Vizyonda bu hafta: Bir Avrupa kara filmi; 'Bedenimi Kaybettim'

Mehmet Erduğan Independent Türkçe için vizyondaki filmleri yazdı

Animasyon türü genellikle çocuklara yönelik hikayelerden ibaret olsa da ve birçoğumuzun bu türe ilgisi sadece çocukluk dönemiyle sınırlı kalsa da son yıllarda yetişkinler için ele alınmış olan animasyonların varlığı benim için oldukça sevindirici.

Bir animesever olarak animasyonun sağlayabileceği derin ve karanlık hikaye anlatımlarını her zaman takdir ettim ve değerli buldum. 

Hollywood stüdyoları hala bu türe daha çok çocukça yaklaşıyorsa da bazı animasyon stüdyolarının yetişkin hikayesi anlatımlarına da yer vermesi bu açıdan oldukça kıymetli.

Bu yıl seyretme imkanı bulduğum ve yetişkinlere de hitap ettiğini düşündüğüm Aslan Kral, Koleksiyoncu: Ruben Brandt, Klaus gibi animasyonlar arasında Jérémy Clapin’in tamamını elle çizdiği ilk uzun metrajlı animasyon filmi “Bedenimi Kaybettim (I Lost My Body)”; göç, çocukluk travması ve bağlanma mücadelesini ele aldığı konusuyla, kimi zaman seyircisini suskun bırakacak, kimi zaman da karar almakta zorlandığı durumlar için adım atması konusunda cesaretlendirecek hikayesiyle oldukça dikkat çekici.

 

Bir Avrupa kara filmi; “Bedenimi Kaybettim”

Yönetmen: Jérémy Clapin / Seslendirenler: Dev Patel-Hakim Faris-Tucker Chandler (Naoufel), Alia Shawkat-Victoire Du Bois (Gabrielle), George Wendt (Georges), Patrick d’Assumçao (Gigi, uncle) / 81 dakika

 

 

Amélie’nin senaristi Guillaume Laurant’in Mutlu El (Happy Hand, 2006) isimli romanından sinemaya uyarlanan bu Fransız animasyonu, Paris’te bir laboratuvardan kaçan kesik bir elin, ait olduğu bedeni bulmak için çıktığı bir yolculuğu anlatıyor.

 

 

Kulağa oldukça tuhaf, hatta biraz korkutucu geldiğinin farkındayım. Ancak kesik bir elin bu yolculuğu her ne kadar insanı ürpertiyorsa da bu yolculuğa paralel bir şekilde anlatılan iki gencin şiir gibi derinlikli hikayesi olay örgüsündeki garipliğe bir denge sağlıyor ve film etkileyici bir tempo ile ilerliyor.

 

 

Üstelik katman katman ilerleyen filmde kendi yolunu arayan bu üç karakterin (Nouafel, Gabrielle ve kesik el) yollarının kesişmesi, sonunda insanı duygulandıran bir tefekküre sevk ediyor.

 

 

Gizemli bir yolculuk

Eve dönüş yolunu bulmaya çalışan bu yalnız elin kasvetli ve gizemli yolculuğu tehlikelerle dolu.

 

 

Üstelik parmaklarının arasından akan deniz kumunun hissi, piyano tuşlarındaki dokunuşların titreşimi, ait olduğu bedenin yüzüne vuran güneş ışığını gölgelerken teninde hissettiği güneşin sıcaklığı ve artık bu kesik el için çok uzak bir geçmişte kalmış olduğu anlaşılan, tekrarının yaşanması mümkün olmayan bunlara benzer özlem duyulan daha pek çok hatıranın ağırlığı, bu kesik elin yolculuğunu daha yorucu bir hale getiriyor.

 

 

Ama yine de ait olduğu bedene ulaşmak için çıktığı bu yolculukta ne geçmişe olan özlemin acıları ne de karşılaştığı kötü hava koşulları, şehrin kaotik trafiği, çıkmaz sokakları, kanalizasyonlarındaki aç kemirgenleri ve daha fazlası onu amacından yıldırmıyor.

 


Aksine Paris sokaklarında yürürken, koşarken, duvarlara tırmanırken ve hatta çatılardan atlarken öldürmeyen her şey onu, bu gizemli yolculuğunda daha da güçlendiriyor.

Ait olduğu bedene ulaşarak yeni anılar yaratma düşüncesi ona pes etmemesi için gerekli motivasyonu sağlayan bir neden oluyor.
 


Böylece onun oldukça vahşi görünen bu hayatta kalma serüveni iyimser bir varoluş mücadelesine dönüşüyor.
 

 

Paralel iki hikaye

Bu kesik elin aksiyon ve heyecan dolu fantastik macerası hikayenin sadece yarısı.
 

 

Filmin diğer yarısı ise kütüphanede çalışan bir genç kız ve motorla pizza dağıtan bir çocuğun aralarında geçen, gelişen olayları eş zamanlı olarak konu ediyor.
 

 

Çocukken anne ve babasını bir kazada kaybeden ve sonrasında Paris’teki bir akrabasının yanında yaşamaya başlayan Faslı bir göçmen olan Nouafel, bu şehirde bir pizza teslimatçısı olarak çalışmaktadır. Açıkçası bu işte çok da iyi değildir.

 

 

Hızlı teslimat garantisi ile müşteri memnuniyetini yakalamaya çalışan restoranın bu zaman baskısı onu çok fazla strese sokmaktadır ve siparişleri gecikmeli bir şekilde teslim etmesine yol açmaktadır.

Bu da sürekli maaşında kesintiye sebep olmaktadır. Patronu her defasında onu beceriksizlikle küçümseyip, kovmakla tehdit ediyorsa da maruz kaldığı bu davranışlara artık her geçen gün daha da duyarsızlaşmıştır.

Bu arada bu durum günümüzde hala gündeme gelen sıkıntılı konulardan biri. Türkiye’de yüz bini aşkın olduğu düşünülen motosikletli kuryelerin, patron-müşteri kıskacında zorlu şartlarda çalışıyor olması bilinen bir gerçek.

Siparişleri soğutmadan teslim etme baskısı kuryelerin yemek yiyecek veya çay içecek vakitleri bile olmadığına işaret etmekte.

Hal böyle olunca kuryelerin üzerindeki bu baskı şehir trafiğinde hem kendileri hem de başkaları için tehlike arz etmekte.

 

Hayaller ve gerçekler

Çocukluğunda astronot ya da annesi gibi bir müzisyen olmanın hayallerini kuran; ama geldiği noktada bir pizzacıda çalışmak zorunda kalan Nouafel için yaşam Paris’te hiç de onun hayal ettiği gibi değildir.

 

 

Hayallerinden vazgeçmesine ve değişmesi imkansız bir geçmişin ağırlığında ezilmesine sebep olan bu kaderin ağları, onu derin bir melankoliye sürüklemiştir.

Ki hayatı engeller ve talihsizliklerle dolu olan bu içine kapanık delikanlının kendisini sürekli üzgün ve mutsuz hissetmesi için oldukça geçerli sebepleri de vardır.

 

Günlerden bir gün, yine bir pizza teslimatı için yola çıktığı bir akşam, yağmurun da etkisiyle motosikletine bir araba çarpar.

Yine de hiçbir şey olmamış gibi siparişi bir an önce teslim edebilmek için ayağa kalkan Nouafel, teslimat adresine gittiğinde geç gelen bu sipariş yüzünden alıcının memnuniyetsizliğiyle karşılaşır ve pizzalar elinde kalır.

 

Umut veren bir sohbet

Böylelikle apartmanın otuz beşinci katındaki dairesinde oturan Gabrielle ile yağmur nedeniyle apartmanın lobisinde mahsur kalan Nouafel’in diafon üzerinden yaptıkları teslimat konuşması, yalnız iki insanın birbiriyle yaptığı bir sohbete dönüşür.

Bu, Paris’te yaşamaya başladığından beri Nouafel’in birisiyle gerçek anlamda yaptığı ilk sohbettir.

 

 

Sohbet sırasında gecikmeye bir kazanın sebep olduğunu öğrenen Gabrielle, Nouafel’e iyi olup olmadığını sorar.

Istırap ve değersizlik duygusu içinde yaşadığı bir dünyada, ebeveynlerinden beri ilk kez biri onu önemsediği için sadece sesini duyduğu bu kişi Nouafel’i etkisi altında bırakır.

 

Üstelik diafonun diğer ucundaki bu seste onu büyüleyen bir şeyler vardır. 

Nouafel, karşılıklı olduğunu düşündüğü bu etkileşime dayanarak Gabrielle ile yüz yüze tanışmayı bir takıntı haline getirir ve onunla yeniden irtibata geçmenin bir yolunu arar.

Bu arayış hayatında yeni bir başlangıç için ona yeniden bir umut verir.

 

 

Kaderin birer oyuncakları mıyız?

Film nihayetinde ilginç sorgulamalarla yüz yüze bırakıyor: Belki de kader yoktur.

Bazen hayal ettiğimiz şeylere bir mücadeleyle ulaşabileceğini görmezden geliyoruzdur.

Kadere inanmamızı sağlayan şey belki de kendi korkularımız, travmalarımız ve güvensiz hissedişimizdir. 

Çoğu zaman geçmişe bağlı yaşayıp, hata yapmaktan endişe duyduğumuz ya da bir şeyleri kaybetme korkusuyla kendimizi çıkmazlarda bulduğumuz anlarda, sonuçların sorumluluğunu kadere yükleyerek kendimizi rahatlatmaya çalışıyoruzdur.

Acısı ve tatlısıyla pek çok müthiş anlardan ibaret olan yaşantılarımızda, dünyamızda büyük bir duygusal boşluk bırakacak kayıplar olacağı gerçeğiyle ancak hayatımızın dümenini elimize alıp ileriye ve geleceğe bakarak yürüyüşümüze devam ederek yüzleşebileceğimiz gerçeğini gözden kaçırıyoruzdur.

 

 

Yılın en iyi animasyonlarından biri

Kısmen aşk, kısmen korkular ve kayıplarla yüzleşme, kısmen yaşlanma, kısmen macera; ama çoğunlukla bir hayatta kalma hikayesi olan, semboller ve metaforlarla yüklü bu film yabancılaşma ve travmalar hakkında dijital çağ öncesini kadrajına alan modern bir peri masalı.

 


Özünde yaşadığımız kayıpların bizi neye dönüştürdüğü, nereye sürüklediği ve yönlendirdiğiyle, ilişkilerin her geçen koptuğu, insanların her geçen gün daha da yalnızlaştığı bir dünyada hayata tutunacak bir bağ ve bağlantı aramakla ilgili.

Bu sene Akademi’nin 9 Şubat’da düzenleyeceği bir törenle 92’nci kez dağıtmayı planladığı Oscar ödülleri için “En İyi Animasyon” kategorisindeki adayları arasında yer alan ve benim de şahsen favori olarak gördüğüm “Bedenimi Kaybettim” yılın en iyi animasyonlarından biri. 

Halihazırda bir süredir Netflix tarafından dijital platform üzerinden gösterime sunulan film, Oscar ödül töreni öncesinde Başka Sinema’nın gösterim programıyla şimdi sinemalarda.

 

Haftanın diğer filmleri

Dolittle

Robert Downey Jr.’ın başrolünde yer aldığı Dolittle, karısının ölümünden sonra konuşabildiği hayvan dostlarıyla inzivaya çekilen veteriner Dr. John Dolittle’ın, genç Kraliçe Victoria’nın amansız bir rahatsızlığa yakalanmasının akabinde, kendisini bu duruma bir deva bulmak için büyük bir maceranın içerisinde bulmasını anlatıyor.

Kraliçe Victoria İngilteresi’nin ünlü doktoru ve veterineri olan tuhaf Dr. John Dolittle, yedi yıl önce karısını kaybettikten sonra canlı, egzotik hayvanlarıyla birlikte kendisini Dolittle malikanesinin yüksek duvarlarının ardına kapatmıştır.

Ama genç kraliçe ölümcül bir hastalığa yakalanınca, Dolittle çare aramak üzere efsanevi bir adaya doğru, epik bir maceraya gönülsüzce yelken açmak zorunda kalır.

Doktor Dollitle’a bu yolculuğunda genç ve kendinden menkul çırağının yanı sıra gürültücü havyan arkadaşlarından oluşan bir grup eşlik eder.

Grupta endişeli bir goril, coşkulu ama kuş beyinli bir ördek, didişen, alaycı devekuşu ikilisi, eğlenceli bir kutup ayısı ve Dolittle’ın en güvendiği akıl hocası ve sırdaşı olan inatçı bir papağan da yer almaktadır.

Bu zoraki yolculuğunda eski düşmanlarıyla karşılaştığında bilgeliğini ve cesaretini yeniden kazanan doktor gittiği yerde ayrıca muhteşem yaratıklar da keşfeder.

 

İstasyon

Kadir Genç ve Volkan Adıyaman’ın yönettiği İstasyon, kızının katillerinden intikam almaya çalışan bir annenin hikayesini anlatıyor.

Genç bir kadın olan Hira, kızını bir doğum gününde kaybetmiştir. Yaşadığı büyük acıdan sonra kendisini toparlayamayan Hira, akıl hastanesine yatmak zorunda kalır. Fakat acılı kadın yine de kızının katillerini bulup intikam almaya kararlıdır.

Katilleri bulmak için araştırmaya başlayan Hira, komiser Servet’ten yardım ister. Kızının doğum gününde izini bulduğu katilleri tek tek istasyona çağıran Hira için artık intikam vakti gelmiştir.

“Makinist Film” yapımı olan gerilim türündeki filmin oyuncu kadrosunda Güneş Cyrina Özek, Burak Ergün, Volkan Uygun, Alper Yıldırım, Çetin Özdemir, Banu Yılmaz Ocak, Can Özoğul gibi isimler yer alıyor. Filmin görüntü yönetmenliğini ise Cafer Gebetaş üstleniyor.

 

Karakomik Filmler 2

Cem Yılmaz’ın yönetmenliğini ve senaristliğini üstlendiği “iki film birden” konseptli Karakomik Filmler projesinin devamı olan Karakomik Filmler 2, “Deli” ve “Emanet” isimli iki orta metrajlı filmden oluşuyor.

Deli, en büyük hayali sevdiği kızın karşısında oturmak olan bir taksicinin, gece mesaisinde başına gelen olayları konu ederken; Emanet, yetenek yarışmalarına katılıp bu sayede şöhret olmanın hayalini kuran bir dansçının hikayesini anlatıyor.

Babasının vefatının ardından şöhret olma hayaliyle yola çıkan Birol’un yaşadığı macerayı konu alan Emanet filminin kadrosunda Çağlar Çorumlu, Özge Özpirinçci, Tansu Biçer, Celil Nalkaçan gibi isimler yer alıyor.

Taksici Güven’in bir gece mesaisinde başına gelenleri aktaran Deli’de ise Özkan Uğur, Cem Davran, Büşra Develi, Emin Gürsoy rol alıyor.

 

Kirpi ve Saksağan: Sevimli Uzay Kahramanları

Rasmus A. Sivertsen’in yönettiği animasyon film Louis & Luca - Mission to the Moon, aya yolculuk yapan Nolan ve arkadaşı Louis’in yaşadığı maceraları konu ediyor.

Aya yapılacak olan bir yolculuk için Norveç ekibinin başında, Flaklypa köyünden çıkmış parlak bir mucit olan Reodor vardır.

Bu yetenekli mucidin önderliğinde bu yolculuğa hazırlanan Saksağan Luca ve arkadaşları için bu macerada yanlış gidecek bir şey olmayacağı düşünülse de pek çok şey beklendiğinden farklı gelişecektir.

Herkes, aya yolculuk yarışını bu muhteşem ikilinin kazanacağını düşünürken yolculuk sırasında ortaya çıkan davetsiz misafirler ve sakladıkları sırlar yüzünden işler planlandığı gibi gitmeyecektir.

Hal böyle olunca bu muhteşem ay yarışında, Saksağan Louis ve arkadaşı Kirpi Luca’yı sürprizlerle dolu bir uzay macerası beklemektedir.

 

Kuzular Firarda: Uzay Parkı

“Tavuklar Firarda”, “Wallace & Gromit”, “Fare Şehri” gibi her biri dünya çapında başarıya ulaşmış animasyonları yaratan Aardman Studios, ilki büyük gişe başarısı yakalayan “Kuzular Firarda”nın yepyeni macerasıyla geri dönüyor.

Kuzular Firarda’nın devamı olan Kuzular Firarda: Uzay Parkı, uzaya doğru dev bir yolculuğa yelken açan Shaun ve diğer kuzu arkadaşlarının, uzaydan gelen minik ve tatlı misafirleri Lu-La ile yaşadıkları maceraları anlatıyor.

Kuzular çiftlikteki rutinden çok sıkılmışlardır. Sahiplerini ve çoban köpeğini atlatarak yaptıkları minik yaramazlıklar, onların tek eğlencesidir.

Bir gün uzay gemisi bozulan inanılmaz süper güçlere sahip sevimli ve uzaylı dost Lu-La, şans eseri çiftliğe iniş yapar. Böylelikle Lu-La, Shaun’un yeni “en iyi arkadaşı” olur.

Shaun ve ekibinin hedefi, minik dostlarını zarar görmeden kendi galaksisine, ailesinin yanına geri göndermektir. Fakat birtakım aksilikler sonucu tüm dünya gözlerini çiftliğe çevirdiği ve kötü niyetli ajanlar oraya akın ettiği için, bu pek de kolay olmayacaktır.
Shaun ve ekibi aksilikler ve kahkahalar arasında, kuzular için küçük ama insanlık için büyük bir adım atacaklardır.

 

Peri: Ağzı Olmayan Kız

“Baskın” ve “Ev Kadını” filmleriyle kendine has bir sinema dili oluşturan Can Evrenol’un yönettiği Peri, santralde yaşanan büyük patlama sonucu insanların bazı uzuvlarında eksiklerle doğduğu post-apokaliptik bir dünyada, hayatta kalma mücadelesi veren ağzı olmayan Peri isimli bir kızın hikayesini anlatıyor.

Santraldeki patlamadan 10 yıl sonra, Büyük Dünya Savaşı devam ederken karantina altındaki bir kasabada yaşayan ve patlamadan dolayı ağızsız dünyaya gelen Peri, babası ile birlikte ormanın derinliklerinde yaşamaktadır.

Peri, babasını kaybettikten sonra hayatta kalmak için mücadele vermek zorundadır ama bu mücadelede yalnız olmayacaktır.

Cem Özduru’nun Perihan isimli çizgi romanından esinlenilen “Peri”, fantastik bir çocuk masalını konu ediyor.

7. Kayseri Film Festivali’nde Özay Fecht’e “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ödülünü getiren filmin oyuncu kadrosunda yer alan Denizhan Akbaba, Elif Sevinç, Özgür Civelek, Kaan Alpdayı, Sermet Yeşil gibi isimler böylesi ilginç bir tür sinemasındaki performanslarıyla oldukça dikkat çekiyor.

 

Saklı Gerçekler

Altın Palmiye’ye layık görülen Shoplifters filmine imza atan Hirokazu Kore-eda’nın yeni filmi The Truth (La vérité), hayatı üzerine bir kitap yazan ünlü Fransız aktris Fabienne’in, kitabının yayımlanmasının akabinde uzun süredir görüşmediği kızı Lumir ve ailesiyle bir araya gelmesini konu ediniyor ve genç bir kız ile onun aktris olan annesi arasındaki ilişkisine odaklanıyor.

Fransız sinemasının yıldızlarından Fabienne hayatını anlatan bir kitap yazar. Bunu kutlamak için uzun zamandır görüşmediği kızı Lumir annesini ziyaret etmek için kocası ve kızı ile birlikte New York’tan Paris’e döner. Bu kitapla birlikte hepsinin hayatını etkileyen hiç bilmedikleri gerçekler de açığa çıkar.

Anıları yayımlandıktan sonra Fabienne kendi korkularıyla yüzleşmek zorunda kalırken hayatları boyunca kızıyla kuramadıkları bağı bu sefer kurabilecek midir?

Fabienne karakterini Catherine Deneuve’nun, Lumir karakterini Juliette Binoche’nin, Hank karakterini Ethan Hawke’in ve Manon karakterini Manon Clavel’in paylaştığı filmde gerçekler tüm çıplaklığıyla gün yüzüne çıkacak, hesaplar çözülecek, sevilenlerin ve kınanmaların itiraf edildiği büyük bir yüzleşme gerçekleşecektir.

 

Türkler Geliyor: Adaletin Kılıcı

Televizyon tarihinin en başarılı dizi projelerinden olan ve bütün dünyada ses getiren Diriliş Ertuğrul’un yapımcısı Mehmet Bozdağ’ın senaryosunu kaleme alıp yapımcılığını üstlendiği, yönetmen koltuğunda Kamil Aydın’ın oturduğu Türkler Geliyor: Adaletin Kılıcı, Balkan coğrafyasındaki zulmün önüne geçmek için zorlu bir mücadeleye girişen Fatih Sultan Mehmet’in Avrupa seferlerini ve onun seçkin savaşçı birliği Akıncılar’ın hikayesini konu ediyor.

Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethinin ardından rotasını Roma’ya çevirir. Ancak dünyanın gördüğü en barbar krallardan biri olan ve tarihe Bogomil (Boşnak) katliamını başlatan Sırp Kralı olarak geçen Lazar bu sırada, Fatih Sultan Mehmet’in Avrupa’daki kararlı ilerleyişinin önüne geçmek ister.

Fatih Sultan Mehmet’e ölümüne bağlı olan Akıncılar ise, Osmanlılara karşı Katolik dünyası ve Papa ile ittifak kuran, Balkan coğrafyasında büyük bir zulme neden olan Lazar’ın bu planını bozmak için harekete geçer.

Kan ve gözyaşıyla sulanan topraklarda gücünü kılıçtan değil Hak’tan alan; zorbalığa karşı adalet, köleliğe karşı hürriyetin adı olan Fatih’in akıncıları böylelikle hak ve adaleti sağlamak ve yaşanan zulme dur diyebilmek için yeniden zorlu bir mücadeleye girer.

Güçlü oyuncu kadrosu, kostümleri ve görkemli bir prodüksiyonla sinemaya taşınan, uluslararası bir dağıtım ve tanıtım kampanyası ile Avrupa, Latin Amerika, ABD, Orta Doğu ve Asya’da da Türkiye ile aynı anda gösterime giren film, unutulan büyük cihan hakimiyeti ruhuna tanıklık etmek isteyenler için yola çıkan iddialı bir film.

 

 

Independent Türkçe

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU