Özgürlüğün en kirli hali, sanatçı ile sansür arasındaki ilişkidir

Vahap Aydoğan Independent Türkçe için yazdı

Resim: Vahap Aydoğan

Sanat, varoluş gereği her dönem muhalif oldu… Düşünceyi, üretmeyi hedefleyen sanat, yepyeni fikirlerle ileriye bakarken iktidarlar tarafından da tarih boyunca tehdit olarak görüldü.

Kaotik yalanlar içinde, sanat en az gerçekdışı oldu; dünya ve ülke denkleminde, kurallarla, baskıyla, yasaklarla dolu dönemlerde, sanat yaşamının gelişmediği; medeniyetten uzak, geri kalmış toplumların varlığı hızla arttı.

Hiç kimsenin cesaret dahi edemediği perspektifken dünyaya bakan, gördüğünü özgür ve sansürsüz bir şekilde bizlere aktarmaya çalışan sanatçılar, endüstriyi elinde tutan baronlar başta olmak üzere, güç sahiplerinin otoritesini sarsmaktan da geri kalmadılar…

Otoritelerin sanata olan bakışı ise sansürle, sanat ve özgürlük kavramının sorgulanmasına da sebep oldular.
 

 

Otoritenin yanında yer alıp, sanatı ve sanatçıyı çıkarları doğrultusunda kullanan sermayedarların varlığı da azımsanmayacak boyutlarda…

Tam da bu bağlamda, sanatsal yaratımın öznesi sanatçının "özgürce" kendisini ortaya koyma çabasından geçer.

"Sanatçı doğanın nabzını elinde tutmalı, onun ritmiyle kendisi arasında bir uyum sağlamalı" diyen Henri Matisse, eserlerini "özgürce yaratabilmek için" uzun yıllar mücadele vermiş sanatçıların başında geliyor.

İster ülkemizde ister dünyanın farklı coğrafyalarında sanatın yasaklar karşısında nasıl bir mücadele içinde olduğunu ve bu günlere nasıl gelindiğine değinmek elzemdir aslında.

Orta çağ Avrupası'nda kilisenin etkisiyle gelişen yasaklı düşünce, sanatçıların üzerinde tarifi çok zor olan baskılarla süregeldi. 

Rönesans ile başlayan, sanat ile özgürlük kavramlarının bir arada kullanılması, günümüz sanat anlayışı açısından bizlere de farklı bir perspektif sundu, Yeniden Doğuş'un perdelerini aralamdı.

Karanlık dünyanın aydınlığa açılan perdesini araladığı da şüphesiz…

Hümanizm; başat gelen düşüncelerin önünde saf tutmuş, sanatçılara özgür bir kimlik kazandırdı.

Karanlık çağların, sağır kulakların, kör gözlerin ve duyguları törpülenen yaşamların, merkezine sanat; insanı yerleştirdi.

Hümanist düşünceler topluma sanatçıların üretimleriyle yerleşti, özgürlük ile sanat arasındaki bağın toplum üzerindeki etkisi de bu çağlarda daha da önem kazandı.

Bu mücadele, sanatçıların yüzlerce sansüre maruz kalmalarına rağmen devam etti, 19'uncu yüzyıla kadar süregelen, Avrupa'da kilise, bizdeyse sarayın katı kuralları ile sanatçılar adeta üretimlerinin altında ezilerek yollarına devam ettiler.
 

 

Konu bağlamında çok özel bir örnek var aslında;

1748-1890 yılları arasında, Paris'te "Salon de Paris" sergileri yapılıyordu. Dönemin en önemli sanat etkinliğiydi bu sergiler.

Fransa'da başarılı olmak; kraliyet tarafından beğenilmek isteyen tüm sanatçılar için "Paris Salonu"nda yer almak çok önemliydi.

1863 yılına gelindiğinde ise sanatın anavatanı Paris'te büyük bir atılım gerçekleşti; "Reddedilenler Salonu" adıyla farklı bir alan yaratıldı.

Paris Salonu; jüri tarafından kabul edilmeyen eserlerin sergilendiği yeni bir salon sergisiydi.

Saray -ya da günümüzde otorite- tarafından kabul görmeyen eserlerin bir salonda sergilendiği, özgür ve kendi üretimlerini sansürsüzce anlatmak istedikleri farklı bir mecra inşa ettiklerini görüyoruz.
 

 

Bu ölçekte değerlendirme yapmam gerekirse "MODERN RESİM SANATININ İLK BÜYÜK DEVRİMCİ HARAKETİ" olmuştur desem, yerinde bir tespit olur. 

Devrimci hareketin başındaki sanatçıları saymam gerekirse; Edgar Degas, Piere-Auguste Renoir, Paul Cezanne, Camille Pisarro başta gelenler arasındaydı.

Ayrıca Henri Matisse, Pablo Picasso gibi, diğer özgür sanatçılar bambaşka akımlarla sanatsever ve sanatçılara da rehber oldular.

Sanatı dar bir çerçeveden okuyan otoriter yapılar, tarih boyunca sanattan en çok korkanlardır aslında.

Zira sanata uygulanan sansür, aynı zamanda kişinin ifade özgürlüğünün sınırlarında ihlali sayılıyor…

Ayrıca, sanatsal özgürlüğün kısıtlandığı bir ortamda, din ve vicdan özgürlüğünden, kanaat özgürlüğünden, basın özgürlüğünden, temel hak ve hürriyetlerin varlığından bahsetmek de yersiz olur…
 

 

Lafı çok uzatmadan, benim canım ülkemin (sansürsüz) özgür sanatını; sanat-sansür ve sanat-özgürlük ilişkisini ıskalamadan birkaç cümle ile özetlemek isterim;

Sadece politik, ekonomik ya da sanatsal açıdan değerlendirme yapmadan, sanatın, kanımca özgürlük bağlamında, kapının dışına itilmiş bir enstrüman olduğuna tanıklık ediyoruz.

Öyle ya; çok çok eskilerden "fovizm" , "popart" akımlarının sanata hükmettiği dönemler…

Ya da sevgili Cemal Süreya'nın "Öyle bir yere geldik ki hiçbir sokağın adı yok" sözleriyle …

Sansür ve sanatsal özgürlükte geldiğimiz noktayı özetlemiş diyebilirim. 

Peki sanatta özgürlük ve sansürün yansımalarına bakalım…

Öyle bir ortama evrildik ki; günümüz sanat eserleri dekoratif, Osmanlı, popart gibi değerlere hitap etme dışında, takdir alkış, beğeni bekleyen kitleyle de karşı karşıya… 

Çünkü güncel sanatın içerik ile ilgilenmediği sanatsal bir ortam hâkim. 

Bastırılmış özgürlük kavramından uzak duran sanat ve sanatçılar yönünü de elbette içerikten uzak eserler üzerine yoğunlaştırmış galeri ve koleksiyonerlerin beğenilerine dair işler ortaya çıkarıyor.

Güzel ülkemin, sanat vitrinine fokuslanmak gerekirse, sanat simsarları ile küratörlerin belirli adreslere sanat piyasasını adeta satıyor; koleksiyonerler, galeriler, müzayedeciler arasında (paslaşarak) "al gülüm ver gülüm" düzeyinde fikri hürriyetten ve içerikten yoksun ucuz pazar oyunlarıyla ülkenin sanat anlayışına yön verdikleri kaçınılmaz bir gerçek...

Bu davranış ve tutum içinde olmayan sanat camiasını, sanatçıları tenzih ediyorum. Bu şerhi de özellikle düşmek isterim…

Lakin geldiğimiz nokta da üzülerek belirtmek isterim ki, yol kenarında açılan karpuz sergisi ile bir sanat galerisinde açılan resim sergisi arasında endüstriyel veya sanatsal anlamda bir farklılık olmasın mı?

Ya da neoliberal ve kapital endüstriyel düşünceler galerinizdeki eserler ile yol kenarında satılan karpuzlar arasında bir fark gözetmiyor mu? 

Gözetiyor mu?  

Peki...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU