Müslüm Doğan, Türkiye’de daha çok Kürt-Alevi kimliğiyle tanınan bir isim.
Alevilik üzerine yaptığı çalışmalarla bilinen Doğan, Pir Sultan Abdal Derneği’nin de önceki dönem genel başkanı.
Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) kuruluşunda yer alan ve ilk dönem Merkez Yürütme Kurulu üyeliği yapan Doğan, Haziran 2015 genel seçimlerinde İzmir 2. Bölge Milletvekili olarak Meclis’e girdi.
Doğan, 1 Kasım seçimlerinden önce Ahmet Davutoğlu başbakanlığında kurulan seçim hükümetinde Kalkınma Bakanı olarak görev aldı.
24 Haziran 2018 seçimlerinde aday gösterilmeyen Doğan, bir süre süre sonra HDP’den istifa etti.
Kamuoyunda “aday gösterilmediği için istifa etti” denilse de Doğan, istifa gerekçesini “Kurucusu olduğum partinin geldiği noktayı artık siyaseten taşıyamadım" sözleriyle açıkladı.
Bir süre aktif siyasete uzak kalan Doğan’ın ismi şimdi de Ahmet Davutoğlu’nun kuracağı yeni partiyle anılıyor.
Davutoğlu’nun yeni kuracağı partinin kurucuları arasında, eski HDP’li Doğan’ı da görmek istediği iddia edildi.
Doğan, yeni parti iddialarından Türkiye’deki Kürt-Alevi sorununa, HDP’den istifasından Barış Pınarı Harekatı’na kadar bir çok soruyu Independent Türkçe için yanıtladı.
'Paradigmayı geliştiremeyecek bir oligarşik yapı vardı'
-HDP’den istifanızla başlamak istiyorum. İstifanızın aday gösterilmeme ile bir ilgisi var mıydı, neden istifa ettiniz?
O konuyla ilgili bir açıklama yapmıştım. Bundan sonra yapacağım hiçbir açıklamanın faydası olmaz. O arkadaşların yolu açık olsun. O dönemde eleştirimi yaptım. Eleştiriyi tekrar gündeme getirmenin hiçbir faydası olmaz.
O dönem oligarşik bir yapı vardı. Paradigmayı geliştiremeyecek bir oligarşik yapı... Bu oligarşik yapının sokakta siyaset yapması benim tarzım değildi. Paradigmayı anlamayan kadroları var. Paradigmayı eleştiremeyen kadrolar bir oligarşik yapı oluşturdular. O tartışmalara tekrar girmenin doğru olmadığını düşünüyorum.
'Türkiye Kürt sorunu yüzünden demokratikleşemiyor'
-Bir demecinizde “Kürt meselesi yalnızca Kürtlerin sorunu olmaktan çıkmıştır” dediniz. Sorun Kürtlerin değilse kimin sorunu?
Kürt sorunu hemen hemen dünyadaki tüm halkların sorunudur, özellikle başta Ortadoğu olmak üzere. Tüm Ortadoğu halklarının artık sınırını aşmış uluslararası bir sorun haline gelmiştir. Kürt sorunu öyle basit bir sorun olarak algılanamaz. Türkleri de Kürtleri de aşmıştır. Ülkemizi vatanımızı dikkate alacaksak bu ülkede herkesin sorunudur.
İskilip’teki bir insanın da sorunu, Yozgat’taki, Şırnak İdil’deki bir insanın da sorunudur. Bu sorun herkesi etkilemekte. Bu ülke demokratikleşemiyorsa Kürt sorunu yüzünden demokratikleşemiyor. Adaletsizlik varsa, hukuksuzluk varsa Kürt sorunu nedeniyle. Sorunlar birbirini etkiliyor, tetikliyor ve maalesef şu anki durumu yaşamaya mecbur kalıyoruz.
'Devlet artık Alevi inanç ve öğretisine müdahale etmemeli'
-Türkiye’de Kürt sorunu gibi Alevi sorunu da görmezden geliniyor. Bu durumda Alevi sorununun Alevilerin sorunu olmaktan çıktığını söyleyebilir miyiz?
Aleviler olarak temel ilkemiz eşit yurttaşlıktır. Kendi inanç ve öğretilerinin sorgularını öne koymaktan çok, bir eşit yurttaşlık temelinde, halkın sorunlarının çözümü için gerçekten bir paradigma oluştu. Eşit yurttaşlık, inanç ve hürriyetlerin ileri kuşaklara aktarılması önündeki tüm sorunları çözmek üzere Alevi sorunu artık herkesin sorunu hale gelmiştir.
Geçmişte karanlık güçler Alevi-Sünni çatışması üzerinden bir devlet aklı yaratmaya çalıştılar. Devlet içinde ve dışındaki oligarşik yapılar bu sorunların ağırlaştırılmasına neden oldular. Ama bugün gelinen noktada Aleviler, inanç ve öğretilerinin önündeki sorunları çözmek istiyorlar. Cemevlerine hukuki statü istiyorlar. İnanç ve öğretilerinin asimilasyon süreçlerinden hızlıca uzaklaştırılmasını istiyorlar. Devlet artık Alevi inanç ve öğretisine müdahale etmemelidir, onların inanç ve öğretilerinin özgürleşmesi için elinden gelen tüm olanakları ortaya koymak zorunda.
'CHP Kürt sorununun çözümünü üstlenmeli'
-Genel durumu göz önünde bulundurduğumuzda şu an Türkiye’nin gereksinim duyduğu temel ihtiyaç nedir?
Temel ihtiyaç ekonomik sorunlar gibi görünüyor ama bu ekonomik sorunlara neden olan Kürt sorunudur ve çözülmesi gerekiyor. Yeni kurulacak partilere de gidip zaman zaman katkıda bulunuyoruz, bu yanlış anlaşılıyor. Demokratik çözüm için tüm siyasi partilerin bu işe destek vermesi gerekir.
Mesela ben bir ara CHP’nin bu konuda zorlanmasını istedim, 'CHP bu sorunu üstlenmek zorunda' dedim. 'CHP üstlenirse sorun daha çabuk çözülecek' dedim. Diğer partiler –MHP’yi bunun dışında tutuyorum- bu sorunu merkezine alırsa, çözüm daha da kolaylaşacak ve AKP’nin bugünkü rejimini zora sokacak. Bu yüzden yeni kurulacak partilerin bu sorunları merkezine alması bence çok önemli bir konu olacaktır.
'Barış Pınarı Harekatı kabul edilemez, kesinlikle ret ediyorum'
-Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine düzenlediği Barış Pınarı Harekatı’nı nasıl yorumluyorsunuz. Harekatı doğru buluyor musunuz, gerekli miydi?
Bence değil. Ben halkların kendi sorunlarını kendi içerisinde çözmelerini istiyorum. Bir operasyon, bir müdahale adına ne derseniz deyin, kesinlikle kabul edilemez ve ben kesinlikle reddediyorum. Bu sorunların derinleşmesine neden olur. Siz oradaki sorunu 30 kilometre öteliyorsunuz. 30 kilometre sorunu ötelemek, sorunu çözmek değildir. Gözyaşına, kan akmasına neden olmak sorunu ötelemekten başka bir şey değildir. Suriye'deki sorun, demokratik barışçıl yöntemlerle çözülebilecek, müzakere edilebilecek bir konu iken, bunu ötelemek ve aşırı güvenlikçi politikalarla çözümsüz hale getirmek demektir.
'Kürt, Alevi ve insan hakları sorunlarını iletmek üzere Davutoğlu’na gittik'
-Ahmet Davutoğlu’nun kuracağı yeni parti için görüştüğünüz, hatta partinin kurucular kurulunda yer alacağınız bile iddia edildi. Davutoğlu ile görüştünüz mü, partide yer alacak mısınız?
Çalışmalar içerisinde Sayın Başbakan'ın benden nezaket gereği bir talebi oldu. Bana bir program taslağı sunuldu. Parti programında yer verilmek üzere; Kürt meselesi, insan hakları ve Alevi sorunları konusunda, görüşlerimizi ilettik. Anadilin doğal bir hak, tartışmasız ibir htiyaç olduğu orada belirtildi. Alevi inanç ve öğretisi meselesi, özgürlükçü laiklik, ülkenin hızlıca demokratikleşmesi meselesinde de kendimizce uygun bulduğumuz önemli ifadeler parti programına geçmek üzere iletildi. Yani samimi gruplar, kendi eksenlerinde mücadele veriyorlar ve saygı duymak gerekir. Ama bu partinin kuruluş aşamasında olsun, sonradan olsun katılmam söz konusu değildir. Bu tür iddalara üzülüyorum.
Ben artık siyaset yapmak isteyen bir insan değilim. Benim de geçmişte içinde olduğum bazı yapılar, dar bir siyaset alanında, çıkmaz sokakta siyaset ürettiklerini sanıyorlar; bu çok yanlış bir şey. Ülkede siyaseti, demokrasiyi, özgürlükleri geliştirmek için yeni bir politika olmalı. Ben bunları söylediğimde, bir grup insan hemen eleştiriyorlar. 'Müslüm Doğan zaten gidecekti' diyorlar, hakarete varan gayri insani eleştiri sınırını aşan yorumlar yapıyılıyor. Ben bunları kimin yaptığını biliyorum. Ama bizim ülkenin geleceğine ilişkin konuşmamız lazım. Herkes ile konuşmamız lazım.
Bu ülkede yaşayan herkes birbirine sorunları anlatabilmeli ve bir yüzleşme gerçekleşmeli. Geçmişimiz çok karanlık ve ağır. Bunların hepsinin muhasebesini yapmalıyız. Ama tarihle yüzleşme ve hamaset siyasetine dönmemeli. Öç alma anlamını içermemeli. O geçmişin olumsuz örneklerini gelecekte yaşamamak üzere ele almalıyız. Dersim, Zilan, Koçgiri, Çorum, Sivas… Bunların yaşanmaması için nasıl bir siyaset üretmemiz gerektiğini artık bilmemiz lazım. Kürt sorunu konusunda ağır bedeller ödendi. Bundan sonra hiçbir ağır bedel ödenmemeli. Bu beklenen siyasetin önüne set olmalıyız. Tüm kaygı ve çabamız budur.
'Yapılan eleştirileri normal karşılıyorum'
-Davutoğlu ile görüştünüz diye Alevi toplumundan tepki aldınız mı?
Hayır. Arkadaşlar benden öğrendikten sonra 'Tabii ki başkanım, bu konuda görüşmeler ve diplomasi yapabilirsiniz' dediler. Çünkü onların 'bizim düşüncelerimiz, inancımızla ilgili olsun, Kürt sorununa bakışımız ile ilgili olsun' kuşkuları yok. Kimi arkadaşlar Davuftoğlu ile görüşmeye katılmamızı istedi ama çoğunluk katılmamız yönünde fikir beyan etti. Doğrusu yapılan eleştirileri normal karşılıyorum.
'Demokratik olmayan ülke yaşayamaz'
-Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Burası bizim ortak vatanımız. Bu cumhuriyetin hızlıca demokratikleşmesi lazım. Demokratik olmayan cumhuriyet yaşayamaz ve adaletli olamaz. İnsan hakkı ihlalleri çoğalır. Ortak vatan ve birlikte yaşamı savunmalıyız. İnançlara saygıyı esas almalıyız. Bu siyaset zemini ve siyasi üretimsizlik, bunları maalesef olumsuz yönde etkiliyor. Çok güzel bir ülkede yaşıyoruz. Kardeşçe, barış içerisinde, bir arada yaşama koşullarına herkesin katkı sunmasını bekliyorum.
© The Independentturkish