Başkanlık münazarası ve ABD'nin üzüntüsü

ABD sıkıntıda ve seçmenler, özellikle bu ilk acınacak münazarada şahit olduklarından sonra, 3 Kasım'daki seçimlerde büyük bir meydan okumayla karşı karşıya bulunuyorlar

Fotoğraf: Reuters

"Felaket bir yılda 90 dakikalık kaos", The New York Times gazetesi Başkan Donald Trump ile seçimlerdeki rakibi Demokrat Parti adayı Joe Biden arasındaki ilk münazarayı böyle özetledi.

CNN'in yorumcularından biri münazarayı "bir çöp yangını ortasındaki bir trenin enkazı içinde alevli bir kaos" olarak tanımladı.

Bir diğer yorumcu programı şimdiye kadarki en kötü münazara sayarken, Barack Obama döneminde Beyaz Saray sözcülüğü yapan Robert Gibbs "İzlediğimiz bir münazara değil, bir kavgaydı" yorumu ile yetindi.


Daha ilk dakikalarından itibaren eldivensiz, sivri kelimeler ve kötülemelerle dolu bir sokak dövüşüne dönüşen münazaraya ilişkin yorumların çoğu bu şekildeydi.

Politikalar hakkında bir tartışma, ABD'nin yaşadığı en kötü ekonomik krizden nasıl çıkarılacağı ve 200 binden fazla ABD'linin hayatını kaybettiği koronavirüs salgını ile nasıl mücadele edileceğine dair planlar, kronik toplumsal bölünme, ırkçılık karşıtı protesto hareketi ve polis şiddeti meselelerinin ele alınacağı umuduyla münazarayı takip edenler hayal kırıklığına uğradılar; çünkü böyle şeyleri çok duyamadılar.

Tek duydukları, kesik cümleler, sürekli söz kesmeler, sadece 32 gün kalan seçimlerde seçmenlerin önümüzdeki 4 yıl için birisini başkan seçecekleri iki aday arasındaki münazaradan ziyade kaosa benzeyen bir şovdu.

Bu sahnelerden duyulan hoşnutsuzluk o kadar yüksekti ki, bazı yorumcular Biden'ı başka herhangi bir münazaraya katılmaktan kaçınmaya çağırdı.

Ancak Demokrat adayın kampanya sorumlusu bunu reddederek ekim ayı içinde düzenlenecek iki münazaraya da katılacağını duyurdu.


Münazara, moderatörü Fox News kanalı sunucusu Chris Wallace'ın belirlediği 6 konuyu kapsadı. Bunlar; korona salgını, ekonomi, Yüksek Mahkeme Yargıcı ataması, seçimlerin dürüstlüğü, Trump ve Biden'in sicilleri, ABD'de ırkçılık ve şiddet meseleleriydi.

Fox News kanalı Trump'ın favori kanalı olsa da Wallace, Başkanın favori sunucusu değil. Zira kendisi bir Demokrat ve Trump ile daha önce yaptığı röportajlar oldukça ateşli geçmişti.

Ancak, münazarada ağır basan ve insanları anlamlı bir içerikten yoksun bırakan hakaret ve sataşmalar, Wallece'i de şiddetli eleştirilere maruz bıraktı.

Trump'ın konuşması bağlamında yapılan bir dizi hatalı açıklamayı düzeltmekte başarısız olması gibi durumu kontrol edemediği gerekçesiyle de eleştirildi.


Biden, kamuoyu araştırmalarında Trump'ı yedi puan geride bırakmış bir halde münazaraya katıldı. Dolayısıyla ekonomi ve salgın gibi ABD vatandaşlarını ilgilendiren temel konulara odaklanmaktan, puan kaybetmesine neden olabilecek herhangi bir gaftan veya dil sürçmesinden kaçınmaktan daha fazlasına ihtiyacı yoktu.

Bu nedenle münazaradan önceki günleri çeşitli dosyaları hazırlamak ve okumakla geçirdiği söylendi. Biden, Demokrat Parti'nin adayı olmak için geçen yıl kendisiyle yarışan diğer adaylarla yaptığı ve mütevazı bir performans gösterdiği grup tartışmalarının aksine bireysel tartışmaları tercih ediyor.

Ancak yardımcıları, ayrıntıları ya da dosya okumayı sevmeyen, sürekli rakibinin sözünü kesen, doğrudan saldıran ve doğruluğu şüpheli olsa da dikkat çekecek açıklamalara başvurma yöntemini benimseyen popülist bir rakip karşısında Biden'ın uzun uzun açıklama ve detaylara girme eğiliminden dolayı endişeliydi.

Nitekim Trump, daha önce 2016 seçimleri sırasında yapılan münazaralarda da Hillary Clinton'a karşı bu yöntemi etkili bir şekilde kullanmıştı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Trump, rakibini hayal kırıklığına uğratmadı. Münazara başladığında aklında tek bir şey vardı. O da rakibinin politikalarla ilgili ayrıntılarla herhangi bir ciddi bir tartışmaya girmesini engellemek için sürekli sözünü keserek, imajını sarsmak için onunla alay edip sinirlerini ve odağını kaybetmesi için onu kışkırtarak münazarayı bir söz düellosuna dönüştürmek.

Nitekim Başkanın kampanya ekibi, Biden'in (77) bunamadan muzdarip olduğunu ve uyarıcılar kullandığını yayarak münazaradan önce Demokrat adayın yetkinliğini ve uygunluğunun sorgulanmasını sağlamaya çalışmıştı.


Trump ayrıca münazaranın, mevcut krizlere özellikle de seçimlerde en çok güvendiği kart olan ekonomi alanındaki tüm başarılarını ortadan kaldıran koronavirüs salgınına odaklanması halinde daha fazla puan kaybedeceğini biliyordu.

Buna ilaveten, münazaradan önce New York Times gazetesi, Trump'ın yayımlanmasını engellemek için uzun bir hukuk mücadelesi verdiği vergi muhasebesi kayıtlarını elde ettiğini duyurarak vergi sicili hakkında büyük bir tartışma başlatmıştı.

Gazetenin yayımladığı ve medya organlarının naklettiği kayıtlara göre Trump (74 yaşında) son 15 yılın 10 yılında Federal hükümete hiçbir vergi ödememiş.

Seçimleri kazandığı 2016 yılında ödediği toplam vergi 750 dolardı. Yani 1864'te Abraham Lincoln'un ödediğinden bile daha az (o dönemin parasıyla 1279 dolar) vergi ödemiş.

Keza başkan seçildiği yıl 1 milyon 792 bin dolar vergi ödeyen Barack Obama'dan, 250 bin dolar ödeyen George Bush'tan ya da 62 bin dolar ödeyen Bill Clinton'dan da daha az vergi ödemiş.

Joe Biden ile eşi de 2009 yılında 71 bin dolar vergi ödemişler.


Nitekim, vergi meselesi münazaranın patlama noktalarından biriydi. Önümüzdeki önemli haftalarda Trump'ın peşini bırakmayan bir tartışma konusu olacağı da kesin.

Bunun nedeni, zengin olmasına rağmen herhangi bir orta gelirli ABD vatandaşından bile daha az vergi ödemesinden ziyade bazılarının yurtdışındaki ticari girişimlerinden elde ettiği gelirleri veya borçları ABD ulusal güvenliğine bir tehdit olarak görmesi.

New York Times tarafından yayınlanan vergi belgeleri, başkanlığının ilk iki yılında yurtdışındaki işlerinin gelir kaynakları arasında İskoçya, Türkiye, Hindistan ve Filipinler'deki operasyonlardan elde edilen gelirler olduğunu gösterdi.

Yine vergi kayıtlarında ayrıca adları belirtilmeyen taraflara önümüzdeki 4 yıl içinde ödenmesi gereken 421 milyon dolar borcu olduğu da kayıtlıydı.

Seçimleri kazanırsa, bu onun için bir ikilem, ABD içinse utanç verici bir konu haline gelebilir. Zira The New York Times tarafından yayınlanan vergi belgeleri, Trump'ın 2010'dan bu yana alacaklılara 287 milyon dolarlık borcunu ödeyemediğini de gösteriyor.


Kesilen sözlerin, hakaret ve sataşmaların hakim olduğu münazarada bütün bu meselelerin tartışılmasına izin verilmedi. Birçok yorumcunun görüşü, bu münazarada adayların hiçbirinin önemli bir atılım gerçekleştiremediği yönündeydi.

Dolayısıyla Biden cephesi bu turu kazandığını düşünebilir; çünkü Trump yeni puanlar kazanmasını sağlayacak veya kendisini terk eden hoşnutsuz Cumhuriyetçileri geri getirecek hiçbir şey sunamadı.


Gerçek şu ki tüm standartlara göre tam bir hayal kırıklığı olan münazara, ABD'nin şu anki durumunun, yaşadığı siyasi kaos, bölünme, iktidarsızlık, gerginlik ve tartışmaların bir ifadesiydi.

Daha da tehlikeli olan, Trump'ın bir kez daha seçim sonucunun kendi lehine olmaması durumunda bunu kabul etmeyebileceğini ve Yüksek Mahkeme'ye başvurarak itiraz edebileceğini ima etmesinden sonra bunun, ABD halkına hatırlattığı olası korku senaryosudur.

Başkan, tarihin en büyük sahtekarlığı olacağını defalarca belirttiği seçimlerin dürüstlüğünü sorgulayarak siyasi sistemi baltalamaya hazır görünüyor.

ABD sıkıntıda ve seçmenler, özellikle bu ilk acınacak münazarada şahit olduklarından sonra, 3 Kasım'daki seçimlerde büyük bir meydan okumayla karşı karşıya bulunuyorlar.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU