Moskova'nın Suriye Kürtleri hakkında yaptığı hata

Üç askerin yaralandığı Kobani olayı, Kürtlerden Moskova'ya, kendi tutumlarına da saygı duyması gerektiğini belirten açık bir uyarı mesajıydı

Fotoğraf: AFP

Birkaç gün önce Kobani’de Rus askeri devriyesine yönelik düzenlenen bombalı saldırı, Rusya'nın Suriye çatışmasını çözme yaklaşımının sonucuydu.

Zira Rusya, çatışmanın tüm taraflarının tutumlarını dikkate alan tarafsız aracı rolünü oynuyor gibi görünmesine rağmen büyük bölgesel oyuncuların çıkarlarını dengelemeye öncelik veriyor.

Rus stratejistler, Türk tarafının çıkarlarını Kürtlerin çıkarlarına öncelemek eğilimindeler.

Sonuç olarak üç askerin yaralandığı Kobani olayı, Kürtlerden Moskova'ya, kendi tutumlarına da saygı duyması gerektiğini belirten açık bir uyarı mesajıydı.

Kürtlerin öncülüğündeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Komutanı Mazlum Abdi, her ne kadar Rus devriyesine yönelik gerçekleştirilen bu saldırıdan DEAŞ’ı sorumlu tutsa da sözlerinin doğru olmama ihtimali var.

Öncelikle DEAŞ’ın neden 10 kilometrelik bir koridor boyunca Rus-Türk ekiplerinin gidişli gelişli olarak devriye gezdiği bir yerde aralarında Kürtlerin de bulunduğu daha kolay hedefler varken neden böyle bir saldırı gerçekleştirdiği belirsizliğini koruyor.

Bununla birlikte bu olaydan önce Kürtler tarafından ortak devriyelere karşı bir dizi provokasyon gerçekleştirildi.

Mesela Rus ve Türk askerlerinin Derbesiye sınır geçidinde düzenledikleri toplantı sırasında patlayıcı bir cihaz patlatıldı. Ayrıca Kobani ve Haseke’deki Kürt sakinleri, Rus-Türk mutabakatının uygulanmasından duydukları memnuniyetsizliğin ifadesi olarak ortak Rus-Türk devriyelerine taş ve molotof kokteylleri attılar.

Rus liderliğinin, Kürt bölgelerindeki varlığı nedeniyle artan memnuniyetsizliğin bir sonucu olarak doğru sonuçlara ulaşma konusunda ne zaman hazır olacağı hala büyük bir ikilem olarak ortada duruyor.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Kasım ayının sonunda yaptığı açıklamada, Kürtlerin ‘haklarının ancak belirli sınırlar içinde ve Suriye'nin toprak bütünlüğü ve egemenliği çerçevesinde garanti edilebileceğini’ anlamaları gerektiğini söyledi.

Lavrov bundan dolayı Suriye hükümeti ile diyalog içinde gerçek ve tam bir barış sürecine girilmesinin kaçınılmaz olduğunu belirtti.

ABD, Suriye'den çekileceğini açıkladığı sıra Kürtler hızlı bir şekilde böyle bir diyaloga hazır olduklarını ifade ettiler. Fakat sonra bir kez daha yapıcı olmayan bir pozisyon benimsemeye başladılar.

Burada, Washington'un ana petrol sahalarını korumak için güçleri bölgede bırakma kararının sonrasındaki Kürt eylemlerine atıfta bulunuluyor.

Donald Trump’ın Suriye'den ayrılma konusundaki açıklamalarından sonra Moskova’nın hoşnutsuzluğu anlaşılabilir bir durumdur.

Rusya'nın, ABD tarafından alınan bu karar ve Suriye'nin kuzeyindeki Türk saldırısı sonrasında Kürtler arasında karışıklıklardan ciddi şekilde faydalanması bekleniyordu.

Zira Esed rejiminin Fırat'ın doğu kıyısındaki bölgeleri kontrol etmesini sağlamak için Kürtler ile Şam arasında bir uzlaşı sağlanmasını istiyordu.

Ancak yıldırım savaşı başarılı olamadı. Washington, Türkiye sınırından güç çekerek sadece varlığını pekiştirme sorununu çözmekle kalmadı, bununla birlikte Türkiye, Suriye güçleri ve Kürtler arasındaki mevcut anlaşmazlıkların çözümünün sorumluluğunu Moskova'ya devretti.

Moskova'nın mantığı da açık bir şekilde görünüyor. Zira Rus aktörler, Kürtleri Suriye rejimi ile yapıcı bir diyaloga girmeye ikna etmeye çalışıyorlar.

Bununla birlikte Kürtlerin tutumlarının değişmesinin sebebinin bir darboğaza girmiş olmalarından kaynaklanmadığı da görünüyor.

Çünkü Kürtlerin, Moskova tarafından alınan inisiyatiflere yönelik olumsuz algıları bir dizi önemli faktörden etkileniyor.

Bunlardan ilki, Rus-Kürt temaslarının analizi sırasında sıklıkla göz ardı edilen tarihsel bir faktördür.

Kürtler için Moskova'nın 1998 yılında PKK lideri Abdullah Öcalan'a siyasi sığınma hakkı vermeyi reddetmesi kanayan bir yara olmaya devam ediyor.

Ayrıca Beşşar Esed’in hava kuvvetleri, iç savaşın başlamasından sonra Haseke’deki Kürt bölgelerine ilk kez bir dizi hava saldırısı gerçekleştirdikten sonra bu durum daha açık bir hale geldi.

Bundan sonra Rus ordusu, Halk Savunma Birlikleri (YPG) ve Kürt güvenlik servisi Asayiş ile hükümet yanlısı oluşumlar arasındaki çatışmanın çözümünde doğrudan bir rol oynayarak bu bölümü kendi lehine çevirmeye çalıştı.

Ancak Moskova'nın Kürtlerle temaslarını yoğunlaştırması kolay değildi. Bağımsız kaynaklara göre, Rus güvenlik güçleri arabulucuların yardımına başvurmaya çalıştı.

Bu kimseler, Rusya'daki Yezidi topluluğa karşı işlenen suçlarla ilgilenen etkili aktörlerdi. Amaç ise Kürtlerle ya da PKK temsilcileriyle diyalogu güçlendirmekti.

Ancak Moskova için diyalog doğru bir şekilde inşa edilmedi. Nihayetinde Kremlin, o sıra darbe girişiminden kurtulan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Kuzey Suriye'deki Kürt nüfuzunu zayıflatmak için anlaşmaya vardı.

Kürt bakış açısından, bu bölüm Moskova'nın Öcalan'la yaşanan hikayeyi tekrarlamaya çalıştığını açıkça ortaya koyuyor ve Ankara ile daha iyi ilişkiler kurmak adına kendilerine ihanet edildiğini gösteriyor.

Kürtler, Erdoğan'ın Esed’e karşı olan olumsuz tutumuna rağmen Şam ve Ankara'nın Kürt karşıtı işbirliği de dahil olmak üzere 2016'dan bu yana güvenlik hizmetleri düzeyinde taktiksel olarak işbirliği yaptığını biliyorlar.

Kürtlerin Moskova tarafından alınan inisiyatiflere yönelik olumsuz algıların temelinde yer alan bir diğer faktör ise Rusya'nın sunduğu ve Suriye'deki çeşitli oyuncularla imzaladığı uzlaşı anlaşmalarının az olmasıdır.

Moskova çok fazla fırsatın olduğu yerlerde anlaşmalar yapar ve daha sonra bildirilmeyen bazı müzakerelerle yeni ayrıntılarla anlaşmaları tamamlar.

Bunun kasıtlı bir hazırlık aşaması veya Rusya’nın dış politika planlamasındaki zayıflıklarının bir ürünü olup olmadığı görülecektir.

Moskova’nın Şam ve İran'ın katılımı olmadan muhaliflerle Kahire’de gerçekleştirdiği bir diyalogda açık bir mutabakat imzalama girişiminde bulunduğu 2017'deki sakinlik atmosferinde durum böyleydi.

Bunun yanı sıra Putin ile Erdoğan bir tampon bölge oluşturulmasını ve ortak Rus-Türk devriyelerinin gezmesini içeren bir mutabakat imzaladılar. Ancak bununla ilgili olarak herhangi bir ayrıntı yoktu.

Öte yandan Kürtlerin, Rusya'nın Suriye'nin güneybatısında muhalifler ile rejimi uzlaştırma konusundaki deneyimlerini görmezden gelmeleri mümkün değil.

Rusya, ABD ve İsrail'in katılımıyla bu anlaşmaya bir buçuk yıl kadar önce varıldı. Büyük ortak olarak Moskova, rejim ile muhalifler arasındaki barış anlaşmasını güvence altına almaya çalıştı.

Bu çabalar geri kazanılan topraklarda Şam'ın baskılarının ve uyguladığı şiddetin durmasını sağlamadı. Nüfusun eski yaşam standardının korunmasına hiçbir şekilde katkıda bulunulmadı.

Bu durum sakinler arasındaki sorunların kötüleşmesine yol açtı. Eski isyancıların hükümet yanlısı Beşinci Kolordu'ya dahil olmaları, hükümet güçleri ile Beşşar Esed’in kardeşi Mahir’in komutanlığını yaptığı Dördüncü Bölük arasındaki çatışmalar sorununu çözemedi.

Bu faktörler göz önüne alındığında, -hâlâ ABD'nin koruması altında olan- Kürtlerin Şam'la hızlı bir anlaşmayı reddetmeleri ve kabul edilebilir koşullar yaratmak için pazarlık yapmaya çalışmaları şaşırtıcı değil.

Bu bağlamda, Bakan Lavrov'un sadece Şam’la gerçekleştirilecek bir diyaloğun Kürtlerin haklarını garanti edeceğine ilişkin açıklaması basit bir siyasi deklarasyon ve ütopyadan başka bir şey değil.

Şam Kürtlere Suriye vatandaşlığı vermeyerek, çıkarlarını dikkate almadı. Bundan dolayı Şam'ın neden şimdi böyle bir şey yaptığı hususunda sorulan temel bir soru var.

Fakat uzun vadede Şam ve Kürtler arasında bir anlaşmanın imzalanması kaçınılmazdır. ABD için olduğu kadar Rusya için de bu anlaşmanın Kürtler açısından uygun şartlarda imzalanması önemlidir. Aksi halde gelecekte yeni bir kanlı çatışmaya yol açabilir.

Ancak Washington'un, kabul edilebilir siyasi koşullar oluşana kadar Suriye Arap Cumhuriyeti'nden ayrılmayacağına ilişkin doğrudan bir argümanı varsa böyle bir durumda Moskova'nın konumu oldukça şüphelidir.

En önemlisi ise Kürtlerin Moskova tarafından yürütülen siyasi sürece katılımının ancak Türkiye'nin rızasıyla mümkün olacağıdır. Bu ise Kürtlerin şu andaki elverişli koşulları ve iklimi kaybettikleri anlamına geliyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Adem İpekyüz

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU