CHP Genel Başkanı Özel: Mesele Kanal İstanbulsuzluk

“Kanal İstanbul yoksa Tayyip Erdoğan yok, onun için saldırıyor arkadaşlarımıza”

CHP’nin ''Millet İradesine Sahip Çıkıyor'' mitinginin üçüncüsü bugün Mersin'de yapıldı. Mitingde konuşan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Mersin'de dron kalabalığın ucuna ulaşamıyor. Mersin tarihinin en büyük mitinglerinden birini yapıyor ama hep söylediğimiz gibi, bugün biz burada Mersin'de toplanmaya, miting yapmaya gelmedik. Biz bugün Mersin'e eylem yapmaya geldik, sonuç almaya geldik” dedi

“ Adalet diye seslerini yükseltiyorlar. Gerçekten Mersin hem Türkiye'de yaşanan adaletsizliklere hem de kendine yapılan haksızlıklara, Mersin'in artık tahammülü kalmadı. Mersin en fazla vergi veren ya beşinci ya altıncı il olurken her sene hizmet alımında 25. sırada. Yıllardır beklediği, söz verilmiş projeler tamamlanmıyor, birçoğuna başlanmıyor. Ana konteyner limanı projesinden vazgeçtiler. Mersin'e büyük bir haksızlık yaptılar. 8 kültür ve turizm bölgesinin birini bile yatırıma açmadılar. Çeşmeci-Taşucu otoyolunu 10 yıldır bitiremediler. Akbelen katlı kavşağı yıllardır tamamlanmıyor. Mersinli çiftçi için Pamuklu Barajı'nı 8 yıldır bekliyor, açmadılar, hala açmıyorlar” diye konuşan Özel özetle şunları söyledi:

“Bu millet seçme seçilme hakkına her zaman sahip çıkar”

Şimdi de kendini milletin üstünde görenler, bu millete istikamet dayatmak isteyenler var. Bu milletin nasıl bir millet olduğunu bir kişiden, bir zümreden, bir partiden çok daha güçlü ve çok daha büyük olduğunu bütün Türkiye'ye ve dünyaya her gün gösteriyoruz. Çünkü bu millet her şeyi affeder. Yoksulluğa, sıkıntıya bile sabreder ama iradesini elinden almak isteyenlere sabretmez, onları affetmez. Bu millet sandığın değerini bilir ve sandığına, seçme seçilme hakkına her zaman sahip çıkar. Darbeler olur. Kimine hemen direnir, kimin de biraz gecikir ama eninde sonunda iradesinin arkasında, darbecilerin karşısında olur. Çünkü bilir ki sandık giderse, seçme hakkı giderse her şey tehlike altındadır. Bunu nereden bilir? Bunu şuradan bilir: Çanakkale Savaşı'nda bütün bir millet Çanakkale'yi bırakmamak için, oradan donanma geçmesin, işgal orduları geçmesin diye, Anadolu işgal edilmesin diye can vermiştir. On binler, on binler toprak altında kefensiz yatmıştır ama sonra bir kişinin iradesiyle…

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

“Tek adam rejiminin sonu hüsrandır”

Ne zaman ki ne zaman ki Çanakkale geçilmesin diye dedelerimiz koyun koyuna toprak altında kefensiz yatmasına rağmen İstanbul'daki tek kişinin bir onayıyla, bir hatasıyla o donanmalar birkaç yıl sonra gelmiş, İstanbul işgal edilmiştir. Bir yönetimin, tek adamın rızasıyla nasıl işgal orduları ayak basmıştır? Sonrasında Anadolu 7 farklı ordu tarafından taksim edilmiş, işgal edilmiştir. Anadolu'daki çiftçinin tarlasına, bağına, bostanına asker, işgalci askerlerin postalı basmıştır. Köyüne düşman ordusu gelmiştir. Malı, mülkü, namusu tehdit altına girmiştir. O gün Gazi Mustafa Kemal Atatürk'le beraber ayağa kalkmış, şahlanmış, düşmandan yurdu kurtarmış, sonra da kurtarıcısıyla birlikte cumhuriyeti kurmuştur.

Herkes Mustafa Kemal'e kimi krallık layık görmüştür, kimi padişahlık. Kimi Amerikan tipi başkanlık önermiştir, kimi İngiliz gibi krallık. Paşa demiştir ki: "Biz milletle birlikte bir meclis kurduk, demokrasiyi getirdik. Kararı millet verir. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." İşte Anadolu'nun, Rumeli'nin irfan sahibi güzel insanları bilir ki her tek adam rejiminin sonu hüsrandır. Kendine de hüsrandır, vatana da hüsrandır. Nerede sandık vardır, nerede demokrasi vardır, nerede seçme hakkı, seçilme hakkı vardır, orada huzur, barış, bolluk vardır. Onun için kim sandığa el uzatırsa, kim seçme hakkını almaya "Kararı ben vereceğim." derse o bu milletin düşmanıdır. Bu millet o darbecilerin karşısındadır.

Bu millet onun için sandığı namusu bilir, namusu gibi korur. Çünkü sandık yoksa tek adam vardır. Tek adam varsa hata vardır. Hata varsa işgal vardır. İşgal varsa ne malın, ne mülkün, ne namusun garantisi vardır. Onun için sandığımıza, adayımıza, ülkemize, namusumuz gibi sahip çıkmaya devam edeceğiz hep birlikte.

“Geleceğin cumhurbaşkanına darbe girişimi var”

Dünyada iki çeşit darbe var. Bunlardan biri sivil, biri askeri darbe. Bu ülke ikisini de gördü geçmişte ama bu dünya bugünlerde Türkiye'de olan gibisini görmedi. Geçmişte seçilmiş birisine değil elbette, geçen yerel seçimin İstanbul Belediye Başkanı'na ama esas olarak gelecek seçimin cumhurbaşkanı adayına, Cumhuriyet Halk Partisi'nin, ülkenin kurucu partisinin cumhurbaşkanı adayına, geleceğin cumhurbaşkanına darbe girişimi vardır. Bu darbe girişiminin karşısında on milyonlarca on milyonlarca cesur yürek, on milyonlarca cumhuriyetini, Atatürk'ün emaneti sandığını, demokrasiyi koruyanlar vardır. İşte ben bugün Mersin'de, Yenişehir'de o iradeye sahip çıkan yüz binleri görüyorum, milyonları görüyorum.

"Cuntanın karargahı saraydır"

Malum her darbenin bir cuntası bir başı, her darbenin bir hedefi var. Hedef şüphesiz şahıs olarak Ekrem İmamoğlu ama esas olarak sizin iradenizdir. Bu cuntanın karargahı Beştepe'dir, saraydır. Bu cuntanın silahı ele geçirdiği yargıdır ve bu silahın mühimmatı yalandır, iftiradır. Mübarek Ramazan'da bir iftar sofrasında haber aldık ki Ekrem Başkan'ın 31 yıl önce aldığı diplomasını iptal ettiler. Takip eden takip eden sahura binlerce polis kardeşimizi haksızca evine gönderdiler, gözaltına aldılar.

“Sandıktan kaçana iktidar demek mümkün değildir”

4 gün tuttular ve ardından Silivri zindanına koydular. İstiklal marşımız "Korkma!" diye başlar. Saraçhane'de 7 gün 7 gece direnenlere, Mersin'de, 81 ilde sokaklara taşanlara, Maltepe'de 2,2 milyon olup meydanlara sığmayanlara, 15,5 milyon kişi sandık başına koşup adayına sahip çıkanlara selam olsun, helal olsun ki darbecilere tarihi bir ders vermişlerdir. Ancak halen karşımızda bir vesayet rejimi kurmak isteyenler vardır. Onlar artık iktidar değildir. Onlar artık gayrimeşru bir cunta yönetimidir. Çünkü milletten korkana, sandıktan kaçana iktidar demek mümkün değildir. Olsa olsa geleceğin muhalefet partisidir ve iktidar değişimi için milletimiz gün saymaktadır ya, sabır çekmektedir.

Devlet dediğiniz milletin evidir ama bu evin kapısına bugün bir avuç vesayetçi kilit vurmuştur. İçeri giren onlardır, dışarıda kalan millettir. Devletin kapıları millete kapanmıştır. Bu millet önce işgalden kurtuldu. Sonra yokluktan kurtuldu. Şimdi iradesini esir almak isteyen bu bir zümre insandan kurtulacak. Nasıl Vahap Başkan, Mersin'deki başkanlarımız nasıl belediyenin kapılarını millete açtılarsa size ant olsun ki devletin kapıları da bu millete açılacaktır. Ant olsun!

"Duyuyur musun Tayyip Bey, istifaya çağırıyorlar"

Tayyip Bey, Türkiye'nin dört bir yanına gidiyoruz. Millet dört bir yanından iki tane şey söylüyor. Bir: "Ekrem İmamoğlu'na selam söylüyor." Görüyor musun? Ekrem İmamoğlu'na selam söylüyor. Bir de bu millet Türkiye'nin dört bir yanından sana bir şey söylüyor. Duyuyor musun, Tayyip Bey? Bu millet sana ne diyor? Millet Tayyip Bey'i istifaya çağırıyor. İstifa bir erdemdir ama bunu yapmayacaksan eğer istifaya gerek görmüyorsan, kendine güveniyorsan o zaman sandığı getireceksin, kararı millet verecek. Var mısın? Hodri meydan! Neredeyse 40 gün oldu. Ekrem Başkan, arkadaşlarımız hakkında bir tek iddialarını ispat edemediler. 40 gün 40 gece yandaş medya ekranlarında yalan attı, iftira attı, atmaya da devam ediyor.

Ancak yapılan bütün anketlerde en yükseği %30, geneli %25-30 arasında sonuçlarla bu yalanlara, bu iftiralara inanan %25, en çok %30. Dört kişiden birini bile bu kadar iftirayla ikna edememiş bir müfteri iktidarla karşı karşıyayız. Halen ortada iddianame yok. Baskıyla, tehditle yalancı tanıklar aranıyor. Gizli tanıkların Meşe, çınar, ladin diye üç tane odunun attığı iftiraları ne MASAK raporuna doğrulayabildiler ne bir tek kanıt bulabildiler. Şimdi hep birlikte savcılarıyla ifade vermiş olan tanıklara, ifade vermiş olan sanıklara baskı yaparak, mobbing yaparak "Benim istediğim gibi ifade ver, evine git, çocuklarına kavuş ama böyle ifade verirsen seni 10 yıl içeride tutarım." diye tehditle, şantajla yalancı tanık yaratmaya çalışıyorlar. Başaramıyorlar, başaramayacaklar!

“İmamoğlu suçlu çıkarsa siyaseti bırakıyorum”

Küçücük çocukları olan, küçücük çocukları olan kadın tutukluları alıp da "Hastaneye götürüyoruz." diye bir yerlere götürüp onların karşısına geçip "Benim dediğim gibi ifade ver." yani özeti "Ekrem İmamoğlu'na iftira at. Sonra direkt evine git." diyen "Bunu yapmazsan 10 yıl evladının yüzünü göremezsin." diyenlere hukuk insanı denemez. Bunlara savcı denemez. Bunlar iftiracılardır. Bunlara aman, el aman demeyeceğiz, teslim olmayacağız. Buradan Mersin'den, Tayyip Erdoğan'a sesleniyorum: Sayın Erdoğan, eğer savcına güveniyorsan arkasına geç. Ben cumhurbaşkanı adayıma, Ekrem Başkan'a güveniyorum, tam arkasındayım. Eğer iddialarına güveniyorsan TRT'yi açalım. İsteyen bütün televizyonları açalım. Senin savcın soruları sorsun, benim başkanım canlı yayında yargılansın. Görelim bakalım kim dürüst, kim iftiracı. Var mısın?

 Buradan Sayın Erdoğan'a bütün milletin önünde bir büyük teklifte bulunuyorum ve siyaset tarihinin, siyasetimizin en büyük karşı karşıya gelmesini, düellosunu teklif ediyorum. Şunu yapacağız: Canlı yayında yargılama olacak. Sonra Türkiye'nin bütün anket şirketlerinin ortalamasını alacağız. Eğer Ekrem İmamoğlu'nun suçluluğuna millet ikna olursa siyaseti ben bırakıyorum. Olmazsa sen bırakmaya var mısın? Sana siyasi düello teklif ediyorum. Canlı yayında hatta sana %25 de avans veriyorum. Eğer senin savcın haklı çıkarsa ben istifa edeceğim. Ekrem İmamoğlu'nun haklılığı ortaya çıkınca sen istifa edecek misin? Var mı cesaretin? Hodri meydan sana! Ama böyle bir yürekleri yok, böyle bir cesaretleri yok.

“Kumpas olduğunu hepimiz biliyoruz”

Daha bu sabah daha bu sabah millet bu operasyonlardan illallah demişken "Ekonomiye zarar veriyor." demişken maalesef millet "Deprem gündemim var. Benim seçtiğimi getir yerine otursun." demişken bugün yeni bir operasyona giriştiler ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden üst düzey bürokratların da içinde olduğu 53 kişiyi daha gözaltına aldılar. Maksat bulamadıkları kanıtı, ikna edemedikleri yalancı şahidi şimdi 53 yeni masum üzerinden yapmaya çalışacaklar. Piyasalar, borsa hukuk ister, güven ister. Bunun için bu operasyonu hafta içinde yapmaya cesaret edemediler. Piyasalar kapandıktan sonra bir cumartesi sabahı bu operasyonu yapıyorlar ki borsa düşmesin, dolar yükselmesin. Bu operasyonun içinde ahlak olsa, hukuk olsa neden düşsün borsa, neden bozulsun piyasalar?

Hepimiz atılanın yalan olduğunu, bunun bir iftira olduğunu, Tayyip Erdoğan'ın rakibinden kurtulmak için yaptığı bir kumpas olduğunu hepimiz biliyoruz, hepimiz. Bugün yapılan iş, tamamen iki hedefi vardır. Bunlardan birincisi milletin iradesine çökmek, ikincisi İstanbul'un rantına çökmek. Öyle ki Ekrem Başkan hapse atıldıktan hemen sonra Kanal İstanbul ihanetini hemen raftan indirdiler. İstanbul'un muhafızı Ekrem Başkan Silivri'deyken Arap televizyonlarının reklamlarına Recep Tayyip Erdoğan başrolde çıktı. "Kanal İstanbul manzaralı evler", "İstanbul'da göl manzaralı evler", "Türkiye pasaportu Türk pasaportu garantili evler" 3,5 dakikalık reklam yayınlarında Tayyip Erdoğan Katar'dakilere, Araplara, Arap şeyhlerine güzel daireler vaat ediyordu ve bunu gören İSKİ buna itiraz etti. İSKİ'nin Genel Müdürü Şafak Başa buna en temelden itiraz eden kişi olarak Ekrem Başkan'a gitti, ziyarette bulundu, bilgi notlarını sundu.

“TOKİ'ye yıkım kararı verdiğini bildirir yazıyı dün yolladı”

Kendisi, genel müdür yardımcısı ve imar daire başkanı Kanal İstanbul için yapılan inşaatları, öyle dedikleri gibi yoksulun, yoksullar için yapılan konut falan değil, Kanal İstanbul inşaatı için yapılan bütün işleri gördü ve bunların kaçak olduğu için TOKİ'ye bunlar hakkında yıkım kararı verdiğini bildirir yazıyı dün yolladı. Bugün gazetelerde, muhalif gazetelerde bu haber var ve bu sabah bu sabah 40 gün önceki operasyonda adı olmayan, hakkında hiçbir iddia olmayan İSKİ'nin genel müdürü, genel müdür yardımcısı ve imar daire başkanı Şafak baskınıyla gözaltına alındılar. Hepimiz biliyoruz ki mesele yolsuzluk değil, mesele Kanal İstanbul'suzluk. Kanal İstanbul yoksa Tayyip Erdoğan yok. Onun için saldırıyor arkadaşlarımıza.

* Buradan Tayyip Erdoğan'a sesleniyorum. İstanbul, unuttuğun, unutturmaya çalıştığın deprem gerçeğiyle geçtiğimiz günlerde bir kez daha yüzleşti. AKOM'un, Afet Koordinasyon Merkezi'nin baş koltuğu boş duruyor. Oraya İstanbullular Ekrem Başkan'ı oturttular. Deprem paniğinde İstanbul'a güveni verecek olan da, deprem tehlikesine karşı bugüne kadar yaptığı çalışmaları sürdürecek, bitirecek olan da, İstanbul'u depremden koruyacak olan da Ekrem Başkan'dır ve arkadaşlarımızdır. Ancak bu durumda bile depremden siyaset yapan, Ekrem Başkan'ın yerine seçilen belediye başkan vekili yerine AK Parti il başkanını yanı başına oturtan Erdoğan, deprem tehlikesine karşı bugün en lazım olan bürokratlarımızı sabahleyin evlerinden toplamıştır.

"Evlatlarımız türkiye'nin dört bir yanında tutuklu"

Her yağmurda denizle birleşen Üsküdar Meydanı'nı o günlerinden kurtaran arkadaşlardır. Ranta direnen, kaçak yapıyla mücadele edenlerdir. Ayamama Deresi... Son taşkınında 31 kişinin öldüğü Ayamama Deresi'ni ıslah edenler, artık derelerin içinde bebekleri ölüme terk etmeyenlerdir. Bu arkadaşlarımızı alıp içeriye atmak, felakete karşı, depreme karşı İstanbul'u savunmasız bırakmaktır. Bu sabah, güneş doğarken İstanbul'un muhafızlarını gözaltına alan Erdoğan'a sesleniyorum: Ne yapıyorsun sen?

Bu saatte, bu vakitte yılan sokmaz adamı, yılan sokmaz. Böyle bir günde, bu halde, deprem kapıdayken deprem kapıdayken sen bu uzmanları topluyorsan gerçekten sen bu İstanbul'a da bu millete de dost değilsin ama sadece onları değil, dün akşam Ankara'da 30 tane de gencimizi gittiler gözaltına aldılar. İstanbul'da 2.000 gencimizi gözaltına almışlardı. 301 evladımızı tutuklamışlardı. Halen daha 40'ın üstünde evladımız Türkiye'nin dört bir yanında tutuklu.

"Ankara'da 30 gencecik evladımızı gözaltına aldılar"

Şimdi de Ankara'da 30 gencecik evladımızı gözaltına aldılar. Pırıl pırıl çocuklar. Hepsiyle gurur duyuyoruz. Gençlerimizin ayrı ayrı alınlarından öpüyoruz. İyi ki varlar, iyi ki direniyorlar. Burada yüz binler varken burada bir ara sokakta da bu kadar kalabalığı bir ilçede bulsak miting yaparız. Hepinizi çok seviyoruz, teşekkür ediyoruz. Meydana giremeyen ara sokaklarda mini miting alanları var. Ben bu muhteşem miting için hem Mersin il ve ilçe başkanlarımıza, Büyükşehir Belediye Başkanımıza, bütün belediye başkanlarımıza, Adana'ya, Kahramanmaraş'a, Hatay'a yürekten teşekkür ediyorum. İyi ki buradasınız, iyi ki hep birlikteyiz. Bu darbeciler zaten zorda olan ekonomimizin bel kemiğini kırmaya kastettiler.

Mersin'in çiftçisine, işçisine, emeklisine kaynak vermeyenler bu darbeyi yapmak için yıllardır biriktirilmiş dolar rezervlerimizi yaktılar. Tam 52 milyar dolar. Düne kadar 50 milyar dolardı, son dün de 2 milyar dolar yakıldı. 52 milyar dolarımızı mahvettiler, yok ettiler. Güya 2,5 puan faiz düşecek, faiz %40 olacaktı. Bırakın düşmesi, 3,5 puan arttı, %46 oldu. %60'lık Venezuela'dan, %35'lik Zimbabve'den sonra ikisinin arasında en yüksek faiz Türkiye'de. Dünyanın en yüksek ikinci faizi Türkiye'de ve Merkez Bankası'ndan satılan 52 milyar dolar yaklaşık 2 trilyon TL ile bakın, ne yapılabilir...

Mersin'deki değil sadece, 81 ilde, bütün Türkiye'deki çiftçilerin banka borçlarının faiziyle birlikte toplamı 1 trilyon. Bugün Ekrem Başkan'ın operasyonunu yapmak için yaktıkları paranın yarısı çiftçilerin banka borçlarını bitiriyor. Diğer yarısıyla her bir çiftçiye 420.000 TL verebilirsiniz, 420.000 TL! Bu parayla bu parayla atanamayan 1 milyon öğretmenin hepsini atayabilir, 3 yıllık maaşlarını peşin yatırabilirsiniz. Bu parayla her bir emeklimize asgari ücret ama Tayyip Bey'in layık gördüğü 22.000 TL değil, bizim savunduğumuz 30.000 TL'lik asgari ücreti her bir emeklimize en düşük maaş olarak yatırabilirsiniz.

"Şimşek ABD Maliye Bakanı'ndan emir aldı"

Çiftçi için, emekli için, işçi için para bulamayan 19 Mart darbecileri bu parayı doları dizginlemek için harcamış durumdadırlar. İktidarlar tercihlerini kimi seviyorlarsa ona göre yaparlar. Neden korkuyorlarsa ona göre yaparlar. Bu iktidar iktidardan gitmekten korktuğu için, Ekrem Başkan'dan korktuğu için, sizin iradenizden korktuğu için $52 milyar harcadı. Gelecek iktidar, sizin iktidarınız, bizim iktidarımız emekliyi sevdiği için, asgari ücretlinin dostu olduğu için, narenciye üreticisinin, çiftçinin dostu olduğu için, gençlerin dostu olduğu için kötülüğe değil, iyi yönetmeye bütçe ayıracak. Söz veriyoruz hepinize. Bu darbenin mali ayağı Mehmet Şimşek.

 Dün Amerika'da şöyle açıklamalar yapıyor: "Yurtiçi gelişmelerin ekonomimize yansımalarını sınırlamak için gerekli adımları atıyoruz." Neymiş yurtiçi gelişme, Mehmet Bey? Darbe yaptık desene. Milletin parasını bu darbe için sattık desene. Şimdi gitmiş eskiden "Kurtulduk." dedikleri IMF'nin başkanının kapısında, Amerika Birleşik Devletleri Maliye Bakanı'nın kapısında, yanında görüşmeyi yapmış.

Amerikan Maliye Bakanı açıklıyor: "Şimşek'le görüştüm. 'İran'a karşı maksimum baskı uygulayacağız. Yanımızda olacaksınız.' dedim." diyor, talimat vererek, parmak sallayarak. Suriye bu halde, sırada İran, sonra Türkiye. Bunlara diyor ki: "İran'a karşı yanımızda olacaksınız." Aynı görüşme... Mehmet Şimşek aynı görüşmeyle ilgili ne konuştuğunu açıklıyor: "Yapay zeka konuştuk. Robot konuştuk. Ekonomi konuştuk." Ee Mehmet Bey, adam resmi açıklamış, sana nasıl görev vermiş, istikamet vermiş, para karşılığı sana nasıl emir vermiş, sen anlatıyorsun. "At yalanı, dönüp sayalım inananı." Yapay zeka konuşmuş. Yapay zeka konuşmuş, yalancı! 19 Mart darbesinin icazetini Recep Tayyip Erdoğan Trump'tan almıştır. 19 Mart darbesi Amerika'nın desteğiyle yapılmıştır. 19 Mart darbesinden sonra Kıbrıs davasından vazgeçilmiş. 19 Mart darbesine susulması karşılığında Türki cumhuriyetlerin Güney Kıbrıs'ı tanımasına ses edilmemiş. Kuzey Kıbrıs yalnızlaştırılmış, "Yavru vatan." dedikleri bizim için kardeş vatan AK Parti tarafından satılmıştır.

 

Independent Türkçe, ANKA 

DAHA FAZLA HABER OKU