Pek çok konuda olduğu gibi Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki (ABD) başkanlık seçimleri konusunda da ikiye bölündü.
Bir kesim umudunu Donald Trump'a bağlamış şekilde Biden'in ipi göğüslemesini "endişe", "kaygı" ve "korku" ile izledi.
Diğer kesim ise çıkışlarıyla şaşırtan, attığı tweetlerle dünyayı bazen çatışmanın eşiğine getiren ve Türkiye ile ilişkilerin zikzaklı olmasına neden olan tavrıyla Trump'ın yenilgisini isterken, Biden'ın başkan seçilmesini "merak" ve "sevinç" içinde takip etti.
ABD'de kim başkan seçilirse seçilsin bunun gerek Türkiye'ye gerekse dünyadaki diğer birçok ülkeye etkisinin olacağı bilinen bir gerçek.
Hiç kuşku yok ki, Türkiye açısından bakıldığında Trump'ın gitmesine üzülenler olacak. Zira seçimin üzerinden geçen süre sonunda kazanan kişi Biden oldu.
Biden'in seçim öncesindeki açıklamaları nedeniyle ABD - Türkiye ilişkilerinin daha da bozulacağı ve bundan ötürü Ankara'ya bir bedel ödetileceği ifade ediliyor.
Bunun içinde yapılacak dayatmaların gerekçeleri de hazır: Türkiye'nin Libya ve Doğu Akdeniz'deki varlığı, Suriye'deki konumu, Azerbaycan-Ermenistan çatışmasındaki tavrı.
Bunların gerekçe gösterilerek Biden yönetiminin tepki ve baskıcı uygulamalarıyla karşı karşıya kalacağı vurgulanıyor.
Dayatma yapılacak konu başlıkları bunlarla da bitmiyor. S-400 ve F-35 konularıyla Halkbank davası da cabası.
Peki, NATO üyesi Türkiye'nin blok üyesi bir başka ülke tarafından köşeye sıkıştırılma durumu yaşanır mı?
Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü ve Siyasal Tarih Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Poyraz Gürson, konuyu Independent Türkçe'ye değerlendirdi.
Gürson'a göre siyasetçiler, seçimi kazanana kadar iki ülke arasında ilişkilere zarar verebilecek söylemlerde bulunabilir ama seçildiklerinde durum değişebilir.
Biden'ın iktidarı eleştiren muhalefeti destekler mesajına ilişkin açıklamalarının seçim atmosferinden söylenmiş sözler olduğuna dikkati çeken Gürson, "ABD'de değişik lobiler var. Başkan adayı herkesten oy alması gerektiği için bunu yapmıştır. Biden başkanlık koltuğuna oturduktan sonra bunun gereğini yapar diye bir şey olmaz. Çünkü, Türkiye'nin jeopolitik konumu, stratejik önemi, NATO üyeliği gibi birçok parametre var. Bunlar göz ardı edilemez" dedi.
"Türkiye'nin jeopolitik önemi ve stratejik konumu iyi biliniyor"
Trump döneminde Türkiye'nin çıkarıldığı F-35 projesi, ABD Senatosu'ndaki 1915 olayları kararını hatırlatan Gürson, "Biden'ın o uzun mülakatında Türkiye'ye ilişkin değerlendirmesiyle çok fazla meşgul olduğumuzda 40 yıllık tecrübesini ıskalamış oluruz. Biden, gerek Türkiye'nin NATO partneri, gerek jeopolitik önemi ve stratejisini iyi bilir" ifadelerini kullandı.
Biden'ın yardımcısı Kamala Harris'in çok önemli bir siyasi figür olduğunu vurgulayan Gürson, Trump döneminde Türkiye-ABD ilişkilerinde yaşanan gel-git ve zikzaklarla çok ağır mektup benzeri hadiselerin yaşanmayacağı görüşünde.
"Devlet aklı devreye girer"
"Artık ABD yönetiminde devlet aklının devrede olacağı bir süreç bizleri bekliyor" diyen Gürson, şunları kaydetti:
"Türkiye, NATO'nun güneydoğu kanadını tutan en önemli müttefikidir. Bölgesel güç olan bir Türkiye'den bahsediliyor. Bölgemizde yaşanan ve yaşanma ihtimali olan sıcak noktalar var. Bunlarla birlikte Türkiye'nin mücadele etmek zorunda kalacağı çok alan bulunuyor. Bugün Rusya, Suriye'de IŞİD ile mücadele için Suriye'de değil. Terörle mücadele eden ülke Türkiye'dir"
Gürson, yeni başkanın atacağı adımlarla Türkiye'nin sıkıntılar yaşama ihtimalini yine de göz ardı etmediğini şu sözlerle dilendirdi:
"Azerbaycan-Ermenistan çatışmasından dolayı İran yığınak yapıyor. Şimdi İran bu nedenle tehdit altında. Eğer Trump kazanmış olsaydı belki bir askeri harekât bile olabilirdi. Tabii böyle bir durumda Türkiye'de daha büyük bir göç ile karşı karşıya kalabilir. Ancak Biden ile birlikte Türkiye'nin yürütülecek mücadeleye dahil edileceği görüşündeyim. Dolayısıyla her halükârda ABD'nin Türkiye'nin müttefikliğine şiddetle ihtiyacı var. Bir de bölgede İsrail gibi bir gerçek de herkesin malumudur. Amerika'nın bölgedeki esas jandarması İsrail'dir. Dolayısıyla Türkiye ile İsrail'in de işbirliği geliştirmesi lazım. Libya ve Doğu Akdeniz'de Türkiye yalnızlığa itilebilir. Onun için acilen Ankara'nın dostların sayısını artırması gerekiyor."
"ABD'nin NATO'da Türkiye ile bir problemi yok"
"Bunlar süper güç, dayatmaları mutlaka olacaktır" diyen Gürson, "Bölgesel güç olma niyetinde olan ülkelerin bu amaçlarına ulaşmanın yolu süper güçlerle uyum ve işbirliği içinde politikalarını sürdürmektir. Tabii ki, gerekli haklı ve ulusal çıkarlarını koruyarak yoluna devam edecektir Türkiye. ABD'nin NATO'da Türkiye ile bir problemi yok" ifadelerini kullandı.
Başka ülkelerin ne dediğinden ziyade haklı politikalarını sürdüren ülkenin dikkatli ve temkinli tutumunun her zaman önem arz ettiğini ve kazandığını vurgulayan Gürson, Türkiye'nin bu süreçte yoluna nasıl devam etmesi gerektiğini ise şu sözlerle dile getirdi:
"Türkiye, tehdit ve güvenlik kaygısıyla ilgili gerekli adımları atarken daha dikkatli olmak durumunda. Örneği Filistin meselesi bir tek Türkiye'nin meselesi değil ki. Türkiye'nin haklı olduğu davalar var. Ama belli noktalarda Filistinlilerden çok da Filistin'in savunuyor durumu da ortaya çıkıyor. Trump olsaydı Türkiye'yi sıkıntıya sokacak Halkbank gibi meseleleri durduracağına kesin gözle bakılıyor. Ama ben Biden'ın da buna benzer hadiseleri durduracağına inanıyorum. Çünkü, devlet aklı kendi ulusal menfaatlerini korumaya yönelik politikaları devreye sokar. ABD'nin menfaati Türkiye ile iyi geçinmekten mi geçiyor yoksa geçinmemekten mi geçiyor? Türkiye, ABD'nin önemli bir partneridir. Dolayısıyla yeni yönetim aradaki buzların erimesi için mutlaka adım atacaktır"
"ABD Türkiye'yi Fransa'ya tercih eder"
Türkiye'nin Libya'daki durumuna değinen Prof. Dr. Gürson, Ankara'nın diğer orta Afrika ülkeleriyle de ilişki geliştirdiği için yalnızlaşmayacağını kaydetti.
Gürson, şunları söyledi:
"Libya hususunda Fransa'da rol kapacak şekilde ABD ile ilişkiler geliştirilmelidir. Fransa, Türkiye'nin Afrika'daki politikalarının ileride domino etkisi yapacağını gördüğü için sert manevralar yapıyor. Macron onun için tavrını sertleştirip Türkiye'yi hedef yapıyor. Çünkü, Türkiye, Afrika'daki ilişkilerinde çok iyi bir ivme yakaladı. Ayrıca ABD 'Türkiye mi, Fransa mı?' gibi bir tercih yapmak zorunda kalırsa, Türkiye'yi tercih eder her zaman. ABD, ulusal menfaatleri için kim ne yapacağını ne yapmayacağını iyi biliyor."
"Kıbrıs üzerinden çok büyük oyunlar oynanabilir"
Doğu Akdeniz'deki gerginliğin Türkiye'den kaynaklanmadığını vurgulayan Gürson, bu konuda Kıbrıs'a dikkati çekti. Kıbrıs'ta başka oyunların devreye sokulma riski bulunduğunu ifade eden Gürson, "Burada bizi bir şekilde Yunanistan ile bir işbirliğine götürmek için baskı yapabilirler. Ancak burada en kritik husus Kıbrıs’tır. Kıbrıs üzerinden çok büyük oyunlar oynanabilir. Kıbrıs, çok ciddi sorunlar gebe. Dolayısıyla Kıbrıs'ta ne olursa olsun vatan toprağını korumak için Türkiye'nin sert bir mücadeleye gireceğine kesin bir gözle bakıyorum" dedi.
İdlib, Pandora'nın Kutusu
Türkiye'nin Suriye'nin içindeki Türk Silahlı Kuvvetleri'nin varlığının ne olacağına ilişkin soruyu da cevaplayan Gürson, şöyle konuştu:
"İdlib Pandora'nın Kutusu... Aslında büyük emperyal güçlerin kullandığı tüm maşa ve terör aparatlarının hepsinin birden bulunduğu yer burasıdır. ABD, bir düdük öttürdü ve bütün terör örgütlerini Suriye'de topladı. Bunların hepsinin kaçıp toplandığı yer İdlib oldu. Çok tehlikeli. Kum saati çalışıyor, Pandora'nın Kutusu burada açılacak. Buradaki sorunun uluslararası güçlerle yapılacak işbirliğiyle ela alınıp çözülmesi gerekiyor."
Irak'taki IKB-PKK çatışması ve Türkiye'nin etkisi
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin hakim olduğu bölgede PKK ile Peşmerge güçlerinin çatışmaya başladığına da dikkati çeken Gürson, Türkiye'nin tüm Kürtleri kazanması gerektiğini ifade etti.
Ankara'nın bölgesel yönetimle sorunu olmadığını vurgulayan emekli asker ve akademisyen bir dönem Irak'ta görev yaptığını da anımsatarak şunları kaydetti:
"Milyonlarca sığınmacı, göçmen ve mülteciyi barındırarak dünyaya örnek olan Türkiye'nin, 'terörle mücadele ederken' eşit Kürt yurttaşlarımızı incitmemek gerekir. Ortadoğu'daki köklü sorunlar var ama bunları da kesin ve köklü çözümleri de var. O kadar komplike değil. Terör örgütleri lideri olduğunu savunan kişilerin arkasına gitmeden eşit vatandaşlık algısı ve anlayışı ile sorunlar çözülebilir"
Azerbaycan-Ermenistan çatışması
Laçin bölgesinin dağlık ve yüksek rakımlı yerler olduğunu bunun için de komando tugaylarının gerektiğini ifade eden Gürson sözlerini şöyle tamamladı:
"Tabii Rusya lideri Putin ve diğer küresel güçler ne kadar izin verecek, bu tam öngörülmüyor. Ama Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, şimdiye kadar son derece başarılı bir iş çıkardı. Haklı olduğunu dünyaya anlatırken sivillere hiç zarar vermedi. Dağlık Karabağ'ın tamamın kurtarılması Türkiye ve bazı uluslararası güçlerin desteğine bağlı. Ancak burada Türkiye'nin başına çorap örme ihtimali olduğu göz ardı edilmemeli. Çünkü, Türkiye her platformda, 'ne pahasına olursa olsun' diyerek desteğini açıklıyor. En nihayetinde Türkiye'nin olaya dahil olması halinde başka yerlerdeki güçlerini aktarmak ve yeni angajmanlar geliştirmek durumunda olacaktır. Yani güçlerin farklı alanlarda kaydırılması başka bölgelerde zayıflaması anlamına gelebilir."
Prof. Dr. Ali Poyraz Gürson Kimdir?
İlk-ortaöğretim ve liseyi İzmir Karşıyaka'da tamamladı.
1984 yılında Kara Harp Okulu giren Gürson 1988 yılında mezun oldu.
İkinci lisans eğitimini Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü'nde tamamladı.
Ardından İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Siyasal Bilimler ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde yüksek lisansını Balkanlar, Ortadoğu ve Asya gelişmeleri üzerine 1999 yılında bitirdi.
Doktorasını Ege Üniversitesi'nde 2004 yılında aldı.
Üniversiteler Arası Kurulu'nca (ÜAK) 12 Mart 2015 tarihinde Siyasal Hayat ve Kurumlar alanından Doçentliğe yükseltildi.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin değişik garnizonlarında, topçu subayı olarak görev yaptı.
1989 yılında 5. Zırhlı Tugay Komutanlığı'nda başlayan kıta hayatında batarya Subayı-Batarya/Birlik Komutanı olarak görev yaptı.
Irak'ta Özel Kuvvetler Komutanlığı bünyesinde 2001 yılında görev aldı.
Suriye sınır birliklerinde görevlendirildi ve BM bünyesinde Mültecilerin Kontrolü kurslarına iştirak etti. Son olarak atandığı Genel Kurmay Başkanlığı İletişim Dairesi'nde akademik kariyerine paralel olarak plan subayı olarak çalıştı.
Kendi isteği ile TSK'den ayrıldı ve kariyerine Atılım Üniversitesi'nde akademisyen olarak devam etti.
2009 yılından itibaren araştırmacı akademisyen olarak görev aldığı Trento Üniversitesi(İtalya) bünyesinde Centre for Aesthetics in Practice Community Landscapes Design merkezinde destinasyon bazlı çalışmalar yaptı.
2010 Temmuz -Ağustos döneminde ise Hunan Üniversitesi'nde (Changsha/Çin) "Mao ve Çin Medyası" üzerine Erasmus Mundus Academic Staff hareketliliği ile Çin'de çalıştı.
2010 yılında ilk Suriye kitabı yayımladı. Bu kapsamda Şam ve Lübnan Beyrut eksenli birçok kez bölgede bulundu.
Şu anda Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü ve Siyasi Tarih Ana Bilim Dalı Başkanı olarak akademik çalışmalarına devam ediyor.
© The Independentturkish