Karar TV'de gazeteciler Ali Bayramoğlu, Yıldıray Oğur ve Elif Çakır'ın sorularını yanıtlayan eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin, bakanlık dönemindeki gelişmeler, demokratikleşme çalışmaları, 7 Şubat MİT krizi, Ergenekon yargılamaları, FETÖ ile mücadele ve Demokrasi ve Atalım Partisi'nin (DEVA) kuruluşuna dair birçok konuda açıklamalar yaptı.
2007'de Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı adaylığı sürecinde yaşanan 367 krizinin detaylarını anlatan Ergin, Genelkurmay'ın 27 Nisan e-muhtırasının verildiği gün TBMM'de birinci tur oylama yapıldığını hatırlattı.
"CHP sözcüsü '367 milletvekili olmadan oturum açılamaz' diye itirazda bulundu" diyen Ergin, "Aynı gün CHP bu itirazını Anayasa Mahkemesine taşıdı. 4 gün sonra Anayasa Mahkemesi'nden '367 milletvekili gereklidir' diye bir karar çıktı. Bunun üzerine görüşmeler başladı. Anavatan Partisi'yle görüştük. Onlar bize şartlar sundu. Şu şartları sağlarsanız biz genel kurula girer 367'yi sağlarız, oy kullanmayız. Biz bunları karşılayacağımızı ifade ettik. Ben grup başkanvekili olarak açıklama yaptım. 'Genel Başkanınız açıklasın' dediler. Tayyip Bey Meclis'e geldi, aynı mahiyette beraberce bir basın açıklaması daha yaptık. Problem kalmadı dedik. Ama öğlen saati oldu, ANAP, milletvekillerini Meclis'ten genel merkezine çekti. Bu olağan dışı bir şeydi" diye konutu.
''Anayasa çalışmasına devam etseydik partiye kapatma davası açacaklardı''
2007'de Ergun Özbudun'dan yeni bir Anayasa taslağı hazırlamasını talep ettiklerini kaydeden Ergin, Özbudun'dan istedikleri taslağın parlamenter sisteme dayalı bir anayasa olduğunu ifade etti. Ergin, Anayasa çalışmaları yürütülürken bir Başbakan Yardımcısı üzerinden kendilerine Yargıtay'dan ‘Yeni anayasa çalışmasına devam ederseniz, istemesek de partinize kapatma davası açmak zorunda kalabiliriz' mesajı geldiğini vurguladı.
2010 Anayasa değişikliğine haksızlık yapıldığını savunan Ergin, "Bu 26 maddede itiraz edilebilecek ne var" diye sordu.
"HSYK ile ilgili maddeyi AYM değiştirdi, onun hesabının bana sorulması adil değil''
FETÖ'nün yargı yapılanmasının HSYK'da etkin olmasının önünü açan maddenin kendi metinlerinde olmadığını vurgulayan Ergin şöyle konuştu:
''HSYK'da kırılamayan bir kast sistemi oluşmuştu. Biz 2010'daki düzenlemeyle 22 üyelik bir HSYK istedik. İkisi yine bakan ve müsteşar, 5 üye Yargıtay ve Danıştay'dan gelecek. 10 tanesi ilk derece mahkemelerinden seçimle gelecek. Kalan 5 üyeden biri Adalet Akademisi'nden seçimle gelecek, 4'ünü de Cumhurbaşkanı seçecekti. Bu modelin farklı bir vesayet oluşturmaması için de her seçmenin tek kişiye oy vereceğine dair hüküm koyduk. Biz blok liste olmasın istedik. Çoğulcu bir sistem oluşsun istedik. Ama ana muhalefet partisi iptal talebiyle bunu Anayasa Mahkemesi'ne götürdü. O dönem basına yansıyan fotoğraflardan CHP'nin YARSAV'la birlikte çalıştığını görüyoruz. Anayasa Mahkemesi de cımbızla çekerek maddeyi iptal etti. O maddeyi biz yapmadık. Bu metni başka bir hale sokan Anayasa Mahkemesi. Onların değiştirdiği maddenin hesabı bana soruluyor; bu adil değil"
Ergin, "HSYK'daki yapıyı ne zaman anladınız" sorusuna "7 Şubat MİT krizindeki sorunu çözmek için HSYK'nın bununla ilgili bir önlem alıp almayacağına baktık. O dönem onların bu yapıyla birlikte hareket ettiğini anladık" şeklinde cevap verdi.
Zekeriya Öz'e randevu vermedim, hükümete şkayet etti
FETÖ firarisi, Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz'ün kendisiyle görüşmek için çok kez talepte bulunduğunu ama bu taleplerini kabul etmediğini söyleyen Ergin, "bundan dolayı beni hükümete şikâyet etti. 2010'da 102 muvazzaf askere yakalama kararı çıkarttı, o karar üzerine bir kere görüştüm onunla. ‘Nasıl böyle bir şey yaparsın' dedim. Bunun üzerine Başsavcı ile görüştüm ve Başsavcı merkez komutanlığına ‘muvazzaf askerlerle ilgili gelen taleplerin Başsavcı imzasıyla gelmesi halinde işlem yapılacak, bireysel savcılardan gelen yazılarla işlem yapılmayacaktır' diye müzekkere yazdı. O kriz de bu sayede çözüldü. Bunun dışında hiç görüşmedim, beni de defalarca hükümete şikâyet etmiş biridir" dedi.
Bakanlığa başladığında mevcut kadrolarla çalışmaya başladığını, bugün Adalet Bakanlığı merkez teşkilatından yargılanan unvanlı kadroların hiçbirini kendisinin göreve getirmediğini söyleyen Ergin, "25 Aralık 2013 günü Bakanlıkta bıraktığım unvanlı kadrolar bugün devletin en üst katlarındalar. Bu kişiler, Cumhurbaşkanlığında, Anayasa Mahkemesi'nde, Yargıtay'da en üst kadroda görevdeler.7 Şubat 2012 MİT Krizinden sonra, bakanlıktaki 24 kritik göreve mutemet isimler getirdik. Şimdi o 24 kişi bugün de devletin en üst katında görevdedir" ifadelerini kullandı.
''Cumhurbaşkanı Gül, 7 Şubat krizini çözmek için çalıştı''
Ergin, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın ifadeye çağrılmasına dair yaşananlarla ilgili şunları söyledi:
"Hakan Fidan telefonla benimle görüştü. Arkasından Cumhurbaşkanımızla görüştüğünü biliyorum. Cumhurbaşkanımız da en kıdemli hukukçusunu bu işe tahsis etmiştir, bu işten devletin kurumlarının zarar görmeden çıkılması için çok büyük gayretleri olmuştur. Abdullah Bey devlet kurumları arasında da temaslar kurarak uygun çözümler üretmiştir. 7 Şubattan sonra ben 24 kritik noktadaki birim amirini değiştirdim. Ama adliyelerdeki değişiklikler HSYK çalışması ile olabilirdi. 17/25 Aralık sürecinde adli kolluk yönetmeliğinde İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığının ortak imzasıyla bir değişiklik yapıldı. İstanbul Savcılığında absürt işler oluyor, usul hukuku ve Başsavcılık hiçe sayılıyordu. Dosyaları bile UYAP'a kaydetmeksizin bu soruşturmalar yapılmış. Bu hukuksuzluklar karşısında tedbir için adli kolluk yönetmeliğinde değişiklik yaptık."
Şimdiye kadar neden sustu?
Ergin, bu güne kadar neden sessiz kaldığını şu sözlerle açıkladı:
"Belki naif görülebilir ama ‘Benden önceki arkadaşlardan devraldığım bir yapıdır' dediğim zaman bir başkasını suçlamış olacağım, ben bunu söylememek için sustum. Doğrusu 7 yıldır da, görev yapmış arkadaşlarımdan herhangi birinin ‘Bu adamın üstüne gidiyorsunuz ama bu adamın bu işlerle alakası yok, bu işler şöyle oldu' demesini bekledim. Cemil Çiçek'i ayrı tutuyorum, hakkaniyeti teslim eden biri. Ama geldiğimiz noktada doğrusu benim için tahammül edilir sınırları aştı. 2014 seçimlerinden bir ay sonra iktidara yakın bir platformdan benimle ilgili yayınlar yapılmaya başlandı. Bununla ilgili Sayın Başbakanla görüştüm. Benim bakan olduğum günden o güne dek olan tüm olayları tek tek masaya yatırdık. Hiçbirine itiraz etmedi. Bana saldıran kişilerle ilgili gerekli mesajları verdi Tayyip Bey. Ama süreç içerisinde baktım ki bu devam ediyor. Zımni bir rıza var gibi düşündüm. Benim gönül dünyamda bir burukluksa bu burukluk var evet. Benim görev yaptığım süre içerisinde günbegün yaptığım işleri Tayyip bey de bilir."
Independent Türkçe, Karar TV