Tüm dünyaya yayılan yeni tip koronavirüs (Kovid-19) vaka ve ölüm sayılarını artırırken, Türkiye ve birçok ülke salgına karşı büyük mücadele veriyor.
Türkiye'de ilk vaka görüldüğünden bu yana salgınla mücadelede en önde görev yapan sağlık çalışanları, yaklaşık 2 aydır gece gündüz çalışıyor.
Salgın süresince aileleriyle görüşemeyen, yoğun mesailer sonucu eve gidemeyen sağlık personelleri hem fiziksel hem psikolojik olarak zorlu bir süreç yaşıyor.
Haberlere konu olan, “Türk doktorların çelikten yapılmış sinirleri var” sözünü Independent Türkçe, koronavirüs sürecinde ön saflarda mücadele veren hekimlerle konuştu.
"Nefes alıp vermekte bile zorlandığınız bir süreci sürekli yaşıyoruz"
Salgın sürecinin 100 metre kısa mesafe koşusu olmadığını, bir maraton olduğunu söyleyen Acil Tıp Uzmanları Derneği (ATUDER) Yönetim Kurulu Başkanı Başar Cander, “Dolayısıyla günler geçtikçe normal olan birçok şey anormal hissedilmeye başlanıyor. Zaten süreçte anormal olan birçok şey var” dedi.
"Özellikle bunu hep ifade ediyorum, bütün müdahalelerin ilk şartı güvenlik" diyen Cander, şöyle devam etti:
Güvenlik olması içinde öncelikle koruyucu kıyafetlerin giyilmesi şart. Ne kadar acil müdahale ederseniz edin, mutlaka koruyucu kıyafetle başlamanız gerekiyor. Dolayısıyla öncelikle bu koruyucu kıyafetlerin alışık olmadığımız tarzda hareketi zorlaştıran bir yapısı var, dahası hareketinizi zorluyor hem de fiziksel olarak sürekli terleme ve sıcak altında kalma gibi sorunlar var. Dolayısıyla hareketi de zor olan ve nefes alıp vermekte bile zorlandığınız bir süreci sürekli yaşıyorsunuz. Fiziksel olarak bunu tolere etmek kolay bir şey değil.
Fiziksel zorluğunun yanında psikolojik zorlukların çok daha fazla olduğuna dikkat çeken Cander, “Karşınızda sürekli aynı kıyafette insanlar görüyorsunuz, sürekli aynı ortam ve size risk altında olduğunuzu hatırlatıyor. Dahası ülkenin içinde bulunduğu zor şartları sizin omuzlarınıza yüklendiğini hatırlatıyor” şeklinde konuştu.
"Bu süreçte karşınızdaki kişiyi tanıyamıyorsunuz" diyen Cander şunları kaydetti:
"Görüntü hep farklı olarak algılanıyor. Mesela bizim alışık olduğumuz çalışma arkadaşlarımızı sürekli yanımızda gördüğümüz görüntü kaybolmuş durumda. Dolayısıyla hep aynı görüntüde insanlar, destek bile göremiyorsunuz. Ancak sesten birbirimizi tanımaya çalışıyoruz. Ben defalarca asistanıma ya da uzmanıma 'Sen kimsin?' diye soruyorum. Bu süreç gerçekten psikolojik olarak çok yıpratıcı"
“Yüzde ya da burunda yaralar oluşabiliyor”
Maske kullanımının zorluğuna dikkat çeken Cander, "Konuşmakta zorlanıyorsunuz. Sürekli onlarla çalışmak zorundasınız. Bunların tabii koruyucu özellikleri olmak zorunda, daha sert ve takması zor" dedi.
Maskeden dolayı yüzde ya da burunda yaralar oluşabilediğini ve bunların hem fiziksel hem de psikolojik olarak etkilediğini vurgulayan Cander, "Tabii bu süreçte bir de aileyle olan iletişim var. Aileyle kendi çocuklarınız, eşiniz, anne ve babanızdan uzak kalmak zorundasınız. Bir sorumluluk hissediyorsunuz. Yanlarına gidince acaba bir şey bulaştırır mıyım? Psikolojisi daha kötü bir psikoloji. Bu sefer ayrı kalıyorsunuz, çocuklar küçükse anlatamıyorsunuz " dedi.
“Amerika’da Acil Tıpta tanınmış bir şef Dr. Lorna Breen bu psikolojiyi kaldırmadığı için intihar etmiş”
Cander, “15-20 gün bir şekilde geçer; ancak süreç belirsiz ve uzadıkça sinirler yıpranıyor. Dolayısıyla bu sizin yaşantınızı çok etkiliyor. Ama bunu işinize yansıtmamak zorundasınız” diye konuştu.
Cander, şöyle devam etti:
Ben özellikle bunun için Sağlık Bakanlığı'nın çok özel bir birim oluşturmasını istiyorum. Çünkü biz bu savaşı sağlık personelleriyle veriyoruz. Bu personeli bir defa iki defa değil sürekli motive edecek. Çalışma stratejileri oluşturacak birimler oluşturması gerekiyor. Çünkü süreç uzayıp belirsizlik devam edecek. Çocuğunuzdan ayrısınız, gidemiyorsunuz. Evinize gidemiyorsunuz. Bütün bunlar çok ciddi bir tükenme sendromuna yol açabiliyor. Bizde böyle bir şey olmadı ama Amerika’da acil tıpta tanınmış bir şef Dr. Lorna Breen bu psikolojiyi kaldırmadığı için intihar etmiş.
"Dışarıya karşı çok güçlüyüz, ama içimizde de fırtınalar kopuyor"
“Bazen bir şey yapamadığınız insanları kurtaramamanın verdiği sorumluluk da eklenince daha da zorlaşıyor” diyen Cander, “Hata yapamıyorsunuz, hata yapmamak zorundasınız. Her hatanın insan sağlığıyla ilgili bir bedeli oluyor. Bütün bunlar üst üste gelince, Amerika’dakiler haber yapıyor, “Türk doktorların çelik gibi sinirleri var” diye. Dışarıya karşı çok güçlüyüz, ama içimizde de fırtınalar kopuyor. Bunları dindirmek zorunda kalıyoruz. Yani böyle çok yıpratıcı bir süreç var” dedi.
"Sağlık çalışanlarına 1-2 aylık tatiller verilmeli"
3 yılını etkileyecek kadar etkisi olduğunu belirten Cander, sözlerini şöyle sürdürdü:
Dolayısıyla bunun da planlanması lazım. Yani şu anda kendim de çok yorgunum. 3-4 ayın ciddi bir yorgunluğu var. Yani bu bittikten sonra da sonraki sürecin planlanması gerekiyor. Vücuda verdiği psikolojik ve fizyolojik zararın en aza indirecek çalışma planlamalarını ve gelecek yılları da kapsaması lazım ki, bu travma atlatılsın. Yani onun için 1-2 aylık tatiller verilmeli, böyle bir stratejiye gidilmeli.
İnsanların yaşadıklarını anlatmaları da çok zor. Birçok hekim 45-50 gün çocuğunu görmiyor. Benim biraz daha şansım var. Hastane ile evim çok yakın, en azından iletişim kurmakta zorluk yaşamıyorum. Kendi koruma tedbirlerimi alıyorum ama bunu yapamayan ve dolayısıyla uzun süre otellerde kalan birçok hekim var. Dolayısıyla çok zor, zorluğu sadece görememekte değil.
Karma karışık bir psikoloji içerisindeyiz. Ama bunu bir şekilde atlatmak ve başaracağız motivasyonu gerekiyor. Bu travmayı atlatacak bir strateji belirlemeleri gerekiyor. Bu oldu bitti gibi atlatılacak bir süreç değil. Herkes çok ciddi fedakarlıklar yapmak zorunda kalıyor. Fiziksel olarak psikolojik olarak bunu atlatmak için de desteğe ihtiyaç olacak.
Bunlar sadece maddi şeylerle düzeltilecek durumun ötesinde görünüyor. Maddi bir şeyler motive edebilir ancak, stresin vücuda verdiği etkiyi kaldıracak yöntemlere de ihtiyaç var.
"Herkes hastalıktan kendini korumak için kaçarken biz onlara en yakın kişiler olarak şifa vermek için çalışmak zorundaydık"
Sağlık çalışanlarının bu süreç içerisinde en sıkıntılı grupların başında geldiğini söyleyen Türk Dahili ve Cerahi Bilimler Yoğun Bakım Derneği Başkanı Doç. Dr. Melda Türkoğlu, şöyle konuştu:
Bir yandan yaşamla ölüm arasında mücadele veren hastalarına en iyi hizmeti vermeyi hedeflerken bir yandan da bu hizmet sırasında kendilerine ve daha da fazla yakınlarına zarar verme riskiyle burun buruna çalışıyorlar.
Bu nedenle pek çok sağlık çalışanı bu süreç içerisinde ailelerinden uzakta, başka bir ev kiralayarak ya da bir misafirhanede veya otelde kalarak bu süreci geçirdiler. İnanın bu süreç içinde otellere kabul edilmeyen sağlık çalışanlarının bile olduğu kulağımıza geldi. Herkes hastalıktan kendini korumak için kaçarken biz onlara en yakın kişiler olarak şifa vermek için çalışmak zorundaydık.
Göreve gelirken yakınlarını özleyen, aklı çocuklarında veya anne babalarında kalan, hatta ağlayan pek çok sağlık çalışanı oldu.
Bir yandan yoğun çalışma bir yandan endişe ve toplum tarafından vebalı gibi görülmek gerçekten zor bir durumdu. Ancak bizler her zaman zor koşullarda çalışmaya alışık bir grubuz. Tek hedefimiz hastayı iyileştirmektir, bunu da yapmaya çalıştık.
"Bu kıyafetler içinde 10 dakika bile geçirmek su içinde kalmanıza yetiyordu"
Bu hastalara yaklaşırken giydikleri kıyafetlerin ve koruma ekipmanlarıyla çalışmak zorunda kalmanın bir başka sorun olduğunu kaydeden Türkoğlu, şunları söyledi:
Çünkü bu kıyafetler içinde 10 dakika bile geçirmek su içinde kalmanıza yetiyordu. Özel maskeler 5 dakika sonra yüzünüzde gergin bir sızıya neden olmakta ve izleri saatlerce kalmaktaydı. Nefes almak bile bunların altında çok güç oluyordu.
Bu kıyafetlerle hastaya hizmet vermek, işlem yapmak zor bir durumdu. Optimum çalışmamızı engellediği için bazen bu koruyucu ekipmanları çıkardığımız veya hafiflettiğimiz bile oldu zaman zaman.
Çalışma sırasında birbirimizi tanıyamamak da enterasan bir duygu. İletişim güçlüğü yaratıyordu. İzole odaya giyinerek giren bir sağlık çalışanı sorun olduğunda dışarı ile de iletişime geçmesi gerekiyordu.
Bu nedenle özel telsizler kullandık. Ancak acil durumlar bizi ve hastayı çoğu zaman çok zorladı. Her zaman hedefimiz en iyi hizmeti vermek, aksamadan, gecikmeden ve en doğru şekliyle. Bu hedefe bu hastalarda ulaşmaya çalışmak inanın çok güçtü.
"Kimi zaman aile bütünüyle hastanede veya yoğun bakımda olabiliyordu"
Bu süreçte karşılaştıkları hastaların bir kısmının kronik hastalığı olmayan sıradan insanlar olduğunu dile getiren Türkoğlu, “Bu kişilerin yoğun bakımlara girerken yüzlerinde yoğun korku ve endişe vardı. Ölmekten korkuyorlardı, astronot gibi giyinmiş hiçbir iletişim kuramadıkları sağlık çalışanlarından korkuyorlardı. Ben her vizitimde tek tek onlarla konuşarak, bu endişelerini onları rahatlatarak geçirmeye çalıştım. Kimi zaman aile bütünüyle hastanede veya yoğun bakımda olabiliyordu, bu da çok zor bir durumdu, değişik aile dramlarına şahit olduk zaman zaman… Bunlar bu süreçte bizleri hep zorlayan ve ama aynı zamanda ayakta tutan unsurlardı” diye konuştu.
"N95 maske çok kolay bir şey değil onun içinde iki saatte gözlüğünüz buğulanıyor, çok sıkı bir maske, boğulma hissi yaratıyor"
Türk Yoğun Bakım Derneği Başkanı Prof. Dr. İsmail Cinel, yaşadıklarını şöyle anlattı:
Tüm sağlık çalışanlarının hepsi için evlerine gidemiyor diyemeyiz, gidemeyenler evlerinde yaşlılarına bulaştırmaktan korkuyorlar. Çocuklarda az görülüyor. Sağlık çalışanları ölüm oranı az ama yine de çocuğuna istediği gibi sarılamıyor.
Yurtlarda kalıyorlar, gündüz çok aşırı yoruluyorlar o yorgunluklarını psikolojik olarak aynı ev ortamında yaşayıp rahatlama olması lazım o bile olamıyor. Bir özveri yapıyorlar.
Koruyucu kıyafetlerden daha zoru ve kötüsü N95 maskeyi mecburen takmak zorundalar, N95 maske çok kolay bir şey değil onun için de iki saatte gözlüğünüz buğulanıyor.
Üstüne koruyucu gözlük takıyorsunuz, buğulanıyor. Çok sıkı bir maske, boğulma hissi yaratıyor. Onunla belli bir saatten fazla durmanız zor. Ama mecburen duruyorlar, çünkü en az 4 saat o kıyafeti giyen içeriye girdiğinde kalıyor.
"Yoğun bakımlarda çalışanları, çok fazla virüs yüküne maruz kalıyorlar. Hastalanma riskleri diğer sağlık çalışanlarına göre daha fazla"
Sağlık çalışanlarının başvurabileceği il sağlık müdürlüklerinin başvurabileceği projeler yapıldığını söyleyen Cinel, “Psikolojik danışmanlık hizmeti veriliyor, telefonla ulaşılıyor. Ancak bunların hepsi geçici tedbir, burada yapılacak olan bir an önce atlatılması, o zamana kadar da ara ara ekiplerin dinlendirilmesi olabilir. Ekiplerin mecburen dinlendirilmesi gerekecek” şeklinde konuştu.
Özellikle yoğun bakımlarda çalışanların, büyük sorunlarından birinin kapalı alanda yaşamakta olduklarına değinen Cinel, "Çok fazla virüs yüküne maruz kalıyorlar. Hastalanma riskleri diğer sağlık çalışanlarına göre daha fazla. Şu anda artık bir platoya da ulaşıldı, belki artık onlar bir hafta kadar tamamen dinlendirilecekler, hiç yoğun bakıma girmeyecekler" dedi.
"Çünkü sayılar zirveden sonra aşağı inmeye başladı" diyen Cinel, şöyle devam etti:
Yoğun bakımda zirvede 1970 hasta vardı, bugün 1500’lere geldi. Entübe hasta 830’lara düştü. Yoğun bakımların hasta sayısının azlığına bağlı ekiplerde dinlendirmeler artacak. Çok büyük bir emek harcıyorlar, çok büyük bir stres içerisindeler, onların bağışıklık sistemlerinin de güçlü tutulması gerekiyor. Uykusuzluk zayıflatabilir, aynı virüsü dinlenirken alsanız bir şey olmaz, yorgunsanız virüsten düşebilirsiniz. Sağlık çalışanlarına özellikle yoğun bakım çalışanlarına minnettarım. Sağlık çalışanlarının kahraman olduğunu düşünüyorum. Onlardan da kaybettiklerimiz oldu. Kahramanlık öyküsü şurasında, toplumun hepsine bakacak insan başına düşen hekim sayısı ve hemşire sayısı bu kadar göreceli olarak diğer ülkelere oranla az olup da böyle bir mucizeye şahit olmak çok güzel.
"Sağlık çalışanlarının da insan olduğu, onların da ailelerinin olduğu, çocuklarının, annelerinin, babalarının, sevdiklerinin olduğu görülmeye başlandı"
Kovid-19 salgını sırasında en öne çıkan konulardan birisi sağlık çalışanlarının olumlu performansları ve bu varolma savaşındaki kritik rolleri olduğunu söyleyen Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Anesteziyoloji ve Yoğun Bakım Uzmanı Doç. Dr. Tuğhan Utku, "Sağlık çalışanları ile genel kamu arasındaki son yıllarda oluşan, sağlıkçılar aleyhinde olmak kaydı ile, gergin ilişki ile salgın sırasında oluşan 'minnet duygusunun tezahürü' arasında ciddi bir çelişki olduğunun altı çizilmeli. Korkudan evlerine kapananlar, evlerde kalınması için telkinde bulunulanlar yanında, vurdum duymaz tavırları ile hem kendilerini hem de etrafı riske atanlara karşı hiçbir ödün vermeden görevlerinin başında olan sağlık çalışanları, toplumun en önemli katmanları olarak dikkat çekti" ifadelerini kullandı.
"Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de sağlık çalışanları bu anlamda tam not aldılar sanırım" diyen Utku, sözlerini şöyle sürdürdü:
Biraz daha fazla yeni yeni altı çizilmekle birlikte, sağlık çalışanlarının da insan olduğu, onların da ailelerinin olduğu, çocuklarının, annelerinin, babalarının, sevdiklerinin olduğu görülmeye başlandı. Bu süreci yönetirken verdikleri ödünler, ödedikleri bedeller, canlar yeni yeni hissedilmeye tartışılmaya başlandı. Öncelikle sosyal mesafelendirme tam anlamıyla sosyal tecridi kendilerine uyguladı sağlık çalışanları; ailelerinin, çocuklarını, annelerini, babalarını, sevdiklerini haftalardır görmeyenlerimiz var. Sağlıkçı çiftlerde aynı evde birbirinden tecrit hayatlar yaşayanlarımız da var. Dönem dönem “Acaba hasta olduk mu?” kaygısını, birilerine bulaştırır mıyım kaygısını yaşayanlarımız bulunuyor. Sevdiklerini kapıdan uzaktan şöylece görenlerimiz, telefonlarımızla görsel iletişim dışında uzun süredir çocuklarını dahi göremeyenlerimiz var.
"Baktığınız hastalarla empati kurmanız; nefes alamayanın siz olabileceğiniz, sevdikleriniz olabileceği gerçeği akla geliyor"
Evlere girmeden üstünü başını çıkaranların, günde defalarca yıkanmaktan bıkanların olduğunu belirten Utku, şunları anlattı:
Aylardır benzer kıyafetlerle evden çıkıp dönenlerimiz var. Hastaneye gelir gelmez giyilmesi bir yaşam tarzı haline gelen kişisel koruyucu ekipmanlarımız; normal zamanda birilerine taktırdığınızda nefes alamayacak, daralarak üzerinden çıkarıp
atılacak özel giysiler bulunuyor. Tulum, yüze sıkı oturtulan maske, gözlük, siper gözlük, pati, kat kat eldiven takılıyor. Bunların içinde geçireceğiniz dakikalar sonrasında sırılsıklam olmanız bir yana nefes almakta dahi zorlanmaya başlamalar, gözlüklerinizin buğulanması, daha saatler boyunca da bunun devam edeceğini peşinen bilmeniz gerekiyor. En ilginci de tüm bunları ancak oturup geriye dönüp baktığınızda hatırlamanız, çalışırken bunları düşünmemeniz oluyor. Baktığınız hastalarla empati kurmanız; nefes alamayanın siz olabileceğiniz, sevdikleriniz olabileceği gerçeği akla geliyor. Bir anlamda cephede savaş sürdürürken, cephe gerisini de düşünmeye çalışmak, bu hastaların sevenlerini, onların kaygılarını, endişelerini anlayabilmek gerekiyor.
"Biz sağlık çalışanları uzun süredir uğradığımız ve hak etmediğimiz davranışlar nedeniyle yüzlerimize 'ruhsal maskeler' takarak hayatta kalabiliyorken, artık gerçek maskelerle çalışma durumundayız"
Her ölümle ölmek, her yaşamla yeniden doğmak dediklerinin çok net şekilde anladıklarını kaydeden Utku, “Kafanızdaki her türlü sosyal klişelerden, beklentilerden, günlük hayata ilişkin her şeyden bağışık farklı bir eş yaşam gibi oldu. Günlük dertlerinizin olmadığı ya da en azından sizin bunları düşünemediğiniz farklı yaşamlar yaşanıyor" ifadelerini kullandı.
Utku, "Fiziksel olarak KKE kullanmanın zorluğu en kolay alışılan şey, asıl zor olan bu kıyafetlerin temsil ettiği yeni yaşam tarzı, sürekli kaygı, sürekli çözüm arama durumu içerisindesiniz. Diğer taraftan eğitimini aldığı ve yeminini ettiği iş için özveriyle çalışmanın verdiği haz, işe yarama duygusu var. Öyle bir doyum ki yapmacık takdir şovları zerre kadar ilginizi çekmiyor, ama yapılması bir süredir alışkanlık haline getirilen haksızlıklar, uygulanan şiddet, kadir bilmezlikler her zamankinden daha çok can yakıyor" dedi.
"Biz sağlık çalışanları uzun süredir uğradığımız ve hak etmediğimiz davranışlar nedeniyle yüzlerimize 'ruhsal maskeler' takarak hayatta kalabiliyorken, artık gerçek maskelerle çalışma durumundayız" diyen Utku, son olarak şunları söyledi:
Nefes almamızı, konuşmamızı engelleyen bu anlamda fiziksel olarak ilave zorluk çıkarmak yanında çok da önemli bir soru olarak zihinlerimizi kurcalayan; acaba kullandığım maske korumada etkin mi?
Bugün de hasta olmadan hastaneden ayrılabilecek miyim? Özellikle olağan üstü koşullarda sunulma zorunluluğu olan sağlık hizmeti aynı zamanda yapılması gereken tıbbi girişimlerin de olağan üstü koşullarda yapılmasını zorunlu kılıyor.
Kafanızda koca bir siperlikle, buğulanan gözlükle kimi zaman ne denli koruyucu olduğunu sorguladığınız maske ile kanlar içinde bir hastaya, sekresyonla dolu bir hastaya müdahale etmeniz gerekebilir.
Emin olun öncelik işlemin doğru yapılması yönünde kullanılıyor, yani kendimizi bazen içgüdüsel olarak tehlikeye atabiliyoruz. Kodlarımıza işlenmiş önce hasta yaklaşımı kimilerimizin hastalanmamıza kimilerimizin ölmemize neden olabiliyor.
© The Independentturkish