Şu günlerde gündemin ana başlıklarından biri malum Gezi Parkı davasına ilişkin tahliye kararları ve sonrasında beraat veren hakimlere HSK soruşturması...
Alınan karar ve sonrasındaki soruşturma ayrı bir hukuksal tartışma konusu.
Türkiye’deki olayların akışının doğruluğu ya da yanlışlığı da zaten yeterince tartışılıyor.
Nedenleri ise değişik açılardan irdeleniyor.
Dünya genelindeki bu tarz toplumsal eylemlerin ya sosyal-psikolojik açıdan ele alındığını ya da “dış güçlerin oyunlarıyla” bağdaştırıldığını görüyoruz.
Türkiye’nin o günkü koşulları ve bugünü arasında fark var mı? Var!
Peki ya toplumda bu tarz hareketleri tetikleyen o “yoksunluk” duygusunda?
“Yoksunluk duygusu” deyince, dönemlerin yakınlığından ötürü, Ortadoğu’yu “baştan yazan” Arap Baharı süreci akıllara geliyor.
Gerçi Arapların toplumsal dinamikleriyle bizim dinamiklerimizin taban tabana zıt olduğunu öne süren görüş yaygın; ancak doğu ve batısıyla genel tabloya bakıldığında işleyişler ve olayı tetikleyen nedenler açısından ortak noktalar çok fazla.
İnsan doğasında, ihtiyaçlarımızın yoksunluğu, isyan eğilimi ve şiddet arasında pozitif bir ilişki olduğu pek çok araştırma ile defalarca kanıtlandı.
O araştırmaların en başında yer alan John W. Burton’ın “Çatışma: İnsan İhtiyaçları Teorisi.”
Bu kapsamda Arap Baharı döneminde Arap ülkelerinde yaşanan sosyolojik ateşlenmeyle Türkiye’dekini, Fransa’dakini, ABD’dekini, Rusya’dakini ayırmak çok da doğru değil.
Temel neden ihtiyaç duyulan ya da talep edilen bir şeyden “yoksunluk”…
Buradaki temel sorun ise krizleri kendine fırsat gören terörist gruplar.
Diğer taraftan, toplumların kendi arasındaki temel ayrışma, yönetimlerin bu gibi krizleri çözmede başvurduğu yöntemler ve bu yöntemlerin sonuçlarından kaynaklanıyor…
Yine Arap dünyasındaki örneklerle gidelim.
Arap isyanları neden sadece Tunus’ta, Mısır’da, Bahreyn’de, Libya’da, Suriye ve Yemen’de rejimi sarsacak boyutlara çıkabildi de, Bahreyn dışındaki Körfez İşbirliği Teşkilatı’nın diğer ülkelerinde görülmedi?
Mesela Katar? Ya da Umman?
Ya da Suudiler nasıl oldu da kendi içlerindeki isyanları Libya’dan farklı olarak bastırmayı başarabildi?
Tunus ve Mısır’ı tetikleyen neydi?
Her iki ülkede vatandaşların hayatlarını yolsuzluklarla ya da keyfi uygulamalarla zorlaştıran rejimlerin varlığı ve gittikçe zorlaşan ekonomik koşullar…
Ülkelerde hızla artan nüfus oranı, eğitim ve sağlık hizmetlerinin kalitesini de düşürdü.
Üniversite mezunları iş bulamadı, maaşlar ise yetmemeye başladı.
Dahası, devletin üst düzey kadroları ile halk arasındaki uçurum gittikçe arttı.
Sonra ne oldu?
Rejimler devrildi.
Nedeni, yoksunluk!
Bir haktan, bir hizmetten, bir beklentiden yoksunluk…
Suudi Arabistan kendi sınırlarındaki “yoksunluk” protestolarıyla nasıl başa çıktı?
Orada da nüfus hızla artıyordu, ekonomik koşullar kötüydü, rejim yolsuzlukla suçlanıyordu.
Ülkedeki diğer “yoksunluklar” bir yana, dünya zengini ülkede halk nezninde ekonomik yoksunluk ön plana çıkıyordu.
Evet, başta protestolara karşı güç kullanıldı; ama sonrasında Kral Abdullah 39 milyar dolarlık tedbir paketini açıkladı.
Sosyal güvenlik bütçesi arttı.
Devlet memurlarının yardım fonları yüzde 15 zamlandırıldı.
Borçlar nedeniyle hapse atılan Suudiler affedildi, borçlarını devlet üstlendi.
Yurt dışında okuyan Suudi öğrencilerin harçları karşılandı.
Ve bunları protestoların yükseldiği bir süreçte kendi devlet kurumları aracılığıyla yaptı.
Nüfus Suudilere göre çok daha azdı.
Petrol gelirleri yüksekti.
Ama Libya, Suudiler gibi protestoların büyümesini engelleyemedi.
Oradaki “yoksunluk” da başkaydı.
Libya’da yasallığını kaybetmiş bir despotluk vardı.
Suudilerde ise tüm yaşananlara rağmen çok daha “yasal” görünen patriarkal krallık vardı.
Kaddafi protestoculara “hamam böcekleri” derken, Kral Abdullah parasal çözümler üretti.
Ancak temel fark devlet kurumları arasındaki işleyişti.
Kral Abdullah parayı kendi kurumları aracılığıyla dağıttı, Kaddafi ise ülkesi sınırları içinde bu organizasyonu yapacak kurumlardan yoksundu.
Bir de kendi kriziyle ilgili uluslararası destekten…
Yoksunluk konusunda Avrupa ülkelerindeki protestolar da dahil edilerek örnekler çoğaltılabilir.
Peki, Gezi Parkı olaylarında çadırlardaki gençleri tetikleyen, insanları sokağa döken, sonrasında terör örgütlerine zemin veren yoksunluk neydi?
O günkü “yoksunluk” acaba bugün giderildi mi?
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish