Ahmet Davutoğlu: Orta Doğu'da yeni bir barış düzeni kuracak her çabanın yanındayız

Davutoğlu, “Getirilen teklif, tasarı, çözüm, barış süreci ne derseniz deyin stratejik nitelikliyse, bir hedefi varsa, sonuna kadar yanında olacağız” dedi

Fotoğraf: AA

DEVA, Gelecek ve Saadet partilerinin çatı partisi Yeni Yol, TBMM’de ilk grup toplantısını yaptı.

Toplantıda konuşan Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu, gündemle ilgili değerlendirmelerde bulundu. Yeni bir yol için birleştiklerini anlatan Davutoğlu, özetle şunları söyledi:.

Önce canı korumak. İçerde ve dışarda canın korunamadığı bir kaos yaşanıyor. Şeyh Edebali’nin ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ ilkesini bir siyasi duruş ilkesi değil de sıradan slogan haline getirenlerin yönettiği ülkede insan canı doğduğu andan itibaren tehdit altında. Yüz kızartıcı bir dava yürüyor İstanbul’da, Yenidoğan Çetesi. Masum bebeklerin canları üzerinden yolunu bulan ahlaksız bir çetenin davası. Arkadaşlarımız Aynur ve Meryem Hanımlar bugün o davadan buraya geldiler. Masum bir bebek canından daha değerli ne olabilir, onu koruyamıyorsak neyi koruyabiliriz? Öte yandan genç kızlar surlardan atılarak, kadınlar boğazları kesilerek katledilen, bir yılda tam 394 kadının katledildiği, 259 şüpheli kadın ölümünün olduğu bir ülkede can güvenliği var denilebilir mi? Sokak çetelerinin kol gezdiği bir ülkede kim canından emin olabilir? Dün kahraman bir siyasetçimizin 28 Şubat’ın gür sesi Muhsin Yazıcıoğlu’nun davası zaman aşımına uğradığına karar verildi. Bir siyasetçinin canına kast edilmesi zaman aşımına uğrarsa, diğer canlar nasıl emin olabilir?

"Her türlü düşünceyi özgürce üretebildiği ve yayabildiği bir ülke derdiyle yola çıkıyoruz"

Bizi yol ehli yapan derdimiz budur. Bizim doğup da büyüyemeyen bebeklerimizin, tecavüze uğrayarak alçakça katledilen Sıla bebeğin, teneke barakada yanan çocukların, cesedi değersiz bir çöp gibi çuvalda dereye atılan Narin bebeğin, hala katilini bulamadığımız Rojin kızımızın, surdan atılan İkbal kızımızın, boğazı kesilen Ayşenur kızımızın derdiyle yola düşüyoruz. Bu derttir bizim yüreğimizi yakan. İnsan canı için başını yola koyanlara selam olsun.

Dışarda ise insan canının hiçbir kıymet taşımadığı bir adaletsiz dünyada yaşıyoruz. Gazze’de 1.5 yıldır bir soykırım yaşanıyor. Bir taraftan o soykırımda hayatını kaybeden mazlumların derdi yüreğimizi dağlıyor, diğer taraftan bu soykırımcılarla ticareti 8 ay doğrudan, daha sonra da dolaylı sürdüren işbirlikçi bir iktidarın utanç derdini yaşıyoruz. Onlar yaşamıyorlar ama biz onlar adına utanç yaşıyoruz. Biz 13 yıl boyunca Suriye’de kimyasal silahlarla, varil bombalarıyla katledilen mazlumların dertleriyle uykuyu kendimiz haram kılmıştık. O zaman bizi acımasızca eleştiren ve bu zalimlerle iş birliği yapmak gerektiğini söyleyen muhalefetin şimdi Şam’a yardım seferberliği şovuna kalkışmaları karşısında sormak gerekmez mi; yoldaşlarınız olan belediye başkanları bu mazlumların suyunu keserek Kerbela şartlarına mahkum ederken siz neredeydiniz? Beşar Esad’ın düştüğü sabah dahi ‘Beşer Esad ile konuşmanız lazım’ diyerek dünyadan kopuk yaşayan ana muhalefet partisi liderleri neredeydi? Öte yandan, üç ay boyunca kadar Beşar Esad ile görüşmek için randevu talebinde bulunulmasını barış çabası olarak gören iktidar borazanlarının şimdi fetih türküleri söylemesi ne kadar samimidir? Bizi yola çıkaran saik Filistinli, Gazzeli, Suriyeli, Doğu Türkistanlı, Arakanlı ve nice mazlumların can güvenliği derdidir. İşte iktidara çağrıda bulunuyorum: Şu anda Tayland’da Çin’e iade edildiğinde infaz edilecek Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin çığlıklarını duyun ve onları o cehennemden çıkarın.

İkincisi, aklın korunması. Uyuşturucu belasının ilkokul çağlarına indiği bir ülkede aklın korunmuş olmasından bahsedebilir miyiz. Düşünce suçu diye bir utancın yaşandığı, attığı bir tweet, yaptığı bir yorum nedeniyle hayatı kararanların olduğu, gazetecilerin otosansür yapmak zorunda kaldığı bir ülkede aklın korunduğu söylenebilir mi? Biz genç akılların her türlü bağımlılığa karşı korunduğu, yetişkin akılların her türlü düşünceyi özgürce üretebildiği ve yayabildiği bir ülke derdiyle yola çıkıyoruz.

"Yazıklar olsun size ki hem vakfı hem de Yunus Emre’yi manen yok ettiniz"

Üçüncüsü inancın korunması. Evet bu konuda da dertliyiz hem de çok dertliyiz. Hem de çok dertliyiz. Yapılan bütün araştırmalar gençlerin dini inançlarının zayıfladığını, din adamlarına güvenin tarihin en düşük seviyelerine indiğini gösteriyor. Dindar nesil yetiştirme iddiasıyla yola çıkanlar bugün deizmin ve ateizmin yayılmasının sebeplerini dış mihraklarda değil kendilerinde aramalıdır. Bu acı tablonun sebebi son derece açıktır ey iktidar sahipleri, dinin hal ile yaşanır olmaktan çıkarak şekle ve retoriğe indirgenmesi. Her gün ayet hadis okuyarak retorik yapanların devri iktidarında yaşanan yolsuzlukların, yasakların, yoksulluğun ve adaletsizliklerin bir virüs gibi yayılmasını gören gençler bunun sorumluluğunu kişilerde değil iktidar tarafından kuru sloganlara döndürülen dini değerlerde görmeye başlıyorlar.

"Daha çarpıcı bir örnek olabilir mi ahlaki yozlaşma için"

İşte çok açık bir örnek vereyim, Yunus Emre Vakfı. Adı vakıf. Yani kurulduğunda mülkün Allah’a ait olduğu iddiasıyla kurulan, onu yok edenin Allah’ın lanetine uğrayacağına inanılan vakıf. Ve vakfın ismi ‘mal da yalan mülk de yalan’ diyen Yunus Emre. Arkadaşlar, Yunus Emre Vakfının dolandırılmasından daha fazla, daha çarpıcı bir örnek olabilir mi ahlaki yozlaşma için. Yazıklar olsun size ki hem vakfı hem de Yunus Emre’yi manen yok ettiniz, katlettiniz. Çünkü siz ahlaklı değil ahlakçısınız. Ahlak satışı yaparsınız ama haliyle o ahlakı yaşamazsınız. Ve size sessiz kalanlar, o çok bilgi sahipleri ilim adamı olduklarını iddia ettikleri halde bu vakıf soygununa sessiz kalanlar sizlere sesleniyorum; Rabbimizin ve o vakıfı kuranların eli yakanızda olacak hesap gününde. Biz mi biz ahlakçı değil, ahlaklı olmanın derdiyle yol inşa ediyoruz.Yine Mevlana diliyle ‘olduğu gibi görünme, göründüğü gibi olma’ derdiyle yola çıkıyoruz.

 "Aile yapımız size rağmen ayaktadır"

Dördüncüsü neslin korunması. Aile yapımızın temel direklerinin her gün sarsıldığını, eğitimin genç nesli gerekli ahlaki, mesleki ve zihni formasyonla yetiştiremediğini, eğitimini en yüksek derecelerle bitiren gençlerin dahi mülakat giyotinine kurban gittiğini, genç neslin bu güzel ülkede onurlu bir şekilde yaşamaktan ümidini keserek yurtdışına gitme telaşına girdiğini görmekten, dertliyiz. Hem de çok dertliyiz. Emekliler Yılı ilan ettikleri 2024’de emeklileri perişan eden iktidarın Aile Yılı ilan ettiği 2025’te aile yapımızı daha da sarsacak adımlar atma ihtimalinden dertliyiz, kaygılıyız. İşte biraz önce zikredildi o diziler. Sadece o diziler mi? Sabah yayınlarına başladığınız andan bu yandaş televizyonlarda gördüğünüz şeylerden haya duymamak mümkün değil. Aile yapımız bugün hala ayaktaysa sizin sayenizde değil size rağmen ayaktadır.   Beşincisi mülkün korunması. Buradaki kast edilen mülk helal yolla kazanılan emeğin ürünüdür. Bugünkü yorumuyla insanlara insan onuruna yakılır bir hayat standardı sunmak ve onu korumaktır. Evet bu konuda da dertliyiz. Bir toplum olarak dertliyiz ve bu derdin sözcüsüyüz. FETÖ borsası örneğinde olduğu gibi kimsenin yaptığı yatırımın geleceğinden emin olamamasından; yolsuzluklarla imar baronları, faiz baronları, uyuşturucu baronları ve ihale baronları servetlerine servet katarken gerçek üretimi yapan sanayicinin, çiftçinin ezilmesinden dertliyiz. Açlık sınırının da altında ilan edilen asgari ücretin ortalama ücret haline gelmesinden dertliyiz. Emeklilerin ayda açlık sınırının neredeyse yarısına tekabül eden emekli aylığı ile ahir ömründe sefalet içinde bir hayata mahkum edilmesinden dertliyiz. Tek bir yumurtanın geçen ay yüzde 12 zamla 6 lirayı aşmasından dertliyiz. Ekmeğin gramajının her gün düşmesinden dertliyiz. Gıda enflasyonunun dünyanın en yüksek gıda enflasyonu olmasından dertliyiz. Kıyma almanın bile lüks tüketim haline gelmiş olmasından dertliyiz. Bu derttir bizi yola çıkartan.

"İktidarı değil, yoldaki çileyi seçtik"

Bizi yola düşüren bebeklerimizin, çocuklarımızın, gençlerimizin, kadınlarımızın, esnafımızın, çiftçilerimizin, sanayicilerimizin, engellilerimizin, emeklilerimizin dertlerini dert edinmemizdir. Halbuki bize ‘haksızlık olsa da adaletsizlik olsa da yolsuzluk olsa da yoksulluk olsa da oturun size lütfedilecek olan makam sıranızı bekleyin’ dediler.  Şimdi çok sık duyuyorum iktidarda bir sıkıntı var ya, ‘Keşke yola çıkmasaydı da şimdi ikbale mazhar olsaydı, susup 8 yıl bir köşede otursaydı da şimdi sıra ona geldiğini görseydi’ seslerini duyuyorum. Derdim ikbal değildi ki mazhariyeti onda arayalım. Onlar ‘yol iktidara, ikbale varsın da nasıl gidilirse gidilsin’ dediler. Biz yolun nereye gittiği kadar, nasıl gidildiği de önemlidir dedik. ‘Nereye gittiğiniz değil, nasıl gittiğiniz önemlidir’ diyen Konfiçyus’a kulak verdik. Onlar ‘yön iktidar olsun da gerisi önemli değil’ dedi. Biz ‘Yöntem olmadan yön olmaz’ dedik. Tasavvufun temel ilkesiyle biz ‘usulsuz vuslat olmaz’ dedik. Peki nasıl bir yol tercih ediyoruz? Birilerinin yaptığı gibi alışılmış eski yolları tercih edebilirdik. Gücün aşındırdığı eski yolları, iktidarı elde etmek ve elde tutmak için her şeyin mübah görüldüğü eski yolları. Zor olanı seçtik. Elimizdeki iktidarı korumaktansa ahlakı yozlaştıran iktidarın karşısında konumlanmayı seçtik. Sondaki iktidarı değil, yoldaki çileyi seçtik.

"Nefretle ve ön yargıyla siyaset olmaz dedik"

Evet, sınamalardan geçmiş üç dost ekip sıradan bir yolu değil, daha az gidilen, belki de hiç gidilmeyen, çileli ve dikenli bir yolu seçtik. İktidar ve ana muhalefetin, biraz önce genel başkanlarımız çok güzel ifade ettiler, ‘ya onu ya beni’ seçeceksin dediği kutuplaştırıcı siyasi iklime meydan okuduk, meydan okuyoruz ve seçim sandığında da meydan okuyacağız. Nefretle ve ön yargıyla siyaset olmaz dedik. Hala geçen yüzyılda yaşanan tek parti iktidarını temsil eden CHP karşıtlığına dayalı iktidar siyasetini de bütün çabalarımıza rağmen hala jakoben, laikist doğmalarını terk edemeyen ve siyasetini bir zihniyetin değil bir kişinin değişmesine odaklayan ana muhalefet siyasetini de esastan reddettik. Bizim meselemiz bir kişi değil, bizim meselemiz bir yüzyıl önceki olayların hesabını sormak da değil. Rövanşist bir yaklaşım da değil. Ne dedik biz, ‘Yeni bir yol açalım’ dedik. İstikameti hak, ilkesi adalet, yöntemi nezaket, ahlakı elif gibi dosdoğru, menzili bir yeni siyaset iklimi olan Yeni bir Yol. Geçmişte farklı konumlarda teşrik-i mesai yaptığım, siyasi ahlak sınamasından alın akıyla çıkmış, değerli dostum ve kardeşim Ali Babacan ile, geçtiğimiz 1.5 yıl içinde ortak Meclis grubumuzda zerafetine, nezaketine, siyasi olgunluğuna şahit olduğum, Erbakan hocamızdan Temel abimize kadar ulaşan 'Önce ahlak ve maneviyat' diyen bir yolun tedrisinden geçmiş değerli dostum ve kardeşim Mahmut Arıkan ile oturduk. Bizi yola çıkaran derdi paylaştık, dertleştik.

"Devletin bekası aidiyet bilinci ile sağlanır"

Bu derdin ancak paylaşılarak, ortak bir şekilde omuzlanarak aşılabileceğini gördük. Nefsimizi, parti çıkarlarımızı bir kenara koyarak, el ele, zihin zihine, gönül gönüle verelim dedik. Yolumuzun çetin olduğunu, bazı trol çetelerinin dün akşam sosyal medyada örneklerini gördüğümüz gibi daha biz yola çıkmadan yola mayın döşediklerini, fitne çıkarmak için fırsat kolladıklarını, her tür psikolojik ve fiili baskıya maruz kalacağımızı biliyoruz. Şimdi onlara kötü haberim var. Dün gece dahi yayınladığı bir video ile bize mayın koyanlara sesleniyorum, kim nederse desin, kim ne yaparsa yapsın kararımız kesindir. Bir tohum ektik, onu devlet sembolümüz ulu çınar kılacağız. Bir damla olduk, ummana ulaştıracağız. Bir yıldız olduk, evrene ışık saçacağız. Şimdi gümrah bir devlet çınarı olup bütün mazlumları gölgesine alma vaktidir. Birliğin sözcüsü olacağız ayrılığın değil. 1 Ekim'den bu yana özellikle 22 ekimde sayın Bahçeli’nin konuşmasından bu yana yaptığım her konuşmada şunu söyledim, söylemeye de devam edeceğim; bir devlet askeri güç ile değil aidiyet bilinciyle korunur. Devletin bekası aidiyet bilinci ile sağlanır. Aidiyet bilinci de bütün vatandaşlarımızın; Kürt, Türk, Sünni, Alevi... Her inançtan kardeşimizin, etnik ve meshebi karşelerimizin omuz omuza vermesidir. Barış için atılan her adıma destek vereceğiz dedik. Barışın karşısına çıkan her tezin de karşısında olacağız dedik. Ama bir şartla. Getirilen teklif, tasarı, çözüm, barış süreci ne derseniz deyin stratejik nitelikliyse, bir hedefi varsa, sonuna kadar yanında olacağız. Kınayanın kınamasından çekinmeyiz. Orta Doğu halklarını birleştirecek Türk’ü Kürt’e, Kürt’ü Arap’a, Arap’ı Türk’e, hepsini İranlılara dost kılıp Orta Doğu'da yeni bir barış düzeni kuracak her çabanın yanındayız. Bir yüzyıl önce bize biçilen o dar Sykes-Picot gömleğini yırtmaya kararlıyız. Sınırlarımızın ötesinde hiç bir yayılmacı takip etmeden, sınırlarımızın içerisinde demokratik hukuk devleti içinde bütün sorunları çözmeye, bu devlete dönük her türlü terörle sonuna kadar mücadele etmeye hazırız.

 

 

ANKA 

DAHA FAZLA HABER OKU