21. yüzyılı yeniden rayına oturtmak

Batı'nın 20 yıl önce yeni yüzyıl için sahip olduğu iyimserliğin yerini çoktan terör saldırılarının şoku, finansal çöküşler, salgınlar ve diğer krizler aldı. Ancak bakış açımızı genişletirsek karşılaştığımız zorlukların aşılmaz olmadığını göreceğiz

Dünya 2021'ye pandeminin gölgesinde girdi (Reuters)

Birçok okuyucu, 21. yüzyılın gelişini karşılarken sahip olduğumuz o büyük coşkuyu hatırlayacaktır. Batı tarafında yüksek umutlar, görkemli başyazılar ve hakiki cesaretle dolu bir dönemdi. Yine de, tarihsel olarak konuşursak göz açıp kapayıncaya kadar zamanın ruhu kökten değişti; hem de daha Kovid-19 pandemisi başlamadan önce. Dünyanın büyük bölümü için, bu yüzyıl bir hüsran ve düş kırıklığı dönemi oldu. Birçok kişi artık geleceğe güvenle değil korkuyla bakıyor.

20 yıl önce, her politik ve stratejik sorunun hazır cevabı daha fazla küreselleşmeydi. Ancak bu meşru ve övgüye değer bir hedef olsa da, gerekli tedbirleri almakta başarısız olduk. 2008 sonrasındaki Büyük Durgunluk ve mevcut koronavirüs pandemisi gibi felaketler, daha fazla karşılıklı bağımlılığın finansal ve viral açıdan daha büyük bulaşma riski anlamına geldiğini gösterdi. Dahası, bu yılki tedarik zinciri kesintilerinin kanıtladığı üzere uzmanlaşma ve hiper-verimlilik kırılganlık kaynakları olabilir. Ve tabii ki, offshoring'in siyasi sonuçları ne yazık ki hafife alındı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

2000'de Donald Trump'ın (Reform Partisi'yle) ilk başkanlık kampanyası başarısız olduğunda, onun 2016'da Cumhuriyetçi Parti'nin dizginlerini ele almak, partiyi serbest ticaret aleyhine çevirmek ve sonunda başkanlığı kazanmak için yeniden ortaya çıkacağını çok az kişi düşünebilirdi. Birdenbire, Adam Smith'in Ulusların Zenginliği'ndeki (The Wealth of Nations) şu büyük ölçüde önemsenmeyen uyarısı kulağa daha öngörülü geliyordu: "Her ulus, ticaret yaptığı tüm ulusların refahına kötü gözle bakmaya ve onların kazançlarını kendi kaybı olarak görmeye yönlendirildi."

Yüzyılın başında, ABD kıskançlığa ve güvensizliğe boyun eğmeye meyilli bir ülke gibi görünmüyordu. Devlet dışı aktörlerin yıkıcı potansiyelini vurgulayan ve ABD hegemonyasının altın çağını sona erdiren 11 Eylül terör saldırılarına hâlâ birkaç ay vardı. Yeni seçilen ABD Başkanı George W. Bush, yaklaşan jeopolitik sarsıntılardan habersiz, Rus mevkidaşı Vladimir Putin'e övgüler yağdırıyordu. O zamanlar Rusya G8'in kararlı bir üyesiydi, Kuzey Kore hâlâ resmi olarak Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’na bağlıydı ve İran'ın gizli nükleer faaliyetleri henüz ortaya çıkmamıştı. Ekonomisi ABD'nin fersah fersah gerisinde olan Çin, 2001 sonuna kadar Dünya Ticaret Örgütü'ne katılmadı.

O zamandan beri dünya, gözle görülür bir iz bırakan derin bir yeniden yapılanma sürecinden geçmekte. 2001'de ABD küresel karbondioksit emisyonlarının yüzde 23'ünden sorumluyken, Çin yüzde 13'ünden sorumluydu. Ancak bu en büyük iki karbondioksit yayıcı ülke, 2006 gibi erken bir tarihte yer değiştirdi. En son verilere göre, ABD toplam emisyonların yüzde 15'ini üretiyor. Çin'se toplam emisyonun yüzde 28'inden sorumlu (ama Çin'de kişi başına emisyon ABD'nin çok altında kalıyor.)

İnsanlığın yıllık karbondioksit emisyonları, kriz kaynaklı kısa süreli düşüşler dışında yükselmeye devam ederken, yaz döneminde Arktik buzuyla kaplı alan 2001'den bu yana neredeyse yarı yarıya azaldı. İklim değişikliği artık somut bir gerçek ve 21. yüzyılda doğan politik olarak aktif ilk nesil acil çözümler talep ediyor.
 


Son 20 yılda, başkalarıyla ilişki kurma şeklimizde de eşi görülmemiş bir devrim yaşandı. İnternet her yerde ve her an mevcut hale geldi ve sosyal ağlar çağımızın agoraları oldu. Beklenen meyveleri vermese de, 2010'ların başındaki Arap Baharı bu yeni teknolojilerin demokratikleştirme potansiyelini ortaya çıkardı.

Ancak artık dijital araçların kötücül etkilerden arınmış olmadığını biliyoruz. Kârı maksimize eden algoritmalar, tek görüşün hakim olduğu ortamlar oluşturmaya yardımcı oldu ve kamuoyu tartışmalarını ciddi şekilde verimsizleştirdi. Dijital alan, siber saldırılar ve büyük ölçekli dezenformasyon kampanyaları da dahil olmak üzere "hibrit savaş" konusunda uzmanlaşmış yıkıcı oyuncular için verimli bir zemin haline geldi.

Avrupa da dijitalleşmenin karanlık yüzünden herkes kadar mağdur oldu. Millici popülizm (bir ülkedeki hakim ulusun çıkarlarının en üstte tutulmasını öngören siyasi görüş -çn.) son yıllarda ön plana çıktı ve kutuplaşma toplumlarımızı zehirledi. 2002'de euronun fiziksel olarak piyasaya sürülmesinin ve 2004'te Avrupa Birliği'nin 10 ülkenin katılımıyla genişlemesinin yansıttığı yüzyılın başlangıcındaki o iyimserlik, yerini euro ve mülteci krizlerinden ilk defa bir üye devletin AB'den çıkışına işaret eden Brexit'e kadar neredeyse kalıcı bir olağanüstü duruma bıraktı. Atlantik'ten Pasifik'e ekonomik ve jeopolitik gücün yeniden dengelenmesi göz önüne alınırsa, tam da birbirimize daha yakın durmamız gerektiğinde bölünme daha da vahim hale geldi.

Ancak birçok ülkeye yayılan huzursuzluğun kolektif olarak başardığımız kilometre taşlarını karartmasına izin vermemeliyiz. 2001 ve 2019 arasında, ortalama yaşam beklentisi dünya genelinde 67'den 73'e, Afrika'da 53'ten 63'e yükseldi. Bu arada, iktidardaki kadın mevcudiyeti önemli ölçüde arttı ve 2019'da dünya çapında 19 kadın hükümet liderine (yine çok yetersiz) ulaştık.

Ayrıca, ABD'nin seçilmiş başkanı Joe Biden'ın ocakta göreve gelmesinden sonra bir kez daha dünyadaki her ülke Paris İklim Anlaşması’nı desteklemiş olacak. Ve kendi payına, AB daha fazla entegrasyonla sistematik olarak yaşadığı zorlukların üstesinden geldi. Yeni bir Kovid-19 kurtarma fonu ortak borçla finanse edilecek ve kısmen hibe biçiminde dağıtılacak.

Karşıolgusal senaryolar üzerinde düşünmek, bakış açımızı genişletmemize ve geliştirmemize yardımcı olabilir. Örneğin, hızlı sanayileşmenin 100 milyonlarca kişiyi yoksulluktan kurtardığı Çin'in sağladığı teşvik olmadan küresel ekonomi Büyük Durgunluk'tan nasıl kurtulabilirdi? Ya mevcut salgın bizi, sosyal mesafeyi teşvik eden ve birçok sektörü korumak için gerekli bilgi ve iletişim teknolojilerinden yoksun olduğumuz 20 yıl öncesinde vurmuş olsaydı ne olurdu?

21. yüzyılın üçüncü 10 yılına başlarken, zaman son dönemdeki başarılarımızı ve başarısızlıklarımızı sakince değerlendirme zamanı. İleriye bakarken, hem 2000'in naif kayıtsızlığından hem de özellikle Batı'da Trump yıllarını karakterize eden felç edici korku duygusundan kaçınmalıyız.

Önümüzdeki yıllarda jeopolitik çok kutupluluğun uluslararası barış ve işbirliğiyle uyumlu hale getirilmesi gerekecek. Bunlar, insanlığın ilerlemesinin en iyi garantileri. Dijital toplumlarımızdaki çatlakları onarmamız ve doğayla sürdürülebilir bir denge sağlamamız da gerekecek. Bunlar zorlu ama yönetilebilir mücadeleler. 2020'nin çalkantılı bir yüzyılda bir öğrenme anı olarak mı yoksa daha kötüye giden bir başlangıç olarak mı hatırlanacağını belirlemek bize kalmış.

* İspanyol siyasetçi Javier Solana, 1995-1999 arasında NATO Genel Sekreteri, 1999-2009 arasında Avrupa Birliği Yüksek Temsilcisi olarak görev yapmıştır



* İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

project-syndicate.org/commentary

Independent Türkçe için çeviren: Onur Bayrakçeken

 

DAHA FAZLA HABER OKU