Süleyman Üger, 1980'lerin sonlarında PKK'ya katılsa da 1990'lı yılların "Terörle mücadele" günlerinde oluşturulan yeni "konseptin" aparatlarından bir haline geldi.
Hanefi Avcı'nın Diyarbakır'da İstihbarat Şube Müdürlüğü yaptığı günlerdi…
O dönem devlet görevlileri Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in de tabiriyle "gerektiğinde rutin dışına" çıkıyordu.
Eski PKK'lılar bir bir itirafçı oluyor, itirafçı olan bazıları da devlet görevlileriyle birlikte "rutin dışı faaliyetlerde" bulunuyordu.
Tam da bu süreçte Avcı'nın telkiniyle itirafçı olan, sonra da kurulan bu tür ekiplerden birine katılan onlarca isimden biriydi.
Susurluk'un Üger'i
Türkiye'nin bir dönemine damgasını vuran ve "devlet içi çeteler" meselesini daha da görünür hale getiren Susurluk kazasının da bir yerinden başını çıkardı Üger.
Bu ekiplerden biri, Bodrum'da bulunan bir otel işletmecisiyle mülk sahibi arasındaki ihtilafı "komisyon" karşılığı çözmek için kolları sıvamıştı.
Kamuoyunun ismine aşina olduğu itirafçılardan İbrahim Babat yanına Süleyman Üger ve birkaç astsubayı da alarak bu olayı "kural dışı" yöntemlerle çözmeye çalıştı.
Daha sonra komisyonu paylaşmakta sorun yaşayan Üger ve Babat birbirine düştü. İkili arasında silahlı çatışma da yaşandı. Babat, gerçekleştirdiği silahlı saldırıların ardından "7 yıl yatıp çıkma" sözüyle cezaevine konulsa da hakkında 17 yıl hapis cezası verildi. Buna kızdı ve TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu'na bir mektup yazarak başından geçenleri anlattı.
Babat mektubunda şunları yazdı:
"Süleyman Üger'le birlikte İzmir'e daha önce JİTEM'den tanıdığımız yüzbaşının yanına gittik. Ben durumu Sinan Yüzbaşı'ya izah ettim. Kendisinden ekip de istedim. Bana üç tane astsubay verdi, birlikte Gümbet'e gittik. Mal sahibi olan Başmısırlı'yı, kiracısı A. Köseyi bir masaya oturtup barıştırmak istedik. Mal sahibi A. Başmısırlı bizden korkarak polise bizi şikayet etti. Bunun üzerine çok sayıda polis bulunduğumuz yeri basarak bize kimlik sordu. Göz altına almak istediler. Yanımızdaki astsubaylar jandarma olduğumuzu polislerin kendilerini alma yetkilerinin bulunmadığını, özel bir operasyonda olduğumuzu kendilerinin kimleri kollamaya çalıştıklarını sert bir şekilde ifade ettiler. Bunun üzerine çaresiz kalan polis astsubayların kimlik bilgilerini alıp ayrıldılar. Bizi ihbar eden A.Başmısırlı polisin bizi almadığını görünce korkup aynı gece İstanbul'a kaçtı. Bir aracı vasıtasıyla bizimle barışmak istedi. Bir kaç gün sonra İstanbul'da görüştük biz yüz bin dolar istedik ağladı veremeyeceğini söyledi. Bunun üzerine 40 bin dolara anlaştık . Ayrıca işyerinin kiracısından Süleyman'la birlikte bir buçuk milyar civarında para aldık. Bunun yarısı işi getiren Mustafa Keskin, on bin dolarını da Sinan yüzbaşıya verdim. Daha sonra Süleyman aldığımız çeklerin günü dolmadan ve benden habersiz kırdırdığını öğrenince aramızda sert tartışmalar oldu. Bu tartışmalar üzerine birbirimize ateş ettik."
Süleyan Üger ve 'ekibi' Sedat Peker'in ifadelerinde
Yeraltı dünyasının bilinen isimlerinden biri olan Sedat Peker de çok sayıda ifade ve röportajında Süleyman Üger'den bahsedecekti.
2011 yılında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen "Faili Meçhul Cinayetler Soruşturması'nda" ifade veren Peker, "Hanefi Avcı Diyarbakır'daki itirafçılardan Süleyman Üger, Hidayet Bozyiğit, İbrahim Babat, Hüseyin Tilki gibi kişileri İstanbul’a getirmiş istihbarat şube görevlisi 'pala' lakaplı baş komiser tarafından bana emanet edilmişti" diyecekti.
Peker, bu itirafçı ekibinin İstanbul'daki işadamlarını haraca bağladığını, kendisinin bu isimlere 'devlete yararlı olduğu için' yardımcı olduğunu da anlatacaktı.
Dev-Sol'dan canlı kalanları "temizlediler"
Peker, Dev-Sol'da Bedri Yağan grubuna yönelik yapılan operasyonlarda "temizlik" diye nitelendirilen eylemlerde bu itirafçıların görevlendirildiğini, kalan sağları en son bu itirafçılar tarafından öldürdüğünü bildiğini de söyledi.
FETÖ’nün devleti ele geçirme çabasında kullanılan isimlerden biri de oldu Üger. FETÖ üyesi gazetecilere konuştu, el altından bilgiler verdi. O gazeteciler de bu bilgileri örgütün menfaatleri doğrultusunda kullandı.
Bu haberlerden biri Aktüel dergisinde Tuncay Opçin imzasıyla yayınlandı. Haber, İstanbul Jandarma Alay Komutanlığı’na verdiği ifadeyi konu ediniyordu. Habere göre Üger ifadesinde JİTEM’le ilgili bildiklerini anlatmıştı.
Bir süre ortalıkta görünmeyen Üger’in daha sonra arkadaşlarıyla birlikte İstanbul’da işadamlarını haraca bağladığı da öne sürüldü.
Ergenekon'a da ismi karıştı
Türkiye’nin tüm kritik virajlarının bir köşesinde beliren Üger’in isminin “Ergenekon” soruşturmasına karıştırılmaması düşünülemezdi. Birinci Ergenekon iddianamesinde yer alan görüşmelerden biri Belma Akçura ile eski polis müdürlerinden Adil Serdar Saçan arasındaydı. Görüşmelerde Saçan “Üger’in üzerine gidin bakayım, zıplayacak mı, zıplamayacak mı” diyordu.
Kardeşi Cemal, emniyette öldü
Hanefi Avcı 2005 yılında Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’ndan alındı. Çok kısa bir süre sonra, Fetullahçı Terör Örgütü bağlantılı polis şefleri bu birimi de ele geçirdi. Yapılan operasyonlardan biri Üger ve çevresineydi. Üger’in kardeşi Cemal Üger gözaltına alınmış ama bu sırada kalp krizi nedeniyle hayatını kaybetmişti.
Süleyman Üger bu nedenle polislere düşmanlık güttü ama eski, sözü geçen günleri de geride bıraktı.
İstanbul’un Anadolu yakasında bir restoran açtı ve burayı işletmeye başladı.
Hakkındaki dosyalarla ilgili davalar uzun bir süre devam etti. Mahkemelere gidip geldi.
Bu fırtınalı hayat geçtiğimiz hafta son buldu.
Yakın çevresi, tıpkı kardeşi Cemal gibi kalp krizi nedeniyle öldüğünü söylüyor. PKK itirafçılığından asker destekli çek-senet mafyasına, rutin dışı operasyonlardan yer altı dünyasına varan ismin cansız bedeni 2 Temmuz günü Kurtköy mezarlığına defnedildi.
© The Independentturkish