Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri’nden (ÖDBG) ekonomistler ile Maliye Bakanı arasında toplantılar yapılmış olmasına ve bir dizi teklif sunulmasına rağmen henüz hiçbir kararın verilmediğini ve ekonomik durumun nereye gittiğinin bilinmediğini ifade eden Sudan Komünist Partisi Merkez Komitesi Üyesi Sıdıdık Yusuf, takip edilen politikada netliğin olmamasının yanı sıra çok yavaş adımlar atıldığını söyledi.
Independent Arabia’ya konuşan Sıddık Yusuf, Sudan Başbakanı Abdullah Hamduk'un 1987 yılına kadar Komünist Parti’nin üyesi olduğunu ancak İngiltere'de yüksek lisans ve doktora yapmak üzere ülkeden ayrılmasının ardından parti ile olan iletişimini ve üyeliğini kaybettiğini söyledi.
Bakanlar Kurulu’nda Komünist Parti’den üyelerin bulunduğu yönündeki haberleri yalanlayan Yusuf, bakanlarla yapılan görüşmelerde ve istişarelerde özgürlük ve değişim koalisyonuyla birlikte yer aldıklarını ve önerilerde bulunduklarını teyit etti.
Komünist Parti’nin Cafer en-Numeyri’nin liderliğindeki 1969 darbesine katılmadığını ifade eden Yusuf, Numeyri’nin iktidara katılması için Abdulhalık Mahcup ile temasa geçtiğini, fakat partinin demokrasiye karşı gerçekleştirilen askeri bir darbe tarafından oluşturulan yönetime katılmayı reddettiği belirtti.
Öte yandan partinin benimsediği sloganlarla hareket etmesinden ötürü darbenin memnuniyetle karşılandığı ifadesini kullanan Yusuf, beş aydan daha kısa bir süre içerisinde Numeyri’nin bu sloganları terk ettiğini ve onunla parti arasında bir anlaşmazlığın patlak vermesinin ardından Babiker Nur ile Haşim el-Atta’nın parti üyeleri olmaları dolayısıyla Devrim Konseyi'nden ayrıldıklarını söyledi.
Askeri darbe
Sıddık Yusuf, 11 Nisan 2019'da eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir rejiminin devrilmesinden bu yana Sudan Komünist Partisi'nin askeri bileşene yönelik sert tutumunu neden sürdürdüğüne dair soruya şöyle cevap verdi:
"Özellikle gençler tarafından büyük bir çaba sarf edildi. Rejimin devrilmesinde ana faktör buydu. Fakat o zaman yönetimi ele geçirdikten sonra kendisini askeri konsey olarak isimlendiren güvenlik komitesi, devrim sürecini nihayete varmadan kesmek için girişimde bulundu. Bundan dolayı Komünist Parti, 12 Nisan'da ülkede yaşananların bir askeri darbeden ibaret olduğunu söylediği bir açıklama yaptı. Afrika Birliği (AfB) de dahil olmak üzere uluslararası toplumun tamamı bizim bu görüşümüzü destekledi. Öte yandan Afrika Birliği, askeri otoriteyi tanımadığını ilan ederek Sudan'ın üyeliğini dondurma kararı aldı. Bu, bizim üzerinde olduğumuz yolun doğruluğunun bir kanıtıdır. 100 gün kadar ülkede daha iyi şeylerin başarılması için bekledik. Ancak şimdiye kadar, halkın üzerindeki yükün hafifletilmesine ilişkin atılan adımlar oldukça yavaştı. Fakat özgürlük ve değişim koalisyonu içerisinde bulunan müttefiklerimiz, ordu tarafından yapılanların devrim yanlısı bir tutumun göstergesi olduğunu düşünerek askeri konsey ile müzakere edilmesi gerektiğini öne sürdüler. 13 Mayıs-16 Mayıs tarihleri arasındaki toplantılarımızda, bir parlamento, bir kabine ve bir de egemenlik konseyi olmak üzere iktidarın üç sacayağı üzerine tesis edilmesi hususunda anlaştık. Ancak daha sonra egemenlik konseyi üyeliğine dair anlaşmazlıklar ortaya çıktı. Ordu egemenlik konseyindeki on sandalyeden yedisinin kendisine tahsis edilmesini istedi. Ancak aynı oran özgürlük ve değişim koalisyonu tarafından da talep edildi. Bu anlaşmazlık, 3 Haziran'da ordu genel komutanlığı önündeki oturma eyleminin sonlandırılması operasyonları sırasında yaşanan katliama dek devam etti. Operasyonlar sırasında 200 kişi hayatını kaybetti, 500'den fazla kişi yaralandı ve 100 kadar vatandaşımız kayboldu. Bu durum siyasi krizi daha da şiddetlendirdi ve askeri konsey ile devam eden müzakerelerin askıya alındığı duyuruldu"
Arabulucunun çözümü
Sıddık Yusuf sözlerine şöyle devam etti:
"O sıra Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed askeri konsey ile aramızdaki sorunu çözmek için bir girişimde bulundu. İki tarafın üzerinde uzlaşacağı bir çözüm sundu. Egemenlik konseyinin 15 üyeden oluşmasını ve üyeliğin taraflar arasında eşit olarak paylaştırılmasıyla birlikte 15’inci üyenin ulusal bir kimliğe sahip bağımsız biri olmasını önerdi. Müzakerelerin bir arabulucunun vasıtasıyla yapılması koşuluyla öneriyi kabul ettik. Afrika Birliği de o sıra farklı bir girişimde bulunarak, her iki girişimin birleştirilmesi üzerine anlaştık. Müzakereler, nihayet 17 Ağustos'ta Anayasal Bildiri olarak bilinen anlaşmayla sonuçlanıncaya kadar devam etti. Bize göre eksik bir anlaşmaydı. Nitekim özgürlük ve değişim koalisyonu dört mühim eksende geri adım atmıştı. Bunlar, egemenlik konseyine güvenliği denetleme, kurulan dört komisyonun üyelerini atama ve başkanını belirleme, savunma ve içişleri bakanlarını atama yetkilerinin verilmesi ve ordunun sorumluluğunun kabineye değil egemenlik konseyine verilmesiydi. Bu eksik anlaşma ve kabul etmediğimiz tavizler nedeniyle yönetim organlarına katılmayı reddettik. Bununla birlikte halen özgürlük ve değişim koalisyonun bir üyesiyiz ve üzerinde uzlaşıya varılan anlaşmalara, kararlara ve programlara bağlıyız. Bunun yanı sıra devrimin hedeflerine ve barış, özgürlük ve adalet sloganlarına bağlılığımız da devam ediyor"
Yavaş adımlar
Aradan geçen 100 günün ardından geçiş hükümetinin performansına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Yusuf şunları söyledi:
"Bu dönemde daha iyi başarıların elde edilmesini beklerdik. Evet, kamu hizmetinde kısmi bir reform ve eski rejimin kurumlarının tasfiye edilmesi gibi başarılar sağlandı. Ancak kitleler için önemli olan bir diğer mesele insanlar üzerindeki yükün hafifletilmesi meselesidir. Bu hususta atılan adımlar çok yavaş. Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri’nden (ÖDBG) ekonomistler ile Maliye Bakanı arasında toplantılar yapılmış olmasına ve bir dizi teklif sunulmasına rağmen henüz hiçbir kararın verilmedi. Öte yandan ekonomik durumun nereye gittiğinin bilinmiyor ve takip edilen politikada bir netlik yok. Temel mallara yönelik sübvansiyonlarının kaldırılmayacağına dair genel göstergeler var. Ayrıca bütçede sağlık ve eğitimin yüzde 30 ila 40 gibi oranının olup olmayacağını bilmiyoruz. Ne olacağını bilinmiyor. Tüm bunlar hoşnutsuzluğun artmasına sebep olacak durumlardır. Kendisi uğruna devrimin gerçekleştirildiği taleplerin yerine getirilmesini istiyoruz. Bununla birlikte arzumuz, ülkede barışın sağlanması, ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesi ve ortak çıkarlara dayalı dengeli bir dış politikanın kurulmasıdır"
Kusurlar ve ihtiyaçlar
Sıddık Yusuf, özellikle ekonomik alandaki başarısızlıkların sebeplerinin ne olduğuna ilişkin sorulan bir soruya şöyle yanıt verdi:
"Bu bağlamda atılan adımların doğru olduğunu düşünmüyorum. Özellikle finans, ticaret, sanayi ve tarım başta olmak üzere kamu meseleleriyle ilgili bakanlar arasında sık sık toplantılar yapılmasını ummuştuk. Böylece alternatif politikalar programı tartışılacaktı. Ancak bu gerçekleştirilemedi. Bu hükümetin büyük bir başarısızlığıdır"
Suçlamalar
Sıddık Yusuf, devletin yürütme organına katılmayı reddetmesine rağmen partisinin bakanlıklardan bir kısmını ve başbakanlığı elinde bulundurduğuna dair suçlamaları şöyle cevapladı:
"Eğer Komünist Parti'nin Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında konuşuyorsanız bu doğru değil. Komünist Parti'nin kabinede hiçbir üyesi bulunuyor. Fakat bakanlarla olan görüşmelerde ve istişarelerde özgürlük ve değişim koalisyonuyla birlikte yer alıyor ve önerilerde bulunuyoruz. Her düzeyde görüş, vizyon ve toplantı gerektiren tüm çalışmalara partimiz katkı sunuyor. Başbakan Abdullah Hamduk, 1987 yılına kadar Komünist Parti'nin bir üyesiydi. Fakat İngiltere'de yüksek lisans ve doktora yapmak üzere ülkeden ayrılmasının ardından parti ile olan iletişimini ve üyeliğini kaybetti. Beşir rejimi Haziran 1989'da iktidar olduktan sonra kamu hizmetinden ayrıldı. Çalışmalarına devam etti ve doktorasını tamamladı. Bundan sonra ülkeyle herhangi irtibatı olmadı. Ülkeye geri döndükten sonra da partiye tekrar üye olması gibi bir durum söz konusu olmadı"
Numeyri ile ortaklık
Komünist Parti, 1989'da askeri bir darbe gerçekleştirerek demokratik rejimi baltalama sürecine katılan İslamcılar ve askerlerden hesap sorulması çağrısında bulunurken, kendisi 1969’daki Numeyri darbesine katılmakla itham ediliyor. Komünist Partisi Merkez Komitesi Üyesi Sıddık Yusuf, bu suçlamalara şöyle cevap verdi:
"Komünist Parti, Cafer en-Numeyri liderliğinde yapılan 1969 darbesine katılmadı. Numeyri, Abdulhalık Mahcup'un tarafından temsil edilen Komünist Parti liderliğini hükümete katılmaya davet etti. Fakat parti demokrasiye karşı gerçekleştirilen askeri bir darbe tarafından oluşturulan yönetime katılmayı reddetti. Evet, Devrim Komutanlığı Konseyi'nde Babiker Nur ile Haşim Atta gibi parti üyeleri vardı, fakat onlar Komünist Parti temsilcileri olarak değil, Özgür Subaylar Grubu’nun üyeleri olarak katıldılar. Bu örgüt eski Devlet Başkanı İbrahim Abboud döneminden (1958-1964) bu yana varlığını sürdürdü. Örgüt Arap milliyetçiliği temelinde hareket ediyordu. Bu yüzden Libya, Mısır ve Sudan olmak üzere ‘Arap Üçlüsü’ olarak biliniyordu. Partinin benimsediği sloganlarla hareket ettiği için darbe memnuniyetle karşılandı. Fakat beş aydan daha kısa bir süre içerisinde Numeyri bu sloganları terk ederek onunla parti arasında bir anlaşmazlık patlak verdi. Yaşanan bu anlaşmazlığın ardından Babiker Nur ile Haşim Atta, parti üyeleri olmaları dolayısıyla Devrim Konseyi'nden ayrıldılar"
Sıddık, Komünist Parti’nin bu darbeyi memnuniyetle karşılamasının büyük bir hata olduğunu düşünüp düşünmediği hakkında sorduğumuz soruya şöyle yanıt verdi:
"Evet, bir diktatörlük rejimiydi. Bizim desteğimiz hedeflere ilişkindi. Demokrasiye giden yolu açmasını bekledik. Çünkü Devrim Konseyi, iki yıl iktidarda kaldıktan sonra genel seçimlere gidileceğini söyledi. Ancak bu taahhüdünü yerine getirmeyerek, bundan dolayı anlaşmazlıklar yaşandı"
Sıddık, Komünist Parti üyesi Haşim el-Atta’nın öncülüğünde 1971'de Numeyri’ye karşı yapılan darbe ve bunun planlanmasından Komünist Parti’nin haberi olup olmadığına ilişkin soruya şu sözleriyle cevap verdi:
"Evet, bu darbenin Haşim el-Atta ve diğer bazı kişiler tarafından gerçekleştirildiği doğrudur. Fakat bunu partinin üyeleri olarak değil Sudan ordusundaki subaylar olarak yaptılar. Komünist Parti o sıra yaptığı açıklamada bunu askeri bir darbe olarak nitelendirdi. Partinin bu konuda hiçbir bilgisi yoktu ve planlama hususunda da hiçbir şekilde rol oynamadı. Komünist subaylar, darbeyi gerçekleştiren subayların bir parçasıydılar"
İslamcıların gerekçeleri
Fakat Komünist Parti’nin dile getirdiği gerekçeler, İslamcıların son darbelerini haklı çıkarmak için ifade ettikleriyle aynıydı. Sıddık bununla ilgili olarak, "Komünist Parti’nin gerekçeleri ne olursa olsun, bir askeri darbenin yasadışı ve yanlış bir eylem olduğunu açıkça belirttik. Çünkü bu demokrasi ve insan haklarına aykırı bir harekettir. Komünist Parti bile yapmış olsa, bu yanlıştır" ifadelerini kullandı.
Öte yandan eski rejimin sembol isimlerinin yargılanmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Yusuf, "Şu an onların mahkemede yargılandıkları bir süreçteyiz. İntikam istemiyoruz. Onların sloganları gibi sloganlar yükseltmiyoruz. Onların Sudan halkına yaptığı gibi ne işkence ediyor ne onları öldürüyoruz. Tek isteğimiz onların mahkemeye çıkmış olmalarıdır. Onlar ile aramızda bulunan ayrım çizgisi budur. Onlara karşı verilen her kararı kabul edeceğiz"
Uluslararası Ceza Mahkemesi
Sıddık Yusuf, Ömer el-Beşir’in Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) teslim edilmesi meselesiyle ilgili olarak şunları söyledi:
"Partim ve ben Darfur'da insanlığa karşı işlediği suçlar nedeniyle Ömer el-Beşir’in Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne teslim edilmesini istiyoruz. Burada 300 binden fazla insan öldürülerek, dört milyondan fazla vatandaş yerinden edildi. Bu suçları kimin işlediği bellidir ve bu suçlar zaman aşımına tabi değildir. Sudan hukuku, insan hakları ihlallerine ilişkin hükümler içermiyor. Bundan dolayı onun UCM’ye teslim edilmesi talep edildi. Darfur, Mavi Nil ve Güney Kordofan'da savaştan zarar gören herkes bunu istiyor. Biz de özgürlük ve değişim koalisyonu olarak bunu talep ettik. Fakat icra etkisi bizde değil. Bu hususta karar verecek olan yetkili organ hükümettir"
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Adem İpekyüz