erişimini sağlaması gerektiğini" belirtti.
Vakit çok mu geç?
İki yıl içinde yapılan dört parlamento seçimlerinden sonra varlığını sürdürebilecek bir hükümet kurmayı beceremeyenler, toprakları ilhak etmek ve halkı asker botları ve katliamlarla yönetmekten ibaret olan kanlı tarihi seyirleri için özeleştiri yapabilir mi?
Güçlü liderlerin koruması altındayken başarısız olan İsrail; zayıf, kendi içinde parçalanmış, dağılmış ve birbirine düşman olan bir ülke iken başarılı olacak mı?
Cevap apaçık ortada.
Ancak değişim içeriden ve evden atılmaların, kadınların ve çocukların acı çığlıklarının ve yerleşimcilerin şok edici arsızlıklarının görüldüğü videoların yayımlandığı sosyal medya çağında utanan Batı'dan geliyor.
Birleşik Krallık merkezli The Guardian gazetesinin Balfour Deklarasyonu'nun üzerinden 100 yıldan fazla bir süre geçtikten sonra, gazeteci C. P. Scott'un gazeteye başkanlık ettiği sırada İsrail'e verdiği desteğin 200 yıllık yayın hayatında yaptığı en büyük hata olduğunu itiraf etmesi tesadüf değil.
Gazete, hayranlık uyandıran bir cesaretle en büyük hatasını söyleyerek "Balfour Deklarasyonu'nu desteklediğini ve Filistin'deki Yahudi halkı için ulusal bir vatan kurulmasına yardım ettiğini" belirtti.
Ancak gazete "bugünkü İsrail'in, gazetenin 100 yıl önce istediği ülke olmadığını" da sözlerine ekledi.
The Guardian gazetesinin o yıllarda nasıl bir devlet istediğini bilmiyoruz; ancak tek geri adım atan gazete değildi.
ABD Kongresi'nin tam 25 üyesi ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'e mektup göndererek Şeyh Cerrah ve diğer mahallelerde yaşayan Filistinlilerin evlerinden çıkarılmasını engellemek için İsrail'e baskı yapılması çağrısında bulundular.
Daha da önemlisi, İsrail'in yaptığı şeyi "savaş suçu" olarak tanımladılar.
Bu bir emsal teşkil ediyor. Hiç şüphesiz İsrail kendi mezarını kazdı.
Çünkü İsrail açgözlülüğü, küstahlığı ve aşırı güç duygusu nedeniyle, Filistin meselesini halkı dışında herkesin unuttuğu bir anda küresel bir meseleye çevirerek kendi evinde oldukça tehlikeli bir fitili ateşledi.
Görünen o ki bu ateş sınırlarının ötesine sıçrayacak.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu
© The Independentturkish