Eski Başbakan ve AK Parti Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, AK Parti Merkez Yürütme Kurulu tarafından ihraç istemiyle disipline sevk edilmesi sonrası partisinden istifa etti.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Davutoğlu ile beraber ihracı istenen diğer isimler eski AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, eski Sakarya Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün, eski İstanbul Milletvekili Abdullah Başçı, eski İstanbul İl Başkanı Selim Temurci ile eski Ankara İl Başkanı Nedim Yamalı da partiden istifa etti.
AK Parti’deki istifalar BirGün, Cumhuriyet, Karar, Hürriyet ve Sözcü gazeteleri yazarlarının köşelerinde yer buldu.
“Muhalefet yanlışlar yaparak araya girmezse…”
L. Doğan Kılıç, BirGün gazetesinde “Atan Çakmak, yakan çakmak...” başlığıyla kaleme aldığı yazıda şu fikirlerini dile getirdi:
… Bu satırlar yazılırken, Babacan’ın ardından, Davutoğlu da “yeni bir başlangıç” için AKP’den istifa etti.
Kasanın yere teması anında çıkan sesi duymaya az kaldı!
“Yakan çakmak” görmezden gelinse de; ekonomik kriz, onun en yakıcı boyutu işsizlik, iktidara yapışan israf ve yolsuzluk ve bunların üstüne binen Suriyeliler gerçeği, AKP’nin düşüşünü hızlandırıyor.
Serbest düşüşe geçen bir cismin düşüş hızını, çarpacağı yer ile arasına bir başka etken girmezse, bir tek hava sürtünmesi etkiliyor.
Muhalefet yanlışlar yaparak araya girmezse, AKP’nin yere teması kaçınılmaz.
İlhan Cihaner, dünkü yazısında, “Kafa karışıklığı mı, tercih mi?” diye sormuş ve ana muhalefet partisi açısından yapılabilecek yanlışlara işaret etmişti.
Yakan çakmağın daha fazla can yakmasını istemiyorsak; tek adam rejiminin kendini meşrulaştırma ve kurtarma girişimlerinden uzak durmak; AKP’den kopuşlardan medet ummamak; demokrasiden, özgürlükten, adaletten, laiklikten, barıştan, kamuculuktan taviz vermeyen bağımsız bir siyasi çizgiyi büyütmek zorundayız!
“Atan Çakmak” çoktan statüko oldu, şimdi “yakan çakmak”ların zamanı!
“ABD’nin gönlü Davutoğlu’ndan yana”
Cumhuriyet yazarı Işık Kansu da bugünkü yazısında istifalarla ilgili olarka şu ifadeleri kullandı:
Saraydaki AKP’liyi iktidara taşıyan güçlerin artık kendisinden memnun olmadığı kesin.
Ahmet Davutoğlu’nun, Ali Babacan’ın çıkışlarını bu açıdan değerlendirmek gerekiyor.
CIA ajanı Graham Fuller, son makalesinde kendisini “Erdoğan’ın becerikli Dışişleri Bakanı ve yeni Avrasya Türkiyesi’nin mimarı” olarak nitelediğine bakarsak, ABD’nin gönlü, Ahmet Davutoğlu’ndan yana...
Diğer tarafta da Ali Babacan önde gibi gözüküyor, ama asıl desteklenen isim, özellikle gölgede tutuluyor:
Dünya egemenlerinin İngiliz kanadına yakınlığı ile tanınan Abdullah Gül.
“Davutoğlu’nun öncelikli hedef kitlesi AK Parti tabanı”
Karar gazetesi yazarı Mustafa Karaalioğlu da “Yeni fikirler, yeni partiler ve siyasi rekabet demokrasi için fırsat alanlarıdır” görüşünü dile getirdiği “Yeni renkler, yeni siyasi tablo” başlıklı yazısında şu satırlara yer verdi:
Başlangıçta AK Parti’den yeni siyasi parti kuracak bir kopuş olacağı da tahmin edilmemişti. Siyasi denkleme bugün artık bu faktör de katılmıştır. Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ve arkadaşlarının ihraç sürecini durdurarak istifa kararı almaları ve bunu yeni bir parti ilanıyla birlikte yapmaları bilhassa Cumhur ittifakının oy hesaplarını sarsacak bir gelişmedir. Çünkü, Davutoğlu’nun öncelikli oy kitlesinin, lideri olarak başında seçime girdiği ve hükümetler kurduğu AK Parti tabanı olduğu bellidir. İstifaya giden süreçte büyük çoğunluğun iştirak ettiği eleştiri ve özeleştiriler yaparak özelde AK Parti’nin, genelde ise geniş muhafazakâr tabanın duyarlılıklarına hitap etmeyi bildi. Öte yandan süreci soğukkanlı yöneterek, istifaya giden yolda bir anlamda ‘günah benden gitti’ kanaatini vermeyi başardı. Davutoğlu, bugüne kadar daha çok parti içi muhalefet alanını kullanıyordu. Şimdi partileşme süreci ilan edildi ve hem bu mesajların hem de seçmen tabanının olup bitenlere nasıl tepki vereceğini ölçebileceğimiz bir süreç başladı.
Böylelikle, genel siyasi oy dağılımını ve yeni partilerin toplumdaki karşılığını, tahminlerin ötesine geçip en azından anketlere bakarak tanımlama fırsatı olacaktır. Bu tablo oy dağılımını etkileyecek ama bunun kadar önemli bir etki politik söylem çeşitliliğinde görülecek. Ülkenin sorunları; ekonomi, dış politika, sosyal gerilim, adalet, hukuk gibi sektörlerde hem eleştiri hem de farklı fikirleri duyma imkanı ortaya çıkacak. Bunlar sadece bir fikir değil aynı zamanda toplum karşısında birer siyasi vaat olarak şekillenecek.
Hiç şüphesiz kolay bir yol değil ama farklılıklar, yeni fikirler, yeni partiler ve siyasi rekabet demokrasi için fırsat alanlarıdır. Sadece yeni parti için fırsat değil; özgür zeminde iktidarın muhalefetle yarışması ülke için de imkandır.
“Geriye dönüp o sözlere bakan yok…”
Karar gazetesinde Davutoğlu ile ilgili yazan bir diğer isim de Akif Beki oldu. Beki, “Tövbecilerin AK Parti’den tasfiyesi” başlıklı yazısında özetle şunları yazdı:
Önce Babacan ve arkadaşları, umut kalmadı diyerek istifa etmişlerdi. Şimdi de Davutoğlu ve arkadaşları pes ettirildi, ayrılmaya zorlandılar.
Babacan gibi Davutoğlu da 'düzelme ve düzeltme imkanı kalmadı' diyerek ayrılmaya mecbur tutulduklarını söylemediler mi?
Oysa İstanbul tekrar sandığa götürülürken, iki seçim arasında söz vermişti Numan Kurtulmuş.
“Biz de siyaseti biliyoruz, eksikleri hataları görüyoruz, önce 23 Haziran’ı geçelim, ondan sonra gerekirse siyasi bakımdan tövbe istiğfar ederek yanlışlarımızdan kurtulup yola devam ederiz" buyurmamış mıydı?
'Şimdi ders vermenin sırası değil, siz sandıkta bizi düzeltmeyin, seçimi alalım biz kendi kendimizi düzeltiriz, merak etmeyin' taahhütleri verilmemiş miydi rahatsız seçmene?
Seçim atlatıldı ama gidici oyları tutmaya yetmediği için midir, her nedendirse geriye dönüp o sözlere bakan yok.
“AK Parti’nin son yanlışı olmayacak”
Geçmişte iktidara yakınlığıyla bilinen gazeteci Fehmi Koru da kişisel internet sitesinde “AK Parti’ nin Davutoğlu’nu istifaya sürükleyerek yanlış yaptığını, partinin son yanlışının bu olmayacağını” yazdı.
Koru’nun yazısından bazı kısımlar şöyle:
Her partide yollar ayrılır, istifalar olur, tasfiyeler yapılır; ancak sadece birkaç yıl önce (2014’te) genel başkan ve başbakanlığa getirilmiş birinin partisinden tasfiyesi herhalde ülkemizde -muhtemelen dünyada da- ilk kez yaşanıyor…
Davutoğlu’nu böyle bir davranışa mecbur bırakmayı yanlış buluyorum.
Eleştirilerine kulak verilir, parti içerisinde kalması sağlanabilirdi. Herhangi bir sebeple yollar ayrılması gerekseydi bile, bu, bundan sonra verebileceği zararın sınırlı kalmasını sağlamak amacıyla, ihraç mekanizması çalıştırılmayarak suhuletle gerçekleştirilebilirdi.
Evet, ihraç edilmek istenen Davutoğlu’nun AK Parti’ye verebileceği büyük bir zarar var.
AK Parti’den tasfiye edilen Ahmet Davutoğlu dün yaptığı basın toplantısında arkadaşlarıyla yeni bir parti kuracağını belli etti. Hatta basın toplantısının metni dikkatle okunduğunda, bunun, bir süre önce deklare ettiği ‘manifesto’ ile birlikte yeni partinin kuruluş beyannamesi olarak değerlendirilebileceği anlaşılacaktır.
Peki Davutoğlu’nun kuracağı parti seçime katıldığında daha çok hangi tabandan oy alabilecek?
Matematik burada devreye giriyor işte. Yüzde 1’in bile olağanüstü önem taşıdığı bir seçimde tabanından bir başka partiye oy kayması AK Parti’nin 2023 hesaplarını bozabilecek bir gelişme olacaktır.
Davutoğlu için AK Parti’nin yapması gereken, ne yapıp edip onun parti içerisinde kalabileceği bir yol izlemek iken, kendisini yeni bir partiyle karşısına rakip olarak çıkmaya zorlamak, hiç kuşkusuz yanlış bir yöntemdir.
"Tazminat olmayınca istifa ediverdi"
Hürriyet yazarı Ahmet Hakan da yazısında şu görüşlerini dile getirdi:
AHMET Davutoğlu’nun AK Parti’den istifası üzerine herkesin aklına geldiği gibi benim de aklıma o meşhur replik geldi:
“Sen kovmuyorsun, ben istifa ediyorum”.
Tazminat mazminat söz konusu olsa...
İstifa etmez, atılmayı beklerdi.
Sonunda tazminat mazminat olmayınca...
İstifayı basıverdi.
"Birer ikişer baş kaldırıyorlar"
Sözcü yazarı Necati Doğru da "Biat kültürü darbe üstüne darbe yiyor" başlıklı yazısında şu görüşlerini dile getirdi:
Biat kültürünün “biz ışığı olmayan bir taş parçasıyız” anlayışından doğduğu yazılır: “Bizim bir ışığımız yok, biz ışığımızı biat ettiğimiz kişiden alır, yansıtırız, o bizim güneşimizdir” diye düşünenler biat kültürünü beslerler.
Davutoğlu.
Babacan.
Arınç.
Bugüne kadar “Biz hepimiz ışığımızı Reis'imizden alıyoruz. Bizim kendimize göre bir özgül ağırlığımız var ama ‘asıl ışık kaynağımız Reis'tir” dediler.
Ne söylediyse alkışladılar.
Ne düşündüyse onayladılar.
Ne yaptıysa yaşa dediler.
18 yıl böyle geçti.
Biat kültürü buraya kadar!
Birer ikişer baş kaldırıyorlar.
Independent Türkçe