Birleşmiş Milletler'in (BM) 149 ülkeyi baz alarak hazırladığı "Dünya Mutluluk Raporu"na göre, geçen yıl 93. sırada olan Türkiye, bu sene 104. sırada yer aldı.
Raporda en mutlu ülke Finlandiya, en mutsuz ülke ise Afganistan olarak belirtildi.
Mutluluk raporunda alt sıralarda yer alan Türkiye'de gençlerin yarıya yakını mutsuz.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından hazırlanan "İstatistiklerle Gençlik" verilerine göre, 2018 yılı sonu itibariyle gençlerin yüzde 55,4'ü kendini mutlu olarak ifade etti.
Türkiye'de son yıllarda yurtdışına göç edenlerin sayısında da yükseliş var.
Yine TÜİK verilerine göre, 2019 yılında 330 bin 289 kişi yurtdışına göç etmesiyle, bu sayı son yıllarda yüzde 60'ın üzerinde artış göstermiş oldu.
Türkiye'nin en çok göç verdiği yaş grubu ise 25-29 yaş aralığı.
Yapılan bazı çalışma ve anketler, Türkiye'den göçün artmaya devam ettiğini, "bir daha geri dönmeyi düşünmediğini" söyleyenlerin sayısının da yükseldiğini işaret ediyor.
Beyin göçünün bir "beka sorunu" olduğu ifade edilirken, mutsuzluğun ve yurtdışına yerleşme isteğinin yeni kuşaklarda daha yüksek olduğu belirtiliyor.
Genel anlamda Türkiye'deki bireyleri mutsuz olmaya iten sebepleri, özellikle genç nesillerin psikolojisini olumsuz etkileyen ana faktörleri ve beyin göçüne artan talebi, uzman isimlerle konuştuk.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"'Ben hak ettiğimi burada değil, yurtdışında bulacağım' düşüncesiyle beyin göçü doğuyor"
Uzman Psikolog Burcu Yarapsanlı Zayim, öncelikle kuşaklar arasındaki farklılıklara dikkati çekti.
Zayim'e göre Y kuşağını yetiştiren X kuşağı gelenek ve göreneklere daha bağlı. Ayrıca Y kuşağının üniversite okuma oranı ise biraz daha yükseldi. Zayim, teknoloji çağıyla büyüyen Z kuşağının ise "hak ettiğini alma"nın peşinde olduğunu ve gerekli şartların da yurtdışında sağlandığına inandığını söyleyerek, "Teknolojiyle geç de olsa tanıştılar ve kabuklarını yarı yarıya kırabildiler. Y kuşağı ise Z kuşağını büyüttü ve o (Z) nesil, teknoloji ile daha erken tanıştı, tam kendi ayakları üzerinde durma zamanında neyi ne kadar yapabileceğini görmeye başladı" dedi.
Bireylerin uyku ve yemek yeme gibi dürtüsel olarak karşılanması gereken ihtiyaç hiyerarşisinin bulunduğunu belirten Zayim, kişilerin zarar görmeme ihtiyacının aile ve yakın çevre ile karşılandığını, ait olma ihtiyacının karşılığının ise sosyal çevrede bulunduğunu anlattı.
Z kuşağının farklılığına ilişkin ise Burcu Yarapsanlı Zayim, "Onlar, sorgulayan bir kuşak. Fikirlerini daha kolay dile getirebiliyorlar. Bilgiye ulaştıkça, itaatkarlık azalıyor, böylelikle kendi doğrularını ortaya koymaya başlıyor, tepki verme şiddeti farklı oluyor. Dolayısıyla, itaatkar yetişmelerini beklemek anormal. Ayrıca her şey çok daha kolay ulaşılabilir bu devirde. Diğer yandan, üniversiteye gittiklerinde ‘Ben nasıl bir statü, nasıl bir saygınlık istiyorum, hayattan ne istiyorum, benim limitim ne?' sorularını soruyor. Hak ettiğini alma ve özgürce kendi ayakları üstünde durmayı sorguluyor" yorumunu yaptı.
"Beyin göçü giderek kaçınılmaz olmaya başladı"
Günümüzde yurtdışına gidebilmek için geçmişe nazaran okul işbirlikleri, burslar, Work and Travel gibi pek çok imkanın bulunduğuna da değinen Zayim, tüm bunların gençlere "kendini gerçekleştirme ihtiyacını karşılama" avantajı sunmasıyla beyin göçünün giderek kaçınılmaz olmaya başladığını dile getirdi.
"Ben hak ettiğimi burada değil, yurtdışında bulacağım' düşüncesiyle beyin göçü doğuyor" diyen Burcu Yarapsanlı Zayim, "Gençler neden Türkiye'de hak ettiğini bulamayacağını düşünüyor" sorusuna yanıt olarak ise artan işsizlik, gelecek kaygısı, daha sosyal ve demokratik olduğu düşünülen ülkelerde yaşama isteği, liyakate güvenin azalması gibi nedenleri sıraladı.
"İşsizlik, belirsizlikler, gelecek kaygısı, maddi korkular ana faktörler arasında"
Türkiye'de mezun olduğu işi yapamayan ya da istemediği işlerde çalışanların sayısının arttığını ifade eden Zayim, "Ümit azaldıkça, 'Yurtdışında yaşayabilmek için gerekirse garsonluk yaparım' diyorlar. İşsizlik, belirsizlikler, gelecek kaygısı, maddi korkular ana faktörler arasında" dedi ve ekledi:
Fikirlerini daha özgürce dile getireceklerini düşündüklerini yerlere yöneliyorlar. Yabancı ülkelerden Türkiye'ye dönünce maddi manevi oradaki kazanımlarla geliyorlar. Maddi kaygılar çok etkili, daha yüksek gelir elde etme isteği var. 'Ben iyi bir orta yaş yaşamak istiyorum' diyenler, 35'ine-40'ına kadar yurtdışında yaşıyor. Geçmişte Almanya'ya çalışmaya gidenlerin yansıması... 'Zorlukları göğüsler ve çok daha rahat bir hayatım olur' düşünüyorlar. Türkiye'de kalsalar kaygılarının daha da büyüyeceğini düşünüyorlar.
"Boğaziçili gençlere yönelik tutumu, gözdağı, baskı ve tehdit var"
Z kuşağını konuştuğumuz bir diğer isim de çocuk ve genç psikiyatristi Doç. Dr. Sevcan Karakoç Demirkaya oldu.
Demirkaya, önceki kuşaklar ile Z nesli arasındaki en belirgin farkın, bu kuşağın (Z) internet kullanımının yoğun olduğu bir dönemde büyüyen çocuk ve genç grup olmasından kaynaklandığını dile getirdi.
Bu neslin elinin altında sınırsız bilgiye erişim olduğu için yerel bilgi ve kültürle değil, daha küresel etmenlerle şekillendiğini belirten Demirkaya, "Hızlıca erişip hızlıca tüketiyorlar ama aynı hızla da etrafı etkileyebiliyorlar. Tüm dünya insanlarıyla ve çok çeşitli kültürlerle büyüyorlar. Özgür erişim ile daha özgüvenli ve daha farkında yetişiyorlar. Onlar sadece okuldan gelen bilgiyle, tek TV kanalıyla veya evdeki ansiklopedilerle sınırlandırılmış değiller. Metropolde veya dağ köyünde yaşamak bu dijital özgürlüğün önünde engel değil. Teknoloji kuşağı olsalar da bir önceki kuşak bilgisayar oyununa odaklıyken şimdi oyun geriledi ve bu kuşak daha video kuşağı oldu, blog verine vlog ile ilerliyorlar, internetten okuma bile yazmayıp daha çok seyretme ile zaman geçiriyorlar. Bu da onların olumsuz yönlerinden birisi" yorumunu yaptı.
Bazı araştırmaların Türkiye'deki gençlerin mutsuz olduğunu ve gelecek kaygılarının arttığını ortaya koyduğuna değinen Doç. Dr. Demirkaya, "Gençler neden mutsuz? Gelecek kaygısı bu neslin psikolojisini nasıl etkiliyor?" sorularına ise şu yanıtı verdi:
Belirsizlik ve tehdit algısı genel anlamda anksiyetenin en büyük kaynağıdır. Kişi var olan tehlikeyi olduğundan büyük ve/veya kendisinin baş edebilme becerisini olduğundan daha az görürse endişe duymaya başlar. Ülkedeki durumda, örneğin Boğaziçi gibi üniversiteli gençlere yönelik tutumlarda, size sürekli gözdağı verildiği için ve baskı olduğu için hep devam eden bir tehdit var. Örneğin ben bu sorunuzu cevaplarken bile bu yaşımda endişe duyuyorum. Seçerek dikkatli konuşmaya çalışıyorum. Gençler ise zaten önlerinde daha uzun bir gelecekleri ve daha belli olmamış bir kariyer hayatları varken onların kaygılı olmaları o kadar doğal ki. Tehlikeyi büyük diye algılamaları gerçek.
Kişinin baş edebilme becerisi dedik bireylerin güçlerinin temeli özgüven ve özyeterliliktir. Özgüven ise akademik-sanatsal veya sportif alandaki başarılarından ve benlik algısından gelir. Önceden çeşitli değer sahibi olmak olumlu özellikle şu an sadece dış görünüş ve daha da önemlisi ekonomik zenginlik güç olarak algılanmaya başladı. Bu sebeple ki sadece başarılı ve azimli olmak, hevesli olmak veya sorumluluk sahibi olmak gibi değerleri olanların baş etme becerisi zayıf kalıyor. Bu niteliklere önem vermeyen yani liyakati hiçe sayan bir ülke olduk. Bu nedenle sadece çalışıp kendilerini geliştirdiklerinde bir yere varamayacaklarını, iyi bir eğitimin iyi bir iş ve kariyer getirmeyeceğini ve belki de işsiz kalacaklarını ve benzeri şeyleri düşünerek daha da karamsar bakıyorlar.
"Z kuşağının gelecekten korkmaları, kendilerini duymayan ve görmeyen bir yeri terk edip ülke dışına çıkmak istemeleri çok normal"
Pandemiyle birlikte belirsizliğin büyüdüğünü belirten Sevcan Karakoç Demirkaya, aslında salgın öncesinde de gençler için net olmayan pek çok durumun bulunduğunu ifade etti.
Demirkaya'ya göre, bu belirsizliklerin neden olduğu gelecek kaygısı ve güven azalması gibi hislere, farklı nedenler de eklendi ve beyin göçü tetiklendi:
Okul açılacak mı belli değil, sınav nasıl olacak belli değil her ay açıklamalar değişiyor evet virüs nedeniyle tüm dünyada da böyle netlik bozuldu ama önceki yıllarda da her yıl sınav sistemi değişiyordu. Z kuşağının gelecekten korkmaları, kendilerini duymayan ve görmeyen bir yeri terk edip ülke dışına çıkmak istemeleri çok normal. Biz bebeklikten itibaren güven duyarak bağlanırız, güven kalmazsa bir bağlılık ve adanmışlığın olmaması yine normal.
"Fikrini belirtmek bir ülkeye ihanet sayılmamalı"
Z kuşağının bizlerden neler talep ettiği ve bizlerin, onların psikolojisini anlayıp anlamadığımıza ilişkin ise Sevcan Karakoç Demirkaya, öncelikle kullanılan dilin önemine dikkat çekerek, ayrıştırmadan kaçınılması gerektiğini söyledi.
Doç. Dr. Demirkaya, bu neslin düşüncelerini daha cesur şekilde dile getirmeyi tercih ettiğini belirterek, belirsizlik ve güvensizlik gibi durumlar nedeniyle hayal kırıklığı yaşayabildiklerine de değindi:
Onlara Z kuşağı derken ve belirli bir dönemde teknolojinin kucağına doğan çok da sokakla teması olmayan, pazar günlerini ailesi ile alışveriş merkezinde geçiren çocuk ve gençleri bu şekilde ötekileştirirken dikkat etmemiz gerekiyor. Bu nedenle onları anlamanın yolu biz ve onlar diye ayırmamaktan geçer. Z kuşağı veya Alfa kuşağı veya başkası yani her dönem için erişkinlerin kendi yetiştirdikleri çocuklarını anlayamadıkları için verdikleri isimler bunlar. Onlar umutsuz olduklarını dile getiriyorlar. Eğitime ve sanata önem verilmesini istiyorlar. Belirsizliğin az olduğu güvenin sağlandığı ve özgürlükçü bir ortam isteniyor. Fikrini belirtmek bir ülkeye ihanet sayılmamalı. Aslında onlar bağlanmak ve iyi bir gelecek hayaliyle tutunmak istiyorlar. Ama bunu göremeyince umursamaz ve boş vermiş gibi görünüyorlar aslında hayal kırıklığı yaşadıkları veya yaşamaktan korktukları için olabilir.
© The Independentturkish