Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın geçen pazartesi günü İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile görüşmesine birkaç saat kala güneş gözlükleriyle uzaklara bakarak kahvesini yudumlarken çekilen fotoğrafı Türkiye'de geniş yankı uyandırdı.
Arakçi, Suriye'nin ikinci büyük kenti ve ekonomik başkenti olan, stratejik öneme sahip Halep başta olmak üzere Suriye'nin kuzey ve orta kesimlerinin büyük bölümünün Suriyeli silahlı muhalif gruplar tarafından ele geçirilmesi ve çatışmaların yeniden başlamasının ardından önce Şam'a oradan da Ankara'ya ziyarette bulundu.
Her iki bakan da yaptıkları basın açıklamasında Türkiye ve İran arasındaki ekonomik iş birliğinin gücüne dikkati çektiler. Ancak Suriye konusunda anlaşmazlık devam ediyordu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Daha sonra İran'ın Dini Lideri Ali Hamaney'in Uluslararası İlişkiler Danışmanı Ali Ekber Velayeti'nin "İstihbarat ve dış politika alanında deneyimli bir isim olan Hakan Fidan'ın Türk dış politikasındaki bazı hataları düzeltebileceğini umuyorduk. Ankara'dan ABD ve İsrail'in tuzağına düşmesini beklemezdik" şeklindeki açıklaması geldi.
Özellikle Suriyeli sosyal medya kullanıcıları tarafından yayınlanan video kayıtları ve açıklamaların başta Halep'teki İran Devrim Muhafızları'nın (DMO) Danışma Güçleri Komutanı Tuğgeneral Keyumers Purhaşimi olmak üzere Suriye'de çok sayıda İranlı milisin öldüğünü belgelediği bir dönemde Velayeti'nin sözleri, bir savaş ilanından çok Tahran'dan Ankara'ya sert bir eleştiri niteliğindeydi.
İran Tuğgeneral Purhaşimi'nin Halep'te öldürüldüğünü kabul ederken Purhaşimi için Tahran'da resmi bir cenaze töreni düzenlendi.
Davutoğlu: Çözüm bir geçiş hükümeti kurma
Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, Independent Arabia'ya yaptığı açıklamada, Suriye'nin Türkiye ile İran arasında bir savaş alanı haline gelmemesi gerektiğini söyledi.
Suriye'de bir geçiş hükümeti kurulması ve Suriye halkının özgürlük ve onur istekleri doğrultusunda siyasi bir çözümün uygulanması gerektiğini vurguladı.
Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
Bu çatışmayı Türkiye ne başlattı ne de teşvik etti. Türkiye savaş istemiyor, Suriye'de siyasi bir çözüm istiyor. Suriye'nin Türkiye ve İran arasında bir savaş alanı haline gelmesini istemiyoruz. İranlıların bunu anlaması gerekiyor. Ben şahsen İran'daki kardeşlerimizi Suriye'de barışı sağlamak için bizimle birlikte hareket etmeye davet ediyorum. Mezhep farklılıklarımızı bir kenara bırakmalı ve Irak'ın yanı sıra Suriye'yi de istikrara kavuşturmak için birlikte çalışmalıyız.
İran: Ankara ve Washington Esad'a karşı ortak
İran Dışişleri Bakanlığı'ndan diplomatik bir kaynak "Terörist grupların Beşşar Esad hükümetine yönelik başlattığı son saldırının bir ABD planı olmasına rağmen Türkiye'nin ABD ile lojistik, askeri ve istihbarat düzeyinde iş birliği yapıyor. (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip) Erdoğan 2018 yılındaki Astana Zirvesi'nde (Rusya Devlet Başkanı) Vladimir Putin'den İdlib'e yönelik hava saldırılarını durdurmasını istedi. İdlib'in sadece ılımlı muhalif güçlerin elinde olacağına dair güvence verdi. Ayrıca bu grupların Beşşar Esad hükümetine karşı harekete geçmeyeceğinin de garantisini verdi. Türkiye, Suriye'nin toprak bütünlüğüne saygı göstereceğini taahhüt etti. Putin de o zaman Erdoğan'a güvendi. Bu yüzden Suriye ordusu İdlib'de ilerleyemedi. Tüm bunlar, Türkiye'nin bu gruplara garanti verdiği ve dolayısıyla hareketlerinin sorumlusu olduğu anlamına geliyor" yorumunda bulundu.
İranlı gazeteci Resul Salimi de yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:
Suriye'deki çatışmaların başlangıcından bu yana birçok analist Türkiye'nin bu ülkedeki siyasi sistemi değiştirmek amacıyla çatışmaları organize eden ve yönlendiren merkezi ve etkili bir aktör olduğunu değerlendirdi. Türkiye siyasi bir çözümden bahsediyor, ama bence Ankara aslında Suriye'deki meşru rejimi değiştirmek istiyor. Elbette bu, Türkiye'nin varlığının ya da Ankara'nın isyancı gruplara verdiği yasadışı desteğin aksine, resmi ve açık bir şekilde hükümeti destekleyen ve Suriye'ye danışman göndermesi Şam hükümetinin resmi talebi üzerine gerçekleşen İran'ın görüşüne tamamen aykırı. Dolayısıyla Türkiye ile İran arasında Suriye konusunda büyük bir anlaşmazlık var.
Independent Arabia İran'ın İstanbul Konsolosu Ahmed Muhammedi ile temasa geçti, ancak Muhammedi konuyla ilgili yorum yapmaktan kaçındı.
Türkiye, İran'ın Halep'teki "gerilemesinden" yararlandı
Necmettin Erbakan Üniversitesi Küresel ve Bölgesel Çalışmalar Merkezi Direktörü Dr. Gökhan Çınkara Independent Arabia'ya yaptığı değerlendirmede, "Türkiye Soçi ve Astana süreçleriyle Suriye'deki çatışmayı en azından dondurmaya çalıştı. Böylece Rusya ve İran arasında belirli bir anlayış geliştirmeyi istiyordu. Astana Süreci'nin 2020'den sonra Suriye'deki çatışmayı nispeten dondurması başarısından sonra Türkiye, Arap komşularıyla ilişkilerini geliştirmeye odaklandı. Gerçekten de Türkiye'nin Suudi Arabistan ile ilişkilerinde önemli ilerlemeler kaydedildi. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile olan anlaşmazlık giderildi. Dolayısıyla Arap ülkeleri-Türkiye ilişkilerindeki iyileşme, Suriye başta olmak üzere Arap bölgesindeki etkisini kaybetmeye başlayan İran ile ilişkileri olumsuz etkiledi. İran'ın nüfuzunun azalması Türkiye'ye Ortadoğu'da daha fazla alan açmaya başladı. İran bu durumdan rahatsız" ifadelerini kulllandı.
Dr. Çınkara, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:
Elbette Suriye muhalefetinin hamlesi başarılı oldu, çünkü İran'ın zayıflığından ve son aylarda aldığı ağır darbelerden yararlandı. Muhalif güçler Halep'e doğru ilerleyebildi ve Halep'in kontrolünü tamamen ele geçirdi. Bence Türkiye, bundan memnun. Türk yetkililerin, Halep'i kaybetmeyi acı verici bir darbe olarak gören İran'ın aksine Halep'teki yeni gerçeklikten hoşnut olduklarını sanıyorum. Türkiye'nin devam eden çatışmaları desteklemediği yönündeki açıklamaları doğru, ama bana göre destek vardı. Çünkü olay çok büyük. Türkiye ayrıca Heyet Tahrir Şam (HTŞ) ile Suriye Milli Ordusu (SMO) grupları arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesinde de rol oynadı. Dolayısıyla savaşın sadece HTŞ'nin savaşı olmadığını, aynı zamanda Türkiye tarafından desteklenen muhalif kanattaki SMO'nun da savaşı olduğunu gördük.
Bu yeni gerçekliğin tamamen Türkiye'nin lehine olduğunu ve İran'ı olumsuz yönde etkilediğini vurgulayan Dr. Çınkara, "Türkiye'nin yaşananlardan elde edeceği kazanımlar arasında, bir kısmı geri dönmeye başlamış olan milyonlarca yerinden edilmiş insanın geri dönmesi ve Türkiye'nin Suriye'de, özellikle de kuzeyde ekonomik bir derinliğe sahip olması yer alıyor. Öte yandan Halep'i kaybeden İran için gerçek bir gerileme söz konusu. Halep'in kaybedilmesi İran'ın Suriye'deki nüfuzunun büyük ve net bir şekilde azalması anlamına geliyor. İran bugün vekilleri aracılığıyla Suriyeli grupların daha fazla ilerleme kaydetmesini engellemeye çalışıyor. Çünkü her yeni ilerleme İran'a kapıların tamamen kapanmasına katkıda bulunacak" diye konuştu.
Rekabetçi ilişkilerin dünü, bugünü ve yarını
Independent Türkçe Genel Koordinatörü Muhammed Zahid Gül, "Türkiye-İran ilişkileri, sadece Suriye arenasında değil, bir bütün olarak Arap dünyasında, rekabetçi bir ilişkidir. Buna rekabetçi bir ilişki de diyebilirsiniz. Burada ticaret, siyaset ya da nüfuz açısından Arap topraklarında bulunan ve Arap olmayan iki ülkeden bahsediyoruz, dolayısıyla İran ile etkin bir şekilde rekabet ediyoruz. Bu durum, dolaylı da olsa, Türkiye'nin eski ve mevcut dışişleri bakanları tarafından da vurgulandı. Hem Irak'ta hem de Suriye'de rekabetin her zaman kaçınılmaz olduğunu söyleyebiliriz. Bu böyle olmuştur, olmaya da devam edecektir. Belki de değişen şey geçtiğimiz yıllarda yaşadığımız saha çatışmaları ya da Türkiye destekli Suriyeli muhalif grupların Suriye'de İran destekli milislerle karşı karşıya gelmesi nedeniyle 'vekalet savaşları' olarak adlandırılan bir tür vekalet savaşıdır. Ancak bu savaşlar, sahada somut sonuçlar elde edilememesi ve taraflardan birinin diğerinin aleyhine kazanamaması nedeniyle durdu. Dolayısıyla siyasi çözümler olarak adlandırılabilecek arayışlar başladı" değerlendirmesinde bulundu.
Independent Arabia'ya konuşan Gül, sözlerine şöyle devam etti:
Suriye'de geçen yıllarda yaşanan büyük savaşın ardından her iki tarafa da siyasi çözüm arayışı dayatıldı ve bugün tekrar başa döndük, ama bu kez farklı araçlarla. Uluslararası ve bölgesel değişimler de bu yeni kavşağa ulaşmamıza yardımcı oldu. Başka bir deyişle, ister Suriye'de, ister Irak'ta, ister Lübnan'da olsun, İran'ın tüm Arap ülkelerindeki varlığının niceliksel ve niteliksel olarak gerilemesinden bahsediyoruz. Bu gerileme, Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya'nın ivmesinin gerilemesinden önce başladı ve ona eşlik etti. Dolayısıyla haritaların dağılımı artık yeni dengelere göre gerçekleşiyor.
Son olarak savaşın önümüzdeki günlerde duracağına inandığını söyleyen Gül, "Ama en önemli soru nerede duracağı? Suriye sahasında devam eden askeri operasyonun temel hedefinin meydanların ayrılması prensibine dayandığına inanıyorum. Bugünkü Hizbullah dünkü Hizbullah değil. Çünkü Hizbullah imzaladığı ateşkes anlaşmasıyla elindeki tüm kartları teslim etti. Herkesin bu anlaşma çerçevesinde rahat edebilmesi için ikmal hatlarının kesilmesi gerekiyor. Askeri operasyon önümüzdeki günlerde ve saatlerde hedeflerine ulaşırsa, Suriye'de uluslararası aktörlerin güç ve nüfuz kartları çerçevesinde siyasi bir çözüme tanık olabiliriz" ifadelerini kullandı.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Bu makale Independent Türkçe için Independent Arabia gazetesinden çevrilmiştir.