Geçen pazartesi akşamı Arap ve Batı medyası (Hamas, Katar-Mısır ateşkes teklifini kabul etti) başlıklı yeni bir haberle çalkalanıyordu.
Hamas'ın kendisi tarafından yapılan açıklamada, teklifin Amerikan himayesinde onaylandığı da eklendi.
ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü, Washington'daki basın toplantısında hızla bir açıklama yaparak, Hamas'ın anlaşmayı onayladığını yineledi, uzun ayrıntılara girmekten kaçındı ancak sevinci vücut dilinden belliydi.
Dikkat çekici olan, Arap ve yabancı televizyon kanallarının nüfusu yoğun olan Gazze'nin sakinlerinin son sığınağı olan Refah kentinden aktardığı insanların anlaşmayı kutladığı görüntülerdi.
Bu kutlamalar Gazze halkının yaşananlar karşısındaki duygularını, azap ve acıdan kurtuluşun yaklaşmasından duydukları sevinci yansıtıyordu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Aynı zamanda kutlama, Gazze halkının eylemlerinden memnun olduğunu söyleyen Hamas medya makinesinin söylediklerinin de aksini yansıtıyordu. Zira tam tersi olduğu kutlamadan anlaşılıyor!
Haberler, Hamas'ın kademeli bir ateşkes formülünü kabul ettiğini söylüyor ancak İsrail tarafı, duyurudan 24 saat sonra bile (en hafif tabirle) bu formülü kabul etmekte tereddüt ediyor.
Kabul ettiğini varsayarsak dahi, ki bu zor ya da neredeyse imkânsız, geçici anlaşma taslağı, pek çok soruyu ihmal ediyor ve sorunun geneline yalnızca sınırlı yanıtlar sunuyor.
Teklifin maddeleri arasında Gazze'deki rehinelerin serbest bırakılması, İsrail hapishanelerindeki esirlerin serbest bırakılması ve arabulucuların kalıcı hale gelmesini umdukları sınırlı bir ateşkes yer alıyor. Ancak bunlar umulanlar tarafında yer alıyor ve meselenin esasının ötesine geçiyor.
Gazze'deki çatışma ortamı her gün hatta saat saat hareketli, ancak zor sorular henüz cevaplanmadı ve taraflar, her biri kendine özel gerekçeler ile bunları bağlamın ve merkezi noktaların dışında bırakmak istiyor.
Nihai anlaşmanın ardından (eğer anlaşmaya varılırsa) Gazze'yi kim yönetecek?
Bu temel bir soru; İsrail tarafı, Hamas'ın, Gazze'deki idari ve siyasi liderlik sahnesinden çekilmesinin herhangi bir anlaşmanın ön şartı olduğu konusunda ısrar ediyor.
Arabuluculuk yapan taraf ve hatta Amerikan tarafı ise bu konuda net bir şey söylemiyor.
İkinci soru şu:
İki devletli çözüm fikri nerede?
Fikir, bilinen taslak anlaşmanın dışında bırakıldı ve çözüm, gelecekte kendisini gerçekleştirmeyi başarabilecek veya başaramayacak koşullara bırakıldı.
İsrail tarafının uzlaşmazlığı iki düzeyde anlaşılabilir;
Birincisi, İsrail'in savaş hedeflerinin tamamını gerçekleştirmemesidir.
İkincisi, kendisini zor durumda bırakma umuduyla Amerikan Demokrat yönetiminin baskısına boyun eğmemektedir.
İsrail, kendi stratejik hedeflerine yakın olduğunu daha önce pratikte kanıtlamış olan Cumhuriyetçi aday Donald Trump'ın seçimlerde kazanmasının önünü açmak için Biden yönetimini zor durumda bırakmak istiyor.
Nitekim Trump, Kudüs'ü İsrail devletinin başkenti olarak tanıdı, Amerikan büyükelçiliğini buraya taşıdı, keza Golan Tepeleri'nin İsrail topraklarına ilhakını tanıdı, İran'a yönelik yaptırımları sıkılaştırdı, hatta İran devriminin simgesi Kasım Süleymani'ye suikast düzenledi.
Dolayısıyla Trump'ın Beyaz Saray'a dönüşü İsrail'deki aşırı sağ için iyi bir haber. Bundan dolayı İsrail'in üzerine kalıcı bir anlaşma inşa edilememesi için geçici de olsa ateşkese varma konusunda bir acelesi yok.
Çözüme acil ihtiyaç duyan Biden yönetimi. Bu acil çözüm ise seçimler, Ukrayna'da mini bir nükleer savaşa dönüşme tehlikesi taşıyan karmaşık durum ve son olarak da içeride öğrenci gösterilerinin Demokratları destekleyen geniş bir kesim üzerindeki etkisi ile meşgul olduğundan kalıcı bir çözümden ziyade bir ateşkestir.
İsrail'in Gazze'deki rehinelerin önemine dair konuşmalarına rağmen sağcı hükümetin davranışlarından okunabilen gerçek, İsrail derin devletinin, rehine meselesini artık kendisi için bir öncelik olarak görmediğidir.
Belki gelecekte rehinelerin cesetleri geri alınacak ve onlar için tarihi bir anıt mezar inşa edilecek, ancak İsrail sağının gözünde rehinelerin geri dönmesi için Hamas'a taviz vermekle ilgilenmek uzak bir ihtimal.
İsrail sağı, Hamas'ı Lübnan'daki Hizbullah gibi, İran dini devletinin bir kolu dışında bir şey olarak görmüyor.
Geçen pazartesi günü Hamas'ın arabulucuların teklifini kabul ettiği konusunda kendisini bilgilendirmek için İran Dışişleri Bakanı ile temasa geçtiğini belirten İsmail Heniyye de bu kanaate hizmet etmiş oldu.
Heniyye'nin açıklaması, İran'ın önemli bir aktör olduğunu teyit ediyor ve İran psikolojisini de tatmin ediyor.
Buna karşılık Mısır ve diğer Arap ülkeleri ile birlikte Suudi Arabistan ve Ürdün'ün Gazze'deki katliamı önlemek için gösterdiği uluslararası çabaya rağmen, dünya Heniyye'nin bu iki ülkenin dışişleri bakanları ile temasa geçerek onları da bilgilendirdiğini duymadı!
Resim hâlâ net değil ve Hamas arabulucuların önerisini kabul ettiği sırada, İsrail, Refah'ta çeşitli bölgelere defalarca hava saldırıları düzenledi.
Ayrıca uçaklardan sakinlere başka bölgelere gitme çağrısı yapan broşürler atıldı ve pek çok kişi de bu çağrıya uydu.
Bütün bunlar tüm dünyanın gözü önünde ve ABD'nin desteklediği öneriye bile fazla önem verilmeden yapıldı.
Sıfır toplamlı çatışmanın devam etmesi bölgede felaketlere yol açabilir ve Arap siyasi çevrelerinin de bu durumu dikkate alması gerekir.
Örnek verecek olursak, 1948'de Filistinlileri topraklarından eden felaket birçok Arap başkentinde olumsuz hissedildi.
Bundan sonra Araplar, ordunun iktidarı ele geçirmesini sağlayan bir askeri yönetim dönemi yaşadılar. Söz konusu yönetimlerin birinci sloganları "Filistin'in özgürleştirilmesi" idi.
Tarih, askeri yönetimin yarattığı felaketleri çok iyi biliyor. 1967'deki yenilgi ise dinamik İslam olarak bilinen akımın yükselişine yol açtı.
Bu akımın yükselişinin ceremesini yine Arap halkları çekti ve şarlatanlığın artması, siyasete karıştırılması, devlet ile dinin birleştirilmesi gibi sonuçları nedeniyle bazı halklar çekmeye devam ediyorlar.
Gazze katliamlarının sonuçlarına gelince, bölgede muhtemelen daha önce benzeri görülmemiş bir terör dalgası yükselecek.
Terör dalgası, Aydınlanma Çağı öncesinde Avrupa'yı etkileyen din savaşlarına daha yakın bir yol izleyen "direniş ekseni" sloganıyla tüm bölgede ulusal güvenliği sarsacak.
Bunlar çatışma ortakları tarafından hesaba katılmayan riskler ve şu ana kadar ortaya çıkanlar, bunları çevreleyen soruların cevaplardan çok daha fazla olduğunu gösteriyor.
Son olarak, Tanrı'nın kendileriyle birlikte olduğuna inanan ve sıfır toplamlı bir savaş yürüten her iki tarafın, yani İsrail sağı ve dini sağın gölgesinde siyasi çözümlere ulaşma şansı oldukça az.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.