Mela Huseyin-i Bateyî, Kürtçe divan edebiyatının Mela Ahmed-i Cezîrî, Feqiyê Teyran ve Ahmedê Hânî’den sonraki en önemli temsilcilerinden birisidir.
Kaleme aldığı kasideleri, Hz. Peygamber’in hayatına dair yazdığı mersiyeleri hem medrese çevrelerinde hem de halk arasında çok yaygındır.
Özellikle de bu çalışmamızın esas konusu olan Mevlid-i Nebi’leri, bir klasik olup, bütün bölgede küçük çocuklar tarafından dahi bilinmektedir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed’in dünyaya teşrifleri ve daha sonrasında meydana gelen önemli olayları estetik bir üslupla kaleme alan Mela Bateyî, aynı zamanda aruz veznini ve divan şiirinin mazmunlarını ustaca kullanarak yetkin bir şair olduğunu göstermiştir.
Öncelikle şairimizi tanıyalım.
Adı ve mahlası;
Birçok güzel kaside ve gazelin yanı sıra, kaleme aldığı Mevlid-i Nebi adlı eseriyle de Kürt halkı arasında çok haklı bir şöhrete sahip olan Mela Hüseyin’in ismi konusunda değişik rivayetler vardır (Yüksel: 2014).
Abisinin ve dedesinin isimlerinin de “Ahmet” olması hasebiyle, Mevlid’i bazen Ahmed-Batî ismiyle kaydedilmiştir. (bkz. Yüksel, Zinar, Sağnıç).
Bazen de, değişik vesilelerle basılmış Mevlid’inin kapağında Hasan El-Ertruşî yazılmıştır. Oysa bunların ikisi de şairin isimleri değildir.
Mevlid-i Nebi’leri, Kürt medreselerinde ders kitabı olarak da okunan şairin, gerek medrese çevrelerinde gerekse halk arasında çok yaygın ve haklı bir şöhreti olduğunu belirtmiştik.
İşte bunun bariz örneklerinden biri olan ve kendisi de ehl-i medrese olan Şeyh Muhammed Nurî’nin Bateyî üzerine yazdığı bir kasidesinde şöyle der:
Qewlê te xayet belîx in, lefzê te xayet şirîn in
Te bi wan ihya kirin millet û dîn Xwace Huseyîn
Manası;
Sözlerin gayet belagatlidir, lafızların gayet şirin
Sen onlarla ihya ettin din ve milleti ey Hoca Hüseyin (Sadinî; 2012)
Ve bunu destekleyen çok kuvvetli delillerimiz var;
- Kendisinden kalan ve “Hemaîl” diye adlandırılan, değişik konularda alıntılar içeren kitabının ön sayfasına “Sahibuhu ve malikuhu Mela Huseyin bin Mustefa” yazılmış. Yani “Sahibi ve maliki Mustafa oğlu Mela Hüseyin’dir.”
- Torunu Mela Dırbaz ise, yine Mela Hüseyin’in bir başka Hemaîl’inin (ki halen Hakkarili Cemil Ağa’nın evinde korunmaktadır) ön sayfasına “Sewedehu Mela Dırbaz bin Mela Tahir bin Mela Huseyin” yazmıştır.
Ayrıca Bate köyü (yeni ismiyle Güzelyaka) sakinleri onu Mela Hüseyin olarak bilmektedirler ki, o köye yaptığımız müteaddit ziyaretlerde Mela Hüseyin adının çokça anıldığına şahit olduk…
Zira, “Mela Hüseyin Camisi”, “Mela Hüseyin Medresesi”,”Mela Hüseyin Çeşmesi”, Mela Hüseyin Tarlası”, “Mela Hüseyin Halvet Taşı” ve nihayet “Mela Hüseyin Mezarı” gibi çeşitli isimlendirmeler yapılmış ve adı o bölgelerde yaşatılmıştır.
Dolayısıyla ona herhangi başka bir isim aramak doğru değildir. O, gerçekten ismi olan Hüseyin’le müsemma Hz. Peygamber (S.A.V.) âşığı bir kimsedir.
Mela Hüseyin’in şiir ve kasidelerinde kullandığı mahlası ise, ismi “Bate” olan köyüne nispetle “Bateyî”dir. Yani 'Bateli, Bate Köyü'nden olan' demektir.
Bunu Mevlid-i Nebi’lerinin son beytinde de, diğer birçok şiirinde de kullanmıştır.
Örneğin, Mevlid’in son beyti şöyledir;
Bo cemî’ê mu’minîn û salihe
Ji bo Feqîrê Bateyî El-Fatihe
Manası ise şu şekildedir;
Bütün salih müminlere
Ve fakir Bateyî’ye el-Fatiha
Yine kendisi, bazen şiirlerinde “Melayê Bateyî” demiştir ki, hocalığını kayda geçirmek istemiştir.
Bazen de Mela Mensûrê Girgaşî ile yaptığı ve Kürt edebiyatının en gözde atışmalarından biri olan atışmalarında ise, Mela Mensûrê Girgaşî şu ifadelerle “Hakkarili” olduğunu da kaydetmiştir;
Selama min seherxêzî
Li te ey Batê Hekkarî
Ji Şehbazan şekerrêz î…
Gerçi bugün Bate köyü artık Hakkari’ye değil, Şırnak’a bağlanmıştır.
Yaşadığı dönem;
Mela Hüseyîn-i Bateyî’nin yaşadığı dönemle ilgili olarak da tartışmalar süregelmiştir.
Mela Huseyînê Bateyî/Jiyan û Berhem, adıyla Nûbihar Yayınları tarafından yayımlanmış çalışmamızda bu tür tartışmaların detayı vardır (Sadinî: 2010). Dolayısıyla bütün o tartışmaları burada tekrar etmeye gerek yoktur.
Ancak, Mela Hüseyîn-i Bateyî’nin 1670-1750 yılları arasında yaşadığını tahmin etmekteyiz. Bu kanaatimizi dayandırdığımız delillerimiz ise kısaca şunlardır:
1. Mela Hüseyîn-i Bateyî, Mela Mansur Girgaşî’nin çağdaşı ve dostudur. Bu iki şairin 30 bendlik çok güzel bir atışmaları da vardır. Mela Mansur Girgaşî 1678 yılında doğduğuna göre Mela Hüseyin’in de o dönemlerde dünyaya gelmiş olmaları gerekir.
2. Mela Hüseyîn-i Bateyî, kendi el yazısı olan Hemaîl’inde şöyle yazmıştır:
Temmet-ul Hemaîl bi ‘ewnillahi melikulcelil,’ela yedi ‘eb’esel’ibad fiş-şehri-l-mubarek weş-şerif er-remezan,fi wextil ‘işayî,fiz-zemanil-hakimi hukumeti we emir-ul-umera İbrahim Xan Beg edamellahu ikbaluhuma we yessere lehu mayeşa.
Yani özetle :
Melikul celil olan Allah’ın yardımı ile bu Hemaîl, Ramazan-ı Şerif ayının yatsı vaktinde, hakimul hükümeti, emirul-umera İbrahim Han Bey (ki Allah ona ikbalinde iyi işlerinde yardım etsin) zamanında tamamlandı.
Bu ifadede herhangi bir tarih kaydı olmamasına rağmen, söz konusu Hakkari Beyinin, Mela Hüseyin Bateyî ile çağdaş olduğuna inanıyoruz.
Zira İbrahim Bey, Hakkari’de 1695 ile 1745 yılları arasında hüküm sürdüğüne dair onlarca kaynak vardır. Osmanlı Belgeleri Arşivi'nde de, İbrahim Han Bey'le ilgili birçok belgeye rastlanmaktadır.
İbrahim Han Bey'in ilim ve ulemaya çok değer verdiği zamanında yapılan medreselerden anlaşılmaktadır. Hakkari Meydan Medresesi’ni 1701 yılında inşa ettirmiştir.
Medresenin üzerinde kitabe vardır. Mela Hüseyin’in de bu medresenin müderrisleri arasında olduğuna dair çok yaygın bir kanaat mevcuttur.
3. Mela Hüseyin Bateyî’nin şiirlerinde Arapça-Farsça kelime ve kavramların, edebî mazmun ve istılahların yanı sıra gözle görülür derecede Türkçe kelimeler de vardır.
“Tabur”, “tüfenk”, “ibrik”, “leğen”, “aslan”, “üstüne”, “yol”, “görüşme” gibi birçok kelime kullanmıştır. Bu da bize Mela Hüseyin’in, o dönemin Türkçesine hâkim olduğu kanaatini uyandırıyor.
O dönemin 1600’lü yıllardan sonraki Osmanlı Sarayı ile Hakkari Beyliği’nin çok sıkı ilişkilere girdiği dönem olması icap eder.
Zira 1701 yılında yapılacak olan Hakkari Meydan Medresesi’nde ders verdiğine inanılan Mela Hüseyin’in de muhakkak ki Hakkari beyleriyle çok yakın ilişkileri vardır.
Bunlardan hareketle, Mela Hüseyin’in 17'nci yüzyılın sonları ile 18'nci yüzyılın başlarında yaşadığını tahmin etmekteyiz. Doğumu ve vefatı için kesin bir tarih vermek zor olsa da 1670 ile 1750 yıllarında yaşadığını düşünüyoruz.
Tahsili; Mela Hüseyin-i Bateyî’nin tahsiline abisi Mela Ahmed’in yanında başladığını, benzerleri gibi olan bütün Fakîler (medrese talebeleri) gibi eğitimini bölge medreselerinde yaptığına hiç şüphe yoktur.
Daha sonra Hakkari’de Zeynel Bey Medresesi’nde bir süre eğitim gördüğü sanılmaktadır.
Ayrıca Mela Mensur-i Girgaşî ile olan ilişkilerinden dolayı Amediye’deki (Irak-Duhok) Kuba Medresesi’nde, Müküs’le ciddi bir bağlantısını bildiğimizden, Müküs/Bahçesaray’daki Mir Hasan-ı Velî Medresesi’nde eğitim aldığını tahmin ediyoruz.
Cizre’de bulunan Sor Medresesi’nde de eğitim aldığı düşünülmektedir. Eğitimi esnasında, bölge medreselerinde okunagelen sarf, nahiv, fıkıh, hadis, tefsir vb. ilimlerin yanı sıra edebiyat ve belagat gibi ilimleri de okuduğunu, bu ilimlerde de mahir olduğunu eserlerinde görüyoruz.
Eserleri;
Mela Hüseyin-i Bateyî’nin, “Hemahil” denilen ve dua, muska vb. değişik konularda kullanılan ayet, hadis ve remizleri ihtiva eden kitapları dışında günümüze kadar ulaşan eserleri ne yazık ki Mevlid-i Nebi’leri ve Divan’ından geriye kalmış 30 civarında tevhid, münacat, naat, kaside ve gazelleridir.
“Zembilfiroş” (Zembil Satıcısı) adında başka bir eserinden söz ediliyor ise de, şimdiye kadar bu veya buna benzer bir bağımsız eserine rastlamış değiliz.
Ancak biz Bateyî’nin eserlerini kısaca şöyle izah edebiliriz:
Divan, Mela Bateyî ile ilgili yaptığımız araştırmalar sonucu -ki bu çalışmalar bağımsız bir kitap olarak 2010 yılından beri yayınlanmakta olup 3. baskısını da yapmıştır- ulaşabildiğimiz kadarıyla, şairin eserleri 7 adeti münacat, 5 adeti naat, 1 adedi de atışma olmak üzere toplam 35 adet kasideden meydana gelmektedir.
Bütün bu manzum eserlerinin bir Divan’ın parçası olduğuna inanıyor isek de, henüz mürettep bir divanına rastlamış değiliz.
Kasidelerinin belirgin bir özelliği Hz. Peygamber’e olan aşkını çok duygulu bir şekilde dile getirmesidir.
Örneğin “Hilo Rabe Ebu’l-Qasim/ Hilo Ey Qasidê Ekber” ve “Muhemmed Seyyîdê Alem/ Şefî’ê roja mîzanê” diye başlayan kasideleri medrese ehlinin dilinden düşmemektedir.
Yine çok yoğun duygularla yazılmış lirik gazelleri de söz konusu çalışmamızda örnekleri vardır.
Mevlid-i Nebî Mela Bateyî’inin Mevlîd-i Nebî’si, İslam âleminin Mevlid geleneğine uygun yazılmış özgün bir eserdir.
Yaklaşık olarak 550 ila 570 beyit arasında değişen nüshaları vardır. Bu çalışmanın konusu olan mevlit nüshası ise 557 beyitten oluşur.
Eser aruzun “failatun failatun failun” vezniyle ve ahenkli bir üslupla yazılmış bir mesnevi örneğidir. Eserde klasik divan edebiyatının temel söz sanatları olan teşbih, teşbih-i beliğ, istiare, tenasüp, telmih, tekrir, intak, tezat, istifham gibi belagat öğeleri ile karşılaşılır (İlhan: 2013).
Metinde bol miktarda redif unsuru bulunmakta olup kafiyeler ise zengin, tam ve yarım şeklinde görülür. Mela Hüseyin-i Bateyî Mevlidi’nin dili avamın anlayacağı kadar anlaşılır olmakla beraber, edebî zevk açısından da estetik doygunluğa sahip bir hususiyet göstermektedir.
Klasik doğu edebiyatının yetkin bir örneği olarak sadece Kürtçe söz varlığı görülmeyip eserde ayrıca ortak mazmunlarla beraber Arapça, Farsça ve Türkçe sözvarlığına da rastlanır.
Bateyî Mevlidi’nin elimizdeki nüshası, tevhid ve naat ile başlayan ilk iki bölümden sonra, “Mevlit Okumanın Sevabı”, “Hz. Muhammed (S.A.V.) Nurunun Yaratılması”, “Hz. Adem’in Yaratılması”, “Hz. Peygamber’in (S.A.V.) Nurunun İntikali”, “Hz. Peygamber Efendimizin (S.A.V.) Doğumu” ve daha sonra büyütülmesi, süt anneye verilmesi, süt annedeyken gelişen mucizevi olaylar, geri getirilmesi ve nihayet yine bir münacat ve dua gibi bölümlerle son bulmaktadır.
Bu konu ve silsile şekli hemen hemen bütün Türkçe, Arapça, Farsça ve Kürtçe yazılmış Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.v) mevlitlerinin ortak ana konularıdır (bknz.: Pekolcay, İlhan, Akkuş; Derman).
Mela Bateyî Mevlid’inin temel özelliklerinden biri, bilinebilen ilk Kürtçe mevlit olmasıdır.
Son derece özgün ve yetkin bir Kürtçe ile yazılmış eserde Arapça, Farsça ve Osmanlıca kelime ve kavramların kullanılmasından kaçınılmamış, bu toprakların ortak dillerine gerekli hassasiyet gösterilmiştir ki, yüz yıl önce Kürtçe bilmeyen okumuş bir Arap, bir Türk veya bir Fars dinleseydi mevzunun önemli bir kısmını anlayabilirdi.
Mevlid-i Nebi, Kürtçe metinler içerisinde en yaygın ve en çok bilineni olduğu gibi aynı zamanda en çok okunan Kürtçe metindir.
Zira Türk toplumunda olduğu gibi, Kürt toplumunda da mevlit okuma geleneği çok yaygındır ve çok değişik vesilelerle okunur.
Denilebilir ki televizyonların icat olmadığı dönemlerde mevlit okumak için neredeyse bahane aranırdı. Dolayısıyla hemen herkes en azından birkaç beytini ezbere bilmektedir.
Ayrıca bölge medreselerinde Kur’an-ı Kerim’i hatmeden her öğrenciye, hatimden sonra okutulan ikinci eserdir. Bu vesile ile de çok yaygın bir okur ve dinleyici kitlesi vardır.
Mevlid’i Nebî’inin kaynakları:
Yukarıda Mela Bateyî’inin ehl-i ilim ve ehl-i medrese olduğunu belirtmiştik. Dolayısıyla Ehl-i Sünnet ve’l-cemaat akidesinin Şafi mezhebi ekolünden olduğunu ve bu geleneğin ulemasının fıkıh, siyer, hadis, tefsir ve akaid kitaplarını okuduğunu biliyoruz.
Bundan dolayı da, bu geleneğin siyer ve mevlit-namelerini kaynak olarak aldığını kabul etmeliyiz.
Onun Mevlid-i Nebi’sinin yazıldığı 18'nci yüzyıla kadar bütün bölgede Şafi olan ahalinin mevlitlerde, yine çok meşhur bir Şafi uleması olan İbn-i Hacer-i Heytemi’nin Arapça olarak yazdığı mevlidin okunduğu söyleniyor.
Arapça mevlit okununca dinleyenlere de Kürtçe olarak tercüme edilirdi (Doskî: 2014).
Muhtemeldir ki Melayê Bateyî bu zahmetli okuma-tercüme işini kolaylaştırmak için Kürtçe mevlidi kaleme almıştır.
Ayrıca, Mela Bateyî Mevlid-i Nebi’sinin temel kaynaklarından birisinin de Süleyman Çelebî’nin Mevlid-i Şerif’i olduğuna kuşku yoktur.
Hatta eserinin buna bir nazire olduğunu söylersek abartmış olmayız. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v) efendimizin dünyaya teşriflerinden sonra okunan “Merhaba Bahisleri” her iki mevlitte neredeyse aynıdır (Gerçi bunun sonradan mevlitlere eklendiği şüphesi de vardır. Zira S. Çelebi’nin N. Pekolcay’a ait çalışmada “Merhaba Bahsi” yoktur. Fakat onun dışındaki bütün S. Çelebi Mevlid-i Şerif’i yayımlarında vardır).
“Merhaba Bahisleri”nin dışında da birçok benzerlikler, uyarlamalar vardır.
Örneğin, Süleyman Çelebi der ki;
Üç alem dahi dikildi üç yire
Her birisi aydayın nire nire
Mağrıb ve maşrıkta ikisi anun
Biri damında dikildi Kâbe’nün (Pekolcay: 71)
Mela Bateyî ise aynı beyit için şöyle der;
Kesk aleyek di mexrîb da me dî
Yek li şerqê yek li banê Ke’be dî (beyit no: 275)
Yani;
Mağribte yeşil bir bayrak göründü
Biri şarktan diğeri Kâbe damında göründü
Bu bariz benzerliklere bir çok örnek daha verilebilir. Ancak bu başka bir çalışmanın konusunu teşkil edecek kadar geniştir.
Kürtlerde Mevlid okuma vesileleri:
Nasıl ki Türklerde mevlit denildiğinde Süleyman Çelebi’nin Mevlid-Şerif’leri akla geliyorsa, aynen onun gibi Kürtlerde de mevlit denildiğinde Mela Hüseyin-i Bateyî’nin Mevlid-i Nebi’si akla geliyor.
Elbette ki, Türkçe ve Kürtçe başka birçok mevlit mevcuttur. Lakin ilk yazılanların bu iki eser olması itibariyla, bunlar haklı bir şöhrete kavuşmuşlardır.
Tıpkı Türk toplumunda olduğu gibi, Kürtlerde de değişik vesilelerle mevlitler okunur. Bunlar kısaca şunlardır;
- Hz. Peygamberimizin dünyaya teşriflerinin yıl dönümlerinde
- Dinî merasimler ve zikir ve ayinlerinde
- Çocukların doğumu sebebiyle ve bazen doğumun 40. günü vesilesiyle
- Ölülerin haftalarında, kırklarında ve yıl dönümlerinde
- Adak ve nezirlerde
- Bazen düğün ve derneklerde
- Değişik vesilelerle yapılan toplantılarda da mevlit okunur.
Mevlit okuma adeti birkaç yıl öncesine kadar çok daha yaygın iken, şimdilerde yavaş yavaş bu adet azalmaktadır.
Ancak okunduğunda “Tevhid”le başlanır, “Naat” kısmıyla devam edilir ve diğer bölümler de okunup Merhaba Bahsi de okunduktan sonra, Münacat ve Dua da okunur ve bitirilir.
Dolayısıyla Hz. Peygamberin teşriflerinden sonraki bölümler okunmaz.
Bu çalışmanın kaynağı olan nüsha hakkında;
Bateyî Mevlidi’nin elinizdeki bu nüshası 06hk4390 numarasıyla Milli Kütüphane’de bulunmaktadır. Nüsha nesta'lik yazı tipiyle yazılmış tek sayfa boyutu 145x210 mm ebatlarındadır.
Yazı alanı boyutu ise 115x180 mm’dir. Ciltsiz olan nüshanın söz başları kırmızı renktedir. Şirazesi dağınık, kenarları yıpranmış ve varaklarında geniş lekeler vardır.
İlk sayfanın son beyti, ikinci sayfanın son iki beyti, üçüncü sayfanın ilk beyti, dördüncü sayfanın ilk ve son beyitleri ve altıncı sayfanın ilk beytinde olduğu gibi nüshanın birçok yerinde eksiklikler vardır.
Nüsha 40 sayfadan oluşup “Haza Kitabu’n Mevlûd-i Nebî salallahu aleyhivesselem” ile başlar ve “Temmet bi avnillahi ve hüsnü tevfikihi fi asrel-isneyn fi seneti 1240” ifadesi ile son bulur.
Bu nüsha 557 beyit olup “Hemdê bêhedd bo Xwedayê alemîn” mısrasıyla başlar ve tamamı 16 bölümden oluşur. (bkz. Sadînî: 2010).
Eserin bölüm başları kırmızı renkle Farsça yazılmış olup “Bo cemîê mumînûn û salihe/ bo feqîrê Bateyî el-Fatihe” beyti ile son bulur.
Ayrıca nüshada mevlitlerde gelenek olarak görülen “Ger divêtin hûn ji narî bin necat / Bi eşq û şewqek hûn bibêjin es-selat” mütekerrir beyitler ana metinde yer almamaktadır.
Ancak biz hazırladığımız bu nüshanın çeviri yazılı Kürtçe kısmı ve onun Türkçeye çevrilmiş kısmında bu beyitleri bölüm sonlarına ilave ettik.
Çünkü bu Mevlid-i Şerif’in halk tarafından çeşitli vesilelerle okunacağına inanıyoruz. Bu nüshayı tercih etmemizin en önemli sebeplerinden biri elimize geçen 1240/1823-4 istinsah tarihi itibariyle en eski nüsha özelliği taşımasındandır.
Gerçi Bateyî’nin Mevlid’i üzerine bir yüksek lisans tezi hazırlayan Ziver İlhan’a göre bu nüshadan daha eski bir nüsha da mevcuttur. Ancak bu nüsha elimize geçmemiştir (bkz.İlhan: 2013).
Ayrıca nushanın Milli Kütüphane’de bulunması ve okunaklı olması diğer tercih sebeplerimizdendir. Bu el yazması metin, tarafımızca 2010 yılında Nûbihar Yayınları arasında çıkan Mela Huseyînê Bateyî/Jiyan û Berhem isimli çalışmamızın sadece ilk baskısına tıpkıbasım olarak eklenmiştir.
Belirttiğimiz eksiklikleri Huseyin Şemrexî’nin Nûbihar Yayınları arasında çıkan mevlit çalışmasına dayanarak yeniden düzenledik.
Kimi zaman nüshada da karşımıza çıkan istinsah hatalarını bu şekilde tamir ettik.
Teberruken Mela Hüseyîn Bateyî'nin Mevlid-i Nebisi başladığı bir bölümü (1 ve 11 arası beyitler) okuyucularımızla paylaşalım;
Hemdê bêhed bo Xwedayê ‘alemîn
Ew Xwedayê daye me dînê mubîn
Em kirîne ummeta xeyrul-beşer
Tabi‘ê wî muqtedayê namiwer
Ew Xwedayê maliku’l-mulkê ‘ezîm
Daye me mîrasa Qur’ana Kerîm
Dînê me kir kamil û ni‘met temam
Ye‘nî da me Ehmed û daru’s-selam
Ew Xwedayê bênezîr û zulcelal
Bêmîsal û bêheval û bêzewal
Raziqê bêdest û pa û mar û mûr
‘Alîmê sirra negotî der sudûr
Karisazê bende û sultanê can
Rahîm û Rehman Letîf û Mêhrîban
Asîmanê bêstûn, wî kir bedîd
Suretê ba xal û xet, wî aferîd
Hêvîdarîn em, ji te şahê Kerîm!
Îhdîna ya Reb sirate’l-musteqîm
Nê ji me sûc û xeta tên û sitem
Lê ji te îhsan û xufran û kerem
Ya Reb îmanê dixwazîn em, mudam
Jêrê alaya Muhemmed wesselam
Ger divêtin hûn ji narî bin necat
Bi eşq û şewqek hûn bibêjin es-selat
Türkçesi ise;
Sonsuz hamd olsun Âlemlerin Rabbine
O ki bizi tâbi kılmış din-i mübîne
Bizi hayrulbeşerîn ummeti kılmış
Meşhur öndere tabi eylemiş
O Allah ki mülk-i azimin maliki
Bize miras kılmış Kur’an-ı Kerim’i
Dinimizi kâmil kılıp tamamladı nimeti
Yani bize vermiş Darusselam ile Ahmed’i
O eşsiz Allah ki Zülcelal’dir
Benzersiz emsalsiz ve bî-zevaldir
Düşküne, yılana ve karıncaya Rezzak’tır o
Sinede saklı sırların âlimidir o
Bütün bende ve sultanları yaratan
Rahim, Rahman, Latif ve Mihriban
Sütunsuz asumanı o aşikâr kıldı
Hat ve benli hoş sureti o yarattı
Ümidvarız senden ey Şah-ı Kerîm
“İhdina ya Rab siratü’l-Müstakîm” 1
Bizden gelir suç, hata ve sitem
Amma senden ihsan gufran ve kerem
Ya Rab! senden iman isteriz müdam
Muhammed’in sancağı altında vesselam
Ateşten azad olmayı diler isen gönülden
Aşk ve şevk ile salavat getirin dilden
Kaynakça;
- Doskî, Tehsîn Ibrahîm. “Jêderên Mewlûda Melayê Bateyî.”
- Uluslararası Beytüşşebap ve Mela Hüseyin Batevî Sempozyumu. (20-21 Eylül 2014). Şırnak Üniversitesi Yayınları.
- İlhan, Ziver. (2013). “Mewlûda Mela Huseynê Bateyî.” Mardin: Artuklu Üniversitesi Kürt Dili ve Kültürü ABD. (Basılmamış Master Tezi).
- Melayê Bateyî. (1992). Mewlûd. (Haz.: Zeynelabidîn Zinar). İstanbul: Fırat Yayınları. - -. (2014). Mewlûd. (Haz.: Huseyin Şemrexî). İstanbul: Nûbihar Yayınları.
- Sadinî, M. Xalid. (2010). Mela Huseyînê Bateyî/Jiyan û Berhem. İstanbul: Nûbihar Yayınları. - -. (2012). Mela Huseyînê Bateyî/Jiyan û Berhem. İstanbul: Nûbihar Yayınları.
- Sağnıç, Feqî Huseyin. (2002). Dîroka Wêjeya Kurdî. İstanbul: İstanbul Kürt Enstitüsü Yayınları. Süleyman Çelebi. (2009). Mevlid-i Şerif. (Haz.: Mehmet Akkuş; Uğur Derman). Ankara: DİB Yayınları. - -. (2013).
- Mevlid (Haz.: Necla Pekolcay). İstanbul: Dergah Yayınları. Yüksel, Müfit.
- “Mela Hüseyin Batevî ve Mevlid-i Şerifleri.” Uluslararası Beytüşşebap ve Mela Hüseyin Batevî Sempozyumu. (20-21 Eylül 2014). Şırnak Üniversitesi Yayınları. M. Xalid Sadini
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish