Hapishane hakikaten enteresan bir yer. Allah muhafaza, düşmeyin ama düşerseniz de işin keyifli kısımlarına odaklanın.
Zira normal hayatta karşılaşmanız tamamen tesadüflere bağlı olan epey bir kimseyle doğal ortamınızda vakit geçiriyorsunuz.
Konsantre bir muhit...
Hapishanede berber var. Bildiğiniz berber salonu bulunuyor yani.
İllaki hapis yatan berberler de var. Belli günler belli koğuşların tıraş günleri oluyor.
Ben de bu berber hizmetinden istifade etmek istedim, hapiste tıraş oldum.
Saçımı kesen berber arkadaşımızın kendisi "haber" dediğimiz şeyin vücut bulmuş hali.
Kendisine de söyledim, üzerine kitap yazılır. "Abi, senin fazla vaktin yok, inşallah dışarıda hallederiz kitap işini" dedi.
Kitap yapar mıyız bilmiyorum ama size küçük bir tüyo vermiş olayım:
Bunlar toplam 27 kardeşmiş. 24 tanesi erkek. Bir ara 16 kardeş, bir de babaları hep beraber hapis yatıyormuş.
"Abi babamla dört sene aynı koğuşta yattım, vallahi her gün kavga ediyorduk" diye anlattı.
Ben o sırada hâlâ hayret hislerimi atlatamamıştım.
"Amerika kıtası gibi bir şey keşfedilse sizin aile orayı tek başına fethedermiş" dedim gayriihtiyari.
"Pardon abi?" dedi.
"Cibuti diye bir ülke var" dedim, "Düşük nüfuslu, gidin alın orayı..." Gülüyor. "Alırız vallahi" diyor...
Neyse işte, böyle bir sürü hikâye var...
Ben aslında başka şey anlatacaktım...
Ailenin toplam 17 ferdi içeride olunca insan zihni ister istemez bunların günlük iaşe bedeline takılıyor.
Bilen biliyor ama hapishaneyle işi olmayanların haliyle fikri yoktur, o sebeple ben bu "iaşe bedeli" mevzuunu izah edeyim size.
Hapishanede günde 3 öğün yemek çıkıyor ya, devlet bunu bedavadan vermiyor.
Bu yemeklerin parasını "iaşe bedeli" olaraktan hapisten çıktıktan sonra sizden talep ediyor.
Hatta tahliyesi gelenler ya da benim gibi "denetimli serbestlik" uygulamasıyla serbest bırakılanlar kurumdan yollanırken, eğer size verdikleri bankamatik kartında paranız varsa oraya kurdukları pos cihazından ödeme yapabiliyorsunuz.
Yoksa vergi borcu gibi üzerinize kaydediliyor.
Yani devletimiz para tahsil etme hususunda epey mahirleşmiş.
Hatta devletin en iyi yaptığı iş vatandaştan para tahsil etme işidir de diyebiliriz.
Neyse efendim, devlet her mahkûmdan gün başına 83 lira iaşe bedeli tahsil ediyor.
Bendeniz emekli olduğum ve maaşı en düşük emekli maaşına fikslenmiş bir kimse olarak muamele gördüğüm için hemen her şeyi hesap ediyorum.
Berber arkadaşın ve ailesinin günlük iaşe bedelini hızla kafamda çarparak tespit ettim.
Adıyaman'ın bu güzide ailesinin hapisteki mensupları, devletimize günlük 1411 lira iaşe bedeli borçlanıyor demektir.
Sonra birden dehşete kapıldım.
Malumunuz, bizim emekli maaşı 10 bin lira.
Farzımahal sadece bir emekli maaşıyla geçinen dört kişilik bir ailesiniz ve hep beraber hapse düştünüz.
10 bin lira hapisteki ailenin iaşe bedeline ucu ucuna yetiyor.
31 gün olan aylarda ise yetmiyor.
31 gün, 4 kişilik mahpus aile için 10 bin 292 lira demek.
Bakın, sadece hapishanenin aldığı 3 öğün yemek parasından bahsediyorum ha.
Bunun içinde kaldığınız koğuşun elektrik parası falan yok.
Ayrıca, haliyle yıkanacaksınız, sabun, şampuan lazım.
Tuvalet kâğıdı, peçete, ne bileyim, böyle zaruri bazı ihtiyaçlarınız falan olacak, onlar için de para lazım, yukarıdan bakın, aşağıdan bakın, maaş yetişmiyor.
Yani 4 kişilik bir emekli ailesi, 10 bin lira emekli maaşıyla, bırakın geçinmeyi falan, hapiste bile yatamıyor!
Neyse ki 3 bin liralık bayram ikramiyeleri var, o ikramiyelerle sabun alarak kokmadan idare edebilirsiniz!
Bu memleketi bu hale getirdiler.
Vallahi ne yaparlarsa yapsınlar, ben yine söyleyeceğim, bunun adı hırsızlıktır.
Emeklilerin, emekçilerin, haysiyetiyle çalışıp geçinmeye çabalayan milyonlarca insanın haysiyetli bir yaşam sürme hakkını gasp eden bir iktidarla muhatabız.
Bu iktidarın başında da kendisine 3 adet saray yaptırmış, mevcuttaki Osmanlı saraylarını da personelle donatmış, hepsinin keyfini süren; yine halkın parasıyla manda yoğurdu, ejder meyvesi ve kestane balı yiyen Tayyip Erdoğan bulunuyor.
İnsan halkın perişan durumundan biraz utanır değil mi?
Yooo, her şeyi normalleştirmiş bunlar...
Televizyonlardan söylüyor da "Kestane balı, manda yoğurdu, Medine hurması ve yulaf yiyin siz de" diyor.
Millet ise sığır misali sadece yulaf yiyebiliyor.
Ederine baktığınızda, halkın sığır kadar kıymeti de yok.
Evet efendim, kurbanlık sığırlar ortalama 150 bin liradan satılıyor.
Emekliyi köle pazarında satsanız kimse 150 bin lira vermez.
Ayrıca, bir emeklinin sığır alabilmek için de hiç para harcamadan 15 ay maaş biriktirmesi lazım.
Anlayacağınız, ölme sığırım ölme...
Böyle işte...
Evet, halkın haysiyeti gasp edilmiş vaziyette.
Daha ne diyeyim?
Böyle bir memlekette, hapishaneler ağzına kadar dolu.
Hatta ranzalar yetişmiyor, mahpuslar yerlere atılan yataklarda yatıyor.
Kimi bloklarda ranzalara üçüncü kat çıkıldı!
Ve bir oran vermem gerekirse, mahkumların yarısı kadarı haybeye yatıyor, sahiden suçsuzlar.
Özellikle dolandırıcılar tarafından dolandırılmış ve İBAN numaraları kullanılmış dünya kadar genç insan ailelerinden koparılıp hapse tıkılmış vaziyette.
Geri kalanların çok önemli bir kısmı da "hafif" sayılabilecek suçlarla içeride.
Vallahi ne diyeyim, halkı bu kepaze hale düşüren, emekçilerin iaşesini zimmetine geçiren o kadar "ağır" suçlu öylece gözümüzün önünde servetine servet katarken, insanın "adalet" denen mevhuma şöyle okkalı bir küfredesi geliyor.
Neyse, en iyisi ben yeni bir "suç" işlemeden bu faslı kapatayım, sonra devam ederiz...
Hepinize hayırlı bayramlar...
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish