Marmara Depremi’nin üzerinden sadece 87 gün geçmişti.
Türkiye bir yandan depremi konuşup bir yandan doğal afetin yaralarını sarmaya çalışırken bu kez Düzce'deki 7.2 büyüklüğündeki deprem ile sarsılıyordu.
20 yıl önce 845 insan hayatını yitirdi, binlerce kişi yaralandı.
Dönemin Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi'nin açıklamaları bu yöndeydi.
Ve deprem sadece Marmara’da değil ülkenin tamamında ciddi bir tehditti.
Öyle ki; resmi kurumlar 17 Ağustos 1999’daki kırılmaların Düzce fayının doğu bölümünü tetiklediğini söylemişti.
Geçen onca zaman içinde Türkiye, depremden gerçekten gerekli dersleri alıp almadığını tartışıyor.
Bir bakıma her sarsıntı sonrası aynı kaygılar, aynı konular konuşuluyor.
Faylar, toplanma alanları, hangi zeminlerin sağlam olduğu, ilk yardım, olası ekonomik ve can kayıplarının yanı sıra en çok anılan meselelerin başında doğal olarak binalar geliyor.
Türkiye'deki yapıların toplam yüzölçümü 30 buçuk milyon metrekareyi buluyor.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) 2019'un Ocak-Haziran arasını kapsayan yapı izin istatistiği araştırması böyle diyor.
Araştırmaya göre bu yapıların 13,6 milyon metrekaresi konut, 11,7 milyon metrekaresi konut dışı ve 5,2 milyon metrekaresi ise ortak kullanım alanı. Aynı araştırma yapı ruhsatı verilen yapıların yüz ölçümünün yüzde 60,1 azaldığını söylüyor. Daire sayılarına göre İstanbul 20 bin 712 daire ile en yüksek paya sahip. İstanbul'un ardından Konya ve Ankara geliyor.
Bunlar en güncel veriler.
Ülkenin genel bina envanteri ve 81 ildeki riskli bina sayısı ile ilgili istatistikler ise o kadar güncel görünmüyor.
Bina envanteriyle ilgili en güncel çalışma 19 yıllık, riskli bina sayısı 2012'den
Deprem ülkesi Türkiye'de en güncel resmi bina envanteri 19 yıl, 81 ildeki hasarlı bina sayısı ile ilgili resmi veriler ise 7 yıl öncesine ait.
CHP Niğde milletvekili Ömer Fethi Gürer’in TBMM Başkanlığı’na 7 Şubat 2019’da deprem ile ilgili verdiği yazılı soru önergesine gelen yanıt hasarlı bina sayısı ile ilgili eldeki sayının güncel olmadığını kanıtlar nitelikte.
Gürer’in önergesini cevaplayan Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunu’nu işaret ediyor; eldeki riskli yapı verisinin 2012 tarihi itibarıyla olduğunu söylüyor:
6306 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 31 Mayıs 2012 tarihi itibariyle, 53 vilayetimizde 230 adet riskli alan ilan edilmiş ve 81 vilayetimizde 185.161 riskli yapı tespit edilmiştir. Bu yapı ve alanlarda bulunan 1 milyon 552 bin bağımsız birimden, 529 bin bağımsız birimin yıkım işlemleri tamamlanmış olup, yeniden yapılandırma faaliyetleri devam etmektedir.
CHP’li Gürer riskli yapılar ile ilgili verilerin 7 yıllık olmasıyla ilgili “O şekilde bir değerlendirmede bulunmak istemem, bu bakanlığın görüşü. Milletvekili olduğumdan bu yana soruyorum. 26. dönemde de benzer sorularım var. Uyarıcı olma amacıyla bakanlıkların ne yaptığını ortaya koymak istedim” diyor.
Gürer, 2000 sonrasında bina stokuyla ilgili yapılan bir çalışma olup olmadığı ile ilgili ise veri olarak farklı kaynakların bulunduğuna işaret edip söz konusu verilerin birbirini tamamlayıcı nitelikte olmadığını belirtiyor.
Bina stoku envanteri ile ilgili eldeki bilgiler 19 yıl öncesine dayanıyor.
‘Çevre Bakanlığı net bir rakam veremiyor’
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna, hem İstanbul hem Türkiye genelinde net yapı sayısının bilinmediğini vurguluyor:
Yapı stokumuzun envanterini bilmiyoruz. Geçen yıl imar barışını Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum açıklarken rakamları yine yaklaşık olarak söyledi. Net olarak bir rakam verilemiyor. Bir ihmalkârlık söz konusu. Elektronik ortamda bina sayısı tespit edilebilirdi. Elimizde net bir veri yok.
Suna, elde güncel bir verinin olmamasının deprem hazırlığı açısından risk barındırabileceği kanaatinde:
Güvenlikli bir kent yaratmamız lazım diyoruz. Önceliklerin belirlenmesi lazım. Bugün İstanbul’da yaklaşık 2 milyon konutu aynı anda yıkıp güvenli hale getiremezsiniz. Yapı stokunuzu ve barındırdığı riskleri bileceksiniz, inceleyeceksiniz, risk önceliğine göre bir sıralama yapacaksınız. Buna göre yıkılacak olanları yıkıp, güçlendirilmesi gerekenleri güçlendireceksiniz. Depreme karşı hazırlığın önemli bir bölümü de yapı stokunun envanterinin çıkarılmasıyla olur. Bunu da net olarak bilemiyoruz.
‘Türkiye'yi kapsayan güncel envanter çalışması yok, deprem kayıp modeli oluşturulmalı'
İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Doç. Dr. Özgür Özçelik deprem mühendisliği, yapı güvenliği, yapı sağlığının izlenmesi ve risk analizi konusunda uzman bir isim.
Çelik, İstanbul’da 2003 yılında bir deprem master planı hazırlandığını, orada bir envanter çalışması olduğunu hatırlatıyor.
İzmir’in ise güncellenmesi gündemde olan ve 1998’de hayata geçen Radius projesine katıldığını, bunun da önemli bir envanter çalışması olduğunu söylüyor.
Çelik, Türkiye genelindeki bina stoğunu kapsayan güncel bir envanter çalışmasının ise olmadığının altını çizip, deprem kayıp modeline dikkat çekiyor:
Deprem kayıp modeli belli bir deprem altında belli bir yerde kaç adet binanın nasıl etkileyeceğini, sayısal olarak verip analiz eden bir model. Depremden hiç etkilenmeden çıkacak, az, az hasarlı, hafif ve orta seviye hasarla çıkacak yapıları tahmin etmeye yarayan bir model. Belli bir yanılma payı var ama çok önemli. Bölgedeki deprem tehlikesi ile bölgedeki yapıların hasar görebilirlik özelliklerini birleştiren bir çalışma. Bu bağlamda binaların kalitesinin bilinmesi gerekiyor. Elimizde düzgün bir deprem kayıp modeli olmaması, envanter ve riskli bina sayısının bilinmemesi büyük bir dezavantaj. Deprem öncesinde yapılacak çalışmaların ve depremden hemen sonra yapılacak çalışmaların sağlıklı yapılabilmesi için bina sayısı bilgisinin elimizde olması gerekiyor.
Çelik, Türkiye’nin bir deprem kayıp modeline ihtiyacı olduğunu, bu sayede büyük bir deprem öncesi orta derece hasar görecek yapıların tespit edilip bunların güçlendirilebilmesi yönünde adım atılabileceğini söylüyor.
Böylesi bir bilgiye sahip olunmaması demek Türkiye'nin deprem ile mücadeleye nereden başlayacağını hala bilmez durumda olması demek.
Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı
Aslında Marmara depreminden bu yana çok sayıda araştırma yapıldı.
Onlardan en önemlisi Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı…
Bütünleşik Kentsel Gelişme Stratejisi Eylem Planı’nın (KENTGES) bir nevi devamı niteliğinde olan söz konusu plan 2012’de AFAD tarafından hazırlandı, 2023’ü hedef aldı.
Bu planın ana amacı, ”depremlerin neden olabilecekleri fiziksel, ekonomik, sosyal, çevresel ve politik zarar ve kayıpları önlemek veya etkilerini azaltmak ve depreme dirençli, güvenli, hazırlıklı ve sürdürülebilir yeni yaşam çevreleri oluşturmaktır.
(UDSEP-2023)
Deprem riski sürdürülebilir yaşam çevreleri oluşturan planda da yapı envanteri meselesi özellikle ele alınmıştı.
Planın ‘Güvenli Yerleşme ve Yapılaşma’ ile ilgili bölümünde öne çıkan stratejilerden biri de Türkiye’deki bina envanterinin çıkarılıp, mevcut yapıların hasar görebilirlikleri ve riskleri esas alarak gruplandırılmasıydı.
Planın 2017’de tamamlanması öngörülüyordu.
Görünen o ki; o öngörü tutmadı.
Doç. Dr. Özgür Özçelik buradan hareketle binaların sürekli yıkılıp yapıldığı Türkiye’de yaşayan bir ver tabanı olması gerektiğini yani sürekli güncellemeye ihtiyaç olduğunu belirtiyor.
Bazı büyükşehirlerdeki coğrafi bilgi altyapısı müdürlüklerinin güncel verilere sahip olduğunu ifade eden Çelik, tıpkı TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna gibi bunun genele yayılması gerektiği kanaatinde.
TÜİK'in 19 yıl önceki bina envanteri verisi ne diyor?
Öyle ki, TÜİK’in 2000 yılı verileri de hem çok eski hem o kadar sağlıklı değil.
O verilere göre 7 milyon 838 bin 875 binanın 1 milyondan fazlasının durumu hakkında bir bilgi bulunmuyor, Türkiye’nin en sorunlu bina stoku Rize (%65.7) ve Ardahan’da (%62) gösteriliyor.
TÜİK’in 2000 bina sayımı sonuçları bina yaş dağılımları ile ilgili en hızlı yapılaşmanın 1970 sonrası olduğunu, tespit edilen binaların yüzde 77’sinin bu tarihten sonra inşa edildiğinin belirlendiğini ifade ediyor.
Elbette 19 yıl içinde akan sular hesaba katıldığında bu ve buna benzer birçok bilginin deprem ile mücadele yolunda sağlıklı bir yol haritasının belirlenmesi için uygun olmadığı hayli açık.
TÜİK’in 2000’den önceki bina sayımı ile ilgili istatistikleri 1984’de açıkladığı düşünüldüğünde dünden bugüne var olan durumun iç açıcı olmadığını söylemek mümkün.
Öyle ki, 1984’den 2000’e uzanan 16 yıllık süre içinde 5 ve üstünde meydana gelen 9 büyük depremde 18 bin 908 kişi hayatını kaybetmişti.
Uzmanlar bina envanteri tespiti sonrasında yapılacak müdahaleler ve atılacak doğru adımların can ve mal kaybını azaltacağı noktasından birleşiyor.
TÜİK'in 2011’de yaptığı 'Nüfus ve Konut Sayımı' araştırmasına bakıldığında ise hane halklarının bina inşa yılı, bina kat sayısına göre dağılımı ve il ayrımında bina inşa yılına göre dağılımı dışında binaların yapısal özellikleri ve sağlamlık durumları ile ilgili ayrıntılı bir bilgi vermiyor.
TÜİK’in resmi 2017-2021 yıllarını kapsayan resmi istastistik programına bakıldığında ise planlanan Nüfus ve Konut Sayımı'na (NKS) daha iki yıl var.
2021'de yapılması planlanan NKS'nin hazırlık çalışmalarına 2015’den itibaren başlandığı belirtiliyor.
Ama bu çalışmanın da deprem öncesi atılacak adımlar ve yol haritasının çizilmesinde ne denli belirleyici olacak, orası meçhul.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ne diyor?
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yakın dönemi kapsayan hem bina sayısı hem riskli binaları içeren net bir verisi yok.
Yakın zamanda karşılaşılan tek rakam Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Fatma Varank’ın 5 Aralık 2018’de katıldığı Real Estate 360 etkinliğinde yaptığı açıklamada saklı.
Varank orada yaptığı konuşmada Türkiye’de yaklaşık 19,5 milyon konut bulunduğunu, nüfus artışına göre her geçen gün ülkedeki konut ihtiyacının arttığını söylemişti.
Hatırlanacağı gibi Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum da,18 Eylül’de kentsel dönüşüm toplantısında kararlaştırılan 5 yıllık eylem planını açıklamış; bu yıl itibariyle 25 bini İstanbul'da, toplam 65 bin binanın kentsel dönüşümünün başlatıldığını duyurmuştu.
Kurum, riskli alan ve yapılarda, toplamda 1 milyon 166 bin bağımsız birimin dönüşüm kapsamına alındığını açıklamış, yeni yapı denetim sistemiyle bugüne kadar 730 bin binanın denetlendiğini belirtmiş, bugüne dek 19,3 milyar lira bedel yatırılan imar barışı sonrası bakanlığın elinde 10 milyonluk bir veri geçtiğini açıklamış, imar affı ile riskli binaların kurtulmadığını söylemişti.
"Güncel bina envanterine ihtiyaç var"
Aslındaki yukarıdaki tespit de bir bakıma Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na ait.
Bakanlık için Sibel Süer Toybıyık’ın kaleme aldığı ‘Coğrafi Tabanlı Türkiye Bina Envanterinin Oluşturulması’ adındaki uzmanlık tezinde şu ifadelere yer veriliyor:
Tez çalışmasına göre, tüm kurum ve kuruluşlar ihtiyaç analizi kapsamında değerlendirildiğinde ise, belediye hizmetlerinden afet ve kriz yönetimine, mekâna bağlı istatistiksel verilerin üretiminden çevre yönetimi çalışmalarına, kentsel dönüşüm çalışmalarından kaçak yapılaşma takibine, birçok alanda tüm kamu kurumu ve kuruluşlarının, yerel yönetimlerin, altyapı kuruluşlarının ve özel sektörün konuma dayalı yapacakları her proje ve çalışmaya altlık oluşturacak, güncel ve ilişkisel gücü yüksek seviyede bina envanterine ihtiyaç olduğu tespit edilmiştir.
2017 tarihli çalışmada 2012 yılı rakamları da anımsatılıyor ve 11 bakanlığın 32 genel müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen 76 farklı iş ve işlemlerde bina verisine ihtiyaç olduğu, 28 kurumun kurumsal olarak bina vektör verisine ihtiyaç duyduğu vurgulanıyor.
Söz konusu çalışma ayrıca Coğrafi Bilgi Sistemleri’nin (CBS) önemi ve eksikliğine dikkat çekiyor.
1960’ların başında Kanada’da geliştirilen ve tüm dünyada yaygınlaşan CBS, mekânsal bilgilerin bilgisayar ortamında toplanması, saklanması, analizinin yapılması ve görüntülenmesine yarıyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Ulusal Coğrafi Bilgi Sistemi çare olur mu?
Bu sorunun yanıtını vermek için erken ama atılması gereken bir adım olduğu hususunda uzmanlar hemfikir.
7 Kasım’da Coğrafi Bilgi Sistemleri ile ilgili kararname Cumhurbaşkanlığı tarafından imzalanıp Resmi Gazete’de yayımlandı.
Bu doğrultuda, Ulusal Coğrafi Bilgi Sistemleri altyapısı kuruluyor.
Türkiye'nin ilk CBS araştırma merkezi ise Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi'nde.
Coğrafi Bilgi Sistemleri ve Uzaktan Algılama Uygulama ve Araştırma Merkezi müdürü Doç. Dr. Ceyhun Özçelik, sistemin depremlerden taşkınlara, orman yangınlarından, deniz kirliliğine, şehircilik faaliyetlerinden kamusal hizmetlere, sosyal projelerden hayvan ve bitki yaşamına ait tüm alansal çalışmalarda kullanıldığını söylüyor.
Zaten Türkiye Coğrafi Sistemi Yürütme Kurulu’nun görevlerinden biri de “Acil, afet ve olağanüstü durumlara ilişkin coğrafi veri üretim ve paylaşım esaslarını belirlemek” olarak tanımlanıyor.
Söz konusu sisteminin Türkiye'deki toplam bina envanter sayısı ile riskli bina tespitine yer verip vermeyeği, bununla ilgili çalışmaların bir ayağı olup olmayacağını zaman gösterecek.
AFAD: Son 119 yılda 13 bin 487 deprem
İçişleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) Deprem Dairesi Başkanlığı Türkiye topraklarının yüzde 92'sinin deprem riski altında olduğunu söylüyor.
Son 119 yılda meydana gelen depremlerde 4.0 ile 7.9 arasında değişen büyüklüklerde 13 bin 687 deprem meydana geldi.
Bu depremlerde 86 bin 456 kişi hayatını kaybetti, 603 bin 131 yapı ise ya yıkıldı ya da ağır hasar gördü.
TMMOB'un İstanbul'da olası depremin niteliğini ve yaratacağı etkileri ile ilgili düzenlediği İstanbul Deprem Çalıştayı'nda İstanbul'da 7 ve üzeri büyüklükte deprem olasılığının çok yüksek olduğu, yapıların sağlıklı envanter kaydının bulunmadığı, İstanbul'da bulunan konutların 3'te 1'inin yıkılma riskiyle karşı karşıya olduğu belirtildi.
Olası bir İstanbul depreminde Türkiye GSMH’nın üçte birinin yok olması tehlikesi ile karşı karşıya.
Belki de İTÜ öğretim görevlisi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu'nun dediği gibi fayları artık bir köşeye bırakmak, deprem yıkmadan çürük binaları yıkmak gerekiyor.
Tabii önce işe güncel bina sayısını ortaya çıkarmak ve önceliği bina güçlendirmesine vermek gerekiyor.
Bunun için de kurumlar arası işbirliği, uzmanların desteği ve acil bir devlet politikası şart gibi görünüyor.
Geç, çok daha geç olmadan...
© The Independentturkish