Çin dünyaya nasıl bakıyor?

Stratejist Clausewitz; "Diplomasi iç politikanın bir devamıdır, savaş da siyasetin bir başka şeklidir" der.

Çinli liderler yıllık iki hafta süren toplantıları için inzivaya çekilmiş ve Çin, “diğerlerinin Çin'i kuşatma girişimleri” karşısında özgüven ve ulusal gurur duygularını teşvik ederken, ilgili Çinli uzmanların araştırması bize devam eden stratejik tartışmanın doğasına dair bir fikir veriyor.

Çinli uzmanlar, Avrupa seçimleriyle başlayıp, ABD, Latin Amerika ve kalkınma modelleri, politik sistemlerinin doğası farklı olan dünyanın diğer ülkelerinin milliyetçi ekonomik ve politik eğilimleriyle devam eden popülizmin ve milliyetçiliğin dünyadaki yükselişini kaygıyla izliyor. Zira sağ ve sol güçler bunu iktidar mücadelesini tırmandırmak için kullanıyorlar.

Bilhassa Bannon gibi Çin'e ve Çin Komünist Partisi'ne düşman olanların da onunla birlikte dönmesi halinde, Trump'ın yeniden iktidara gelme olasılığı, yarı faşist bir rejimin ortaya çıkmasını, Çin’e karşı faşist politikalar benimsenmesini muhtemel kılıyor. Trump'ın dönüşü Avrupa'da faşist rejimlerin yükselişi şeklinde yansıma bulacak. Buna karşılık Demokratların iktidarda kalması aşırı gruplara yönelik bazı kısıtlamalara olanak tanıyacak, ancak Çin'e yönelik politikalarında önemli bir gevşeme yaşanmayacak. Bu nedenle, ABD'nin küreselleşmeyi ve uluslararası ticaret örgütlerini söküp dağıtmak ve kendi önderliğinde alternatif uluslararası gruplaşmalar oluşturmakla meşgul olduğu açıkça görünüyor.

Çinli uzmanların raporları "Amerikalılar ile Avrupalıların Hint-Pasifik'e yeniden odaklandıklarını" belirtiyor. Bu nedenle, buna karşılık Çin liderliği, Batı'nın Çin'i tedarik zincirleri, yapay zekâ, bilgi ve teknoloji sisteminden dışlama girişimine karşı koymak için bu iki alana odaklanmalı. Binaenaleyh Çin'in de bir deniz gücüne dönüşmesi gerekiyor, çünkü ASEAN'ı (Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği) da kaybetmeyi göze alamaz.

Batı, Bir Kuşak ve Bir Yol İnisiyatifi'nin Çin merkezli bir ticaret sistemi yarattığı propagandası yaparken, Çin'in ASEAN ülkeleriyle ilişkileri, Batı'nın kendisine karşı yürüttüğü bilişsel savaşa yanıt vermede önemli bir bağlantı oluşturuyor. Nitekim ASEAN'ın Çin'e bakışı ABD'ye kıyasla önemli ölçüde iyileşti. Ancak Filipinler, Avustralya ve Kanada'nın Güney Çin Denizi ve seyrüsefer özgürlüğüne yönelik Çin tehdidini şişirme çabaları göz ardı edilemez.

Bu raporlardaki Rusya'ya ilişkin değerlendirmelere gelince; ABD ve Avrupa, Rusya-Ukrayna savaşının dinamikleri konusunda çok net bir anlayışa sahip. Ancak aynı ülkelerin Rusya ile enerji ve mal alışverişinde bulunduğu bir dönemde, Çin'in çift kullanımlı mallar ihracatına devam ettiği bahanesiyle, Çin'i Rusya'ya ve onun Ukrayna'daki stratejisine bağlamak için bilişsel bir savaş yürütüyorlar. Bu bilgi savaşı da ASEAN ülkeleriyle ilişkileri olumsuz etkiliyor.

Çinli uzmanların raporları, Çin-Rusya ilişkilerini "iyi" olarak tanımlıyor. Bununla birlikte, "her ikisinin de kendi stratejik değerlendirmeleri olduğunu" dolayısıyla Çin'in Ukrayna'daki çatışmayı ve "Rus politikalarındaki herhangi bir değişikliği" yakından takip etmesi gerektiğini söylüyor. Aksi takdirde "kendisini çok olumsuz bir durumda bulacak" çünkü "Putin, Normandiya Çıkarması kutlamaları sırasında birkaç saat süren toplantılar yaptı ve öyle görünüyor ki, savaşın gidişatını değiştirmeyi umuyor."

Her halükârda Rusya, Çarlık döneminden bu yana Batı'nın bir parçası olarak kaldı" ve "Rusya'nın tek amacı Batılı bir ülke olmaktı.” Aslında Rusya ile Batı arasındaki ilişki sanıldığı kadar düşmanca değil. "Batı Rusya'yı reddettiğinde Rusya Batı'ya karşı çıkıyor, Batı onu kabul ettiğinde ise Rusya’dan daha mutlusu yok."

Eğer ABD Çin'i tek rakibi olarak görürse, Rusya'ya karşı tutumunu yeniden gözden geçirecektir. Zira "Rusya'ya yönelik diplomasisinin amacı, Rusya'nın sorun yaratmamasını sağlamaktır." Putin hedeflerinin bir kısmını, Batı da hedeflerinin bir kısmını gerçekleştirdiğinde pazarlık başlayacaktır.

Orta Asya'ya gelince, Çinli uzmanlar burayı yalnızca güvenlik açısından ele alıyorlar. "Çin'in bin yıllık tarihi boyunca, kuzeybatı çevremizde kalkınmaya doğru büyük bir dönüşümü başarmak zor oldu." Çin ayrıca Türkiye'nin artan rolünü de ilgiyle izliyor ve raporlarda "bu, kuzeybatı sınırlarımıza büyük baskı oluşturacak" deniliyor. Buna karşılık, Hindistan’ın “kendi çabalarıyla bir ulus-devlet olarak ortaya çıkmamış, aksine İngilizlerin ona bunu sundukları bir ülke” olduğu söyleniyor. Gandhi, Nehru ve diğerleri dahil olmak üzere hükümetleri, partileri ve yöneticileri aile partilerine dayanıyorlar. Modi liderliğindeki Bharatiya Janata Partisi ise bölgesel bir partiden milliyetçi bir partiye dönüştü, bu nedenle "Hindistan'ın büyük hedefleri var." Zira Hint milliyetçiliği ideolojisi Hindu milliyetçiliği ile Çin karşıtı fanatizmin bir karışımıdır. Ancak raporlar Çin'in Hindistan'a yönelik politikasının savunmacı kalması gerektiği sonucuna varıyor.

Gördüğünüz gibi Çin Komünist Partisi liderlerinin yapacakları kapalı toplantılar, birçok fırsat ve riske yaklaşımlarındaki bilgelikleri, dünya düzeninin parçalandığı ve dünyanın uçurumun eşiğinde durduğu bir zamanda büyük rol oynayacak.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

Şarkul Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU