2008 sonlarıydı. Tüm Latin Amerika'da olduğu gibi Uruguay'da da sol en parlak dönemini yaşıyordu.
Herkesin saygısını kazanmış José Mujica'nın sol cephesi "Frente Amplio" meclis ve senatoda çoğunluğu ele geçirmişti.
Ve ülke tarihinde ilk kez bir sol cephe lideri devlet başkanıydı: Tabaré Vazquez.
Sol o sırada her yerde reformcu ve ilerici bir dinamizme sahipti. Frente Amplio, meclise kürtajı bir hak olarak tanıyan yasayı getirdi ve her iki kamaradan da geçirip başkan Vazquez'in onayına sundu.
Bu devrim niteliğinde bir adımdı. Kıtada ilk kez -Küba dışında bir ülke- ulusal düzeyde kürtajı serbest bırakıyordu.
Fakat umulmadık bir şey oldu; Frente Amplio'nun lideri ve devlet başkanı Dr. Tabaré Vazquez yasayı veto etti.
Vazquez, kürtajı tıbbi bir eylem olarak görmediğini ve "toplumsal vicdana ters düştüğünü" belirtiyordu.
Latin Amerika'da kürtajın bir hak olarak tanınması meselesi sağ ile sol arasındaki en önemli ayrım noktalarından biridir.
Tabaré Vazquez, partisiyle ve meclisle ters düşmesine rağmen, solun bu belirleyici kırmızı çizgisini tanımayarak yasayı veto etti.
2011'de Uruguay, bir kağıt fabrikası sebebiyle Arjantin'le arasında diplomatik bir sorun yaşandığında ABD'den yardım istemekten çekinmedi.
Üstelik o sırada Arjantin'de Cristina Kirchner'in sol yönetimi vardı ve bu tavrı nedeniyle kendi cephesinde şiddetle eleştirildi.
Bu önemli kırılmalara rağmen Tabaré, birkaç yıl sonra "Frente Amplio"nun liderliğine geri dönmeyi başardı.
Dr. Tabaré artık aramızda değil. Bu başarılı siyasetçi ve onkolog, geçtiğimiz 6 Ekim günü akciğer kanseri sebebiyle hayata gözlerini yumdu.
Tabaré Ramón Vázquez Rosas, 17 Ocak 1940'ta Montevideo'da doğdu. Futbolu, boksu, balık tutmayı ve yakın arkadaşlarıyla gün boyunca sohbet etmeyi severdi.
Vazquez, Uruguay ve Latin Amerika tarihinin en önemli siyasi gelişmelerinin olduğu dönem olan 60'lı yıllarda politikaya ilgisizdi. Herkes siyasetle uğraşırken o sporla ve eğitimiyle meşguldü.
16 yaşındayken "Centro Pablo Albera" isimli Katolik bir topluluğun spor işlerinin sorumluluğunu aldı. Kısa süre sonra arkadaşlarıyla "El Arbolito" adıyla kendi kulüplerini kurdular.
1978'de Montevideo'nun en eski futbol kulüplerinden "Atletico Progreso"nun başkanlığına seçildi.
1989'da kulüp asırlık tarihinde ilk ve son kez ulusal lig birinciliğini onun başkanlığında elde etti. Tabaré Vazquez'in Montevideo belediye başkanlığını kazanması da aynı yıla rastlar.
Belki de Vazquez, futbolun siyaset üzerindeki gücünü fark etmişti. Zira hiçbir zaman elde edemese de birkaç defa federasyon başkanlığına aday oldu.
Bir işçi çocuğuydu. Lisede okurken kulüp faaliyetlerinin yanı sıra konyak fabrikasında çalışıyordu.
1963'te tıp fakültesine girdi ve hiç sene kaybı olmadan 1969'da mezun oldu. Yıllar sonra birlikte siyaset yapacağı José Mujica, gerilla örgütlenmeleri kurup kentleri işgal provaları gerçekleştirirken, Vazquez, Polis Hastanesi'nde hekimdi.
Darbe yıllarında Vazquez, onkoloji ve radyoterapi uzmanı olarak Britanya Hastanesi'nde bölüm başkanıydı. Mesleğinde oldukça başarılı bir noktaya yükseldi.
Bir süre Fransa'da bulundu. Sonra Uruguay'ın en köklü üniversitesi "La Republica"da bölüm müdürü oldu. Yüzlerce bilimsel makalesi yayımlandı. 1986'da özel bir radyoterapi kliniği kurdu.
Her ne kadar 1983'te Sosyalist Parti'yle ilişki kurduğu söylense de, on bir yıl süren cunta yönetimi boyunca politik arenada hiç görünmedi.
Oysa 1980'de cuntanın getirdiği anayasanın halk oylamasıyla reddinden itibaren siyaset toparlanma eğilimine girmişti.
Henüz politik tutuklular serbest kalmamıştı ama cuntanın mutlak yalıtma uygulamaları kırılmıştı. Bu da içeriyle dışarıdaki siyasal aktörlerin iletişiminin yolunu açmıştı.
Tabaré, işte bu toparlanma hazırlıkları sırasında, Sosyalist Parti lideri ve Uruguay siyasetinin duayeni Dr. Jose Pedro Cardoso tarafından keşfedildi.
Dr. Cardoso, popüler bir futbol kulüp başkanı olan bu başarılı hekimi örnek model olarak siyasete kattı.
Böylece Tabaré Vazquez, cunta sonrası dönemin sol değil ama merkez siyasetini sol bir yorumla inşa etmeye aday figürlerden biri olarak sahneye sürüldü.
O zamana kadar Dr. Tabaré'nin sol ile tek somut bağı, kendisinden beş yaş küçük kardeşi Jorge Vazquez'in, 1972'de, "OPR-33" adlı gerilla grubunun eylemlerinden sorumlu tutularak hapsedilmesinden ibaretti. Jorge, on yıldan uzun süre tutuklu kaldı.
Buna rağmen cunta ile iyi bir ilişkisi olmalı ki; 1981'de "Universidad Republica"da onkoloji şefliğine getirildi.
Üstelik 1980-1981'de "Mundialito" denen ve aslında Latin Amerika'daki cuntaları hoş gösterme amacıyla düzenlenen dünya futbol kupalarından birinin organizasyonunda dahi görev yaptı.
1987'de Sosyalist Parti Merkez Komitesi'ne girdi. Aynı yıl "Ulusal Referandum Komisyonu"nda görev yaptı.
Kasım 1989 seçimlerine giderken Tabaré Vazquez adı, Sosyalist Parti senatör listesine üçüncü sıradan yazılmıştı.
Fakat bu arada, başkent Montevideo belediye başkanlığı için "Frente Amplio" yani "Geniş Cephe" adı verilen sol ittifakın adayının kim olacağı konusunda birtakım anlaşmazlıklar vardı.
Frente Amplio'nun 1971'deki kurucularından Prof. Dr. Hugo Villar dahil dört önemli siyasetçi adaylıktan çekilince Tabaré'nin önü açıldı.
Doğrusu seçim çalışmaları sırasında parlak bir politikacı görüntüsü yoktu. Sağcılar onun tecrübesizliğiyle dalga geçiyordu. Solcular ise popülist söylemlerinden rahatsızdı.
Heyecanlı konuşmalar yapamıyordu. Basit söylemler ve düşük bir tonla halkla ilişki kuruyordu.
Gazeteci Sergio Israel, 1989 seçimlerindeki Vazquez'i "Ne bilinen bir mason ne de sosyalistti" diye tanımlıyor.
Evet, Tabare, sosyalist geçmişe sahip değildi; ama mason olduğunu yıllar sonra bir röportajında söyleyecekti.
Latin Amerika tarihinde birçok devrimci liderin mason kökten gelmesi sebebiyle masonluk, Tabare Vazquez için bir prestijdi.
1989 seçimlerinde Geniş Cephe, Tabare Vazquez'le Montevideo'yu kazandı. Bu, cunta sonrası kazanılmış tek büyük zaferdi.
Devlet başkanlığını elde edememişlerdi ama ülke nüfusunun yüzde 40'ını barındıran kenti kazanmışlardı.
Reel sosyalizmin Berlin duvarının yıkıntıları arasında kaldığı bir dönemde, sol bir hareketin, başkent belediyesini kazanması büyük bir zaferdi.
Vazquez, Montevideo'yu, 1990 Şubat'ından, devlet başkanlığına aday olmak için istifa ettiği 1994 Temmuz'una dek, geleneksel solun ideolojik dogmalarına bağlı kalmadan yönetti.
El Observador yazarı Oscar Bottinelli, Dr. Tabaré'yi "sol alışkanlıkların" tamamen dışında "münzevi bir kişilik" olarak tarif ediyor:
O kalabalık toplantıları ve uzun diyalogları sevmeyen bir adamdır. Fazla tartışmaya gelmez. Büyük ölçüde kendi kendine ve çoğu zaman kimseye danışmadan karar verir. Üstelik güçlü bir otorite duygusuna sahip ve gücünün ölçüsünü bilen bir kişiliktir. Daima otoritesini nasıl empoze edeceğini bilir.
Vazquez, Montevideo belediye başkanlığı döneminde vergileri artırdı ve personel azaltımına gitti.
Bazı hizmetleri özelleştirdi ve bölgesel belediye merkezleri üzerinden ademi merkeziyetçi bir yönetim tarzı izledi.
Bununla beraber reel ücretlerde ve sosyal programlarda artış gerçekleşti. Her şeyden önemlisi Montevideo'da Vázquez yönetimi, Geniş Cephe'nin, ülke yönetimi için bir seçenek olduğunu kanıtladı.
Bu dönem aynı zamanda Frente Amplio'nun siyasal çizgisinin nereye oturacağı üzerine cephe içinde yoğun tartışmaların yaşandığı bir dönemdi.
Reel sosyalizmin çöküşü, cepheye hakim Seregni-Astori liderlik kutbunun zayıflamasına yol açtı.
Bu ikili, Frente Amplio'nun 1970'deki kuruluşundan itibaren cephenin ideolojik-politik çizgisinin de sembolüydüler.
General Liber Seregni, ulusalcı, Danilo Astori ise sosyalist damarı temsil ediyordu. Özellikle Seregni'nin kariyeri ve karizmasıyla oluşan fiziki bir ağırlığı vardı.
Tabaré Vazquez, cephenin 70'lerden gelen bu çizgisinden belirgin biçimde farklı bir noktada duruyordu.
İçeriden bir değişim yaratamayacağını bildiğinden, daha geniş bir platform yaratarak cephe üzerinde baskı yaratma yolunu seçti.
Bu yüzden, 1994 Ağustos'unda kurduğu "Encuentro Progresista" adlı reformist oluşum, Frente Amplio'daki sol ve komünist partilerin direnişiyle karşılandı.
Cephe, Vazquez'in kuşatmasına dayanamadı. Bankaların ulusallaştırılması, tarım reformu gibi eski prensiplerden vazgeçildi.
Vazquez'in hamleleri tabanı genişletmiş ve cephenin oy potansiyelini artırmıştı. Böylece Tabaré Vazquez, Frente Amplio'nun adayı olarak 1994 devlet başkanlığı seçimlerine girdi.
Kafa kafaya gittiği seçimi az farkla kaybetti. Ama Frente Amplio, Montevideo'yu yeniden kazandı.
Bir süre sonra General Seregni bırakınca liderliği Vazquez üstlendi. Ama kısa süre sonra radikal grupların 1984'te Deniz Kulübü'nde varılan ulusal mutabakata aykırı tavırları sebebiyle göstermelik de olsa istifa etmek zorunda kaldı.
Cephenin politik masasına "ideolojik güncelleme"yi koydu.
1999 seçimlerine girmeden önce "yerleşik ekonomik düzene karşı hiçbir sosyalist nostaljiye" izin vermeyeceğini belirtti.
Aralık 2000'de, kapitalizmle sosyalizm arası bir opsiyondan bahsederken, bir yıl sonra "ideolojik yenilenme" sonucunda artık serbest piyasaya ve daha az devletçiliğe karar vermişti.
Cephe ise Marksizm ile sosyal demokrasi arasında bölünmüştü.
Tabaré Vazquez, "hükümet etme kültürünü harekete geçirerek" bölünmüş solun birliğini onardı. Parti içi aday belirleme seçimlerinde sosyalist lider Danilo Astori'ye karşı yüzde 82 oy aldı.
1999 devlet başkanlığı seçimlerinin ilk turunda en yakın rakibine yüzde 10 fark atıp en fazla oyu almasına karşın ikinci turda birleşen sağa yenildi.
Aynı yıl yanı başındaki Arjantin'de kriz bir dizi halk ayaklanmasını tetiklemişti. Uruguay'da borç dengesi GSYİH'nın yüzde 100'üne varmıştı.
Güney Amerika'nın bu en küçük ülkesi "default" ilan etmek üzereydi. Bu koşullarda Frente Amplio tavizsiz bir muhalefet yürütürken Vazquez, devrimci eylemlere cesaret vermeyen bir çizgiyle hareketi kontrol altında tutmayı başardı.
Sonuçta Uruguay ekonomisi, borçları beş yıl erteleyerek iflas etmekten kurtuldu. Vazquez'in kriz süresince, bir yandan ulusal çıkarları korurken diğer yandan aşırılıklara geçit vermeyen politikası takdir gördü.
Vazquez, 2004 seçimlerine liberal, sosyal demokrat ve komünist bir yelpazeyle girerek, Uruguay'ın geniş kesimlerinde birikmiş önyargı ve kaygıları azaltmayı başardı.
Böylece ilk kez, sol bir koalisyon adayı, devlet başkanlığına oturdu. Ayrıca 33 yıl sonra sol meclis ve senatoda çoğunluğu ele geçirmeyi başardı.
Dr. Tabaré Vazquez, tarih kitaplarına, Uruguay soluna önce başkenti sonra da devlet başkanlığını kazandıran lider olarak geçti.
Yüzde 50'nin üzerinde oy alan Tabaré Vazquez, en yakın rakibine 15 puan fark atarak ilk turda seçilmeye hak kazandı.
Altı ay sonra Frente Amplio, Montevideo Belediyesi'ni üçüncü kez kazanırken, tarihinde ilk kez Uruguay'ın yedi bölgesinde de yerel yönetimleri üstelik yüzde 70'in üzerinde destekle aldı.
Frente Amplio'nun, Tabare Vazquez başkanlığındaki bu ilk hükümeti, bir dizi reformla beraber sıkı bir vergi denetimi getirdi.
Karşılıksız ve popülist harcamalara izin vermeyen bir bütçe disiplini uyguladı.
Et, süt, selüloz, soya ve tahıl ihracatı olağanüstü artırıldı. Ağaç endüstrisinde büyük ilerlemeler kaydedildi.
Uruguay, Vazquez döneminde, nüfusundan daha fazla turist ağırlayan bir ülke haline geldi.
Bununla beraber bir Sosyal İlerleme Bakanlığı kuruldu. Acil ve Eşitlik adı verilen iki aşamalı planla, en yoksul kesime gelir aktarımı yapıldı.
Maaşların belirlenmesiyle ilgili bir konsey kuruldu ve en önemlisi çökmüş olan sağlık sistemi yeniden inşa edildi.
Eğitim sistemi modernize edildi. Her öğrenciye bir laptop programı gerçekleştirildi.
İnsan hakları konusunda daha önce atılmamış adımlar atıldı. İki askeri diktatörün yargılanması ve kayıp cesetlerinin bulunması için araştırma başlatıldı.
Kirchner ve Chávez'den farklı bir pragmatizmle dış politika inşa etti. ABD'ye karşı herkesin kapıları kapattığı bir dönemde, Karşılıklı Yatırım Anlaşması'nı imzaladı.
Hatta eğer Lula ve Kirchner, Uruguay'ı MERCOSUR'dan atmakla tehdit etmeseydi Serbest Ticaret Anlaşması'nı (TLC) bile imzalayacaktı.
Dr. Tabaré Vazquez, 2011'de bir grup öğrenci önünde bu konuda Chàvez'le girdiği tartışmayı şöyle aktarıyordu:
Bir gün Hugo Chávez bana dedi ki; Tabaré imparatorlukla (ABD) serbest ticaret anlaşması yapacak mısın?
Evet, evet bunun Uruguay'ın iyiliğine olacağını düşünüyorum. Ama eğer sen ona petrol satmaktan vazgeçersen ben de o zaman ABD'ye savaş ilan edeceğim.
2010'da başkanlık koltuğunu José Mujica'ya devrederken, yüzde 70 halk onayına sahipti.
Mujica, cephe içinde "Caudillos" yani "Şefler" ekolünü, Vazquez ise "Doktorlar"ı temsil ediyordu. Aradaki fark ise basitti: Şefler konuşarak yönetirken, doktorlar doğrudan operasyonu seviyordu.
2015 Mart'ında yeniden başkan seçildiğinde bu defa yardımcısı, efsanevi Tupamaros örgütünün kurucusu Raul Sendic'in aynı adı taşıyan oğluydu.
Sendic, babasının mirasına pek sadık kalmadı. Oldukça pragmatik Frente Amplio'nun bu genç kuşak siyasetçisi, sahte diploma gösterdiği anlaşılınca 2017'de istifa etmek zorunda kaldı.
Sendic'in başkanlık imkanlarını kişisel harcamaları için kullandığı da ortaya çıkmıştı.
İkinci başkanlık döneminde yardımcısı dışında da şansının pek yaver gittiği söylenemez. Mujica ona iyi bir tablo devretmemişti.
Ekonomik büyüme yüzde 5'ten bire düşmüş, işsizlik yüzde 10'a yaklaşmış, sosyal devletin ekonomik dayanakları ortadan kalkmıştı.
Ayrıca ihracatçı şirketlerin karlılık oranları geçmiş dönemle karşılaştırılmayacak kadar gerilemişti. Birçok devlet teşekkülü finansal açıdan çökmek üzereydi.
Bu şartlar altında Vazquez, harcamaları kısmak ve hizmetlere zam yapmak, yani işe kemer sıkma politikasıyla başlamak zorunda kaldı.
Buna rağmen sosyal güvenlik açığı ve borçlar artmaya devam etti.
2015'deki öğretmen grevini engellememesi önemli bir sinyaldi. Vazquez artık ne kendi cephesini ne de sosyal hareketi yönetebiliyordu.
Bunu izleyen dönemde 2020 eğitim hedeflerini terk etti. Oysa 2008'de çıkarılan eğitim yasası, Frente Amplio'nun en başarılı politikalarından biriydi.
Mujica döneminde marihuananın serbestleştirilmesi uyuşturucu ticaretini bitirmeye yaramamıştı. Cinayet ve suç oranlarında artış sürmekteydi.
İşin özeti Vazquez durumu toparlayamadı. Frente Amplio'nun 15 yıllık kesintisiz yönetiminden geriye pek bir iddia kalmamıştı.
31 Temmuz 2019'da eşi hayata gözlerini kapadı. Bir ay sonra basının karşısına geçen Dr. Tabaré Vazquez, akciğer kanseri olduğunu açıkladı.
2019 Kasım'ında gerçekleşen seçimleri sağ cephe kazandı.
Pandemi koşullarında José Mujica da parlamenter siyaseti bıraktı.
Tabaré Vazquez'in vedası, Uruguay'da solun otuz yıllık zaferlerle dolu bir dönemini sona erdirdi.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish