Diyarbakır kadın cinayetlerinde ilk sırada: Sayının artmasında pandemi etkili oldu

Diyarbakır Şiddetle Mücadele Ağı, bu yıl sadece Diyarbakır’da 11 kadının erkekler tarafından katledildiğini ortaya koyarken, İHD raporuna göre, 9 kadın katledildi

Fotoğraf: Twitter

İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) Diyarbakır Şubesi Kadın Komisyonu, Kasım 2019 - Kasım 2020 arası kadına yönelik şiddet raporuna göre, aile içi ve toplumsal alanda gerçekleşen erkek şiddeti sonucu, Doğu ve Güneydoğu bölgesinde 42 kadın katledildi. 33 kadın ihtihar etti. 35 kadın ise şüpheli bir biçimde ölü olarak bulundu.

Raporda, aile içi ve toplumsal kadın cinayetinde Kürt kentlerinden 9 kadın cinayetiyle Diyarbakır ilk sırada. Uzmanlar, önceki yıllara göre sayının artmasını Covid-19'un ortaya çıkmasına bağlıyor.

Son 3 yılın İHD Diyarbakır verilerinde ise kadın cinayeti ve intiharlarında rakamlar değişiyor.

Örneğin; 25 Kasım 2018-25 Kasım 2019 tarihleri arasında 16 intihar, 3 intihar teşebbüsü, 41 aile içi şiddet sonucu ölüm, 13 toplumsal alanda şiddet ve 13 kuşkulu kadın ölümü görüldü.

25 Kasım 2017 - 23 Kasım 2018 tarihleri arasında; 53 kadın aile içi ve toplumsal alanda gerçekleşen erkek şiddeti sonucu katledilmiş, 30 kadın da maruz kaldıkları bu şiddet sonucu yaralanmıştır.

25 Kasım 2015 - 25 Kasım 2016 tarihleri arasında ise; 94 kadın aile içi şiddet ve erkekler tarafından yaşamını yitirdi. En az 39 kadın maruz kaldığı şiddet nedeniyle yaralandı. 26 kadın gözaltında, gözaltı yerleri dışında ve cezaevlerinde işkence ve kötü muameleye maruz kaldı.

Gerçek rakamlar yüksek

Ancak Diyarbakır Şiddetle Mücadele Ağı'nın 10 Aralık 2019-21 Ekim 2020 tarihleri arasında sadece Diyarbakır'da 11 kadın erkekler tarafından katledildiğini gösteriyor. 15 kadın da şüpheli bir şekilde hayatını kaybetmiş.

Şiddetle Mücadele Ağı'na, 657 kadın boşanma talebinde bulunmak için Adli Yardım Birimine başvurdu. 770 kadın sığınakta kalma talebiyle başvuruda bulunmuştur.

Uzmanlar, gerçek rakamların resmi rakamlardan daha fazla olduğu görüşündedir.

Eylül-Ekim aylarında Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde yaşanan 7 intihar olayının ardından ise gözler kentteki intihar vakalarına bir kez daha çevrildi.

Silvan'ın Kazandağı Köyü'nde geçtiğimiz ay intihar eden Zehra Eken'in (18) annesi Sabiha Eken, kızının "sürekli yaşamın boş olduğunu ve hayata dair tahammülünün kalmadığını" dillendirdiğini söyledi.

İntiharların büyük çoğunluğu yargıda "kuşkulu ölüm" olarak değerlendirilse de, vakaların gerçek nedenlerinin de ortaya çıkmasına yönelik belirgin bir çaba bulunmuyor.

Uzun yıllar evli olduğu erkekten şiddet gören 5 çocuk annesi A.K. (42), şiddet mağduru kadınlardan sadece biri.

14 yıllık evliliği boyunca sürekli şiddet gören Z.B. 2 kez kocasının bıçak darbeleriyle ölümden döndü.

Bunca yaşadıklarına rağmen boşanmayı düşünmeyen A.K. hikâyesini Independent Türkçe'ye şöyle anlattı:

"Şizofrendi kocam, sürekli beni dövüyordu, niye dövdüğünü O da bilmiyordu. Beni bıçakladı, hastanede günlerce yattım. Doktor bana, hastaneye yetiştirmeselerdi ölebileceğimi söyledi. Yine boşanmadım. Çocuklarım var, baba evine gidemiyordum. Bir gün kocam beni dövdüğü gibi çocukları da dövmeye başladı. 3 çocuğumu aldığım gibi evden kaçarcasına çıktım. Onlara üzüldüm. Hani televizyonlarda şu kadar kadın öldü, bu kadar kadın yaralandı, yok şu kadar kadın intihar etti deniliyor. Bunlar sadece bilinenler. O dört duvar arasında neler yaşanmıyor ki! Ancak yaşayan bilir. Çok zor, evden uzaklaştım ama hala korkuyorum öldürülmekten. Ha bire gizleniyoruz. Gerçek rakamlar çok fazla çevremde birilerinin kızı, yeğeni, kardeşi ölüyor, öldürülüyor. Bunların kaç tanesi kayıtlara geçiyor…!"

"Karantina süreci genetik meyilli kişilerde kaygı düzeyini artıyor"

Independent Türkçe'ye konuşan Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalından Prof. Dr. Abdullah Atlı (40), Diyarbakır'da son dönemde artan kadın cinayetlerinin Koronavirüs ile bağlantısı olduğuna işaret etti.

abdullah atlı.jpeg
Abdullah Atlı

 

Abdullah Atlı, "Koronavirüs süreci normal bir gripten ötesine gitmiş. Tüm dünyada olduğu gibi devletimiz de ciddi önlemler alıyor. Bu önlemlerin başında karantina geliyor. Karantina süreci de genetik meyilli kişilerde kaygı düzeyini artıyor" diyerek, sözlerine şunları ekledi:

"Çoğu branşta hasta sayısı düşmüşken, Dicle Üniversitesi Psikiyatri Bölümü olarak bize başvuran hasta sayısında artış mevcuttur. Korona ve karantina süreci bittikten sonra, artış daha fazla olacaktır. Bunun aile içi yansıması da daha kötü oluyor. Kaygının en önemli belirtilerinden biri sinirlilik, öfke denetim yetersizliği, ufak olaylarda hızlı tepki gösterme olayıdır. Bunun sonucunda da maalesef aile içi şiddet olmasını açıkçası normal karşılıyorum."

Eskiden beri sosyo devrimlerin olduğunu kaydeden Dr.Atlı, "Nasıl kızlar zorla evlendiriliyorsa, erkekler de zorla evlendirildiğine şahit oluyorum. Babası diyor ki; ‘Sen amcanın kızıyla evleneceksin' diyor. Ama tabii kadın mağduriyeti daha fazladır. Çocuğunuzu zorla evlendirirseniz, bunun çok ciddi sonuçları olacaktır. Boşanma belki de hafif bir sonuçtur, şiddet cinayet, aldatma olarak karşılaşılıyor. Sonuçta; kültürel olarak kültürümüzün temel prensiplerine uyarak bu değişimlere daha ciddi ayak uydurmamız lazım. Bu anlamda anne ve babaların zorla evlendirmekten vazgeçmesidir" diye konuştu.

Diyarbakır'da intiharların geçmiş yıllara göre "bir tık" arttığını belirten Atlı, intihar belirtilerine ilişkin Atlı, "İntihar edenlerin çoğu yakınlarına, mutsuz olduğunu, huzursuz olduğunu, neşesiz, karamsar olduğunu, hayattan bir beklentisinin olmadığını etrafındakilere belirtiyor. Biz daha bu aşamada, depresyonu tedavi ederiz" dedi.

"Eğitim seviyesi yüksek olanlar da cinayet işliyor"

Pandemi sebebiyle ev içi şiddetin arttı konusunda Atlı ile hemfikir olan Psikolojik Danışman Hayriye Müjde Erçetin, "Somut olarak verilere ulaşılmasa da ev içi şiddetin arttığını hepimiz biliyoruz. Kadınlar daha fazla evde kaldı ve sorumlulukları daha fazla arttı. Bununla birlikte işsizlik artmaya başladı. Çalışanlar eve hapsoldu" diye konuştu.

hayriye.jpeg
Hayriye Müjde Erçetin

 

Dünyada ortalama her gün 3 kadın şiddete maruz kalıyor. Bu ortalama bir rakam olmakla birlikte gerçek rakamlar tam olarak bilinmiyor. Gerçek rakamların ortaya çıkması için ise şiddete uğrayanların dillendirmesi gerekiyor.

"Şiddete uğrayan kişi yardım arama mekanizmalarına güvenmediğinden dolayı yardım talebinde de bulunmadığını" belirten, Erçetin, "Kadın cinayetlerine veri olarak ulaşabiliyoruz. Bir tık dahi artması ev içinde şiddetin ne kadar fazla olduğunun da göstergesidir. Ev içindeki kadınlar kısıtlamalarla birlikte yardım alamıyorlar. Ayrıca şiddet döngüsü de değişti. Baba işten atıldıysa öfkesini eşinden çıkartırken, anne de evde olan çocuğundan çıkartıyor."

Eğitim seviyesi yüksek olan kişilerin de şiddet ve cinayet işleyebileceği son yıllarda daha fazla görünür olduğuna dikkat çeken Erçetin, "Eskiden şiddet gören kadınlar, şiddeti kendilerine ve konumlarına yakıştırmadıkları için sessiz kalıyorlardı. Yüksek eğitimli şiddeti uygulayan ya da maruz kalan da artık gizlenmiyor. Tıpkı cinsel istismar gibi, genel bir yargı vardı eğitim seviyesi düşük olan kişi cinsel istismarda bulunuyor. Ancak son zamanlarda tanık olduğumuz gibi eğitim seviyesi yüksek olan kişilerde cinsel istismar bulunabiliyor, cinayet işleyebiliyor, şiddet uygulayabiliyor."

Bunun sebebinin kişilerin kendi özel yaşantılarında şiddete maruz kalmaları, tanık olmaları bunu normalleştirmeye başlamalarına neden olduğunu, şiddet unsurunun da bir güç olarak görmeye başladıklarını dile getiren Erçetin, şunları söyledi:

"Toplumda halen cinayet sonrası, ne yaptı da cinayet işlendi deniliyor. İnsan bir insanı kolay kolay öldürür mü? Buna kolay kolay inanmama arzusu ağır basıyor. Buna inanmak kişinin de kendisine buna maruz kalacağı ihtimalini doğurur. Biz o ihtimali her zaman uzaklaştırıyoruz kendimizden. Bir diğer anlamda toplumun dayattığı bir şey ‘yapmazsan öldürülmezsin, o zaman ayağını denk al.' Öyle bir anlayışa sebep oluyor. Ve hiçbir şey yapmazsam dahi cinayete kurban gidebiliyorum."

Cinayetlerin bölgeler arasında kültürel etkisi olduğunu söyleyen Erçetin, "Şiddetin boyutu değişebiliyor. İç Anadolu, Karadeniz ve Ege'de de olabiliyor. Oran farkı da sosyo ekonomik ve kültürel süreçlerinde değişiyor. Yapılan araştırmalarda dönemsel değiştiğini de görebiliyoruz."

"Cinayetlerde bölgesel fark yok"

Independent Türkçe'ye konuşan Diyarbakır Barosu Avukatlarından Hatice Demir ise, "Cinayetlerin işlenmesi konusunda bölgesel farklardan söz edemiyoruz. Yani cinayetlerin Diyarbakır'da veya İstanbul'da işlenmesi konusunda bir fark yok, hepsinin temelinde erkeklerin kadınlar üzerinde tahakküm kurma amacı vardır diyen Demir, sözlerine şunları ekledi:

"Kadının kendi yaşamı üzerinde karar verme hakkını tanımama, yeni bir hayat kurmasını engelleme, boşanma veya ayrılma kararını kabul etmeme, birlikte olma teklifini reddetme vs. Bunların hepsinin temelinde ataerkil kültür vardır. Yapısal ve köklü bir sorun olup, tamamı toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanır, ayrımcılığın bir biçimidir ve kadının insan haklarının ihlali konusunu oluşturur."

hatice.jpeg
Hatice Demir

 

Kadın cinayetlerinin bu yıl artmasının nedeni ise Hatice Demir, şöyle yorumladı:

"Tamamen toplumsal ve ekonomik krizin etkisi olabileceğini düşünüyorum. Diyarbakır'da özellikle son iki yılda kadın cinayetlerinde artış olduğunu gözlemliyoruz. Toplumsal şiddetin, devlet şiddetinin tırmanması, hukuk güvenliğinin kalmaması sorunların diyalogla çözülme olanağını da etkiliyor. Yine kadının hakları olan bir birey olarak tanınmaması, haklarıyla ilgili, kendi yaşamıyla ilgili tek başına karar almasının erkekler tarafından kabul edilmemesi etkenlerdendir. İçinden geçtiğimiz ekonomik ve siyasal bir kriz, kadın üzerindeki ataerkil denetim yoksullukla birleşince ev içine şiddet yansıması daha yüksektir. Kadınların Pandemi sürecinden dolayı hak arama yollarında ciddi engellemelere ve ikna süreçlerine maruz kalmaları, kolluğa başvurduklarında inandırıcılıklarının sorgulanması, hemen delil istenmesi, ihtiyaçları olan korumanın verilmemesi gibi sebepler erkekleri cesaretlendiriyor."

Şiddet ve cinayet vakalarında zanlıların yüksek eğitimli olmasına da dikkat çeken Demir, "Bir çok dosyamızda erkek faalin eğitimli olduğunu görebiliyoruz ancak eğitim, tek başına şiddet uygulamama konusunda bir kriter olarak karşımızda durmuyor. Dolayısıyla eğitimin, sosyal statünün ekonomik gelirin kadına yönelik şiddet meselelerinde belirleyici faktör olduğunu maalesef söyleyemiyoruz. Ancak kadınla erkek arasında eşitsizlik azaldıkça, toplumsal cinsiyet duyarlılığı geliştikçe durum değişebilir" dedi.

Yargıya yansıyan ve kadın cinayeti olarak yer alan dosyalarda, nispeten daha etkin bir soruşturma ve kovuşturmanın yapıldığını belirten Demir;

"Kadın cinayetlerini kavramlaştırılması konusunda üç faktör var. Bunlardan biri cinayetin bir erkek tarafından işlenmesi, dolayısıyla toplumsal cinsiyet eşitsizliğine bir vurgu yapılıyor yine katil ile maktulün içinde bulunduğu ilişkinin bağlamı önemli bir faktör. Ne diyor bu faktör? Fail genelde ya koca, partner, baba ya da erkek kardeş olabiliyor bu bağlam da çok önemli. Yine kadın cinayetlerinin cinsiyetçi duygularla işlendiğini görüyoruz. Çünkü asıl amacı kadın üzerinde tam tahakküm kurmaktır. Yargılama aşamasında genellikle cinayet ile sonuçlanmışsa yargının daha çok titizlikle soruşturma ve kovuşturmayı yürüttüğünü görüyoruz. Failin hak ettiği cezayı alması, ancak cinayet dosyalarında son zamanlarda görebiliyoruz. Kimi zaman çok bariz şiddet ve cinayet vakaları işlenmesine rağmen

erkeklerin benzer argümanlarla savunma yaptığını, fiilini meşrulaştırmak için klasik erkeklik savunması yaptığını ve bundan faydalanılarak indirimlerin yapıldığına tanıklık ediyoruz."

"Ölümle sonuçlanmayan dosyalarda yargının müthiş bir adli ve ayrımcı pasifliğini görüyoruz"

"Ölümle sonuçlanmayan dosyalarda yargının müthiş bir adli ve ayrımcı pasifliğini görüyoruz" diyen Demir, "Kadının inandırıcılığı sorgulanıyor. Neden daha önce yargıya başvurmadığı sorgulanıyor. Karşılarında fail erkek var ama erkektense kadının hayatı sorgulanıyor, kadın orada bir sanıkmış gibi sorgulamalara maruz kalırken, erkeklere aynı sorgulamaların yapılmadığına tanıklık ediyoruz" diye konuştu.

Bu süre içinde kadına yönelik şiddet ve cinayetlerde artış yaşanmasına rağmen kayyım atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi (DBB) ve ilçe belediyelerine bağlı kadın sığınma evleri, 7 Nisan'da koronavirüs salgını tedbirleri kapsamında eve gönderdiği personellerini ve kurumun doluluk oranını gerekçe göstererek başvuru almayı durdurdu.

Bağlar Belediyesine bağlı Kardelen Kadın Merkezi ve Sığınmaevinin eski Sorumlusu Mukaddes Alataş, sistemin kadın sorununa politik bakmasının kadınların elde ettiği bütün hakların yavaş yavaş alınmasına neden olduğunu bunun içinde İslami bir kamuoyu oluşturduğunu söyledi.

Yapılan araştırmalarda aile içi şiddetin birinci sırada olduğuna dikkat çeken Mukaddes Alataş, "Feminist gruplar ve Kürt kadın hareketleri şunu söyledi; Aile içi şiddet politik bir derttir. Nedeni ise, beslendiği yer ataerkil sistemden, devletten ve dinden besleniyor. Çok yönden beslendiği yerler var. ‘Cinnet geçirdi, piskopattı, akıl hastasıydı, alkolikti' bu değil, sistematik bir şekilde toplumsal bir problem var. Toplumsal cinsiyetçilik hayatın her alanına yansıyor" dedi.

mukaddes alataş.jpeg
Mukaddes Alataş 

 

Türkiye'nin kadın mücadelesinde en iyi ivme kazandığı yılın 2013-2014 yılları olduğunu belirten Alataş, "6284 sayılı kanun imzalandı. Bu yasa kadını ve aile içinde şiddetten koruyan bir yasaydı. Ardından da İstanbul Sözleşmesi imzalandı" diye konuştu.

Şiddet gören kadınların şiddetten kurtulamayacağını düşündüğünü dile getiren Alataş, "İstenilirse kadın korunabilir. Yasalar ve kurumlar bunu yapabilir" ifadelerini kullandı.

Bakanlık 2009'dan sonra veri açıklamadı

Adalet Bakanlığı'nın 2009'a kadar açıkladığı verilere göre kadın cinayetleri 2002-2009 arasındaki 7 yıllık sürede yüzde bin 400 arttı.

Verilerde, 2002 yılında erkekler tarafından öldürülen kadın sayısı 66 iken, 2009 yılında bu rakam bin 11'i buldu.

İçişleri Bakanlığı, bu yılın 10 aylık döneminde kadın cinayetlerinin, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 27 oranında düştüğünü açıkladı.

10 aylık döneminde kadın cinayetleri geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 27 oranında düştü. Bu yılın ekim ayı ile bir önceki yılın aynı dönemi mukayese edildiğinde ise azalış yüzde 14 oldu.

"10 ayda 453 kadın öldürüldü"

Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi, 2020 yılının ocak-ekim aylarını kapsayan 10 aylık döneminde farklı nedenlerle 453 kadın öldürüldü.

Şüpheli kadın ölümlerinde de ilk sırayı 19 ölüm ile İstanbul aldı. Onu 18 kadın ölümüyle Antalya, 11 kadın ölümüyle Diyarbakır yer aldı.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU