İran rejiminin bitmeyen Ermenistan sevdası

Dr. Saeed Bagheri Independent Türkçe için yazdı

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Ermenistan Cumhurbaşkanı Armen Sarkisyan / Fotoğraf: AA (Arşiv)

Her sene olduğu gibi bu sene de İran’da sözde Ermeni Soykırımı anma töreni gerçekleştirilerek bir daha rejimin bitmeyen Ermenistan sevdasına vurgu yapıldı.

Her ne kadar İran hükümeti sözde Ermeni Soykırımını resmiyete tanımamış olsa da devlet destekli anma törenleri İran rejiminin Türkiye ve Ermenistan politikasını da yansıtmaktadır.

Söz konusu törenler bir halde gerçekleşiyor ki rejim 1918 yılında İran’ın Kuzey Batısı’nda binlerce Azerbaycan Türkü’nün Ermeniler tarafından vahşice katledildiğini hiçbir zaman gündeme getirmek istememiştir.

Peki ya İran rejiminin bu yaklaşımı altında neler yatıyor ve Ermenistan’a olan bu tarihi ilgi nereden kaynaklanıyor?
Bu yazıda kısaca bu soruları yanıtlamaya çalıştım.

Yakın tarihle ilgilenenler Sovyetler Birliği'nin çöküşünden bu yana İran’ın Ermenistan ile çok derin bir ilişki sürdürdüğünü görebilirler.

Normal ve sıradan bir ilişki olmamasına rağmen, İran ve Türkiye arasındaki uzun yıllardan beri devam etmekte olan mezhepsel rekabet ise Ermenistan-İran arasındaki bir stratejik ittifakın oluşmasına neden olmuştur.

Sovyetler Birliği'nin dağılması üzerine Ermenistan, 23 Ağustos 1991'de bağımsızlığını ilan edince, diğer cephede İran rejimi bir diğer post-Sovyet devleti sayılan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını çeşitli yöntemler ve girişimlerle zedelemeye çalışmıştır.

Bunun en bariz örneği ise, Kuzey İran'da yaşamakta olan Azerbaycan kökenli Türkleri yeniden bastırması, Azerbaycan’ın Batı boru hattı projelerini engellemesi, Azerbaycan hava sahasını ihlal devamlı etmesi ve en kötüsü Dağlık Karabağ sorununda Ermenistan'ı desteklemesidir.

Ne var ki, Karabağ sorununda arabulucu rolü oynamak isteyen İran rejiminin bu konudaki çabaları, Ermeni işgalinin devam etmesi nedeni ile başarısız kalmıştır.

Bütün bunların yanı sıra, Ermenistan'ın Hıristiyan bir ülke ve İran'ın Müslüman bir ülke olduğu göz önüne alındığında, İran’ın Ermenistan ile işbirliği içerisinde olması da oldukça dikkat çekici bir konudur.

Aynı zamanda, Azerbaycan nüfusunun çoğunluk olarak Şii olması, aslında iki devlet arasındaki en önemli ortak noktaya işaret ediyor.

Ancak buna rağmen, İran rejiminin Azerbaycan’ın yanında değil de karşısında olmasının bir açıklaması da olmalı.

Karşımıza çıkan bu ilginç tabloyu anlamak için öncelikle şunu belirtmeliyim ki, yeni bağımsızlığına kavuşan Azerbaycan Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kemalist olgusunu benimseyerek bölgedeki Batı girişimini destekleyen bir devlet olmayı tercih etmiştir.

Ancak bu durum İslam Cumhuriyeti, özellikle Şii mezhebini ihraç etmekte ısrarcı olan İran rejiminin hiç de hoşuna gitmemiştir.

İran rejimi, genelde Batı’yı, özellikle Amerika Birleşik Devletleri'ni 'Büyük şeytan' olarak tanımlamıştır.

Hal böyle olunca, Azerbaycan'ın uyguladığı Batı yanlısı dış politika ve Batı ülkelerine karşı daha açık, dostane ve iyimser bir tavır sergilemesi iki devlet arasındaki ilişkileri olumsuz yönde etekleyerek karmaşık bir hale getirmiştir.


Bir diğer önemli konu ise etnisite ve kimlik meselesidir. Etnik olarak Azerbaycanlıların Türk olduğu herkesin malumudur.

Keza yakın tarihe baktığımızda Mehmet Emin Resulzade önderliğinde gerçekleşen Azerbaycan’ın ilk bağımsızlık girişiminin (1918-1921) Türkler tarafından desteklendiğini görüyoruz.

Daha sonra Ayetullah Humeyni’nin Azerbaycan’a önerdiği “İslami yönetim olgusu”, Ebulfez Elçibey tarafından reddedilerek Kemalist modelin Batı dünyasına daha yakın ve ilişkilendirilebilir bir olgu olarak tercih edildiği bilinmektedir.

İki ülke arasındaki ilişkilerin zamanla kötüye gitmesine neden olan bir başka önemli faktör ise, 1828 tarihli Türkmençay Antlaşması’dır.

Söz konusu Antlaşma gereği, Azerbaycan ikiye bölünerek, Kuzey Azerbaycan Tsrarist İmparatorluğu’nun, Güney Azerbaycan ise İran İmparatorluğu'nun egemenliği altına girmiştir.

Günümüz itibarıyla Güney Azerbaycan dediğimiz bu coğrafya İran’ın kuzey batısında yer alan ve 30 milyonu aşkın Azerbaycanlı'yı barındıran bölgeden ibarettir.

Çoğunluk olmasına rağmen azınlık muamelesi gören Güney Azerbaycanlılar bahsi geçen tarihten beri kimlik mücadelesi vererek asimile olmaktan korunmaya çalışmışlardır.

Fakat bu durum, İran rejimi üzerinde ciddi baskı oluşturmuştur.

Açık söylemek gerekirse, kendi kültürünü, geleneklerini, dilini, vs. korumaktan vazgeçmeyen Güneyliler, rejim için devamlı bir tehdit haline gelmiştir.

Bunun nedeni ise, Güney Azerbaycanlıların İran’ın siyasi tarihinde yer aldığı önemli pozisyonlar ve oynadığı rollere dayanmaktadır.

İran’da gerçekten tarih yazan Güney Azerbaycanlıların, İran Anayasal Devrimi (1905-1911) ve İran İslam Devrimi (1979) gibi kilit olaylarda bıraktıkları belirleyici izler tartışılamaz.


Şimdiye kadar bahsettiğim bu ana hatlar genel olarak İran rejiminin, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını ve gelişimini baltalamak için ele aldığı temel argümanları oluşturmaktadır.

Yukarıda da bahsettiğim üzere, 1992 yılından bu yana Ermenistan’ın işgali altında olan Dağlık Karabağ bölgesi, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin başta gelen en önemli bölgesel ve uluslararası meselelerinden biridir.

Ne var ki, İran rejiminin sözü geçen etkenleri göz önüne alarak halen Ermenistan’ı Azerbaycan’a karşı desteklediğini görüyoruz.

İran rejimi Karabağ Savaşı’nın ortaya çıktığı ilk günden beri Ermenistan'a silah, yakıt ve ihtiyacı olan her türlü yardımda bulunarak Dağlık Karabağ bölgesinde yaşayan Azerbaycanlılara karşı yapılan insanlık dışı muameleye zemin hazırlamıştır.

Bununla yetinmemiş, Karabağ işgali nedeniyle Azerbaycan ve Türkiye devletleri tarafından tamamen izole edilen Ermenistan’ın hayatta kalabilmesi için elinden geleni yapmaktan kaçınmamıştır.

Bütün bu olanlara rağmen, bugün İran’ın Dağlık Karabağ sorununda tarafsız kılıfına bürünerek arabulucu olmaya çalışması da dikkat edilmesi gereken bir husustur. 


İlaveten, Sovyet Birliği döneminde ekonomik olarak oldukça iyi durumda olan Ermenistan, Sovyetlerin çöktüğünden hemen sonra düzeltilmesi zor ve ağır bir hasara uğradı.

Ancak Ermenistan’a karşın, Azerbaycan’ın Hazar Denizi’nden kendi payına düşen kaliteli petrolü ihraç etmeye başlayınca, çaresiz kalan Ermenistan, soluğu Tahran’da aldı.

Nitekim İran, yaptığı ekonomik yardımlar ve işbirliği ile Ermenistan'ı Azerbaycan’a karşı tekrar desteklemeyi tercih etmiştir.

Fakat, Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) üyesi olmamakla beraber, dünyanın başta gelen en önemli petrol üreticilerinden biri ve en kaliteli petrole sahip olan Azerbaycan her zaman yabancı yatırımcıların tercih ettiği en cazip ve en doğru seçenek olmuştur.

Bir başka ifadeyle, Azerbaycan enerji alanında İran'ın en ciddi ve güçlü rakiplerinden biri olarak bölgesel ve uluslararası piyasalarda yerini tespit etmiştir.

Keza günümüz itibarıyla hala Hazar Denizi'ndeki petrol sahalarının kontrolüne ilişkin iki ülke arasındaki anlaşmazlıklar sürmektedir.

Geçmişte yaşanan olaylara bakılırsa, devletlerin hasmane tutumları ekonomik ve siyasal krizlerin ortaya çıktığı zamanlar belirgin olmuştur.

Ancak İran örneğinde anlatılan etkenler göz önüne alındığında, kendisini ideolojik olarak İslamiyet (Şiilik) ve stratejik olarak Türk karşıtlığı üzerine kurgulayan bir İran rejimi ile karşıya karşıya olduğumuzu söylemek hiç de yanlış olmaz.

Dolayısıyla, içinde bulunduğumuz bu karmaşa ortamında bile Ermenilere olan olumlu yaklaşımı ve ilgisini bulduğu her fırsatta sergilemesi iç açıcı olmadığı gibi şaşırtıcı da değildir.

Kuşkusuz bu acı tabloyu bozmak, bulundukları sınırlara bakılmaksızın, tüm Türk milletinin borcudur. Haliyle bu hususta en büyük görev devlet olma avantajına sahip olan Azerbaycan ve Türkiye Cumhuriyetleri politikacıları, bilim insanları, medya ve diğer önemli kurumlara düşüyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU