ABD Başkanı Donald Trump'ın Türkiye'nin Suriye'nin kuzeydoğusuna düzenlediği Barış Pınarı Harekatı'nın ilk gününde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yazdığı mektup tartışılıyor.
9 Ekim'de kaleme alınan mektup dün ortaya çıktı.
Beyaz Saray kaynaklarının doğruladığı mektup hakaretamiz ifadelerle dolu, Twitter dilinden bile tehditkar, kaba ve diplomasiden uzak.
'Birlikte çalışalım' diye başlayıp 'Salaklık etme' diye bitiyor.
Trump, Türkiye’nin terör örgütü saydığı Suriye Demokratik Güçleri (SDG) yöneticilerinden Mazlum Kobani ile Erdoğan'ı müzakere masasında bir araya getirmekten söz ediyor.
Diplomasinin her geçen gün daha fazla dijitalleştiği dünyada, ilişkilerini Twitter üzerinden yürütmeyi tercih eden Trump, bu kez de 1 sayfayı geçmeyen mektubu ile diplomatik teammüllerin tamamen dışına çıkıyor.
Mektubun diplomatik anlamda tek düzgün yanı belki de 'Eksalansları' diye başlayan hitap kısmı.
2016’da Türkiye’deki askeri darbe girişimi ile alevlenen FETÖ krizini, 2017’de Türkiye’den gelen vize başvurularını askıya alan vize krizi izlemişti.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Geçen yaz boyunca hem Türkiye hem ABD halkı Rahip Brunson’ın akıbetini konuşurken siyasi ve ekonomik dalgalanmalar ilişkilerin seyrini, ülkelerin iç politikalarını belirledi
Sonrasında S-400, F-35 krizleri baş gösterdi.
Şu anda ise Türkiye'nin Suriye'de 'güvenlik' gerekçesiyle yürüttüğü askeri operayon üzerinden yeni bir kriz yaşanıyor.
Trump'ın mektubunun o krizi dizginlemek yerine alevlendirecek cinsten olduğu konusunda birçok uzman hemfikir.
Yüzyıllardır ülkeler ve kurumlar arası risk ve belirsizliklerin yönetimi için esas araç olarak kabul edilen, hayati maliyetli hesaplamaların önüne geçen, ulusların kaderleri üzerinde hatırı sayılır etkisi olan, savaşları başlatan ve sonlandıran diplomasi artık küresel düzeyde bir gücün, Trump'ın parmakları arasında.
Independent Türkçe, Trump'ın mektubunun kodlarını, ABD Başkanı'nın neden böyle bir tavır takındığını, ABD-Türkiye ilişkilerinin geleceğini emekli diplomatlar ve dış politika uzmanları ile konuştu.
"Böylesi bir mektup geleneğe aykırı"
İstanbul Bilgi Üniversitesi'nden Emeritus Prof. Dr. İlter Turan'a göre Trump'ın kaleme aldığı mektupta kullanılan ifadelerin içinde en dikkat çekici olanlardan biri de 'Binlerce kişinin öldürülmesi'.
Turan, Türkiye ile YPG'yi aynı masaya oturtmak isteyen Trump'ın böyle bir şey olmayacağını kendisinin de bildiğini ama bunu zorlamaya çalıştığını söylüyor:
Trump, tehdit ediyor. Böyle bir mektup yazılmaz, geleneğe aykırıdır. Trump muhtelif cephelerden aldığı kararlar dolayısıyla saldırı altında. Onun için eş anlı olarak birbiriyle tutarlı olmadığı izlenimi veren davranışlarda bulunuyor. Mesela bir yandan bunu yaparken verdiği demeçte 'PKK, DEAŞ'dan daha tehlikelidir' diyebiliyor. Birbiriyle uzlaşamayan cephelerin her birini yatıştırmayı ön görerek ilerlemeye çalışıyor.
Trump neden tutarsız mesajlar veriyor?
Aslında sorun bir miktar ABD'nin kendi içinde cereyan eden mücadele ile ilgili. Türkiye ve Suriye ABD'nin bir nevi iç politikasına kurban edilen ülkeler. Azil süreci gündemini dağıtmak için Türkiye'yi kullandığı çok doğru değil. Zira Trump'ın azil süreci söz konusu olmasaydı Suriye'de bu olaylar cereyan etmeyecek miydi? Dolayısıyla gündemi değiştirme güdüsünün birincil olduğunu zannetmiyorum.
Türkiye bu mektuba bir karşılık verir mi?
Erdoğan'ın 13 Kasım'daki ABD ziyaretinin ertelenmesi gibi bir durum ile karşı karşıya kalınabilir mi?
Aceleci olmamak lazım. Biliyorsunuz ABD heyeti geldi. O görüşmeler nasıl sonuçlanacak? Trump böyle bir mektup yazıyor ama ertesi gün atacağı bir tweet ile bu mektubun aslında ne kast ettiğini izah etmeye çalışıp Türklerin gönlünü alabilir. ABD seyahatinin iptali ile sonuçlanacağı gibi bir durum olacağını düşünmüyorum. İletişim devam ediyor.
"Artık diplomatik teamül mü kaldı?"
Eski Dışişleri Bakanı, Atina, Moskova ve BM nezdinde büyükelçilik ve daimi temsilcilik görevleri üstlenmiş eski diplomat İlter Türkmen'e göre ise Trump normal bir insan değil:
ABD Başkanı Donald Trump normal bir başkan değil. Şahsi sorunları olan bir kişi. Türk-Amerikan tarihinde çok az görülmüş bir durum bu. Diplomatik teamüllere aykırı bir mektup, gerçi artık diplomatik teamül kaldı mı diye de sormak gerek. Bu mektup 5 Haziran 1964'te ABD Başkanı Johnson'ın İnönü'ye gönderdiği, Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahalesini önlemek amacıyla yazılmış mektup ile kıyaslanabilir mi? Açıkçası kıyaslamadım ama Trump'ın yazdıkları da başka bir şey ile karşılaştırılamaz.
"İnsan arkadaşına bile böyle mektup yazmaz"
En az Türkmen kadar şaşkınlık yaşayan bir başka isim ise emekli Büyükelçi Cem Duna.
BM Cenevre nezdinde daimi temsilcilik ve Başbakanlık müşavirliği görevleri de üstlenmiş olan Duna "Böyle bir şey olacağına ihtimal dahi veremezdim" diyor:
Hayret içindeyim. Bunca yıldır diplomasiyi takip ediyorum. Böyle bir şey olacağına ihtimal dahi veremezdim. Her bakımdan çok ters bir mektup. Tevil götürür bir tarafı yok. Her türlü teamüle aykırı bir dil kullanılmış, insan arkadaşına bile böyle bir şey yazmaz, espri diye. Çok sert ve manasız ve kendi içinde tutarlı olmayan bir mektup. Türkiye'nin bu mektuba bir karşılık vermesine değer mi emin değilim. Bu konuda şüphelerim var.
"Türkiye yanıt verirse ABD ile ilişkileri bitirmeyi göze almalı"
1995-1998 arası AB nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, 2002-2006 arasında ise Paris Büyükelçiliği görevleri üstlenen emekli Büyükelçi Uluç Özülker ise işin içinde Trump olduğunda yaşananları olağan karşılıyor:
Trump'ın karakteri ve yaptığı işler de zaten bu doğrultudadır. Normalde telefon açarsınız, nazikane konuşursunuz veya bunun dışında bir yazışma yapacaksanız onun usulleri vardır diplomaside. Twitter ile dünyayı yönetmekte olduğu bir gerçek. Üstelik bir twetinin bir diğerini tam manasıyla tutmadığı bir süreç içinde sürekli yazışma yapıyoruz. Her şey baştan aşağı bir Twitter diplomasisine dönüşmüş vaziyette. Bu mektup eğer gizli kalmış olsaydı herhangi bir sonucu olmazdı.
Özülker de, dış politika uzmanı İlter Turan gibi azil sürecini anımsatıyor, bir yandan ise tüm bu süreci Rusya'nın uzaktan keyifle izlediğini belirtiyor:
Trump, kendisi de topal ördek konumunda, azil süreci yaşıyor, ciddi sıkıntıları var, askerlere de çok hakim olabildiğini söyleyemem. Sonuçta yaptıkları işler birbiriyle ters düşebiliyor. Bu koşullar altındaki bir Trump her şeye rağmen Türkiye'nin jeostratejik önemini biliyor, bu koşullarda Türkiye'nin Rusya'ya yaklaşmakta olduğundan endişe de duyuyor olabilir. Trump'ın karşınıza almak ABD ile ilişkileri bitirmek, Türkiye'nin elinde bomba duruyor. Buna verilebilecek tek yanıt var. Türkiye o yanıtı verirse ABD ile ilişkileri bitirmeyi göze alması lazım. Sürecin oraya kadar gidebileceğini sanmıyorum. Geçen yaz Türkiye ekonomisi tehdit edildiğinde, dolar 7 liraya kadar çıktığında biz telefon ettik Trump'a, ilişkilerimizi bozmamaya gayret sarf ettik. Tüm bunlar yaşanırken muhtemeldir ki; Rusya uzaktan ellerini ovuşturup gelişmeleri izliyor.
"Türkiye Trump'ın seviyesine inmemeli"
Yalım Eralp, geçmişte Washington'daki Türkiye Büyükelçiliği'nideki görevinin yanı sıra Dışişleri Bakanlığı sözcülüğü de yapmış bir isim.
Eralp ayrıca 90'lı yıllarda hem Mesut Yılmaz hem Tansu Çiller'in Başbakanlık danışmanlığını yaptı.
Ona göre Trump'ın mektubu meşhur Johnson mektubundan sert değil ama o da diğer emekli diplomatlar gibi terbiye dışı ifadeler barındırdığı kanaatinde:
Eğer gördüklerim doğruysa Trump'ın kullandığı ifadeler, normal şartlarda bir Başkan'a yakışmayacak ifadeler. ABD diplomasisi nasıl böylesi bir dilin önüne geçemiyor diye soracak olursanız bence bu Trump'ın nev-i şahsına münhasır kişiliği ile ilgili. Böyle mektup yazılmaz. Kanaatim Türkiye'nin böyle bir mektuba karşılık vermemesi yönünde. Bu mektuba ne cevap verilecek? O seviyeye asla inilemez. Aksi takdirde bu iş argoların bol olduğu bir mahalle kavgasına dönüşür.
Cumhuriyet ile birlikte diplomatik temasın 1927’de yeniden tesis edildiği, 1939’da ilk ticaret anlaşmasına atılan imzalarla daha değerlendiği, 6 yıl sonrasında ise Washington’un Ankara’ya Boğazlar ile ilgili nota verdiği bir yolculuk Türk-Amerikan ilişkileri.
1948’de Ankara'nın Marshall planına dahil olduğu, 1952’de ABD’nin önerisiyle Türkiye’ye NATO kapılarının açıldığı, 1957’de ise ilk Amerikan güdümlü füzelerinin bu topraklardan içeri girdiği bir yolculuk.
1962’de Jüpiter füze kriziyle tırmanan, 1964’te İnönü’ye “Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye oradaki yerini alır” dedirten, Temmuz 1968'de Dolmabahçe'deki ABD gemilerine "Go home!" diye tepkisini koyan, 1974’te Ecevit’in haşhaş ekim yasağını kaldırmasıyla birlikte neredeyse 4 yıl sürecek yaptırımları beraberinde getiren bir ilişki.
Tarihin 1 Mart 2003’teki Irak tezkeresi ile Bush’u şaşırttığı, 4 ay sonrasında Süleymaniye’deki çuval krizi ile Türkiye’yi öfkelendirdiği biliniyor.
Ve yine aynı tarih kimine göre kerhen kimine göre gönüllü kurulmuş bir bağdan söz ediyor.
Son mektup nelere gebe olacak, bunun yanıtını da yine zaman verecek.
© The Independentturkish