Hiçbir zaman millet olamadılar ancak Osmanlı’nın batılılaşmasında, ticari hayatın gelişmesinde, fizikten müziğe kadar birçok konuda öncü oldular. Bugün açık hava müzesini andıracak bir mezarlığın içinde yürüyorum. Sağımda Sultan Abdülhamit’in diş hekimi, solumda İstanbul’un sigorta haritalarını çizen Jacques Pervititch. Bir başka yanımda Sultaniye Marşı’nın bestekârı Callisto Guatelli, hemen karşıda Ressam De Mango. Şehrin göbeğinde sıra sıra yatıyorlar. Onlar kadim şehrin Levantenleri. Bugünlerde 3 bini bulmuyor nüfusları ancak 50 bini aşkın Levanten İstanbul’un orta yerindeki bu mezarlıkta yatıyor. Şehrin göbeğinde koca duvarların ardındakiler sadece isimden, kemikten ibaret değil, bir şehrin kültürel kimliğinin büyük bir parçası saklı o görkemli mermerlerin altında.
Yıllardır kendisinin de ait olduğu Levanten cemaati hakkında Vatikan Arşivleri’nde araştırma yapan ve en sonunda “Osmanlı Başkentinde Bir Levanten Semti: Galata-Pera” isimli kitabı yayımlayan Dr. Rinaldo Marmara ile Levantenlerin tarihini ve kültürünü konuştuk.
"Levanten doğu demekti"
Marmara, birçok kişinin Levantenleri karıştırdığını söyledi. Tüm azınlık toplumlarına Levanten denildiğini ancak bunun yanlış bir ifade olduğunu söyleyen Marmara “Levanten kimdir, kime denir” sorusunun yanıtını verdi:
“Levanten doğu demekti. Doğuya giden, ticaretle uğraşan insanlara zamanla levanten adı verildi. Bizans zamanında sorun yoktu. Haliç kıyısında yaşayan Cenevizliler, Venediklilere, Pisalılara Levanten denirdi ve ticaret ile uğraşırlardı. 1453 fetih ile birlikte işler biraz daha karışıyor. Levantenlerin bir kısmı yurtdışına gidiyor. Gidenler “yabancı” olarak kaldı. Kalanlar da 29 Mayıs tarihli ferman ile Osmanlı tebaasına katıldı. Bu fermanla birlikte Osmanlı Latin Cemaati ortaya çıktı.”
Marmara fetih sonrasında Latin cemaatinin ikiye bölündüğünü yurt dışına gidip de geri dönenlerin artık yabancı statüsünde olduğunu dile getirdi. Yabancı vasıflarını koruyanlara Levanten dediklerinin altını çizen Marmara, yabancıların edindikleri ayrıcalıklardan dolayı Osmanlı Latin toplumunun da kendilerine Levanten dediğini aktardı. Osmanlı Latin sınıfının alt sınıf olduğunu söyleyen Marmara, o zaman kimsenin alt sınıfa ait olmak istemediğini ifade etti.
Marmara, Osmanlı Latin cemaatinin diğer toplumlar gibi millet sayılmadığını hatırlatarak bunun nedenini açıkladı:
“Cemaat mensuplarının sayısının çok düşük olması neden gösterildi. Bir şehir dedikodusu da Ortodokslar ve Katolikler arasındaki husumetin devam ettirilmesi amacıyla milletten sayılmadığıydı. Ancak bunlara gerekçe olamaz. Bunun tek sebebi şudur: Latin cemaati millet olsaydı, kolonizasyon olacaktı. Fatih çok akıllı bir liderdi. Bunu öngördü. Latin cemaati ruhani olarak Osmanlı sınırları dışında bir otoriteye bağlı. Diğer azınlıklarla aynı statülere sahiptiler ancak bu sebepten dolayı millet olarak kabul edilmediler.”
Levanten nüfusu Tanzimat Fermanı’ndan sonra artış gösteriyor. O tarihe kadar yaklaşık 30 bin Levanten yaşıyor İstanbul’da. Ticaretten, bilime, sanata birçok alanda maharetleri olan Levantenlerden kimileri siyasi hayatta da rol oynadı. Osmanlı’nın diplomasi trafiğini de yürüttüler. Ancak Marmara, Levantenlerin artık tarihi bir kelimeden ibaret olduğunu ifade ediyor. Bugün Levantenlerin artık sonunun geldiğini dile getiren Marmara, “Levantenler olarak doğu ile batının sentezini yaptık. Yemekten müziğe kadar birçok şeyde kendi şahsiyetimizi ortaya koyduk. Öte yandan ortak bir lisanımız vardı. Rumca ortak lisanımızdı. Evde anadilini konuşurdun ama bir misafir geldiği zaman Rumca konuşurduk. Levanten toplumu olarak ortak bir düşünme tarzımız vardı ancak karma evlilikler ortak düşüncenin de sonunu getirdi” diye anlattı.
Levanten cemaatinin mensubu olan Marmara’nın annesinin ailesi olan Giudiciler İstanbul’a fetihten önce geldi. Cenevizli ailenin diğer üyeleriyse Tanzimat Fermanı’ndan sonra İstanbul’a yerleşti. İstanbul Pangaltı’da doğup büyüyen Rinaldo Marmara, ilkokuldan üniversiteye kadar eğitiminin tamamını bu şehirde tamamladı. Evlendikten sonra Fransa’ya yerleşen Marmara, eşini kaybetmesiyle birlikte doğup büyüdüğü şehre geri döndü. Bugün mezarlıkta yatan cemaatinin diğer üyelerini de yanımıza katarak sohbet ettik. “Levanten cemaati buradadır Melike Hanım” diyor Marmara. “Kaybolan Levanten kültürünü burada bulursunuz ancak” diye de ekliyor. Ancak sormakta ısrar ettim ve “kayboldu” dediği kültürünü anlatmasını istedim:
“Bir kere misafirliğe ya da kiliseye her nereye gideceklerse iyi giyinirlerdi. Çünkü bunu başkasına hürmet olarak görürlerdi. Yemek kültürü ise çok genişti. İtalya, Yunan adaları ve Fransa etkileri vardı.”
Bir yandan sohbet ettik, bir yandan sıra sıra mezarları geçtik. Hepsi ayrı bir sanat eserini andıran her mezarın hikâyesi vardı. Kimisi 15 yaşında bir kız çocuğuydu, kimisi Osmanlı’da bir paşa… Bana tek tek hepsini takdim eden Marmara ölüp gitmiş de olsa her cemaat üyesinin hikâyesini sahiplenmişti. Önünde durduklarımızdan biri de Galata Latin Cemaati muhtarıydı. Millet olamayan cemaatin sivil temsilcisiydi muhtar Otton Vartalidi. Vartalidi ailesinin cumhuriyetin ilk yıllarına kadar görevi devam ettirdiğini söylüyor Marmara. Ancak daha sonraki yıllarda bu muhtarlığın da görevine son verildi.
Yavaş adımlarla ilerliyoruz, sohbet de adımlarımız kadar yavaş ilerliyor. Marmara Pangaltı'nın ihtiyar sakinlerini rahatsız etmemek için olsa gerek hafif kısık sesle tane tane anlatmaya devam ediyordu. Tam o sırada mavi cam kubbeli bir mezarlığın önüne geldik. Pervititch ailesine aitti bu sade ama bir o kadar görkemli mezarlık. Bugün hala İstanbul araştırmalarının baş kaynağı olan İstanbul Sigorta Haritalarının çizeri Jacques Pevititch de hizmet ettiği şehrinde uyuyor.
Adımlar bizi kapıya getirdi. Sohbetin sonunu getirmek istemeye istemeye Marmara ile son kez bir durduk ve bütün mezarlığa baktık. Marmara bana dönüp son cümlesini kurdu:
“Bütün Levanten tarihi de kültürü de burada yatıyor Melike Hanım.”
© The Independentturkish