Siyasi rejimler silahlarını kendilerine seçtikleri tanım, kimlik ve emellere göre seçerler. Terör ve kaos ile onun yan kolları olan bombalı saldırılar, suikastlar, kanlı gösteriler ve milis güçler, İran rejiminin dünya genelinde kullandığı silahlarıdır. Bunlar arasında favori silahı ise suikastlardır.
İran rejimi ülkeyi demir ve ateş ile yönettiği 40 yıl boyunca suikastlar silahını kullandı. Sürgündeki muhaliflerini tasfiye etti. Dünyanın en uzak ve ücra köşelerine kadar takip edip ortadan kaldırdı. Irak, Suriye ve Lübnan’da olsun bölgedeki İran kollarının hepsi aynı yöntemi kullandı. En çok da Lübnan bu tür suikastlara şahit oldu. Hizbullah, kuruluşundan bugüne geçen uzun süre içinde geniş çaplı suikastlara imza attı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
İran rejimi veya kollarından birinin bölge ve dünyada gerçekleştirdiği bombalı saldırı ve suikastları anlatacak olsak bu köşe yetersiz kalacaktır. Kaldı ki daha önce burada bunlardan bir nebze sunmaya çalışmıştık. Bugün yeni olan, el-Kaide örgütü liderlerinden Ebu Muhammed el-Mısri’nin Tahran’da öldürülmesinden Cuma günü yine Tahran’daki İran nükleer bilimci Muhsin Fahrizade suikastına kadar, aynı silahın düşmanları tarafından İran rejiminin önemli isimlerini ve müttefiklerini takip edip tasfiye etmek için kullandıkları bir enstrümana dönüşmesidir. Siyasi suikast ve cinayetler, çeşitli din, ırk ve kültürlerden pek çok millet ve halkın tarihinde yaşanmıştır. Bunlar genellikle devlet ve hükümetlerden ziyade Haşhaşilerden DEAŞ’a gizli örgütlerin başvurduğu hain yöntemlerdir.
Bu hain yöntemler İran rejiminin en sevdiği silahlardan biri olduğundan, bazı düşmanları da kendisine karşı tercih ettiği yol ve benimsediği yöntemi kullanmaya karar vermiş görünüyor.
İnsanların Muhsin Fahrizade’nin, üniversitede ders veren veya bir laboratuarda çalışan sivil bir bilim adamı olmayıp, İran Savunma Bakanlığı’nda bir komutan, nükleer programın yetkililerinden ve İran Devrim Muhafızları’nın liderlerinden olduğunu bilmesi önemli. Dolayısıyla, onu hedef olarak seçen taraf, aslında dünyadaki muhaliflerine yaptıklarına paralel olarak rejimin kendisine acı verici bir darbe indirmeyi seçti.
Şu ana kadar suikastı kimin planlayıp gerçekleştirdiğini kesin olarak kimse bilmiyor. İran rejiminin Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in ima ettiği gibi İsrail mi yoksa içeride rejime muhalif gruplar mı? Rejimin liderlerinin deyimiyle Büyük Şeytan ABD mi yoksa rejime düşman başka bir ülke mi?
Bunlar gelecekte cevap bulabilecek sorular, ancak İran rejiminin çeşitli alanlardaki önemli unsurlarını ve büyük isimlerini tasfiye etmeye yönelik organize bir dalga olduğu açıktır. ABD, Kasım Süleymani ve Iraklı el-Mühendis'i veya DEAŞ lideri Ebu Bekir El Bağdadi'yi tasfiye ettiğinde bunu gizlemeyip bunların arkasında durduğunu açıklamıştı. Bu nedenle, Muhsin Fahrizade suikastının arkasında da o olsaydı bunu kamuoyuna açıklar, kendisi için bir zafer, açıklanmayı ve övülmeyi hak eden bir gurur olarak görürdü.
İran rejiminin suçlamaları, Tahran, istihbarat ve ordu mensuplarının Fransa, Belçika, Almanya, İtalya ve İsviçre gibi muhaliflere karşı işledikleri aleni suikast ve saldırılara karşı artık sessiz kalması mümkün olmayan Avrupa ülkelerine de uzandı. Rejim geçmişte muhaliflerine karşı tepkilerinde abartıya kaçtı ve birçok kırmızı çizgiyi aştı. Bir strateji olarak suikastlarda diretmesi, birçok ülkeyi kendisine aynı şekilde karşılık vermeye, kendi sınırları içinde önemli figürlerini hedef alarak kaos ve terörizmi yaymaya sevk edecektir.
İran rejiminin sorunlarından biri, düşmanlarının çok fazla olması ve dünyada, İran rejiminin şu ya da bu şekilde müdahale etmediği bir ülke neredeyse yok. Bu yüzden, önemli figürleri ve simgeleri hedef alındığında, belgelenmiş bilgilere dayanarak hemen belirli bir ülkeyi suçlayamıyor. Bu nedenle, güvenlik ve istihbarattaki başarısızlığını ve zafiyetini rejimin sloganlarını ve ideolojisini pekiştiren dini ve mezhepsel seferberliğe dönüştürmek için her zaman suçlu olarak İsrail’i seçiyor.
Bu tekrarlanan ve tırmanan operasyonlar, ABD'nin sert yaptırımlarının, rejimin kapasitesini önemli ölçüde ve somut olarak zayıflattığını, kurumlarının bütünlüğünü etkilediğini, ancak rejimin zayıf ve korkmuş görünmemek için arka arkaya gelen bu felaket ve darbelere karşı cesur görünmeye çalıştığının önemli göstergelerinden biri.
ABD yaptırımlarının etkili olmaya başladığının bir göstergesi de, İran'ın tamamında etkili olan koronavirüs salgını, on binlerce vaka ve binlerce ölü sayısıdır. İran sağlık sistemi çok gerilemiş ve bu salgın karşısında çöküşün eşiğine gelmiş bir durumda. Buna ek olarak, birçok ülke rejimin suçlarını, egemenliklerini nasıl ihlal ettiğini, vatandaşlarına ve kendilerine iltica etmiş rejim muhaliflerini karşı saldırılar planladığını keşfetmeye başladı. Belçika’da İranlı diplomat Esedi’nin yargılanması bir örnektir ve bunu başkaları takip edecektir.
Rejimin cesur görünme ve zayıflığını gizleme çabası, rejimin Joe Biden'ın ABD başkanlığını kazanması ve Barack Obama yönetiminin İran rejimine boyun eğen ve ondan korkan tutumunu benimsemesi, böylece siyasi ve tarihsel olarak utanç verici nükleer anlaşmaya geri döneceği ümidinden kaynaklanıyor. Rejim, tarihin tekerrür etmesini ve Biden’ın da Obama gibi kendisine boyun eğmesini umuyor. 2003 yılından sonra el-Kaide örgütünün Suudi Arabistan'da yeniden aktif hale gelmesiyle birlikte, İçişleri Bakanlığı bir dizi araştırmacı ve gazeteciyi davet ederek kendilerine örgütün aldığı eğitimler hakkında brifing vermişti. O zaman, motosikletlerle bir arabaya yaklaşıp içindekileri öldürmek biçimindeki suikast yöntemi için eğitilen örgüt unsurlarını gösteren videolar bu satırların sahibinin dikkatini çekmişti. Gerçekler ve örgüt ile İran rejimi arasındaki yakın ilişki ortaya çıktıktan sonra, üyelerinin İran'da ve bölgede birden fazla ülkede Devrim Muhafızları tarafından eğitildiği ortaya çıktı. İran’da rejimin sembollerini hedef alan saldırılar da bu yöntemlerle gerçekleştirildi. Ancak bu kez işler tersine döndü ve rejim kendi silahıyla vuruldu.
2007’den beri İsrail’den ABD ve BM Güvenlik Konseyi’ne Muhsin Fahrizade’nin adı uluslararası düzeyde çokça zikredildi. Yaklaşık 2 yıl önce İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ne kadar tehlikeli olduğundan bahsetmişti. ABD Başkanı Donald Trump da bu hassas operasyon hakkında bir şeyler bildiğini ima eden bir tweet paylaştı.
Nihayetinde, insan ne ekerse onu biçer. Kötü yöntemleri, suikastları, bombalı saldırıları ve terörü seçenler, er geç büyünün büyücüye de etki edeceğini ve zulmün dönüp dolaşıp sahibini bulacağını bilmeliler.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish