Türk mefkûresinin İslamsız Türkçülükle imtihanı

Fotoğraf: X

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İslamsız Türkçülüğün Türkiye Cumhuriyeti'nin sonu demek olduğunu ifade etti. 

Esasen bu tesadüfen söylenmiş bir cümle değildi. 

Ortadoğu'da dinsiz hiçbir millet varlığını sürdüremez. 

Bugün İsrail'in Gazze'de düştüğü sefil vaziyet bunu gösteriyor.

LGBT bayrakları ve seküler normlarla yola çıkan dünyanın en modernize ordusu ayaklarında terliklerle direnen bir avuç insana karşı neredeyse yenilmiş durumda.
 

İsrail ordusu -.jpg
İsrail ordusu

 

Şimdilerde Netanyahu, dini söylemlerle ordusunu konsolide etmeye çalışsa da Gazze'ye giden her İsrail askerinin düşündüğü yegâne şey, canını kurtararak ülkesine dönmekten ibaret. 

Bugün vaziyet alenen gösteriyor ki İsrail'in en büyük zafiyeti kendi inançsız asker güruhu ile hayatta tutunacağı tek dalı inancı olan insanlara karşı savaşmak.

Oysa Kassam savaşçılarının sahip olduğu inanca göre; "insan" olabilmeleri için evvela işgalcinin karşısına çıkmaları gerekiyor.

Ellerinden geleceği hatta geçmişi bile alınmaya çalışılan bu insanlar için ölüm ise insanlığın ötesine geçip şehit olmak anlamına geliyor.

Ölüm, onları insan olarak görmeyen bir dünyanın aksine inandıkları Rabbin huzurunda en üst makamlara taşıyor. 
 

 

Bu yalnız İsrail için geçerli değil, birçok Arap devletinin kartondan kaplan orduları da ağaçtan düşen yaprak gibi ilk rüzgârda savrulup gitmesinin arkasındaki temel önermeyi de buradan anlamak gerekiyor.

İster İslam ister Yahudilik dinine mensup olsun bir Ortadoğu ülkesinde halkın sinesinden dini, ordudaki askerinden inancı çekip aldığınız zaman sahip olunan teçhizat bir demir yığınına dönüşmektedir.
 

Cumhurbaşkanı Erdoğan.jpg
Cumhurbaşkanı Erdoğan

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve kurmayları belli ki coğrafyadaki gelişmeleri yakından gözlemlemiş ve bu hakikati tespit etmişler; ancak son yıllarda yükselen mülteci aleyhtarlığını kullanan belli odaklar İslam ile Türklüğü birbirinden ayırmanın gayreti içerisine girmiş durumdalar.

Bu konuda hayli başarılı olduklarını söylemek gerekir. "Kelime-i Tevhid" bayrağı görünce cinlenen bir gençliğin varlığı söz konusu.

Ortadoğu'nun en motive ordusu şu anlık seveni için de sevmeyeni için Türk ordusudur. 

Böylesi bir orduyu yok etmenin en kolay yolu İslamsız bir Türkçülük ile donatılmış toplumun güdümüne sokmaktan geçiyor.

Oysa Türk milliyetçiliğini inşa eden aydınların İslam'a en küçük bir saygısızlığı ya da "Arap kültürü" genellemesi altında neredeyse namazı bile sıkıştıracakları bir küçümseme ve genelleme içerisine asla girmemişlerdi.
 

Genç Kalemler.jpg
Genç Kalemler

 

Ömer Seyfettin ve Ali Canip Yöntem gibi Türkçülüğün kurucu isimleri Türk milliyetçiliğini milli bir maarif, lisan ve İslam üzerine inşa etmişlerdi. 

Üstelik lisan konusundaki kaygıların temelinde safi Türkçedeki Arapça ve Farsça kelimelerin varlığından da kaynaklanmıyordu.

Türk aydınının Batı lisanları karşısında kendi dilini sahiplenmesi ve kullanmasındaki güçlüklere duyduğu öfkeden kaynaklanıyordu.
 

Ömer Seyfettin.jpg
Ömer Seyfettin

 

Nitekim Türkçülüğün belki de en namuslu aydını Ömer Seyfettin bu durumu şu sözlerle ortaya koyacaktı:

Avrupalıların hilal ve salip namına yaptıkları haksızlıkların şüphesiz biliyorsunuz… Unutmayın ki etrafımızdaki Bulgar, Sırp, Karadağ, Yunan Hükümetleri ihtizar dakikalarımızı beklediklerini saklamıyorlar. Rumların, Bulgarların, Sırpların Osmanlılık vatanındaki mektepleri meydanda…

Orada şiddetli bir Türk düşmanlığı talim olunuyor ve bunu bütün dünya biliyor, gazeteler yazıyor. O halde korkmayınız, sizin bilmenizde bir beis yoktur. Mehmet Ali'nin çocukları bir zaman "Türkçe'nin tekellümünü men edip Türklüğü orada tart eyledilerse bugün Suriye'de de lisanımıza karşı buna benzer bir istiğna görüyor…

(Nazım Hikmet Polat Polat,
Ömer Seyfettin Bütün Nesirleri)


Yani Türk milliyetçiliğinin dile olan düşkünlüğünün arkasındaki neden Arapça düşmanlığı değil, Batılı lisanlar karşısında duyulan rahatsızlıktı.

Eğer Arapça ve Farsça bir kelime hatta tamlama ve terkipler dahi öncü milliyetçiler için Türkçenin vazgeçilemez parçasıdır. (Bknz "Yeni Lisan" Makalesi) 

Ayrıca Türk mefkûresinin inşa eden milliyetçiler bizim "Arap diyarlarında onlara yardım için ne işimiz var" gibi aşağılayıcı ve toksik ifadeler kullanmazdı.

Trablusgarp'tan Cezayir'e uzanıncaya değin her türlü emperyalist işgali kendisine yönelik bir tecavüz olarak ele alırdı;

Türklüğün talihini düşünür ve terlerdim. İşte Asya'daki Türk hükümetlerini bitiren Avrupalılar, onların din ve şan kardeşlerine, Araplara da saldırmaya başlamışlardı.

Bütün Turan, bütün Hindistan esirdi. İngiltere kralı yeniden Hindistan'daki eski Türk İmparatorluğunun tahtına oturmak için Mısır sömürgesinden geçerken, şimdi cihan politikasında bir gölge halinde kalan büyük hakanın oğlunu ayağına getiriyordu. Türklerle beraber Araplar da eziliyor, Sudan, Fas, Cezayir, Tunus ve nihayet Trablus ve Bingazi de alınıyordu.

(Nazım Hikmet Polat,
Ömer Seyfettin Bütün Hikâyeleri)


Öyle ki Türk milliyetçileri imansız Türkçülüğü "Piçleşme" olarak ele almıştır.

Ömer Seyfettin, "Piç" hikâyesinde bir Türk'ün din kardeşi yerine Batılı bir zihniyeti tercih etmesini şu sözlerle istihza eder:

— Anladım, lakin zaten Türk değilmişsiniz ki... Piçmişsiniz! Diyerek ayağa kalktım. O, galiba benden takdir ve hayret bekliyordu.


Türkçe'nin namusunu korumayı kendisine vazife edinen Ömer Seyfettin Türkçeyi sığlaştıran her teşebbüsü engellemek adına Türk edebiyatının en büyük karakterlerinden "Efruz Bey"i yaratır.

Osmanlı Türk'ünün dejenere olduğunu iddia eden Efruz Bey, Orta Asya Bozkırlarının kültürünü ve dilini gerçek Türklük olarak ele alır.

Ömer Seyfettin, "Yeni Lisan" (1911) makalesini ele alırken yaşayan dil ve İstanbul Türkçesini esas alır ve eski Türkçe sevdalıların dil ithal etmesini intihar olarak tanımlar.

Bu bağlamda Efruz Bey'in "Tatar kimliği ve dili" üzerinden yaptığı tartışmalar ile dildeki ıslah çalışmalarını yanlış yorumlayan aydınları sert bir şekilde eleştirir.

İdeolojik boyutta da Türk milliyetçiliğinin mefkuresini inşa eden isimlerin dünya görüşünü en iyi yansıtan sözleri Ömer Seyfettin'in Mehmet Akif Ersoy için söylediği şu cümleden anlamak mümkün:

İttifak-ı İslam taraftarı bir milliyetperverim; ne vakit Mehmet Akif'i okusam İttihad-ı İslam taraftarı bir ütopist oluveririm.


Velhasıl, bu memleketin Türk milliyetçileri kendi mefkuresini inşa ederken İslamsız / imansız bir Türkçülükten Allah'a sığınırdı.

Şimdilerde bazılarının "Arap Kültürü" diye aşağılayıp ötekileştirdikleri çoğu şeyin arkasını İslami değerlere saldırı ve tecavüzün izleyeceği körün gözü…

Bu tarz-ı siyasetin ise kalabalıklara "Türk milliyetçiliği" şeklinde pazarlandığı ne yazık ki ortada olan bir durum. Milliyetçilerin buna vereceği en güzel cevap; Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem gibi aydınların görüşlerini tabanına aktarmak olacaktır.

Aksi halde bir dönem Muhsin Yazıcıoğlu'nun temsil ettiği Türk milliyetçiliği yarın Ümit Özdağ gibi isimlerin tekeline girmiş olacaktır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU