Ceaser kapılarınızı zorluyor

Her halükârda, Ceaser Yasası, Lübnan hükümetinin durumunu daha da zorlaştırıyor. Zira yasanın uygulanması bir yana içeriğinin incelenmesi bile hükümet içinde bir şüphe fırtınası kopardı

Lübnan İçişleri Bakanı Zeyna Akar, mayıs sonunda düzenlenen kabine toplantısında bir bomba patlatmadı.

Tek yaptığı, Başbakan Hassan Diyab ile koordinasyon içinde bakanlara Ceaser (Sezar) Yasasının Arapça çevirisini dağıtmış olması.

Bakanın amacı, özellikle hükümet, iflas aşamasına giren Lübnan’ın çöküşünü engelleyecek yardımı elde etmek için IMF ile zorlu görüşmelere dikkatini vermiş olduğundan kabine üyelerinin yasanın içeriği ve Lübnan’ı nasıl etkileyebileceği konusunda bilgi sahibi olmalarıydı.

Hizbullah’a yakın medya organları bu olayı sanki gerçek bir bombaymış gibi ele aldılar.

Başbakan Diyab’ın bu yasanın Lübnan üzerindeki sonuçlarını ve etkilerini belirlemek için uzmanlardan oluşan bir komisyon kurulması kararını örtülü olarak eleştirmekten kaçınmadılar.

Ancak bütün bu çabalar komik görünüyor; çünkü 17 Haziran’da yürürlüğe girecek olan Ceaser Yasası yeni değil.

ABD Kongresi tarafından geçen yıl 20 Aralık’ta kabul edildi ve hemen ardından Başkan Donald Trump kendisini imzaladı.

O günden bu yana da endişe verici, hatta boğucu bir korku halini aldı.

Çünkü gerçekten boğucu ve kapsamlı bir yaptırımlar yelpazesi ile Suriye rejimi ile ilişkisi olan herkesi hedef alıyor.

Lübnan bu yaptırımlara karşı tutumunda yalnız değil, Irak da aynı durumda.

Nitekim Irak, Başbakan Mustafa el-Kazimi’nin kesin direktifi ile Kasım Süleymani’nin halefi İsmail Kaani’ye giriş vizesi vermeyerek dikkat çekici ve anlamlı bir adım attı.

Irak’ın ilk kez İranlı bir yetkiliye karşı böyle bir adım atması ilginç ve dikkat çekiciydi.

Bunun nedeni Ceaser Yasası'nın Suriye rejiminin en önemli destekçisi olarak tabi ki İran'ı da kapsayacak olması.

Keza yasa yürürlüğe girmeden önce Suriye’deki hegemonyasını pekiştirme ve kartlarını düzenlemekte acele eden Rusya’yı da.

Suriye rejimi ile ilişkisi olan ve onunla çalışan bütün ülke ve kurumların yaptırımların sonuçlarından korktuğunu söylersek abartmış olmayız.

Yasa tasarısının adını, Suriye ordusundan ayrılan ve Suriye cezaevlerinde işkence altında öldürülen tutuklulara ait yaklaşık 11 bin fotoğraf sızdıran bir subayın kod adından aldığı biliniyor.

Bu görüntülerin FBI tarafından onaylanması üzerine ABD Kongresi 8 ret oyuna karşılık neredeyse oybirliği ile bu yasa tasarısını onayladı.

Ardından Başkan Trump hemen yasayı imzaladı. 10 gün içinde de yürürlüğe girecek.

Lübnan'ın bu yasayı ve üzerindeki olası derin etkilerini incelemek için bir komite oluşturması gerektiğinin daha yeni ayırdına varması gerçekten ilginç.

İlginç olmasının birinci nedeni, yasanın yeni değil geçen yılın sonundan beri gündemde olmasıdır.

İkincisi, ABD’nin defalarca Lübnan’a karara uymazsa bağışçı ülkelerden bir kuruş bile yardım alamayacağını bildirmiş olmasıdır.

Üçüncüsü, tek renkli hükümeti kuran üçlünün (Hizbullah, Emel Hareketi ve Özgür Yurtsever Hareketi) yönlendirmesi ile Lübnan’ın Suriye rejimi ile ilişkileri aktive etmenin önemi ve gerekliliği hakkında git gide alevlenen bir tartışmaya dalmış olmasıdır.

Dördüncüsü, hükümet tarafından sübvanse edilen akaryakıt ve buğdayın denetlenmeyen sınır kapıları aracılığıyla Lübnan’dan Suriye’ye kaçırılması skandalının patlak vermesinden sonra devletin aldığı karara Hizbullah’ın verdiği tepkidir.

Bu skandalın ortaya çıkmasından sonra Cumhurbaşkanı Avn başkanlığında toplanan Yüksek Savunma Konseyi, sınır kapıları ve geçiş noktalarında sıkı tedbirler alma kararı aldığında Hizbullah Genel Sekreteri Nasrallah’tan hemen, Lübnan ordusunun tamamı konuşlandırılsa dahi sınır ve geçiş noktalarını kapatamayacağı ve Suriye rejimi ile işbirliği yapılması gerektiği karşılığı gelmişti.

Nasrallah’ın bu açıklaması kısaca Ceaser Yasası'nın canı cehenneme anlamına geliyordu.

Her halükârda, yasa metninin bakanlara dağıtılmasından sonra Başbakanlık, daha bir karar alınmadığını açıkladı.

Ayrıca, uzmanlardan oluşan bir komisyon kurulması kararının amacının, yasanın olumsuz yansımalarından kaçınarak Lübnan’ın yaptırımların hedef aldığı taraflarla ilişkilerinin seyrini belirlemesini sağlayacak ayrıntılarını incelemek olduğunu açıkladı.

Ancak, yasa bütün sınırları kapatmayı ve Suriye rejimi ile işbirliğini, bütün pratik ve politik araç ve yollarla kendisine yardımı durdurmayı amaçlarken bu nasıl olacak?

Bu bağlamda, Lübnan için geçerli olan Irak, İran ve Rusya için de geçerli.

Yaptırım yelpazesinin, Suriye rejimi ile ilişkisi ve kendisi ile işbirliği içinde olduğu kanıtlanan tüm şirketleri, kurumları, şahısları, merkezleri ve organları kapsadığı açık ve net.

Yardım faaliyetleri yaptığını öne süren gayrı resmi bir dernek olan “Suriye Sekreterliği” adı verilen kurum bile yaptırımlara maruz kalma riski altında.

Suriye rejimine politik hatta propaganda amaçlı yardım eden ve etmeye çalışan herkesin yanı sıra tabi ki Hizbullah da yasanın hedef aldığı tarafların başında geliyor.

Yasa metninde, Suriye rejimi ile ticari ilişkileri olan resmi, siyasi, partili tüm şahsiyetleri ve iş adamlarını hedef aldığına yönelik açık ve net bir ifade yer alıyor ve kendisi tam olarak şöyle:

Suriye içinde veya dışında rejim ile ilişki kuran yahut kendisine askeri, finansal, siyasi ve teknik destek sunan her şirket, kurum hatta kişiler yaptırımlara maruz kalacaklardır.


Yasa metnine göre, enerji ve uçuş sektörlerine yatırım yapan, Suriye Hava Yollarına yedek parça temin eden ya da bakım hizmeti sunan, rejime borç veren her uluslararası şirket veya kişilere yaptırım uygulanacaktır.

Yaptırımlar ayrıca Suriye Merkez Bankası ve Şam ile işbirliği yapan tüm bankaları da kapsayacaktır.

Bu arka plan ışığında, mayıs ayı sonunda Rus haber ajansı Interfax’ın yayınladığı haber belki de daha iyi anlaşılabilir.

Habere göre, Başkan Vladimir Putin, savunma ve dışişleri bakanlıklarına, borçları karşılığında Moskova’ya Humeymim üssünün yanı sıra ek kara ve deniz üsleri sağlaması için Şam yönetimi ile hızlı müzakereler yürütmeleri direktifi verdi.

İranlılar da Suriye rejimine yardım etmek için ödedikleri bedelleri tekrar tekrar hatırlatmaktan kaçınmıyorlar.

Her halükârda, Ceaser Yasası, Lübnan hükümetinin durumunu daha da zorlaştırıyor.

Zira yasanın uygulanması bir yana içeriğinin incelenmesi bile hükümet içinde bir şüphe fırtınası kopardı.

Bu nedenle, her zaman Hizbullah’ın Suriye’deki varlığına bir kılıf ve gerekçe bulmaya katkıda bulunan, eski dışişleri bakanı Basil aracılığıyla Arap ülkelerine Suriye rejimi ile ilişkilerin yeniden kurulması ve Suriye’nin Arap Birliğine geri dönmesi çağrısı yapan Lübnan devletinin zorlu ve maliyetli faturalarla karşı karşıya kalacağı aşikâr.

Bombayı, söz konusu yasa metnini bakanlara dağıtan İçişleri Bakanı Akar değil, Hizbullah’ın müttefiki Özgür Yurtsever Hareketine ait ve Cumhurbaşkanı’nın resmi sözcüsü sayılan “OTV” kanalının kendisi ile yaptığı mülakat sırasında ABD’nin Beyrut Büyükelçisi Dorothy Shea patlattı.

Müttefikine ait bir televizyon kanalında Hizbullah’ı terör örgütü olarak tanımlayarak, ikili, kararlı ve derin anlamlı bir mesaj verdi.

ABD Büyükelçisi, ucu Hizbullah’ın müttefiki bazı Lübnanlı taraflara dokunabilecek yaptırımlardan da bahsetti.

Büyükelçi özetle söz konusu taraflara, ekonomik yaptırımlara maruz kalmaktan kaçınmak istiyorlarsa Hizbullah ile önceki ve şimdiki siyasi bağlarını bitirmeleri gerektiği, aksi takdirde onların da hedef alınacakları uyarısını yapmış oldu.

Böylece, Lübnan’da Suriye rejiminin müttefiki ve Hizbullah’ın başını çektiği 8 Mart güçlerini, yeni yaptırımlar yelpazesinin OFAC adıyla bilinen eski yaptırımlar listesinden daha kapsamlı ve geniş olduğu konusunda uyarıyormuş gibi göründü.

Bir dizi hayal kırıklığı ve engelle karşılaşan Lübnan hükümetinin belki de şu anda kaçınılmaz kaderiyle karşı karşıya olduğunu söylersek abartmış mı oluruz.

Özellikle de Hizbullah’ın yasa metninin kabine toplantısında dağıtılmasından son derece kızgın olduğu göz önüne alındığında.

Ne var ki Başbakan’ın, zaten sallantıda olan hükümeti değil, Lübnan’ı yeni bir uçurumun kenarına itmekle tehdit eden yasayı tartışmaya başlamadan önce Hizbullah’ın bakanlarının da aralarında olduğu bakanlardan görüşlerini belirtmelerini talep etmesi, Hizbullah’ı daha çok rahatsız etti ve kızdırdı.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU