Emeklilik, hayatlarının uzun bir bölümünü çalışarak sürdüren kişilerin yaşlılık dolayısıyla çalışamayacağı var sayılıp planlı bir şekilde çalışmayı bırakmalarıyla başlayan durumdur. Türkiye'de 12 milyondan fazla emekli var, bunların %85'i yoksulluk sınırının altında çok düşük emekli aylıkları alıyorlar ve birçok insan emekli aylıklarıyla geçinemediklerinden dolayı çalışmak zorunda kalıyorlar.
İndependent Türkçe olarak uzun yıllar çalışmış sonrasında emekli olmuş insanların kapısını çaldık ve emeklilik hayatlarını sorduk.
Emekliler Dayanışma Sendikası Genel Başkanı, Mahinur Şahbaz, Sağlık hizmeti anlayışı, yöntemi ve sunumuyla tedavi olamadıklarını dile getiriyor,
"Geçmişe oranla kısıtlanmış olsa da emekli olduğumda ekonomik güvencem, sağlık hizmeti hakkım sosyal haklarım vardı. Bugün emekli aylığım yüzde elliye yakın oranda azaldı. Sağlık hizmetine ulaşmam kısıtlandı ve ücretli oldu. Randevu alırken başlıyor ödemeler. Muayene, tedavi, ilaç, ameliyat ücretine kadar. Her kalem için ödeme yapmak zorundayım. Bu ödemelerde yüzde iki yüzlere varan artışlar oldu. Doktor hasta ilişkileri de değişti. Hastalığınız sizden bağımsızmış gibi davranılıyor. Kâğıt üzerindeki verilerden, rakamlardan, şekillerden ibaretmişsiniz gibi. Ayrıca uzun işlemlerle uğraşıyorsunuz ama sonuç verimsiz. Kuralsız esnek çok masraflı bir sağlık hizmeti sunumu var. 2003 yılından bu yana uygulanan Sağlıkta Dönüşüm Programı sonucu böyle olduğunu düşünüyorum."
Emekli aylığı artık ekonomik güvence değil
Şahbaz, "Son 20 yıldır uygulanan ekonomik sosyal ve sağlık politikaları sonucu emekliler sadece sosyal yaşamın değil, toplumsal yaşamın da dışına atıldılar" diyor ve şöyle devam ediyor:
"Çalışanların ücretlerinin, aylıklarının sosyal devlet anlayışıyla değerlendirildiği dönemde emekliler emekli ikramiyeleriyle kendilerine uygun ev alabiliyorlardı. Çalışırken ödedikleri primlerin kazancı emekli aylıklarına ve ikramiyelerine yansıtılıyordu. Emekli aylığı ekonomik güvenceydi, rahatlıkla geçinebiliyordu emekliler. Emekli olunca rahat oturmanın, dinlenmenin yaşamda karşılığı vardı. Bugün yok!"
Şahbaz, bugün emeklilerin tatil yapmasının bile çok lüks olduğunu, geçmişte emeklilere dönük bir takım tesislerin olduğunu ama bugün hepsinin özelleştirildiğini söylüyor:
"Çalıştığım Bakanlığın Sosyal Tesislerinden tatil yapmak için çalışanlar gibi biz emeklilerde yararlanıyorduk. Çok lüks olanlar için bize sıra gelmese de tesislerin temiz güvenli ve ekonomik olması güzeldi. Kısa sürede kısıtlamalar getirildi ve tesislerden yararlanmamız engellendi daha sonrada özelleştirildi."
Emekliler Dayanışma Sendikası, İ.Ü Sosyoloji Araştırma Merkezi ile 2018 yılında yaptıkları İstanbul Avcılardaki "Yaşlıların Mevcut Durum Araştırması" sonuçları da birçok gerçeği önümüze seriyor, geneli kapsamasa da çok önemli bilgiler veriyor.
"Kadın katılımcılar erkeklere göre ekonomik sorunlarla daha çok karşılaşıyorlar"
Şahbaz araştırmada öne çıkanları şöyle sıralıyor:
"Ekonomik durum emeklilerin yaşam kalitesinde doğrudan etkili. Emekli aylıklarının düşürülmesi sağlık hizmetleri, ulaşım ve sosyalleşme vb. konularda sorun yaşamalarına neden oluyor. Toplumsal ilişkilerini, aynı zamanda çocuklarıyla ve yakın çevreleriyle olan ilişkilerini de olumsuz etkiliyor.
"Kadın katılımcılar erkeklere göre ekonomik sorunlarla daha çok karşılaşıyorlar. Ekonomik güvenceden yoksun olmaları, kadınların kamusal alanda (cafe/pastane, park/yeşil alan, çarşı pazar vb.) daha az faaliyet gösterdiği görülüyor. Kadınların yaşam alanı ev ile sınırlı gibi. ''Hayatınızı rahat ve güvenli sürdürebilmek için sosyal aktivite imkânları önemli mi?'' sorusuna katılımcıların %77,5 evet diyor. Çalışma koşulları ve yaşam biçimlerinin değişmesiyle birlikte aile içindeki ilişki biçim ve rolleri de değişmiştir. Ekonomik güvencesizlik aile kurumunu olumsuz etkilemiştir."
Emekliler olarak emeklerinin değersizleştirilmesine ve yük olarak görülmelerine üzüldüklerini dile getiren Şahbaz, "Bugün ülkede var olan bütün değer ve hizmetler biriken sermaye bizim emeğimizin ürünü. Yok, sayılması haksızlık! Sosyal Güvenlik Reformu gibi geriye doğru kurumsal reformlar sonucu emekliler yoksullaştı yoksulluk toplumsallaştı. Bugüne kadar emekliler yaşlılar için yapılan plan programlar ve uygulamalar yoksulluğun yönetilmesinden başka bir şey değildi. Ötelenen sorunlar katlanarak arttı. Coronavirüs Salgını döneminde bu iyice görünür oldu. Emekliliğe yaşlılığa bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor. Yaşlılık hastalık değildir. Özürlü engelli olma durumu da değildir. İnsan yaşamının doğal bir dönemidir. Yaş ayrımcılığı yapmak problemli bir yaklaşımdır. Yaşlıların toplumun diğer kesimlerinde olduğu gibi ekonomik sağlık ve bakım hizmetine ulaşma gibi sorunları vardır. Emeklilik yaşlılığın güvencesidir. Bu nedenle emeklilik statüsünün her türlü güvenceden yoksun bırakılması biz emeklilerin bugününü kararttığı gibi yarınını da yok etmektedir. Emeklilerin yoksulluğu bitirilmelidir. Sağlık ve bakım hizmeti devlet güvencesinde ve kamu hizmeti olarak verilmelidir. Hak ve hukuk temelinde toplumsal ihtiyaçlar gözetilerek yapılan planlar doğrultusunda kaynakların kullanılması emeklilerin sorunlarını çözecektir. Böylece yaşlılara saygılıyız demenin yaşamda karşılığı olacaktır." diyor.
"Emekliler, yaşlılar toplumsal yaşamın bir parçasıdır"
Şahbaz, "Emeklilik sağlıklı bir çevrede insan onuruna yaraşır bir yaşam düzeyini sağlamaya hizmet etmelidir" diyor:
"Emekliliğin ekonomik güvencesi olmalı. Sağlık ve bakım hizmetlerine erişebilme olanağı sağlamalı. Emeklilerin sorunu aynı zamanda sosyal güvenlik sorunudur. Sosyal güvenliğin olmadığı toplumlarda sağlık ve ahlaktan söz edilemez. Toplumun bütününü kapsayan ve ihtiyaçlarına cevap veren devlet güvencesinde bir emeklilik sistemi gerekmektedir ve bu temel insan haklarından biridir. Yok sayılamaz! Ekonomik güvenceyi, erişilebilir ücretsiz sağlık hakkını, kuşaklararası dayanışmayı kapsayan bir emeklilik sistemine ihtiyacımız var. Emekliler, yaşlılar toplumsal yaşamın bir parçasıdır. Sosyal kültürel teknolojik değişikliklere, gelişmelere ve toplumsal yaşama uyum sağlamalarını kolaylaştıracak kurumsal organizasyonlar yapılmalı. Birikimlerini, deneyimlerini toplumun farklı kesimleriyle paylaşmalarına, aktarmalarına olanak sağlayacak ortamlar yaratılmalıdır."
Bırakın ev almayı, araba dahi alınmıyor…
Emekli mühendis, Yusuf Bağatar, emeklilik ikramiyelerinin ve aylıklarının gittikçe küçüldüğünü ve emeklilerin geçinemez olduğuna değiniyor, "1994 yılında emekli oldum. Bizim zamanımız iyiydi, ben emekli olduğumda rahatlıkla bir daire alınıyordu, bugün emekli olanlar bırakın ev almayı, eski bir araba dahi alamıyorlar" diye dikkat çekiyor:
"Ortalama emekli maaşı, üst kademeyi yani milletvekillerini, genel müdürleri bir tarafa bırakırsak normal bir vatandaş sizin gibi benim gibi insanların ortalama emekli aylığı 2500-3000 lira. Ben şu an 3400 lira emekli maaşı alıyorum, 2000 lira kira ödüyorum, bakmakla yükümlü olduğum kimse de yok, faturalarımı da ödediğim zaman elime bir şey kalmıyor. 69 yaşındayım bu yaşta çalışmak zorundayım. Ancak bedenen çalışarak karnımı doyurabiliyorum. Ben mühendis emeklisiyim, bir de sıradan vatandaşı düşünün, elinde mesleği olmayan, ya da iş gücü olmayan insanları. Ortalama bir emekli aldığı maaşın yarısını kiraya veriyor, bir de üzerine faturalar eklenince elde hiçbir şey kalmıyor."
"Dünyanın hiçbir yerinde 65 yaş üstü insanlara yasak yok"
Pandemi sürecinden de en çok 65 yaş üstü insanların etkilendiğine vurgu yapan Bağatar, şöyle söylüyor:
"Pandemi sürecinde 65 yaş üstü insanlara çok kötü davrandılar, hala da öyle. Bizlerin oksijene ihtiyacı var, ayrıca ekonomik ihtiyaçlarımızı karşılamak için çalışmak zorundayız. Biz kadrosuz çalışan kişileriz. 69 yaşındaki birini hiç kimse işe almaz. Bizleri evlere kapatarak açlığa mahkûm ediyorlar. Bu anayasaya aykırı, benim kişisel haklarım var. Dünyanın hiçbir yerinde 65 yaş üstü insanlara yasak yok, Türkiye'nin dışında"
Bağatar, "Sabah 06.00'da uyanıp yürüyüş yapıyordum, yürüyüş ve oksijen almak sağlığıma iyi geliyordu, şimdi saat 10.00 ile 13.00 arası sokağa çıkmamıza izin veriyorlar, egzoz dumanları arasında mı yürüyelim?" diye sitemde de buluyor.
Yusuf Bağatar'ın emeklilerin sosyal hayatlarının olmadığına dair de eleştirisi var:
"Şu an emeklilerin sosyal yaşantısı diye bir şey yok. Emekli maaşı ile ancak zorunlu ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorlar. Emekli insan ne yapar? Sinemaya gider, tiyatroya gider. 2000 yılından bu yana sinemayı, tiyatroyu unuttuk. Dayanışma içerisinde birbirimizin evlerinde buluşarak en azından sohbet ediyorduk. Pandemiden bu yana bunu da yapamıyoruz."
Mezarda emekli olmamız isteniyor…
TCDD 1. Bölge Müdürlüğü Hukuk Müşavirliğinden emekli Ayşe Dönmez ise, emek sınıfı çalışıyorken de, emekli olduğunda da emeğinin karşılığını, haklarını alamadığına değiniyor:
"Adına mezarda emeklilik yasası ve sosyal güvenlik reformu denilen uygulamalarla emek sınıfının hakları tırpanlandı hepten yerle bir oldu. Sosyal Güvenlik Yasası 2005'te tartışılmaya başlandı. Bu yasa taslağına karşı çok mücadele edildi. Burada bir örnek vermek istiyorum; Emekli Sandığı Kanunu'nun 32. Maddesi ile görev zorluğu olan bazı meslek gruplarına bizim kurumda da makinistlere yıpranma adı altında tanınan fiili hizmet zammı uygulaması vardı, yani makinistler 1 yıl çalışıp bir buçuk yıl çalışmış gibi işlem görüyorlardı. Bu yasa taslağında bu hak ellerinden alınacaktı, bizler de bunu protesto etmek için eylem yapmaya karar verdik. Trenlerin ön camlarına "YIPRANIYORUZ" dövizleri astık. Peronlara indik ve "İMF defol bu memleket bizim" sloganını attık. Bize kim karşı çıktı dersiniz, "İMF'yi karıştırmayın bizim sorunumuz yıpranma hakkımızın kaldırılması" diyerek bizim makinist arkadaşlarımız karşı çıktı. Oysa bütün bunlar İMF'nin dayatmasıydı ama bire bir hak sahibi arkadaşların bundan haberi yoktu. Böyle sıkıntılara, zorluklara rağmen yine de karşı durduk, durmaya çalıştık ama sonuç ortada."
"Emeklilerin hak kayıplarına giden yol, 1999 yılında emeklilik statüsünün değiştirilmesiyle başladı, 1 Ekim 2008'de Sosyal Güvenlik Reformunun yürürlüğe girmesiyle devam etti. Ortada bir hak kalmadı." diyen Dönmez, şunları söyledi:
"Emeklilik aylığı ve buna bağlı olarak ikramiyelerinin hesaplama şekillerinin değiştirilmesi, 5510 sayılı kanunla emeklilik hakkı sahiplerinin aylık bağlanma oranlarının düşürülmesi, emekli aylıklarına ülkenin büyüme oranının dâhil edilmemesi bu kayıpların başında geliyor. Sonuç itibariyle var olan ekonomik, sağlık ve sosyal haklarımız sürekli tırpanlandı halen de tırpanlanmaya devam ediyor."
Kamu Sendikalarının kuruluşunda da aktif rol almış olan Ayşen Dönmez, "30-40 yıl önce emekli ikramiyeleriyle ev alabiliyorlardı veya herhangi bir yatırım yapabiliyorlardı. Hatta insanların en büyük umudu ve hayali buydu" diyor ve devam ediyor:
"Ama bugün maalesef öyle değil, Bu gidişle gün geçtikçe daha da kötü olacağa benziyor. Eskiden Yapı Kooperatifleri vardı bir miktar peşin verip düşük aylık ödemelerle de ev sahibi olunuyordu, Alım gücü bugüne göre daha yüksekti. Yapılan konutlar ise lüks değil insanların ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte idi bugün ise cam beton ve demir yığınından oluşan hiçbir estetiği olmayan ama adına lüks denilen yapılar inşa ediliyor. Gayrimenkul değerleri enflasyonun çok üstünde seyrediyor, ikramiyeler aylıklar yerinde sayıyor, alım gücü düşüyor. Enflasyon oranında aylıklara zam yapılması gerekirken, enflasyon hesaplamalarında çeşit çeşit usulsüzlükler yapıldığından gerçek enflasyon artışı emeklilerin ve çalışanların aylıklarına eksik yansıtılıyor. Yani her şey dışa bağımlı ekonomik politikalar ve dengesiz gelir dağılımından kaynaklanıyor."
"Hastaneler facia"
Sağlığın ülkede çok büyük sorun haline geldiğini, bu durumun emekliler için çok daha korkunç olduğunu söyleyen ve sağlık politikalarını da eleştiren Dönmez, "Yaş ilerledikçe daha çok sağlık sorunu ortaya çıkıyor. Aile hekimliği diye bir sistem getirdiler hiçbir yerde hizmet standardı aynı değil, birinde röntgen, mamografi var bir diğerinde enjeksiyon bile yapılmıyor, ilaç yazdırıyorsunuz o kadar. Hastaneler deseniz bir facia, randevulu gidersiniz saatlerce beklersiniz, muayene olursunuz aylığınızdan para kesilir, ilaç alırsınız para ödersiniz yani maalesef erişilebilir bir kamusal sağlık hizmeti yok." dedi.
Dönmez yaşadığı bir sağlık sorununu da şu örnekle dile getiriyor:
"6 Kasım 2020 de YSS hastanesine gittim mamografi istedi, randevu aldım 6 Nisan 2021'e randevu verdiler veya gece 03.00, 04.00 boş olabilir o zaman haber veririz diyorlar komik bir durum insanın gülesi geliyor ağlanacak haline. İnsan sağlığı ve yaşam hakkı kutsaldır ama bu memleketteki sağlık politikalarına bakılırsa en değersiz şey yaşam hakkı sonuçta ölebilirsin o zaman da fıtrat deyip geçiyorlar."
Emekli insanların sosyal hayatın dışına itildiklerini söyleyen Dönmez, şu sözlerle devam ediyor:
"Aslında emekli insanların ve çalışan insanların çok büyük bir bölümü sosyal hayatın içinde değiller. Sosyal hayatın içinde olmak az ya da çok maliyet gerektiren bir durum. Bu ülkede boğaz tokluğuna çalışan, ya da çalıştığı halde boğazına yettiremeyen, yıllarca çalışıp emekli olan ama aldığı düşük tırpanlanmış aylıkla ancak yaşamını idame ettiren nüfusun %70 gibi bir oranı var. Arkadaşlarınızla bir çay bahçesinde oturup 2 çay içseniz, gitmek gelmek 2 çay en az 20 lira, ayda 3 kere yapsan 60 lira…
İnsanlar sabah kahvaltısında sadece ekmek zeytin yiyebiliyor, okula giden çocuğun beslenmesine malzeme koyamıyor, cebine harçlık koyamıyor değil ki gideyim de arkadaşlarla iki lafın belini kırıp bir çay içeyim desin. Başka ülkelerde insanlar emekli olunca aldıkları maaşlarla dünya turuna çıkıyor, gittikleri yerlerde krallar gibi tatil yapıyor, geziyor, görüyor, yaşıyor… Ama bizde ve bizim gibi ülkelerde yanlış ekonomik politikalar yüzünden sürekli değer kaybeden para, sürekli düşen alım gücü, ücretlere yapılan komik zamlarla bu gelir dengesizliğinde, bu adaletsiz düzende emekli ya da çalışan insanların sosyal hayatın içinde olmaları çok zor"
Emekli olduktan sonra bir kenara çekilip oturmayan Dönmez, Haydarpaşa Dayanışma Aktivisti. Emekliler Dayanışma Sendikası Üyesi olarak da emekli haklarına ilişkin talepleri var:
"Uzun yıllar hizmet vermiş, hak edişlerinden primler kesilmiş, ülkenin yasalarına göre emeklilik hakkını kullanarak emekli olmuş insanların; yaşam kalitelerinin yükseltilmesi, topluma katılımlarının sağlanması, sadece seçim zamanı oy deposu olarak görülmemeleri, geçim ve sağlık sorunlarının çözülmesi, yaşlı bakımevlerinin devlet tarafından finanse edilerek düzenlenmesi, herkesin ulaşabileceği hizmetler olarak sunulması gerekir. Bunların aksi uygulamalar aynı ülkemizde olduğu gibi emeklilerin yoksullaştırılmasını, dolayısıyla da yoksulluğun toplumsallaştırılmasını getirir."
Çok bir şey istemediğini, çok şey beklemediğini, her insanın talep edebileceği çok insani ve yaşamsal gereksinmelerin olmasını isteyen Dönmez, son sözlerini şöyle bitiriyor:
"Ben 36 yıl çalıştım, 36 yıl sabah kalkıp işe gittim, akşam eve geldim dile kolay. Sandım ki emekli olunca yan gel Osman bir araba bostan şeklinde keyif yapacağım ama hiç te öyle olmuyor. Bir kere geniş ailenin ve yakın çevrenin senden beklentileri çoğalıyor biraz da becerikliysen, o halleder, o götürür, o getirir nasılsa emekli oldu şeklinde onları kırmamak adına kendine ayıracağın zamanları onları mutlu etmek için kullanıyorsun Bir yandan da hayat devam ediyor yani mücadeleden emekli olunmuyor, insanların içinde olmak bir amaç uğruna birlikte hareket etmek paylaşmak veya mali durum elverirse seyahat etmek, kültürel sosyal aktivitelerde bulunmak beni mutlu ediyor. Bir de tüm insanlık için barış dolu, eşit, özgür bir dünya olsa, sınırlar da kalksa en büyük isteğim ve idealim gerçekleşmiş olur"
İşçi emeklisi Pevrüldane Dündar ise, emekli maaşlarının her geçen yıl düştüğünü söyleyerek ek iş yapmak zorunda olduğunu söylüyor ve başladığı sözlerini şöyle sürdürüyor:
"1999 yılında Yaşar Okuyan'ın Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne verdiği emeklilik statüsünü değiştiren kanun teklifi ile başlayan süreç, 2008'de Sosyal Güvenlik Reformuyla yürürlüğe girdi, emekli aylıkları çok düştü, düşmeye de devam ediyor. Ekonomik ve sağlık haklarımızı kaybettik. Anadolu'da hesabı altınla yaparlar, emekli olduğumda 13 cumhuriyet altını aldığım aylığımla şimdi 3 tane çeyrek altın alamıyorum."
Sağlık hizmetlerini de eleştiren Dündar, "Hastanelerde göreceli bir iyileştirme yaptılar ama Sağlık Bakanlığı kamu hizmeti vermekten vazgeçti, özel sağlık şirketlerinin hizmetinde" olduğunu söylüyor:
"Hastanelerin mutfağından tutun, ambulans hizmetine kadar her şey özel şirketlerin elinde. Yani Sağlık Bakanlığı özelleştirildi gibi. Eczaneye, hastaneye gittiğimizde katılım payı denilen ucube şeyi sürekli yükselterek alıyorlar. Toplumda bir algı yaratılmış, hastane hizmetlerinin çok iyi olduğu söyleniyor. Memleket nasıl bir uçuruma gidiyor ise, sağlık hizmetleri de duvara tosladı."
Ek iş olarak depo işçiliği yapan ve belli bir yaşta hala çalışmak zorunda olduğundan zorlandığını söyleyen Dündar, şu sözlerle devam ediyor,
"Büyük marketlerin depolarına içinde kilolarca ağırlığı olan malzemeleri indirip kaldırıyorum. Bende isterdim çalışmak zorunda olmamayı ama mecburum, okutmam gereken çocuklarım var. Klişe bir laf vardır emekliler arasında, Avrupa'da emekli olanlar dünyayı geziyor, biz köyümüze dahi gidemiyoruz. Yani insanca yaşamayı sürdürebileceğimiz bir aylık, tüm insanların olduğu gibi, emeklilerinde hakkı. İnsan hayatının önemli bir dönemi olan yaşlılıkta, insanca onurlu bir yaşam sürdürecek standardı sağlayacak bir emekli aylığının olmasını istiyoruz"
Dündar sözlerini, "Muradımız, çocuklarımız, torunlarımız daha güzel bir dünyaya, daha güzel bir ülkeye uyansın" diyerek bitiriyor.
Birde eşinin, babasının emekli aylıklarıyla geçinen insanlar var, bunlardan biri de eşinin emekli aylığıyla geçinmeye çalışan Nurdoğan Şahiner:
"Eşim havacı astsubaydı. Çok genç yaşta emekli olmuştu, henüz 40 yaşındaydı. O emekli olduğunda bende evde dikiş dikiyordum. Çok güzel dikiş dikerdim, siparişleri yetiştiremezdim çoğu zaman. Bu çalışma karşılığında benimde emekli olma hakkımın olmasını çok isterdim. Eşim 20 yıl önce öldü, şimdi onun emekli aylığıyla geçinmeye çalışıyorum. Yakınlarımdan destek alıyorum. Bende emekli olsaydım, bugün daha rahat yaşardım daha farklı ve daha iyi olurdu"
Şahiner, bir buçuk yıldır hiç evden dışarı çıkmadığını söylüyor,
"Salgın dolayısıyla evdeyim dışarı çıkamıyorum, ama ben salgın olmasaydı da zaten çıkamıyordum. İltihaplı romatizmam var, yürüme güçlüğü çekiyorum, evin içerisinde dolaşamıyorum. Sadece bastonla tuvalete kadar gitmeye çalışıyorum o kadar. Hatta doktorum üç ayda bir ona görünmemi istiyordu ve kontrol için beni çağırıyordu. Bir buçuk senedir hiç evden dışarı çıkamadım, doktora dahi gidemedim. Bugün çok ihtiyacım var ama istesem de gidemem""
Tek başına yaşayan Şahiner komşularının desteği ile yaşıyor,
"Sağ olsun komşumuz yardım ediyor bana. Corona geçse bile dışarı çıkıp yürüyemem. Ancak iki kişi koluma girecek, kapıya taksi gelecek belki öyle beni hastaneye götürebilirler. Sağ olsunlar hastane avlusunda da insanlar yardım ediyorlar. Öğlene kadar bana yakınlarımın aracılığı ile ulaştığım gönüllü yardım eden bir komşum var. Alış verişimi yapıyor, bana yemek yapıyor, evimi temizliyor, bende ona çok ihtiyacı olduğundan, ekonomik destek veriyorum. Her zaman böyle yardımcı olabilecek sorun yaratmayacak insanları bulmakta çok güçlük çekiyorum. Yalnız kalıyorum, zaman zaman bulamadığım oluyor, çok zorlanıyorum. Mesela bu komşum taşınırsa ben ne yaparım diye düşünüyorum. Benim ekonomik gücüm olsaydı, ya da benim durumumda olan emeklilere bakım hizmeti gibi bir uygulama olsaydı, bugüne kadar yaşadığım sorunları yaşamazdım ve yalnız kalmaktan, çaresiz kalmaktan da korkmazdım, bu da beni çok üzüyor. Keşke diyorum sağlığım, gücüm el verse de yine dikiş dikebilsem, çalışabilsem diyorum. Böyle sıkıntıya düşmezdim"
Şahiner, hayallerini anlatıyor:
"Devlet benim durumumda olanları tiyatroya, sinemaya, konsere götürse ne güzel olur, bende insan olduğumu anlardım. Avrupa'da böyle şeyler yapıldığını duyuyorum. O kadar yalnızım ki, kalabalıkların içine girmeyi özlemişim"
© The Independentturkish