Yokluğunun 7'nci yılında… Nejat Uygur'a saygıyla…

Taner Alp Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: İHA

Tiyatro tanımında hep kullanılagelen bir söz vardır;

İnsanı insana insanla anlatmak...


Nejat Uygur, geleneksel Türk tiyatrosunun en büyük ustalarından ve en önemli temsilcilerinden biriydi.

Evet, o da insanı insana insanla anlattı.
 

Nejat Uygur 3 iha.jpg
Fotoğraf: İHA


Ama belki onun için şu tanımı yapmak daha doğru olur.

Bizi bize, bizim hikayelerimizle anlattı ve güldürdü.
 

Nejat Uygur 5 iha.jpg
Fotoğraf: İHA


Nejat Uygur deyince akla önce tiyatro gelir...

Gülmek gelir.

Ülkenin en ücra köşelerine kadar sanatı taşıyan, ömrü turnelerde geçen, sahnede seyirciyi gülmekten kırıp geçiren bir büyük sanatçı gelir.

Ama onun hafızamızda bu kadar yer etmesini sağlayan bütünün temelinde daha önemli bir şey yatıyor.

Onun tiyatro ve sahne tutkusu...
 

Nejat Uygur 1.jpg
Fotoğraf: AA

1949'da kurduğu Nejat Uygur Tiyatrosu'nu yıllarca ayakta tuttu.

Oyunlar sahneye koydu.

Büyük bir titizlikle işledi onları... 

Repliğinden dekoruna, sahne disiplininden finaldeki selama kadar...

Can yoldaşı Bahri Beyat'la Kavuklu ile Pişekar oldu.

Oyunlarında tuluat sanatına yer verdi.

Cibali Karakolu, Miğferine Çiçek Eken Asker, Demirel'e Söylerim, Şeyini Şey Ettiğimin Şeyi, Minti Minti, Marko Paşa, Hanedan ve Aman Özal Duymasın...

Her biri birer klasiğe dönüştü.

60 yıldan fazla sahnede kaldı büyük usta…

Güldürdü, bazen de hüzünlendirdi.

Tiyatroya gidemeyenler 80'lerde video kasetlerde izleyip güldü Nejat Baba'ya...

Kimilerine göre Türkiye'nin Charlie Chaplin'iydi o…

50'den fazla ödül aldı ama kendi deyimiyle kahkaha ile doyup alkışla yaşıyordu.
 

Nejat Uygur 4 iha.jpg
Fotoğraf: İHA


Tiyatro aşkı zaman zaman sağlığının da önüne geçti.

1969'da Şehzadebaşı'nda oynadığı 'Ayyar Hamza' oyununda ayağına pano düştü.

Nejat Baba oyuna ara vermedi.

Kırılan iki parmağının acısına rağmen sahneyi ve seyircisini terk etmedi.

Oyun dışındaki saatlerde de hep sahnenin çevresindeydi.

Her oyun bittiğinde ya da matine suare arasında eline fırçayı alıp sahnede motifler çizerdi.

"Sanatçı halkın gözü, ağzı, kulağıdır" diye anlattı sanata bakışını da…

Artık her biri Türk tiyatrosunda iz bırakan isimlere dönüşen çocukları da turnelerde dünyaya geldi. Onlara yol çizdi. İlk oyunları "Boynuz Kulağı Geçer"in de isim babası oldu.
 

Nejat Uygur 2.jpg
Fotoğraf: AA


Nejat Uygur Tiyatrosu'nun perdesi yıllar boyu defalarca açıldı.

Her oyunun sonunda alkışlarla kapandı.

İlerleyen yaşına rağmen turnelerle Türkiye’nin dört bir yanında sahneye çıkmayı sürdürdü.

"Hayat gelip geçiyor ağlamakla gülmekle. Zaten komiklik yapıyorum ben böylesine bir dünyaya gelmekle" diye de özetledi yaşam hikayesini…
 

Nejat Uygur 7.jpg
Fotoğraf: AA


Nejat Uygur,

Nejat Uygur,

Sağlığı bozulduğunda ise hasta yatağında oyunlar oynamaya devam etti.

Belki artık bir hayal sahnesindeydi.

Hayat sahnesinin perdeleri de kapanmak üzereydi.

Ama tiyatro aşkı ilk günkü gibiydi.

Hastalığında da tiyatroyla geçen yılların hayalini kurdu.

Geçmişiyle yaşadı.

Son anına kadar...
 


Son yıllarında "Bir gün tiyatronun ışıkları sönecek, zil sesleri susacak ve tiyatro perdesi sonsuza kadar üzerime kapanacak. İşte o zaman giderken tüm üzüntülerinizi yanımda götürerek size sadece kahkahaları bırakacağım" demişti.

Öyle de oldu.

Vefat ettiğinde 86 yaşındaydı.


Belki onun için gerçek ölüm hastalığı yüzünden sahnelerden ve tiyatrodan uzak kalmaktı.

Tıpkı yıllar önce ölümünü anlattığı bir şiirde bahsettiği gibi...

Yamalı pabuçları, komik şapkaları ve kulise asılan makyaj takımları yoktu artık yanında...


O şiirde bir de "Kırkım dolmadan unutulacağımı biliyorum" diyordu.

Ama unutulmadı...

Tiyatronun ışıkları sönse de hep hatırlandı.

Oyunlarının damaklarımızdaki tadı,

Ve koltuklardan yükselen kahkahaların bıraktığı hoş sada gibi...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU