Özgürlük, özgürleşme ve Whataboutism

Batı siyasi vicdanında önemli sorular gün yüzüne çıktı ve bunlar, kurumsal, yasal ve anayasal cevaplara tabi olacak

Fotoğraf: Kenny Holston/The New York Times

Görev süresi sona ermek üzere olan ABD Başkanı Donald Trump'ın destekçilerinin başkent Washington'daki Kongre binasına düzenlendikleri barbar saldırının şok edici sahnelerinin sonuçları devam ediyor, analiz edilip neler olduğu anlaşılmaya ve idrak edilmeye çalışılıyor.

Amerikan siyasetiyle ilgilenenlerin çoğu, yaşananları şiddetli ve acımasız bir uyanma çağrısı olarak görüyor. ABD'de ulusun takip etmesi gereken değersel yaklaşım hakkında eski ve yeni bir tartışma vardır.

Buna göre kimi geniş ve kapsamlı anlamıyla özgürlüğün (freedom) korunmaya devam edilmesi gerektiğini düşünürken, kimisi de ABD'nin büyük ve sınırsız anlamıyla özgürleşmenin "Liberty" ülkesi olduğuna inanır.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


İki anlam arasında ince ama yine de önemli bir fark var; özgürlük her zaman "ahlaki" tavan altında yer alır (genellikle dini öğretilerden ve yorumlardan esinlenilmiştir).

Özgürleşmenin ise yasaların çatısı altında kararlaştırılanlar haricinde bir tavanı yoktur. Bu nedenle, ifade ve kanaat özgürlüğünü koruyan anayasa maddelerine karşılık bazı tanınmış şahsiyetlerin hesaplarının yasaklanması meselesini takip edenler, kendisini iki kavram arasındaki gerçek çatışmanın pratik bir uygulaması olarak görüyorlar.

Hızlı, sürekli değişen ve yenilenen bir dünyada bu yüzleşmenin son olmayacağı unutulmamalı.


Köklü Columbia Üniversitesi'nde profesör ve büyük ekonomist Jeffrey Sachs'ın "The Ages of Globalization: Geography, Technology and Institutions" (Küreselleşme Çağları: Coğrafya, Teknoloji ve Kurumlar) adında son derece önemli yeni bir kitabı yayımlandı.
 


Kitap zengin sayfaları arasında, teknolojinin etkisi, olayın konumu ve etkilenen kurumların gücünün siyasi ve ekonomik değişimler ve dönüşümler üzerinde nasıl artacağını araştırıyor ve tartışıyor.

Bir zamanlar atın, daha sonra da endüstriyel makine kullanımının küresel ekonomiler üzerindeki etkisi ile sömürgeci genişlemenin bir sonucu olarak ortaya çıkan geniş arazi sahiplerinin etkisini ve nasıl büyük ekonomik devrimlerin önünü açtıklarını ele alıyor.

Yazara göre tüm bunlar, olgunluk dönemine ve doruğa ulaştıklarında, modern teknoloji sistemlerinin gelecek dalgalarının dünyanın dört bir yanında yapacakları muazzam değişikliklere kıyasla cüce kalacak.

Alanında kontrol sahibi şirketler, istilacı ve kontrolden çıkmış güçlere dönüşecek. Bu, tekeli önlemeye, adil rekabet hakkını eşitlikçi yasalar ve düzenlemelerle korumaya dayanan Batılı ekonomik düşüncenin temel dayanağı, liberal kapitalist piyasa ekonomisinin yapısında radikal bir değişikliğe yol açabilir.


İşte New York Üniversitesi'nde Profesör Branko Milanović'i alanında önemli ve kendisine, "Capitalism Alone: The Future of the System That Rules the World" (Tek Başına Kapitalizm: Dünyayı Yöneten Sistemin Geleceği) şeklinde son derece anlamlı ve dikkat çekici bir başlık seçtiği bir kitap yayımlamaya iten de bu büyük meydan okuma.
 


Söz konusu kitabında yazar, dünyanın güney kısmının küresel sisteme katılması ve göç kapısının yasallaştırılarak açılması gerektiği, çünkü gerek kuzey gerekse güneyin buna gereksinimi olduğu gibi en önemlisi ekonomik sistemin karşı karşıya olduğu zorlukları tartışıyor.

Yazarın bugün kapitalizmin yaşadığı krize çözüm olarak sunduğu bu öneriler, tartışmalı olsalar da kısa olmayan bir süre boyunca halının altına süpürülmüş, kendisiyle yüzleşmekten kaçınılmış, hatta inkâr edilmiş sorunların üstesinden gelmeye çalışan çözümler olmaya devam ediyor.

Ancak bu tür çözümlerden, yani korumacılık, vatanseverlik ve ulusal güvenlik bahanesi altında öteki ile iş birliğine ve çıkar paylaşımına dayanan çözümlerden korkan bir kesim var.


İşte eski ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright büyük önem taşıyan "Fascism: A Warning" (Faşizm: Bir Uyarı) adlı son kitabında tam da buna karşı uyarıyor.
 


Albright, faşizm nedeniyle geçmişte yaşlı Avrupa kıtasında yaşananlara ve birbirini izleyen iki dünya savaşının fitilinin nasıl ateşlediğine atıfta bulunarak, Batı kampı ülkelerine faşizmin yanıltıcı sloganlar altında geri dönmesine izin vermemeleri için sert bir uyarı gönderiyor.

Batılı karar alma çevrelerinde dönen tartışmalar önemli, çünkü çeşitli ve farklı şekillerde dünya üzerinde büyük bir etkiye sahiptir.

Bu, Batılı akademik çevrelerde kendisine "Whataboutism" adı verilen olgunun sahipleri ne kadar karşı çıkmaya çalışsalar da önemli bir gerçektir.

Whataboutism, belirli bir konuda tartışırken muhatabınızın size bambaşka bir konuyu sorup "Peki, bu konuda ne düşünüyorsunuz?" dediğinde ortaya çıkan durumu açıklamak için kullanılır.

Kısacası kendisi konuyu değiştirmenin ve kaçmanın yeni bir yöntemidir.


Batı siyasi vicdanında önemli sorular gün yüzüne çıktı ve bunlar, kurumsal, yasal ve anayasal cevaplara tabi olacak.

Eskiden görüş ayrılıklarının dostluğu bozmadığı söylenirdi. Bu söz, şu anda Batı'da varoluşsal bir meydan okumayla karşı karşıya.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU