Karanfilin dikenleri

"Yüzleşme ve yeni direniş yolları icat etme konusundaki yetersizliğin birleştiği duygular, biriken dersleri anlama becerisini alt üst etti"

Karanfilin bilinen anlamda dikeni olmamasına rağmen merhum Yahya el-Sinvar, Aşkelon Hapishanesi'nde tutuklu iken yazdığı ve 20 yıl önce yayımlanan romanına "Diken ve Karanfil" ismini seçmiş.

Birçok liderin hapishanede yazdıkları acı içerir ve bu liderler gerek çevrelerinde gerekse dünyada genellikle tartışmalı kişilerdir.

Adolf Hitler, meşhur kitabı "Kavgam"ı hapishanedeyken yazdı.

Seyyid Kutub da Sinvar gibi, "Fi Zilalil Kur'an" (Kur'an'ın Gölgesinde) kitabını hapishanede yazdı.

Mahkumların yazıları, gardiyanları ve yaşadıkları çevrelere karşı sertlik taşır; "Karanfilin Dikenleri" de öyle.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Sinvar, roman veya hikâyesine sadece kendisine ait olmadığını, kendi deneyimlerinin ve yoldaşlarından duyduklarının toplamından oluştuğunu söyleyerek başlıyor.

Dolayısıyla kitap Filistinlilerin 20'nci yüzyılın son 3'te 1'ini ve 21'inci yüzyılın ilk 3'te 1'inde karşılaştığı olumsuz deneyimlerin geniş bir incelemesidir.

Bu roman veya kitabın her paragrafından kan ve acı damlıyor, farklı ülkelere dağılmış, ne yapacağını bilemeyen, yazın güneşin yaktığı, kışın ise derme çatma evleri çamur yuvasına dönüştüren yağmurlardan kurtulamayan bir nesli anlatıyor.

Romanın başlangıç noktası olan 1967 savaşı başladığında Sinvar henüz 5 yaşındaydı.

Babasının evin önünde nasıl büyük bir çukur kazdığını ve üstünü tahtalarla örttüğünü ve herkesten; erkek ve kız kardeşleri, annesi, amcası, karısı ve çocuklarından orada saklanmalarını istediğini görmüştü.

Yalnızca yaşlı büyükbabası ve elinde radyo ile çukurun kenarında durup haberleri dinleyen komşu kadın, karanlık ve soğuk olan çukura inmeyi reddetmişlerdi.

Bu bir savaştı ve küçük çocuk, aslında onun gibi küçük çocuklara Mısırlı askerlerin arada şeker veya çikolata verdikleri yakındaki Mısır kampına gitmek istiyordu.

Haberler sevindiriciydi ve komşuları onlara zafer haberi getirmişti.

Ama Ahmed Said'in radyodan naklettiği haberlerin aksi olan gerçek haberleri herkesin öğrenmesi yalnızca birkaç gün sürdü.

Oysa Said, zafer müjdesi ile birlikte çukurdakilerin hayali olan memlekete dönüş müjdesini de veriyordu.

Birkaç gün içinde herkes gerçeği öğrendi. Mısır ordusu geri çekildi.

Bazıları bıraktığı malzeme ve erzakı bile yağmalamayı ihmal etmedi, hatta kamp olarak kullandığı okulun camları bile söküldü!

Ardından kampa Mısır bayrağı taşıyan tanklar ve araçlar geldi.

Kamptaki erkekler onları tüfekleriyle selamlayıp havaya ateş ettiler.

Ama karşılamaya çıkanlar bu tank ve araçlara yaklaşır yaklaşmaz, kendilerine ateş açıldı.

O zaman bunların Mısır bayrağını kullanarak insanları kandıran bir İsrailli bölüğü olduğu ortaya çıktı.

Kendisini karşılamaya çıkanların bazıları öldü.

Ardından askerler 18 yaşın üzerindeki tüm erkeklerin yakındaki okula gitmesi gerektiğini ve gitmeyenlerin evler aranırken bulunmaları halinde öldürüleceğini söylediler.

Böylece erkeklerin hepsi okulda toplandılar.

Yılların yükünü çeken dede bile çıkıp askerlere teslim oldu ama yaşlılığından dolayı geri gönderildi.
 


Erkeklerin hepsi tek sıra halinde dizildi, ardından içinde sivil kıyafetli birinin olduğu bir araç geldi.

Erkekler önünden geçirilirken birini seçtiğinde arabanın kornasına basıyor ve o kişi sıradan alınıp götürülüyordu.

İlk tasfiyeden sonra ikincisi geldi ve birkaç adam daha toplandı ve hepsi bir duvarın yakınına dizildi.

Ardından hepsi vuruldu.

Geriye kalanlar erkekler ise elleri bağlanıp geri dönmemek üzere sınıra gönderildiler.

Bu romanın bize sunduğu ve baba ile amcanın gidip bir daha geri dönemedikleri kanlı sahnelerden sadece biri.

1967 savaşı sonrasında yaşanan kanlı, işgal acısı ile aşağılanmaların yanı sıra, yiyecek, su ve örtü kıtlığı gibi acı verici olayların korkunç sahneleri yeniden tekrarlanıyor.

Sinvar'ın genel kişiliğini ve şehit olana kadar son günlerinde dahi içinde taşıdığı acıyı şekillendiren buydu.

Bu, Filistin halkının hepsi olmasa da çoğu evlatlarının tattığı bir acıydı.

İsrail'in 1948, 1967 ve sonrasındaki savaşlardan sonraki taktikleri hemen hemen aynı.

7 Ekim 2023 sonrası taktikleri de aynı, hatta modern teknoloji onları daha acımasız ve şiddetli hale getirdi.

Bu sahne karşısında birçok lider, geçmişte olanları, düşmanın sahip olduğu gücü ve buna karşılık sahip olunan gücün eşit olup olmadığını durup düşünemedi.

Birçok metafiziksel düşünce ve gerçeklerle olduğu gibi yüzleşme ve yeni direniş yolları icat etme konusundaki yetersizliğin birleştiği duygular, biriken dersleri anlama becerisini alt üst etti.

Gazze düz, deniz ve hava tarafından kuşatılmış bir toprak parçası ve yardımların geçirilmesi imkânsız olmasa da sınırlı.

Bir soykırım yürütülüyor ve daha önce Mısır bayraklarının kullanılması gibi bugün de kamuflaja başvuruluyor.

Bunlara rağmen İsrail'in 10 yıl içinde bitirileceğini defalarca duyduk. Hatta bazıları bundan daha kısa sürede bitirileceğini söylediler.

Bazı eski askerler de kendilerini "sıfır noktasındaki" çatışmalar hakkında konuşmaya adadılar!

Son söz; farklar hakkında çokça konuşuldu ve çatışmanın bilimsel ve medeniyetsel olduğu, sadece füzeler ve cesur savaşçılar değil, akıl gerektirdiği gerçeği defalarca söylendi.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU