Süper kahraman filmlerinin gerçek sinema olmadığını her dile getirdiğinde Martin Scorsese'ye sinirlenenlerden misiniz? Size iyi bir haberim var! Rengarenk taytlarını giymiş süper kahramanların dünyayı tekrar tekrar (ve tekrar) kurtarmasından bıkanlardan mısınız? Size de iyi bir haberim var!
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
2018 yapımı Örümcek Adam: Örümcek Evreninde (Spider-Man: Into the Spider-Verse) gösterime girdiğinde, artık fazlasıyla bayatlamaya başlayan türü yeniden keşfetti desek yanlış olmaz. Dünya çapında hatırı sayılır bir gişe hasılatı yaptı, En İyi Animasyon kategorisinde sayısız adaylık kazanırken Oscar, Altın Küre ve BAFTA'yı da eve götürdü. Kendisinden bile daha iyi karşılanan devam filmi Örümcek Adam: Örümcek Evrenine Geçiş'ten (Spider-Man: Across the Spider-Verse) bahsetmeyeceğim bile…
Örümcek Adam: Örümcek Evreninde'yi bu kadar özel kılan şeylerden biri de Britanyalı besteci Daniel Pemberton imzasını taşıyan müzikleriydi. Çok değil, az önce size iyi bir haberim olduğunu söylemiştim: Örümcek Adam: Örümcek Evreninde'yi, canlı orkestra muhteşem müziklerini çalarken izleme şansı bulabilirsiniz. Bu, hem süper kahraman filmlerinden bıkanlar hem de türe dair umudunu henüz yitirmemiş olanlar için nefis bir haber. Çünkü sadece bir konserden ya da film gösteriminden bahsetmiyoruz. İkisini buluşturan acayip bir deneyimden bahsediyoruz.
Birleşik Krallık turnesinin ardından İstanbul'da
Spider-Man: Into The Spider-Verse Live in Concert, New York'ta yaptığı dünya prömiyerinin ve Birleşik Krallık turnesinin ardından bu hafta İstanbul'a geliyor. 3 ve 4 Şubat'ta Zorlu PSM Turkcell Sahnesi'nde gerçekleşecek etkinlikte, film göz alıcı sahneleriyle dev perdede izleyiciyle buluşurken canlı orkestra ve turntable da katılımcılara kolay kolay hafızalardan silinmeyecek bir deneyim yaşatacak.
Orijinal film müziklerini Post Malone, Lil Wayne, Jaden Smith ve Nicki Minaj gibi isimlerin katkılarıyla besteleyen ödüllü sanatçı Daniel Pemberton'la performans öncesinde sohbet etme fırsatı bulduk.
"Bu bir kutlama konseri"
Son söylenecek şeyi ilk önce söyleyeyim: Daniel Pemberton, bu acayip deneyimi yaşamaya hazırlanan katılımcılara çıt çıkarmadan izlenecek bir filmle değil canlı bir performansla karşı karşıya olduklarını hatırlatarak "bol bol alkışlamalarını ve tezahürat yapmalarını" öneriyor.
"Ben olsam çok gürültü yapardım. Seyirciler gerçekten işin içine girdiğinde ve sinemaya gider gibi davranmak zorunda olmadıklarını anladıklarında gerçekten eğlenceli" diyen Pemberton, söze şöyle devam ediyor:
Sinemada gürültü yaparsan sinirlenirim ama bu daha çok bir konser gibi. Tamamen farklı bir şey, bir kutlama konseri. Farklı bir deneyim. Zaten herkes filmi daha önce izledi. Bu yüzden eğlenceli olan şey, insanların o anlarda tezahürat yapması. Müziği seviyorlar, karakterleri seviyorlar… Ve bazı konserlerdeki enerji çılgınca. Gerçekten harika. Umarım insanlar iyi vakit geçirir. Ve pek çok kişi sahnede ilk kez plağa scratch atıldığını görecek. Belki daha önce insanlar sahnede orkestra görmüş olabilir ve bu kesinlikle pek çok kişi için ilk kez olacak. Heyecan verici. Umarım insanlar keyif alır.
İlk film müziğini 17'sinde besteledi
Spider-Man: Into The Spider-Verse Live in Concert'ı nasıl izlememiz gerektiğini öğrendiğimize göre ödüllü besteciyi daha yakından tanımaya başlayabiliriz. Lise yıllarında odasında kendi deyimiyle "garip elektronik müzikler" yapan Pemberton, Bedroom adını verdiği ilk albümünü sadece 16 yaşındayken çıkardı. Albümü dinleyen yönetmen Paul Wilmshurst kayıttan çok etkilendi. Sonrasını şöyle anlatıyor Pemberton:
Bunu dinleyen bir yönetmen benden belgeselinin müziklerini yapmamı istedi. Pek sıcak bakmasam da kabul ettim ama ne yaptığımı gerçekten bilmiyordum. Ve o sırada bilgisayarım bile yoktu. Okula gidiyordum, geri dönüyordum, ödevlerimi yapıyordum falan filan. Bunların ne zaman olduğu hakkında fikir vermek gerekirse… 1995 yılıydı. Ve belgesel, internet denen yeni şey hakkındaydı. İnternetin geçici bir heves olduğu, asla tutmayacağı ve sadece üzgün erkekler için olduğu anlatılıyordu. Bir gazetecinin internetin asla kalıcı olmayacak bir şey olduğunu düşündüğünü anlattığı bir belgeseldi… Bunun ilk işim olmasını seviyorum.
Rahatça görüldüğü üzere internet fazlasıyla kalıcı olurken, Daniel Pemberton da yıllar içerisinde hayranlık uyandıracak başarılara imza attı. Danny Boyle, Ridley Scott, Darren Aronofsky ve Guy Ritchie gibi sayısız yönetmenle birlikte çalışan besteci, son olarak Michael Mann imzalı Ferrari'nin müziklerini besteledi.
Hiçbir eseri birbirine benzemeyen ve her seferinde yenilikçi kalarak kalıpların dışında düşünmeyi başaran Daniel Pemberton'a bunu nasıl başardığını sorduğumda açıkça bilmediğini söylüyor.
"Büyüyü nasıl bulacağız?"
"Sanırım benim için bu, kendimi bir proje için heyecanlı tutmaya çalışmanın bir yolu" diyen sanatçı şöyle devam ediyor:
Yani bir sanatçı olarak sizin için yeni veya rahatsız edici olan bir şeyi her denediğinizde, bu sizi daha fazla zorlamaya ve olaylara farklı bir şekilde tepki vermeye zorluyor... Bir şeyi ilk kez yaptığınızı düşününce, bu gerçekten büyülüdür. Sonra ikinci kez yaptığınızda yine aynı büyü... Ama bir süre sonra büyüsünü kaybedebiliyor. Sinemaya gittiğinizde de aynı şey oluyor. Daha önce görmediğiniz bir şeyi ilk kez görüyorsanız, bu inanılmaz. Ama bu kendini tekrar etmeye başlarsa bir süre sonra gücünü kaybeder. Büyüyü nasıl bulacağız? Ve kendimi nasıl heyecanlı tutabilirim? Her zaman bunu düşünüyorum ve işte bu yüzden muhtemelen bunu yapabiliyorum.
"Gerçekten sevdiğim şey başarısızlık dediğim süreç"
Her filmde sürecin farklı işlediğini ve farklı adımlar attığını anlatan Pemberton'ın "başarısızlık"la çok alışılmadık bir ilişkisi var.
Her film farklı bir yolculuk ama benim gerçekten sevdiğim şey başarısızlık dediğim süreç. Yani erkenden aklıma gelip işe yaramayacak pek çok fikri denemek... Çünkü bu şekilde alışılmadık ve yanlış gelen pek çok şey denerseniz, aslında gerçekten iyi olabilecek şeyleri bulursunuz ve başarısız olmak için zamanınız olur. Çünkü başarısız olmak için zamanınız olmadığında, sadece sizden bekleneni yaparsınız ve bir tür kolay çıkış yolu bulursunuz. Oysa etrafı karıştırmak için zaman yarattığınızda…İşte o zaman harika fikirler bulabilirsiniz.
"Duyduğunuzda aynı zamanda görebiliyorsunuz"
Sayısız filmin insanın içine işleyen müziklerine imza atan Pemberton için gerçekten iyi bir film müziğinin ne olduğunu merak ediyorum.
Benim için anında tanınabilir bir sese sahip olması gerekiyor. Sesin de renk paleti gibi bir paleti var. Duyuyorsunuz. İçinde bulunduğunuz dünyayı anında tanıyorsunuz. Sizinle bağlantı kuran, size dokunan, tanınabilir bir sesi ve melodileri olmalı. Bunlar benim için en önemli. Ama gerçekten iyi bir film müziği, film dışında duyduğunuzda bile sizi anında o dünyaya geri götüren film müziğidir. Sadece duyarsınız ve saniyeler içinde gözünüzde canlandırabilirsiniz. Rasgele bir örnek verelim: Solaris, Solaris'in müziklerinin yapımcısı Cliff Martinez. Duyar duymaz sahneleri gözümde canlandırabiliyorum. Ve bu filmi sadece bir ya da iki kez izledim. Ama müziğin o kadar güzel bir etkisi var ki duyduğunuzda aynı zamanda görebiliyorsunuz.
Oscar favorisi belli
Şu sıralar ödül sezonunda olduğumuzu hatırlatarak Akademi Ödülleri'nde En İyi Film Müziği dalındaki favorisini sorduğum Pemberton'ın favorisi belli. "Oppenheimer kazanacak" diyor ve "Olağanüstü bir müzik" diye ekliyor:
Gerçekten muhteşem bir eser.
"Ödüller en nihayetinde biraz aptalca"
Kendi kariyeri de ödül ve başarılarla bezeli Pemberton, bir kez Emmy kazandı; Oscar'a bir, BAFTA ve Altın Küre'ye de defalarca aday gösterildi. Ünlü besteci, yaratıcı güç konusunda faydalı olduğunu kabul ettiği ödüllerle ilgili "En nihayetinde biraz aptalca" diyor.
İnsanlar ödüller sayesinde fikirlerinizi daha çok dinleyebilir, fikirlerinize daha çok saygı duyabilir ama benim için en büyük ödül, bestecinin kıskançlık ödülü olarak adlandırdığım, bir besteci arkadaşımın ya da benim bir filmi izlediğimiz zamanki ödül. Eğer yüzde 50'niz film müziğinden inanılmaz derecede heyecan duyuyorsa, bu çok havalı ve gerçekten ilham verici. Diğer yüzde 50'nizse gerçekten kıskanıyorsa, kendinizi hiçbir fikri olmayan büyük bir hödük gibi hissedersiniz. İşte bu harika bir film müziğidir. Yani bunu hissettiren film müzikleri elde edebilirseniz, bu en büyük kazançtır çünkü sonsuza kadar sizinle kalır. Yani Spider-Verse başka bir besteciye bunu hissettirdiyse, bence tek ödül bu.
Dünyanın bir yerinde, birilerinin hayranlık ve kıskançlık arasındaki ince çizgide akrobatik hareketlerle gezindiğine benim hiç şüphem yok. Eğer sizin varsa ve şüphelerinizi gidermek isterseniz ya da unutulmaz bir deneyim yaşamaya hevesliyseniz, Spider-Man: Into The Spider-Verse Live in Concert 3-4 Şubat'ta Türkiye'de ilk kez Zorlu PSM Turkcell Sahnesi'nde. Biletler halen satışta.
© The Independentturkish