Ev sinemasından vizyona bu hafta: İşte Van Gogh; “Vincent’ten Sevgilerle”

Sinema tarihinde yağlı boya tekniğiyle yapılan ilk animasyon filmi olma özelliğini taşıyan Vincent’ten Sevgilerle (Loving Vincent), Türkiye’nin kültür ve sanat kanalı TRT 2’nin 18 Temmuz tarihli yayın kuşağında ilk defa ekranlara geliyor

Sanatı, dünyaya yönelik yoğun duygusal tepkisini ifade etmek için kullanan Vincent van Gogh, trajik kısa yaşamında, bazen doğanın güzelliğiyle kendinden geçerek, bazen de insan varoluşunun dertlerinin acısını çekerek günümüze eşsiz eserler bırakmış, pek çok yetenekli insanın mustarip olduğu gibi zamanında değeri bilinememiş müthiş bir sanatçıdır.

Çağdaşlarından bazıları onun deli olduğunu düşünme hatasına düşmüşlerse de, Vincent kardeşine yazdığı mektuplarda dile getirdiği gibi; renkler ve çizgiler bir sanatçı olarak kendisine koyduğu hedefi gerçekleştirmesinde ona ilham verirken, yaşamın hem umutsuzluğunu hem de coşkusunu aksettirmede kendine has yöntemlere başvurmuş, bu dışavurum sırasında acılarının tesellisini sanatta bulmuş harikulade bir insandır.


İşte Van Gogh; “Vincent’ten Sevgilerle”

Yönetmen: Dorota Kobiela, Hugh Welchman / Oyuncular: Robert Gulaczyk, Jochum ten Haaf, Douglas Booth, Jerome Flynn, Saoirse Ronan, Helen McCrory, Chris O’Dowd, John Sessions, Eleanor Tomlinson, Aidan Turner, Graham Pavey, Joe Stuckey / Süre: 95 dakika
 


Sinema tarihinde yağlı boya tekniğiyle yapılan ilk animasyon filmi olma özelliğini taşıyan, bu özelliğiyle tüm dünyada ses getiren ve yapım ekibinin on yıllık bir süreye yayılan emeklerinin başarısını aldığı ödüllerle perçinleyen Vincent’ten Sevgilerle (Loving Vincent) adlı bu çarpıcı animasyon, Türkiye’nin kültür ve sanat kanalı TRT 2’nin 18 Temmuz tarihli yayın kuşağında ilk defa ekranlara geliyor.

Sahip olduğu resim bilgisini akademik bir ortamda geliştirdikten sonra film endüstrisinde yetkinliklerine animasyon ve grafik tasarımı gibi uzmanlıkları da ekleyen ve 29 yaşında kalp rahatsızlığı geçiren Dorota Kobiela için bir hayata dönüş projesi de olan Loving Vincent tam manasıyla tutku ve aşk ile yapılmış bir film.
 


Başlarda bir kısa film projesi olarak düşünülen fakat Van Gogh hayranlarının daha fazla detay görmek isteyeceklerine ve bunu da hak ettiklerine inanan ekibin resim tutkusuyla film tutkusunu birleştirip bunlardan bir kombinasyon sağlayarak geliştirdiği film nihayetinde Dorota Kobiela ve Hugh Welchman’ın yönetmenliğinde 95 dakikalık uzun metrajlı bir animasyona dönüşmüş.

Sonuç olarak iki farklı sanat formunun zarif karışımıyla ve tekniğiyle hayranlık uyandıran bir şaheser ortaya çıkmış.
 


125 ressamın elinden çıkan muhteşem bir Van Gogh filmi

Film, Hollandalı ressam Vincent van Gogh’un gizemli ölümü üzerine kurgulanan ilgi çekici hayat hikayesini onun tablolarını bir araya getirerek anlatıyor.

Yapım aşamasında 20 farklı ülkeden gelen Van Gogh tarzını benimsemiş 125 ressamın çalıştığı özel bir stüdyoda ünlü ressamın 77 eserinden esinlenerek yağlı boya tekniğiyle yapılan 65 bin kare resmin birleşimiyle ortaya çıkan film, Van Gogh’un etkileyici resimleri kadar tutkulu ve talihsiz hayat hikayesi ile de gizemli ölümüne dair düşündüren bir izleme olanağı sağlıyor.
 


Bu seyir hali, sanki tüm gün Van Gogh müzesinde gezip yorgunluktan bir yerde uyuya kalmış da gün boyunca bilinçaltına yerleşen tablolardaki yerlerin ve karakterlerin rüyada hayat bulması gibi masalsı bir şey:

Asnieres’de Sen Nehri üzerindeki köprülerin birinden bir tren geçiyor.

Montmartre’de yel değirmenlerinin arkasında kalan tereyağ sarısı bir güneş mandalina renkli bir arsanın üzerinde ağır ağır batıyor.

Ekinciler arsalarda hasatla uğraşırken buğday tarlalarında kargalar gökyüzüne doğru uçuyor.

Yıldızlı bir gecede mavi bulutlar çalkantılı ve akışkan bir şekilde bir köyün üstünde dönmeye başlıyor.

Kırmızı ve yeşil tonlarının ağır bastığı gece kafesinde altın sarısı bir ışık halka halka etrafı aydınlatıyor.

Ve bunların hepsi bir fırça darbesinin dokusunu koruyarak görsel olarak canlanıyor.
 


Bu filmin üretim teknikleri belki de anlattığı hikayeden daha çarpıcı. Animasyon sürecinde sıra dışı bir yol izleyerek gerçek oyuncularla çekim yapan ekip bu çalışmalar için genellikle green screen kullanmış.

Nasıl ki Vincent portreleri çizerken önünde gerçek insanlar varsa, ekip de kendi çizimlerinde önlerindeki gerçek insanların canlılıklarını yaratmayı hedeflemiş.
 


Bunun için önce Van Gogh’un tabloları referans alınarak Live-Action çekimler yapılmış.

Sonrasında her bir ressam ayrıştırılmış olan kare ya da çekimler üzerinde çalışarak resmin canlanmış ve harekete geçmiş halini Royal Talens’ın Van Gogh için oluşturduğu özel bir boya serisiyle impasto ve renklendirme usulüyle yeniden yorumlanmış.
 


Gerçeğin peşinde

Özetlemek gerekirse, film; Van Gogh’un hayatının son zamanlarında neler oldu, hayatında anlam veremediği şeyler mi vardı, onun intihara meylinin temelinde yatan şeyler nelerdi ya da gerçekten intihara meyilli miydi gibi sorulara cevap arayan bir olay örgüsüne sahip.
 


Bu anlamda, ünlü ressamın bugünkü popülerliğinden uzak bir zamanda kardeşine yazdığı mektuplarda değindiği gibi, genellikle derin bir ıstırap içinde, yalnızlığa boğulmuş bir hayat, bütün dünyanın gizemini çözmeye çalıştığı kesik bir kulak, kendi kusursuz düzeninde sükunet ve ahenkle inançta ve doğada aranan teselli, alıcı bulunamayan tablolar ve delilik şüphesi altında kalmış bir deha olan Van Gogh’un ölümünden önceki son dönemine odaklanan film için onun başına neler gelmiş olabileceğine dair Douglas Booth’un hayat verdiği Armand Roulin’in rehberliğinde ilerleyen kriminal bir araştırmanın öyküsü diyebiliriz.
 


Vincent’ın en yakın arkadaşı olan ve tanışıklıkları Vincent’ın Güney Fransa’da yaşadığı dönemlere dayanan yerel posta görevlisi Joseph Roulin’in eline bir mektup geçer.

Yakın zamanda kaybettiği dostu Vincent’a ait olan kardeşi Theo’ya yazdığı bu mektubu gitmesi gereken yere ulaştırması için oğlu Armand’ı görevlendirir.

Bu görev aynı zamanda Vincent’ın başına neler gelmiş olabileceğinin öğrenilmesi adına uzun bir yolculuğu da başlatır.
 


Armand Roulin’in kolay gibi görünen bir görevi vardır; Vincent Van Gogh'un ölmeden önce kardeşi Theo’ya yazdığı son mektup elindedir ve bunu kendisine teslim edebilmesi için doğrudan Paris’e gitmesi gerekecektir.

Fakat oraya vardığında Vincent’ı hayatta olduğu süre boyunca maddi ve manevi olarak desteklemiş olan Theo’nun da kardeşinin ölümünden altı ay sonra vefat ettiğini öğrenir.

Ayrıca Vincent’ın ölüm sebebine dair bazı bilgiler de edinir.
 


Akabinde son haftalarında Vincent ile ilgilenmiş olan Doktor Mazery ile buluşur. Ondan aldığı bilgiler kafasını iyice karıştırır.

Van Gogh’un intihar etmediği aksine kendisine sürekli rahatsızlık veren Rene Secretan isimli genç bir çocuk tarafından vurulmuş olabileceğine dikkat çeken doktorun bu şüphesi Armand’ı daha da meraklandırır.
 


Tüm bunlar üzerine gerçeğin peşinde iz sürebilmek için olayların geçtiği kasabaya gittiğinde Vincent’ın nasıl biri olduğuna dair herkesten farklı şeyler duyar.

Anlatılanlara göre Vincent, önce kulağını kesmiş sonrasında ise odasında ölü bulunmuştu.

Peki, ama tüm bu olanlar nasıl gerçekleşmişti?
 


Doctor Gachet, Van Gogh'un doktoru olmaktan öte onun için bir yol gösterici gibi görünüyordu.

Onun sanatını anlıyor, ona imreniyordu. Fakat Vincent yaşarken onu kıskandığına dair söylentiler de vardı.

Ayrıca Vincent’ın kızı Marguerite ile olan ilişkisinden de hoşlanmıyordu. Bu kıskançlık ve hoşnutsuzluğun getirdiği anlık bir gaflet ile Vincent’ı öldürmüş olabilir miydi?
 


İçine kapanık bir kadın olan Marguerite Gachet, Vincent’ı gerçekten mutlu eden nadir insanlardandı.

Beraber kayıkla denize açılırken akıllarından kim bilir neler geçmişti?

Aralarında ne olduğu daima bir sır olarak mı kalacaktı?

Gachet'lerin evinde çalışan Louise Chevalier isimli hizmetçi Vincent’a neden öfke duyuyor ve onu sevmiyordu?
 


Vincent’ın sepetine yılan koyacak kadar cüretkar olan Rene, Vincent’ın katili olabilir miydi?

Van Gogh, arkadaşlarıyla sahil kenarında vakit geçirmeyi severdi. Kayıkçı da sık sık muhabbetlerine dahil olur ve onun enteresan kişiliğine şahit olurdu. Acaba Kayıkçı’dan bir şeyler öğrenebilir miydi?

Adeline Ravoux’un şahit olduğu şeyler bu belirsizliği çözümlemede yardımcı olabilir miydi?

Van Gogh'un yeteneğini anlayan nadir insanlardan biri olan ve Vincent’ın yeterince takdir edilmediğini ve anlaşılmadığını düşünen galerici Pere Tanguy acaba ona işe yarar bir şeyler anlatır mıydı?
 


Tüm bu sorulara cevap arayan Armand gibi filmi seyrederken ben de kendimi Vincent Van Gogh'un ölümü hakkında tüm bildiklerimi bir kenara bırakıp kendi cevaplarımı ararken buldum.

Van Gogh’un sadece sanatını değil, nasıl bir insan olduğunun anlaşılmasına da olanak sağlayan bu eşsiz sinema deneyimi tamamen zihnimi açtı.

Film için yaratılan o dünya tam manasıyla gözlerimi kamaştırdı.
 


Bu tüketim zihniyetiyle bu filmi çoğumuz seyrettikten kısa bir süre sonra belki unutacağız.

Ya da söylediğim gibi sanatçının ölümüne dair var olan spekülasyonlar üzerine kurgulanan hikaye tatmin edici bir gerçeklik taşımıyor da olabilir.

Ancak bu benim için gerçekten önemli değil.

Bu benzersiz filmin dünyasında, renk ve çizgilerinde kaybolmak ve bu filmi yapanların hayal ettikleri şeyin gerçekleşmiş olmasını görmek benim için başlı başına bir zevkti.
 

 
Haftanın diğer filmleri

Araf 4: Meryem

Yönetmen: Gökhan Arı / Oyuncular: Berrak Öztekin, Derya Şen, Damla Özovalı, Efsun Akkurt, Ulukan Ağdaş, Zafer Şahin, Onur Yaprakçı / Süre: 81 dakika
 


Bu ay içerisinde yayımlanan genelgeyle sinemaların 1 Temmuz’dan itibaren açılabileceği duyurulsa da mevcut koşullarda gerekli hazırlıkların tamamlanamaması, vizyon takvimindeki filmlerin güncel durumlarının netleşmemesi gibi sebeplerle henüz beklenen dönüş sağlanamadı.

Dolayısıyla kısmi olarak faaliyete geçen sinemaların sınırlı salon ile gösterim yaptığı bu ikinci vizyon haftasında, salgınla birlikte vizyon yolculuğu yarım kalan Gökhan Arı’nın yönettiği Araf 4: Meryem, bu pilot süreç içinde yeniden gösterime girerek yolculuğuna kaldığı yerden devam eden filmlerden.

Film, çiçeği burnunda bir öğretmen olan Meryem ile aynı evde kaldığı arkadaşı Güzide’nin başlarından geçen garip olaylar sonrası yaşananları konu ediniyor.

Meryem mesleğinin henüz başında olan genç bir öğretmendir. Şansına tayini akrabasının olduğu bir köye çıkınca, ekonomik imkanlar nedeniyle de kendisi gibi öğretmen olan yakın arkadaşı Güzide ile birlikte teyzesi Nurten’in evinde kalmaya karar verir.

Evde Nurten’in sakat bir oğlu ve bir kızı da vardır. Ama genç öğretmenlerin niyetleri ekonomilerini toparlar toparlamaz kimseye yük olmadan kendi düzenlerini kısa süre içinde kurabilme yönündedir.

Fakat bu süre içinde Meryem ve Güzide, yaşadıkları bu evde garip olaylara şahit olurlar. Meryem başlarda bu durumların psikolojik olduğunu düşünse de aynı olayları Güzide’nin de yaşamasıyla gerçeği yavaş yavaş görmeye başlar.

Meryem bu durumdan kurtulabilmek için üniversiteden bir arkadaşı ile irtibata geçse de yaşadığı olaylarla ilgili bütün sırların cevapları aslında teyzesi Nurten’de saklıdır.

Meryem ve Güzide geçmişin günahlarının bir kurbanı olacak mıdır yoksa bu olanlara bir son verebilecekler midir, belli değildir.


Larva Adası Filmi

Yönetmen: Byoung-Wook Ahn / Oyuncular: Hong Bum-ki, Eddy Lee, Kang Shi-hyun, Ahn Hyo-min, Kim Yeon-woo, Choi Nak-yoon, Tom Wayland, Erica Schroeder / Süre: 89 dakika
 


Netflix’in Asya Yapımı Filmler kuşağında gösterime giren The Larva Island Movie adlı bu uçuk kaçık animasyon, Larva adlı popüler dizinin devamı olarak çekilen sinema versiyonudur.

Bir okyanus gemisi enkazında kaybolduğu ilan edilip beş buçuk yıl sonra ıssız bir çöl adasında tekrar hayata döndüğü habelerini takiben eve dönen Chuck bu filmde, çılgın larva dostları Kırmızı ve Sarı’yla adada yaşadıklarını bir muhabire anlatır.

Chuck hiç kimsenin yaşadıklarına inanmayacağı konusunda endişeli olsa da onunla bir araya gelen muhabir onun hikayesini bir kitaba çevirmek için sabırsızlanıyordur.


Zengo

Yönetmen: Şahan Gökbakar / Oyuncular: Yasemin Sakallıoğlu, Dilşah Demir, Ece İrtem, Kazım Semih Varol, Hakkı Evin, Virgile Mangiavillano, Zafer Şahin, Ünal Kantarcı / Süre: 96 dakika
 


Zengo, sinemaların kısmi olarak faaliyete geçtiği bu ikinci vizyon haftasında yeniden gösterime girerek yarım kalan gişe yolculuğuna kaldığı yerden devam eden filmlerden.

Yasemin Sakallıoğlu’nun başrolünde yer aldığı Zengo, kendi imzasının olduğu tasarımlarıyla ünlü bir modacı olmanın hayallerini kuran Zerrin’in, bu yolda en büyük rakibi olarak gördüğü mahalleden Menkıbe ile olan rekabetini anlatıyor.

Zerrin, yaşadığı mahalleye kentsel dönüşüm piyangosunun vurmasıyla bir anda zenginleşmiş, mahalledeki kadınlara kendi tasarımlarını giydirip ünlü bir modacı olma hayalleri kuran, biraz sonradan görme ama son derece içten ve eğlenceli bir kadındır.

Çocukluğundan beri yoğun bir rekabet içinde olduğu Menkıbe’nin kendi tasarımlarını çalıp bir de üzerine defile düzenlemesiyle çılgına dönen Zerrin, yanına terzisi ve en yakın arkadaşı olan Fazilet’i de alarak hayatını değiştirecek çılgın bir maceraya atılır.


Flashback

Vakti zamanında kimi sinemalarda kimi de televizyon ekranlarında seyirciyle buluşan ama şimdi hem çevrimiçi platformlarda hem de televizyon kanallarında bu hafta yeniden gösterime girecek olan 2020 öncesinde çekilmiş diğer filmler şöyle.

Netflix

  • 61* (2001)
  • Funan (2018)
  • Ip Man 4: Final (Ip Man 4: The Finale, 2019)
  • Milyonlarca (The Millions, 2019)
  • Not Defteri (The Notebook, 2004)
  • Remiks: Hip Hop X Modası (The Remix: Hip Hop X Fashion, 2019)
  • Soğuk Ayaklar (Cold Feet, 2019)
  • Spotlight (2015)
  • Sylvia (2018)


TRT 2

  • Aşkın Krallığı (A United Kingdom, 2016)
  • Bulutların Ardında (2017)
  • İsimsiz Kahramanlar (Indigènes / Days of Glory, 2006)
  • Nar Bağı (Pomegranate Orchard, 2017)
  • Solaris (Solyaris, 1972)
  • Yeniden Başla (Demolition, 2015)


Türk Telekom’un Dijital Televizyon Platformu Tivibu

  • Bumblebee (2018)
  • Düğünümüz Var (Le sens de la fête / C'est la vie!, 2017)
  • Yağmur Adam (Rain Man, 1988)

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU